Avrupa’nın Filistin’i Tanımasını Hızlandırmada Türkiye’nin Rolü Nedir?
Orta Doğu bölgesinde yaşanan hızlı gelişmeler ve büyük gerilimler ışığında, uluslararası arenada Filistin davasına destek verme ve Filistin halkının haklarının özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkeleri nezdinde, uluslararası alanda tanınmasını hızlandırma yönündeki çabalarıyla Türkiye önemli bir aktör olarak öne çıkıyor.
Türkiye, aktif diplomatik girişimleri ve uluslararası topluma defalarca yaptığı çağrılarla bu konuda somut ilerleme kaydetmeyi amaçlıyor.
Ankara, Filistinlileri desteklemek ve AB’ye Filistin halkının haklarına yönelik tutarlı tutumlar benimsemesi ve bağımsız bir devlet kurulmasını desteklemesi konusunda baskı yapmak için sürekli ve giderek artan çabalar gösteriyor.
Tanıma sürecinin hızlandırılması
Filistin meselesine ilişkin uluslararası sahnede temel bir yapı taşını oluşturan Türkiye, Filistin halkının haklarına ilişkin uluslararası farkındalığı artırmaya ve onların bağımsız devletlerini kurma çabalarını desteklemeye çalışıyor.
Türkiye, Filistin devletinin tanınması da dahil olmak üzere, Orta Doğu meselelerine ilişkin AB politikalarını etkileme çabalarını sürdürüyor.
Aynı zamanda, AB’ye üye devletleri daha dengeli pozisyonlar almaya ve Filistin davasına destek sağlamaya teşvik etmek için çalışıyor.
Araştırmacı yazar Mehmet Rakipoğlu, Türk yetkililerin Avrupa ülkelerinin cumhurbaşkanları ve dışişleri bakanlarıyla yaptığı uzun süreli toplantılar ve telefon görüşmeleriyle, Türkiye’nin Avrupa’nın Filistin’i tanımasına yardımcı olduğunu söyledi.
Rakipoğlu Fokus+’a yaptığı açıklamada, bu diplomatik hamlenin, Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana, hatta öncesinden beri gizli ve aleni olarak yapıldığını ve Türkiye’nin Filistinlilere destek politikasını hala sürdürdüğünü bildirdi.
Türkiye’nin Batı’nın bir parçası olduğunu, ama Batılı bir ülke olmadığının altını çizen Rakipoğlu, Ankara’nın AB ülkeleriyle ilişkilerinin devam ettiğini, ne olursa olsun bu ülkelerin Türkiye’yi tamamen terk etmediğini ve Ankara’nın her zaman tartışma ile müzakere gibi etkinliklerde yer aldığını belirtti.
Türkiye’nin, AB’nin Filistin’i tanıması yönündeki çabalarının kendisine de fayda sağladığını söyleyen Rakipoğlu, aynı zamanda Filistinlilerin “devletlerinin uluslararası alanda tanınması” yönündeki mücadelesine de destek verdiğini ifade etti.
Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 26 Mayıs’ta Brüksel’de düzenlenen AB dışişleri bakanları toplantısında, daha fazla ülkenin Filistin devletini tanıması için çabaların artırılması gerektiğini vurguladı.
Fokus+’ın Anadolu Ajansı’ndan (AA) aktardığı habere göre, Fidan toplantıda yaptığı konuşmada, Filistin’i tanımayı ertelemenin, sorunu çözmeyeceğini ve bunun İsrail’e daha fazla zaman kazandırdığını söyledi.
Fidan, İsrail’in Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki kökten dinci hükümeti yönetiminde Filistinlileri yok etme ve ortadan kaldırma planlarını her ne pahasına olursa olsun tamamlamaya kararlı olduğunun altını çizdi. Bu acımasız imha planının, Gazze’den Batı Şeria’ya ve Doğu Kudüs’e doğru ilerlediğini de ekledi.
Oslo Anlaşması’ndan bu yana Filistin için sarf edilen tüm çabaların takdir edildiğini belirten Fidan, bugüne kadar benimsenen yaklaşımda ısrarcı olunması halinde farklı bir sonuç alınamayacağını dile getirdi.
