Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: "İsrail'in Saldırıları Barışı İstemediğini Bir Kez Daha Ortaya Koydu"
Yılmaz, Habertürk canlı yayınında soruları yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İsmail Heniyye'nin vefatı nedeniyle ailelerine ve Filistin halkına baş sağlığı dileyen Yılmaz, İsrail ile Filistin arasındaki barış süreçlerindeki siyasi muhatabının Heniyye olduğunu hatırlattı.
Yılmaz, "Barış görüşmelerindeki muhatabın böyle bir alçak saldırıya uğraması, aslında barışa yapılmış bir saldırı. Barışı istemeyenin kim olduğunu bir kez daha çok net bir şekilde ortaya koymuş olan bir saldırı. Bu saldırıyla bir taraftan da Gazze'de uzun bir süredir hep birlikte gördüğümüz, bütün dünyanın gözleri önünde cereyan eden soykırım, insanlık suçu, savaş suçlarının örtülmeye çalışıldığını görüyoruz" diye konuştu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, bu saldırıyla olayları bölgesel bir çatışmaya dönüştürerek uluslararası hukuk önünde soykırım suçundan yargılanıyor oluşunu örtmeye çalıştığını belirten Yılmaz, saldırının bir taraftan da Filistin halkının moral maneviyatını kırmaya yönelik gerçekleştirildiğini, ancak bunun da başarılı olamayacağını söyledi.
Türkiye'nin her zaman olduğu gibi bugün de Filistin halkının yanında olduğunu belirten Yılmaz, en güçlü şekilde Filistin davasını savunmaya devam edeceklerini vurguladı.
Ancak yaşanan süreçlerin, yangının giderek bölgeye sirayet etmeye başladığını, özellikle İsrail'in bu yönde büyük bir çaba içerisinde olduğunu gösterdiğine işaret eden Yılmaz, şöyle devam etti:
Bu konuda uluslararası tüm sorumlu yönetimleri tekrar görevlerini yapmaya davet ediyoruz. Bu yangının bölgeye yayılmaması, daha farklı sonuçlar doğurmaması adına İsrail'in şu andaki yöneticilerinin, artık yönetici demeye bile dilimiz varmıyor, bir çete gibi hareket eden bu grubun bir an önce durdurulması, barışın ve istikrarın sağlanması çok önemli. Orta Doğu'daki bu yangının elbette küresel yansımaları da olacaktır. Orta Doğu'da, Filistin'de barış olmadan dünyada da barıştan bahsetmek mümkün değil. Bu yaşananlar aslında dünyadaki kuralları ve kurumları da son derece yıpratıcı bir süreç. Meşruiyeti, uluslararası hukukun meşruiyetini yıpratan bir süreç."
Netanyahu ve yönetiminin Filistin'de ve bölgedeki hedeflerine ilişkin soru üzerine Yılmaz, "Bu sadece Heniyye meselesi değil. Daha dün Lübnan'ın başkentine uluslararası hukuk çiğnenerek bir hadise gerçekleştirildi. Başka hadiseleri de biliyoruz, yakın geçmişte yaşanan. Burada gördüğümüz çok net. Netanyahu yönetimi, bir ateşkes istemiyor, bir barış istemiyor. Filistin halkını imha etmeye, yok etmeye dönük bir çaba içerisinde" ifadelerini kullandı.
Bölgede barış, istikrar ve huzur ortamının sağlanmasına ihtiyaç olduğunu ifade eden Yılmaz, bir an önce ateşkes sağlanarak Filistin halkının insani yardımlara ulaşmasının hayati önemde olduğunu söyledi.
"Gerçekten bir akıl tutulması söz konusu"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, birçok ülkenin son dönemde Filistin'i tanımaya başladığını, Netanyahu yönetiminin tam da bu noktada odağı başka yöne çekmek için saldırılarına başladığını belirterek, "Olması gereken çok açık. Bir an önce çok geç kalınmış bu ateşkesin yapılması, insani yardımların, çocuklara, hastalara, yaşlılara, sivil insanlara ulaştırılması ve bir taraftan da kalıcı bir barış için, çözüm için siyasi aklın devreye girmesi gerekiyor. Şu anda bir akıldan, vicdandan, adaletten bahsedemeyiz. Gerçekten bir akıl tutulması söz konusu" diye konuştu.
İsmail Heniyye'nin cenaze törenine Türkiye'den katılım sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin soru üzerine Yılmaz, "Meclis Başkanı'mız katılacağını açıkladı. Mutlaka Türkiye'den de bir katılım sağlanacaktır. Netleştiğinde kamuoyu ile paylaşılır" yanıtını verdi.
