İsrail'in Tehditleri İran'ı Nükleer Stratejisini Değiştirmeye Zorlayabilir

Gazeteci Ahmet Dursun, İsrail güçlerinin Filistin toprakları ve Lübnan’da devam eden saldırılarının İran’ın nükleer stratejileri üzerindeki olası etkisini Fokus+ için kaleme aldı.
Ahmet Dursun
İsrail'in Tehditleri İran'ı Nükleer Stratejisini Değiştirmeye Zorlayabilir
3 October 2024

İran'ın İsrail'e füze saldırısı sonrası bölgesel savaş ve Tahran'ın muhtemel nükleer silahlanma kararını İsrail ve ABD'nin tutumu belirleyecek. 

İran'ın İsrail'e füze saldırısının ardından, ABD desteğiyle İsrail'in vereceği karşılık Tahran'ı hızla sert bir yanıt vermeye zorlayabilir ve bu durum bölgedeki büyük bir savaşı tetikleyerek, İran'ı nükleer silah geliştirme dahil daha keskin stratejiler benimsemeye itebilir. 

İsrail'in özellikle son aylardaki aşırı saldırgan tutumu ve İran'a vurduğu darbeler Tahran'ı zor duruma soktu. Özellikle Hamas lideri İsmail Heniyye'ye Tahran'da düzenlenen suikast, İranlı üst düzey askeri yetkililerin Suriye ve Lübnan'da öldürülmesi ve son olarak İran'ın en büyük vekil gücü Lübnan'daki Hizbullah'ın lideri Hasan Nasrallah'ın hayatını kaybettiği saldırı, İran'ın İsrail'e karşı caydırıcılığını iyice aşındırırken Tahran'da büyük rahatsızlığa yol açtı.

İran, bu süreçte çıkarlarına yönelik İsrail'in çok sayıda saldırısına uğradı. İran, Heniyye suikastı sonrası en üst düzeyde saldırıya sert karşılık kararı aldı ancak ABD'nin İsrail'e verdiği sınırsız destek ve Tahran'a yönelik tehditleri ve İsrail'in İran'ı büyük bir savaşa çekmek istediğine dair İranlı yetkililer arasındaki hakim görüş, İran'ın misilleme planlarını ertelemesine yol açtı. 

Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın 29 Eylül'de kabine toplantısında "Heniyye suikastına yanıt vermememiz halinde Gazze'de ateşkes sözü verilmişti ancak yerine getirilmedi" şeklindeki ifadelerinden de Tahran'ın Gazze'de İsrail'in saldırılarının kalıcı olarak durdurulması karşılığında bu kararını ertelediği de daha sonra anlaşıldı. 

 

İran'ın "erteleme stratejisi" İsrail tarafından "zayıflık" olarak görüldü  

İsrail, ABD'deki başkanlık seçimleri öncesinde İran'ı savaş alanına çekmek için her türlü çabayı gösteriyor görünüyor. İran bu tahriklere karşı tam iki ay boyunca İsrail'in istediği bir bölgesel savaşa yol açmamak için itidalini korudu. İran'ın "stratejik sabır" ya da "erteleme stratejisi" ise İsrail tarafından zayıflık olarak değerlendirildi ve yanıt vermekte tereddüt etmesi, İsrail’in bölgedeki hareket alanını genişletmesine yol açtı. 

Heniyye'den sonra Lübnan'da çağrı cihazlarının patlatıldığı saldırıda İran'ın Beyrut Büyükelçisi Mucteba Emani de yaralandı. İsrail bu saldırıyla bir kez daha İran'ın "kırmızı çizgilerini" aştı. Bunun ardından İran'ın en büyük vekil gücü diyebileceğimiz Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın hayatını kaybettiği saldırıyla artık İran'da alarm zilleri çalmaya başladı. 

Saldırıdan önce Tahran'ın bölgesel derinliği sorgulanmaya başlanmıştı 

İran artık yalnızca İsrail'in tahriklerine karşı tepkiye zorlanmadı aynı zamanda ülke içindeki bazı kesimler ve bölgedeki milis gruplar da Tahran'dan güçlü bir tepki beklentisi içine girdi. Nasrallah suikastı sonrası İran'ın bölgesel derinliği sorgulanmaya başlandı. 