Fidan, uluslararası toplumun Oslo’dan bu yana Filistin'i bir “hükümet” olarak değil de bir “yönetim” olarak adlandırmayı tercih ettiğini vurgulayarak, bunun yaşanan dengesizliğin acı bir göstergesi olduğunu ve İsrail işgalinin devamına yol açtığını söyledi.
Tüm bunların üstesinden gelmek için Filistin’in tam teşekküllü bir devlet olarak faaliyet göstermesine izin verilmesi gerektiğinin altını çizen Fidan, Filistin’in kendi sistemini yürütmek için kendi kurumlarına sahip olması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Sakarya Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi konusunda öğretim görevlisi olan Mısırlı araştırmacı ve akademisyen Muhammed Süleyman ez-Zawawi de konuya ilişkin Fokus+’a açıklamalarda bulundu.
Zawawi açıklamasında, “Hiç şüphe yok ki, Türkiye’nin diplomatik ivmesi, Avrupa ülkeleri üzerinde Filistin devletini tanıma yönündeki ahlaki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda daha fazla baskıya yol açtı” ifadelerine yer verdi.
Bunun, Avrupa ülkeleri üzerinde baskı kurmak için Avrupa’da ve uluslararası anlamda yapılan toplantılardaki varlığından yararlanan, aktif Türk diplomasisi sayesinde mümkün olduğunu vurguladı.
Türk yetkililerin Avrupalı mevkidaşlarına yaptıkları ziyaretlerin etkili olduğunu dile getiren Zawawi açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü:
“Zira Türkiye’nin İsrail katliamlarındaki tutumu en kritik noktaydı. Filistin devletini tanıma kararı alınırken, Türkiye’nin Avrupa kültürüne benzer bir kültüre sahip, Müslüman, demokratik bir ülke olarak bakış açısı dikkate alınmış olmalı.”
Zawawi, son olayların Filistin halkı ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak haklarını koruyan siyasi bir varlık olarak, İsrail’in kibrine ve tüm uluslararası yasa ve sözleşmeleri hiçe saymasına karşı tek çözüm olarak bir Filistin devletinin kurulmasının kaçınılmazlığını ortaya koyduğunu da dile getirdi.
Ayrıca, CNN’de 28 Mayıs’ta yer alan, ismi açıklanmayan Türk diplomatik bir kaynağa dayandırılan habere göre, Türkiye Brüksel’deki dışişleri bakanları toplantısında, Filistin devletinin tanınmasının İsrail ile müzakerelere bağlı olmaması gerektiğini savundu.
Türkiye’nin uluslararası yardımın düşük seviyede olmasını eleştirdiği ifade edilen haberde, Fidan’ın Brüksel’deki toplantıda, Filistinlilere yardım adı altında yapılanları “işkence altındaki bir insanın serumla zar zor hayatta tutulmasına” benzettiği de bildirildi.
Türkiye memnun
Bir grup Avrupa ülkesinin Filistin devletini tanıyacağını duyurmasını memnuniyetle karşılayan ilk ülkelerden biri olan Türkiye, diğer ülkelere de aynı şeyi yapmaları çağrısında bulundu.
Dışişleri Bakanlığı tarafından 22 Mayıs’ta yapılan açıklamada, “İspanya, İrlanda ve Norveç’in, Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını açıklamalarından büyük memnuniyet duyuyoruz” denildi.
Filistin’in tanınmasının, uluslararası hukuk, adalet ve vicdanın gereği olduğunun ifade edildiği açıklamada ayrıca şöyle denildi:
“İşgal altındaki Filistin halkının gasbedilen haklarının geri alınması ve Filistin’in uluslararası camiada hak ettiği statüye kavuşabilmesi bakımından son derece önemli bir adımdır. Türkiye olarak, daha fazla sayıda ülkenin Filistin’i tanıması yönünde çaba harcamayı sürdüreceğiz.”
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin devletini tanıyacaklarına dair açıklamalarının son derece memnuniyet verici olduğunu belirtti.