Türkiye'nin her fırsatta Filistin davasını savunduğunu dile getiren Yılmaz, "Bugüne kadar öncü bir ülke olduk. Gazze'dekilere en fazla yardımı ulaştıran ülke konumundayız. Birçok ülke bunu yapmazken, Türkiye ticaret açısından da çok ciddi yaptırımlar ortaya koydu ve tamamen ticaretini (İsrail'le) durdurdu. Türk Devletleri Teşkilatından, İslam İşbirliği Teşkilatına, Birleşmiş Milletlerden, NATO'ya Türkiye söz sahibi olduğu her platformda bütün diplomatik gücüyle Filistin halkının yanında ve böyle olmaya da devam edecek" değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, çatışmaların yayılması halinde oluşabilecek risklere dikkati çekerek, "Şu anki en önemli gündem bu diye düşünüyorum. Dün Lübnan'da, bugün İran'ın başkenti Tahran'da gerçekleştirilen bu lanet eylem, bütün bunlar savaşı, çatışmayı bölgeye yaymanın çabaları. Kesinlikle bir bölgesel istikrarsızlıkla, çatışma riskiyle karşı karşıyayız. Ama bunu elbette insanlığın durdurması lazım. Bu bölgesel çatışmalara engel olmak için de her türlü çabayı sarf etmemiz lazım. Çünkü bunun kimseye bir faydası yok" ifadelerini kullandı.
Orta Vadeli Program
Cevdet Yılmaz, Yeni Orta Vadeli Program'ın (OVP) ne zaman açıklanacağına ilişkin soru üzerine, programın geçen yıl 2024-2026 dönemini kapsadığını belirterek, "Bu yıl 2025-2027 dönemini kapsayacak şekilde, yine 3 yılı kapsayacak şekilde güncellenecek. Bu normal bir güncelleme, yani olağanüstü bir durum söz konusu değil" dedi.
2025 yılı bütçesinin ana çerçevesini güncellenmiş Orta Vadeli Program'ın oluşturacağına dikkati çeken Yılmaz, şöyle konuştu:
Ana politika çerçevesi değişmeyecek, ana politika çerçevemiz, ana hedeflerimiz olduğu gibi korunacak. Nedir bunlar? Enflasyonu düşürmek, fiyat istikrarını sağlamak, bunu yaparken büyümemizi istihdamımızı devam ettirmek, bir taraftan da depremin yaralarını sarmak bu dönemde çok önemli bir başlığımız. Ayrıca tabii bütün bu süreçlerde kalıcı sosyal refahı arttırmak üzere yine bir çaba içinde olmak. Bu dört temel amaç değişmeyecek. Ana çerçevemizi bunlar oluşturmaya devam ediyor."
"(OVP) Eylül'ün ilk haftasında yayınlamayı hedefliyoruz"
Yılmaz, yeni Orta Vadeli Program'da makroekonomik tahmin setinin güncelleneceğini, gelecek yıl bütçesinin ana çerçevesinin oluşturulacağını, yapısal reformların daha da zenginleştirileceğini belirterek, "Eylül'ün ilk haftasında yayımlamayı hedefliyoruz. Bu da yine Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun çizdiği bir çerçeve. Bu kanuni bir yükümlülüğümüz aynı zamanda dolayısıyla Eylül'ün ilk haftasına kadar bunu tamamlamayı öngörüyoruz" ifadelerini kullandı.
Orta Vadeli Program'da, enflasyon ve para politikaları konusunda Merkez Bankası ile diyalog ve çalışma birliği içerisinde güncellemeler yapılacağını da bildiren Yılmaz, "Eylül ayına kadar oluşacak tablo, beklentiler, Merkez Bankamızın ve diğer kurumlarımızın teknik analizleri, bütün bunları bir araya getirerek enflasyonla ilgili yine tahminlerimizi güncellemiş olacağız" dedi.
Yılmaz, 2025 için yıllık enflasyon oranının yüzde 14 olarak öngörüldüğünü, yeni OVP'de bu öngörüye ilişkin son durum hakkında Merkez Bankası ile yeniden görüşüleceğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, şunları kaydetti:
Enflasyonda 3 dönem tarif ettik bu mücadeleye başlarken. Bir geçiş süreci, iki dezenflasyon süreci, üçüncüsü de kalıcı fiyat istikrarı dönemi dedik. Geçiş sürecini haziran ayı itibarıyla tamamladığımızı düşünüyoruz. Çok daha güçlü, sağlıklı bir altyapı oluşturduk, enflasyonla mücadele açısından. Bütçe açığından, cari açığa, başka alanlara varıncaya kadar daha temel bir zemin oluşturmuş olduk. Haziran'da başlayan bir dezenflasyon süreci var. Haziran'da ilk defa bir kırılma yaşandı. Şimdi Temmuz enflasyonu geldiğinde bunun devam ettiğini göreceğiz.