Bu durumda İran'ın bir tepkiye zorlanacağı öngörülüyordu. Kontrollü ama güçlü saldırı olacağı bekleniyordu. Öyle de oldu. İran, İsrail'e balistik füzelerle saldırı düzenledi. Askeri tesisler hedef alındı. İranlı yetkililerin açıklamasına göre, 3 askeri üs doğrudan vuruldu. 

İran'ın bu saldırıdaki amacı, kendisine ve bölgeye çok pahalıya mal olabilecek bir savaş başlatmak değildi. Buradaki amaç İsrail'in "hukuk" "denge" ya da "angajman" tanımadan saldırganlığını bölgeye yaymaya çalışmasına karşı adım atmaktı İran'a göre. 

İran İsrail'e karşı dünkü saldırıları yapmasaydı bölgedeki vekilleri nezdinde de eleştirilebilir bir noktaya gelebilirdi. Özellikle Nasrallah suikastı sonrası İran'ın bölgesel derinliği sorgulanmaya başlanmıştı. İsrail'e füze saldırısı en azından kısa vadede İran'ı bu sorundan kurtardı denilebilir. 

İran'ın tepkisinin başarılı olup olmadığını İsrail ve ABD'nin tutumu gösterecek 

Yani şu anda bölgedeki milis güçlerinin, saldırıdan sonra İran'a övgüler yağdırdığı görülüyor. Yani özetle İran yine caydırıcılığını tesis etmek için bu saldırıyı yaptı. Nisan'daki saldırıya benzer ama onun gibi "sembolik" değil daha güçlüydü dünkü saldırı. İran'ın bu konuda başarılı olup olmadığını ilerleyen günlerde İsrail'in ve tabi daha da önemlisi ABD'nin tutumuna göre göreceğiz. 

 

Bundan sonra ne olur artık savaşın bölgeye yayılıp yayılmayacağını ABD ve İsrail'in tutumu belirler. İran'a güçlü bir saldırı gelirse bu büyük bir savaşa yol açabilir. İsrail medyasında da İran'ın petrol tesislerinin hedef alınabileceğine dair haberler yer aldı. ABD'nin de İsrail'in karşılık vermesini engellemek yerine Tel Aviv'in tepkisini sınırlamaya çalıştığına dair bilgiler var. 

İsrail'in İran'a karşı geniş çaplı bir saldırı başlatması halinde Batı Asya bölgesinde uzun süredir devam eden gerginliklerin açık bir savaşa dönüşmesi riski yüksek. Tahran, böylesi bir saldırıya karşı hızla misillemede bulunarak, hem konvansiyonel güçlerini hem de vekil unsurlarını devreye sokabilir. Bu vekil güçler arasında Lübnan'daki Hizbullah ve Suriye'deki Şii milisler önemli bir rol oynayacaktır. İran'ın bu vekil güçleri, İsrail'e karşı füze ve roket saldırılarını başlatabilir, İsrail'i çok cepheli bir savaşın içine çekebilir. 

Bu aşamada, İsrail'in ABD desteğiyle teknolojik kabiliyetleri devreye girecek olsa da, İran'ın vekil güçler üzerinden asimetrik savaş yetenekleri, çatışmayı bölgesel büyük bir savaş haline getirebilir. 

Savaşın ekonomik sonuçları da kaçınılmaz olacak ve petrol zengini bölgede patlak veren böyle büyük çaplı bir savaş, küresel enerji piyasalarını alt üst edebilir. İran, büyük bir savaş durumunda ilk olarak Hürmüz Boğazı'nı geçişlere kapatmaya çalışacaktır. Hürmüz Boğazı gibi stratejik noktalarda güvenliğin tehlikeye girmesi, petrol arzını aksatabilir ve enerji fiyatlarının hızla yükselmesine neden olabilir. Bu da dünya ekonomisi üzerinde ciddi etkilere ve özellikle enerjiye bağımlı ülkelerde ekonomik durgunluklara yol açabilir. 

Tahran'ın muhtemel savaşta zayıflaması halinde nükleer silah üretme kararı alması ihtimali  

İran’ın muhtemel büyük bir savaşta zayıflama ihtimali, Tahran’ın caydırıcılığını geri kazanmak adına son çare olarak nükleer silah geliştirme fikrine daha ciddi şekilde yönelmesine yol açabilir. Eğer İran, İsrail ve ABD'nin saldırıları karşısında ciddi bir zayıflama yaşar ve ülkenin güvenliği tehlikeye girerse, nükleer silah üretimi artık bir "caydırıcılık unsuru" olmaktan çıkarak "hayatta kalma stratejisine" dönüşebilir. 