Çelik söz konusu açıklamasında ayrıca şu ifadelere yer verdi:
“Filistin devletini tanıma yönünde atılan her adım, tarihin doğru tarafında ve insanlık değerlerinin yanında durmak demektir. Cumhurbaşkanımızın Filistin meselesindeki siyaseti, hem tarihin doğru tarafında hem de insanlık değerlerinin yanında durmaktadır. Cumhurbaşkanımızın gayretleri Filistin meselesinde insani ve siyasi hassasiyetin küresel düzeyde artmasına en büyük desteği vermektedir.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, Brezilyalı mevkidaşı Lula da Silva ile 9 Mayıs’ta yaptığı telefon görüşmesinde, Filistin devletini tanımaya yönelik girişimleri desteklemenin önemini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca, 29 Mayıs’ta İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile yaptığı telefon görüşmesinde de, İtalya’nın da diğer ülkeler gibi tarihin doğru tarafında yer almasını ve Filistin devletini tanıyarak adil duruşa katılmasını temenni ettiğini söyledi.
Artan baskılar
Türkiye’nin Filistin’e destek veren tutumu, onu bazı Batılı ülkelerden gelen baskılara karşı savunmasız hale getirdi.
Ancak Ankara, Filistin halkının yanında yer almayı ve onların bağımsız devletlerini elde etme ve İsrail işgaline son verme haklarını desteklemeyi sürdürmekte kararlı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, 16 Mayıs’ta Al Jazeera Net’e verdiği röportajda, ülkesinin Filistin meselesindeki ilkeli duruşundan dolayı maruz kaldığı baskılara değinerek, bu durumun ilkeler ve insani değerlerine bağlı kalmalarına engel olmadığını söyledi.
İletişim Başkanı, Türkiye’nin Filistin meselesine ilişkin tutumunu yerel seçimlerin öncesi ve sonrası olarak ayırmanın adil olmadığını vurguladı.
Altun, Türkiye’nin Filistin konusundaki mücadelesini dikkate almadan, konuyu iki ülke arasındaki “ticarete” indirgeyerek çarpıtmaya yönelik her türlü girişimin, İsrail’in eylemlerini gizlemeye ve karartmaya hizmet edeceğini ifade etti.
Araştırmacı yazar Mehmet Rakipoğlu da Fokus +’a yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Filistin konusundaki duruşu nedeniyle birçok zorlu ve baskıya maruz kaldığını söyledi.
Rakipoğlu, Ankara ve Washington’un ilişkileri iyileşmeye doğru giderken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas’ı “terörist” bir hareket şeklinde tanımlamayı reddedip, “işgal altındaki topraklarını savunan bir direniş hareketi” olarak nitelemesinin ardından, Washington ziyaretinin ertelendiğini ve ardından iptal edildiğini hatırlattı.
ABD ve Avrupa’daki lobilerin yanı sıra araştırmacılar, analistler ve akademisyenlerin kışkırtmasıyla Batı’nın Türkiye üzerindeki baskısının arttığını söyleyen Rakipoğlu, Türkiye’ye yönelik eleştirilerin artacağını, AB’ye Türkiye’yi üye olarak kabul etmemesi yönünde baskı yapılacağını da dile getirdi.
Türkiye’nin üzerindeki baskının artması durumunda uygulayabileceği stratejilere değinen Rakipoğlu, Türk vatandaşlığına sahip olan ve savaşa katılan İsraillilerin vatandaşlıktan çıkarılması ve Türkiye’de İsrail’i destekleyen herkesten hesap sorulması da dahil olmak üzere Türkiye’nin elinde kullanabileceği pek çok kart olduğunu söyledi.
Rakipoğlu, konunun askeri birliklerin deniz yoluyla Gazze’ye doğru hareket ettirilmesine kadar varabileceğini de sözlerine ekledi.
Mısırlı araştırmacı ve akademisyen Muhammed Süleyman ez-Zawawi ise, Filistin devletinin uluslararası alanda tanınmasının bazı engellerle karşılaşacağını söyledi.
Zawawi bu engellere örnek olarak, başta Avrupa olmak üzere dünyanın her yerindeki Siyonist lobi ve Yahudi iş insanlarının baskılarının yanı sıra ABD’nin İsrail’e karşı eğilimi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) vetosuyla verdiği desteği gösterdi.
Ancak İsrail’in tekrarlanan ihlallerine karşı küresel kamuoyu eğilimlerinin ışığında, Türkiye’nin, İslam dünyası ve uluslararası kuruluşlardaki ağırlığıyla özellikle gerekli uluslararası ivmeyi harekete geçirebileceğini de sözlerine ekledi.