Temmuz'da bir miktar aylık fazla daha yüksek bir rakam gelebilir. Çünkü elektrik, akaryakıt gibi ürünlerde fiyat artışları yaşandı. Genelinden değil ama bu özel alandan kaynaklanan bir geçici yükseliş, aylık yükseliş olabilir. Ama buna rağmen Temmuz'da beklentimiz düşük 60'lı rakamlar. Yani baz etkisinin de yardımıyla program etkisi artı baz etkisi düşük 60'lı rakamları göreceğimize inanıyoruz. Bir sonraki ay düşük 50'li rakamlar, Eylül enflasyonu açıklandığında ise 40'lı rakamları göreceğimizi tahmin ediyoruz. Şu andaki gördüğümüz bu. Verilerimizle, teknik analizlerimizle gördüğümüz bu. Tabii hep birlikte gerçekleşmeleri göreceğiz. Dolayısıyla dezenflasyon süreci bu yıl devam edecek. Bu da beklentilerde yine bir iyileşmeyi getirecek diye düşünüyoruz."
Enflasyonda başlayan kırılma süreci
Cevdet Yılmaz, profesyonellere sorulduğunda çok daha düşük bir enflasyon beklentisi olduğunu belirterek, "Verilere bakanlar, gelişmelere bakan profesyoneller, işte bir yıl sonrası için yüzde 30 küsur bir beklenti ifade ediyorlar. Ama vatandaşımıza sorduğumuzda hala yüksek bir beklenti var. Bunun da sebebi büyük oranda şu; hane halkı daha çok geçmişe bakar. Geçmişte yaşadığına bakıp geleceği öyle tahmin eder. Profesyoneller biraz daha detay teknik analizlerle bakarak gelecek odaklı bir şekilde bakarlar. Ama bir süre sonra inanıyorum ki özellikle bu yaz dönemindeki bu kırılmayla birlikte vatandaşımızdaki bu beklentiler de bizim hedeflerimize daha fazla yakınsayacak" şeklinde konuştu.
Özellikle konut, otomobil, gıda ve sanayi ürünlerinde belirli ölçüde bir kırılma yaşandığına dikkati çeken Yılmaz, "Hizmet sektörlerinde ve gıdada tam arzu ettiğimiz yerde değiliz. Bu konularda da yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Bir taraftan yapısal reform, tarım politikalarımız burada çok önemli gıda açısından. Son dönemlerde planlı tarım, hayvancılığa destek gibi farklı kanallarla arz yönlü olarak da bu konulara bir taraftan bakıyoruz. Hizmet enflasyonu burada en yapışkan dünyada da bizde de en yapışkan enflasyon hizmet enflasyonudur. Onunla ilgili de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İnanıyoruz ki gelecek yıl 10'lu rakamları göreceğiz. Yani 10'la 20 arası diyelim" değerlendirmesini yaptı.
Kalıcı fiyat istikrarı diye adlandırılan dönemin 2026'da yerleşeceğini belirten Yılmaz, "Sadece para politikasıyla değil, maliye politikasıyla ve yapısal reformlarla desteklenmiş daha bütüncül bir programı hayata geçiriyoruz" dedi.
"Kalıcı bir şekilde sosyal refah oluşturma en önemli başlıklarımızdan biri"
Yılmaz, en düşük emekli aylığının 10 bin liradan 12 bin 500 liraya yükseltilmesine ilişkin sorular üzerine, bu artış maliyetinin genel bütçeye yıllık etkisinin 60 milyar lira olduğunu söyledi.
Özellikle EYT sonrasında 16 milyon emekli sayısına ulaşıldığına dikkati çeken Yılmaz, "Yaptığınız her düzenlemenin bütçeye, sosyal güvenlik sistemine çok ciddi yansımaları var. Bunların da elbette etkilerine de bakarak, ama imkanlarımızı sonuna kadar zorlayarak emeklilerimizin yanında yer alıyoruz. İstikrara kavuştukça ülkemiz, enflasyonda daha düşük rakamları gördükçe, büyümemizi istihdamımızı imkanlarımızı geliştirdikçe, kalıcı bir şekilde sosyal refah oluşturma en önemli başlıklarımızdan biri" diye konuştu.
Kahramanmaraş merkezli depremlerle ilgili değerlendirme
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, 6 Şubat 2023'te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler kapsamında bu yıl harcanan para miktarının 1 trilyon 28 milyar lira olduğunu söyledi.