Mevcut durumda İran nükleer silaha sahip olmasa da oldukça gelişmiş bir nükleer program sürdürüyor. Nükleer silah üretme kararı alması halinde Tahran, bu imkana hızlı bir şekilde erişebilme kapasitesine sahip bulunuyor. 

 

İsrail, Orta Doğu’daki tek nükleer güç olarak, bölgedeki stratejik üstünlüğünü büyük ölçüde bu caydırıcı güce borçlu. Bölgedeki başka bir gücün nükleer silah geliştirme çabaları ise bu dengeyi bozabilecek en büyük tehdit olarak görülüyor. Eğer İran, İsrail karşısında stratejik açıdan zayıflar ve varoluşsal tehditle karşılaşırsa, nükleer silah edinme girişimi Tahran için daha cazip bir seçenek haline gelebilir. 

Bunu yakın zamanda İran lideri Ayetullah Ali Hamaney'e bağlı Dış İlişkiler Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harrazi, İran'ın Şam'daki konsolosluğuna İsrail tarafından düzenlenen saldırı sonrasında dile getirdi. Hamaney'in kitle imha silahlarının üretilmesini ve kullanılmasını yasaklayan fetvasının değişebileceğine işaret eden Harrazi, ülkesinin nükleer silah sahibi İsrail tarafından tehdit edilmesi halinde Tahran'ın nükleer silah üretimiyle ilgili stratejisini değiştirmek zorunda kalacağını söyledi. 

O dönem Harrazi'nin yardımcısı olan şu anda Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Abbas Erakçi de 27 Mayıs'ta Katar'da düzenlenen Al Jazeera Forumu'nda yaptığı konuşmada, İsrail'den kaynaklanan nükleer tehdidin, bölge ülkelerini nükleer silah tutumlarını gözden geçirmeye zorlayacağını belirtti. Son olarak da İranlı Milletvekili Ahmed Nadıri, 30 Eylül'de gün Meclis'te yaptığı konuşmada, "İran'ın nükleer doktrinini gözden geçirmenin zamanı geldi. Geç olmadan bir şeyler yapılmalı." ifadelerini kullandı. 

İran'ın nükleer silah üretme kararı alması halindeki karşılaşacağı riskler ciddi 

İran'ın nükleer silah üretme kararı her ne kadar bölgedeki tek nükleer silah sahibi İsrail'in bu imtiyazını elinden alacak olsa da bu durum sadece İsrail’i değil, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkeleri ve küresel güç dengelerini de etkileyebilecek potansiyel bölgesel silahlanma yarışıyla sonuçlanabilir. 

İsrail’in nükleer tekeline son vererek bölgedeki güç dengesini kökten değiştirebilecek böyle bir gelişme İran açısından büyük riskleri de beraberinde getirir. En büyük risk, nükleer silaha erişemeden önce ABD ve İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine ağır saldırı ihtimali. 

İran’ın nükleer silah geliştirdiği bir durum ayrıca Tahran'ın uluslararası arenada ciddi şekilde izole edilmesine yol açabilir. ABD ve Batı dünyasının, İran'a çok daha sert yaptırımlar uygulaması da zaten kırılgan olan İran ekonomisini daha da zor duruma sokar. Tahran’ın ekonomik yaptırımlara karşı dayanıklılığı sınırlı olduğundan bu karar iç politikada da önemli etkilere yol açabilir. 

Sonuç olarak bakıldığında İran, ABD'nin 2018'de nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilip yaptırımlar uygulamasının ardından nükleer programını çok ciddi oranda artırsa da Hamaney'in kitle imha silahlarını yasaklayan fetvası gereğince henüz nükleer silah üretme seviyesine çıkarmadı. 

İran'ın İsrail tehdidine karşı caydırıcılığını tamamen yitirmesi halinde bu tutumunu gözden geçirebileceği ihtimali Tahran'da bazı yetkililer arasında ve ülke medyasında ciddi şekilde tartışılır duruma geldiği görülüyor. İsrail ve ABD'nin İran'a saldırı düzenlemesi İran'ı bu yola süratli şekilde sokacağı öngörülebilir.