Geçen yılki bütçe açığının milli gelire oranla yüzde 5,2 olduğunu ifade eden Yılmaz, "Geçen yıl 960 milyar lira merkezi yönetim bütçesinden ayırmıştık. Bu sene 1 trilyon 30 milyara yakın. İkisini topladığınızda 2 yılda 2 trilyon lira civarında bir kaynağı biz depremin rehabilitasyonu için ayırdık. Gelecek sene 2025'te bu rakam 500 milyar civarına düşüyor şu anki tahminimize göre. Dolayısıyla orada bir mali alanımız oluşacak. Bu alanı da biz sosyal refah için ve reel sektörü, ekonomimizi geliştirmek için değerlendirmeyi düşünüyoruz" şeklinde konuştu.
Yılmaz, 2024 yılı bütçe açığının milli gelire oranının 1 puan veya daha iyi gelmesini beklediklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu önemli gerçekten. Çünkü bu iyileşince borçlanma ihtiyacınız azalıyor. Aslında kaynaklar piyasada daha fazla piyasa aktörlerine kalmış oluyor. Daha az faiz ödeme durumunda oluyorsunuz. Daha istikrarlı bir yapı oluşturuyorsunuz. Bütçede en önemli kalem deprem ve bağlantılı harcamalar. Geçen yıl depremi çıkardığımızda yüzde 1,6 idi bizim açığımız. Avrupa'ya bakın birçok ülkede yüzde 3'ün üzerinde. Bizimki aslında yapısal bir bozulma değil, konjonktürel, dönemsel bir bozulma. Deprem etkisiyle gelen bir bozulma. Deprem etkisi ortadan kalktıkça bütçemiz çok daha sağlıklı bir yapıya ulaşacaktır. Yani 2025’te henüz tabii onun rakamları güncellediğimizde belli olur ama çok daha iyi bir noktaya gideceğimizi düşünüyorum. Yani bu yüzde 5'ten daha düşük seviyelerde bu master kriterleri civarında ve mümkünse onun bir miktar altında bir bütçe açığı tabii ki bizim için çok önemli."
"Merkez Bankamızın rezervlerinde çok ciddi bir artış oldu"
Cari açık anlamında OVP hedeflerinin ötesinde bir iyileşme yaşandığını ifade eden Yılmaz, "Bu ne getirdi? Dövize olan ihtiyacımızı azalttı. Dövize erişim imkanını ve maliyetini düşürdü. Türkiye bu anlamda da hakikaten çok önemli bir performans gösterdi. Bununla birlikte Merkez Bankamızın rezervlerinde çok ciddi bir artış oldu. Sadece son 4 ayda 90 milyar doların üstünde, tarihimizin en hızlı rezerv birikimi gerçekleşti. Hem brüt rezervlerde hem net rezervlerde muazzam bir artış oldu" diye konuştu.
Yılmaz, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminde de yarı yarıya azalma olduğunu belirterek, "Bütün risklerimizi düşürdüğümüz bir ortamdayız. Burada TL'yi cazip hale getirici politikalar, ister istemez bir miktar TL cinsi finans maliyetlerinde artış oluşturmuş durumda. Orada da şunu yapıyoruz. Selektif finans imkanlarını geliştirmeye çalışıyoruz" dedi.
Katma değeri yükseltecek yatırımlara daha uzun vadeli ve daha cazip imkanlarla kredi sunmayı öngören selektif finans programları geliştirdiklerine dikkati çeken Yılmaz, şöyle devam etti:
Bunların sayısını önümüzdeki dönemde daha da arttıracağız. Çünkü reel ekonomiyi de devam ettirmek önemli. Bir taraftan tabii ki fiyat istikrarı ama diğer taraftan biz kalkınmakta olan bir ülkeyiz. Gelişmemiz, kalkınmamız lazım. Gelişmiş dediğimiz, kalkınmış dediğimiz ülkelerde bu hedef yeterli olabilir. Ama bizim için yeterli değil. Biz bir taraftan da eş zamanlı olarak kalkınma sürecimizde devam ettirmek durumundayız. Bu kolay bir iş değil ama asıl maharet bunu başarmakta. Dolayısıyla bir yandan tüketimi dengelerken, daha dengeli bir kompozisyon oluştururken, bir taraftan da büyümemizin kompozisyonunda yatırımın, üretimin, ihracatın katkısını arttırma çabası içindeyiz. Hem büyümeyi hem istikrarı nasıl sağlayacağımız en önemli formüllerden biri bu."
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Merkez Bankasının politika faizine ilişkin politikası hakkındaki soru üzerine, Merkez Bankasının kanunu gereği araç bağımsızlığı olduğuna vurgu yaparak, şunları kaydetti:
Merkez Bankası verilere, gelişmelere hem enflasyonun ana eğilimindeki gelişmelere hem de beklentilerdeki gelişmelere bağlı olarak dünyayı da takip ederek gerekli kararları alacaktır. O konuda çok fazla bir yorum yapmak istemem doğrusu. Ama siyasi olarak şunu söylemek isterim. Bizim amacımız enflasyonu da faizleri de orta vadede tek haneli rakamlara indirmek. İkisi de iyi değil. Yüksek faiz de iyi değil, yüksek enflasyon da iyi değil. Bu ikisini de belli bir vade içinde tek haneli rakamlarda görmek istiyoruz. Geçmişte bunu başardık. Biliyorsunuz 2013 yılında enflasyon 6'lara gelmişti."
"Türkiye Askeri Tehditlere En Güçlü Şekilde Karşılık Vermeye Hazır"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Komşular olarak, aynı coğrafyayı paylaşan devletler, milletler olarak geleceğimizi kurgulamamız, olumlu projeler üzerinden işbirlikleri geliştirmemiz lazım. Türkiye'nin perspektifi budur ama askeri bir tehdit oluştuğu zaman da buna en güçlü karşılığı verecek şekilde her zaman Türkiye hazırlığını yapar" dedi.
Yılmaz, Habertürk canlı yayınında soruları yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi tarafından uluslararası doğrudan yatırımla ilgili bir strateji dokümanı hazırlandığını belirten Yılmaz, bu programın 2028 perspektifinde daha fazla ve nitelikli doğrudan sermayeyi hedeflediğini söyledi.
Yılmaz, son 21 yılda sağlanan doğrudan sermayenin 262 milyar dolar civarında olduğunu ve bunun cari açığın yüzde 40'ından fazlasına tekabül ettiğini belirterek, doğrudan yatırımların cari açığın sağlıklı kaynaklarla finansmanı açısından çok önemli olduğunu ifade etti.
Gelişmiş ülkelerde yeni para politikalarının, gelişmekte olan ülkelere dönük sermaye akımını güçlendireceğini anlatan Yılmaz, YASED'in anket sonuçlarında önceki yıla göre Türkiye'ye yönelik yatırımcı ilgisinin neredeyse iki katına çıktığını, bunun realize olmasının biraz zaman alacağını kaydetti.
"Türkiye karlı çıkacak ülkelerden biri olacak diye inanıyorum"
Yılmaz, Kovid salgınının yanı sıra artan jeopolitik gerilimlerin, çatışmaların ve Amerika, Çin, Rusya arasındaki rekabetin ticarette kısıtlayıcılığın ve korumacılığın yükselmesine neden olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
Olumlu etkilenen ülkeler olacak bu süreçten, olumsuz etkilenen ülkeler. Türkiye olumlu etkilenen ülkeler arasında olacak gibi görünüyor. Çünkü bizim konumumuz gerçekten eşsiz bir konum; üç kıtanın ortasında, lojistik anlamda çok avantajları olan bir ülkeyiz. İyi bir nüfusumuz var, giderek daha iyi eğitim gören, girişimci bir nüfusumuz var. Altyapıya son 20 yılda yaptığımız yatırımlar, özellikle ulaşım altyapısına; yollar, demir yolları, limanlar, hava meydanları bunlar da lojistik olarak bizi destekleyen hususlar. Dolayısıyla özellikle bu yatırımlar anlamında Çin'den, Uzak Doğu'dan daha yakın coğrafyalara tedariki kaydırma, çeşitlendirme politikalarından istifade edebilecek ülkelerden biri Türkiye. Bunun için de tabii kendi ortamımızı hazırlamamız önemli. Bu dış faktörler bizi destekleyici mahiyette. İçeride de bunu güçlendirici politikalar izliyoruz. Dolayısıyla bu süreçlerden Türkiye karlı çıkacak ülkelerden biri olacak diye inanıyorum."
"Önceki karlılığına göre en az yüzde 10 kurumlar vergisi getirdik"
Yılmaz, vergi paketinde toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren bir vergi bulunmadığını vurgulayarak, yeni vergi reformu paketinin uluslararası şirketlerin asgari yüzde 15, içerideki şirketlerin ise en az yüzde 10 kurumlar vergisi ödemesini getirdiğini, kayıt dışılığı engellemeye yönelik tedbirlerin yanı sıra tahsilatı artırmak amacıyla daha güçlü bir yaptırım çerçevesi, idari ve cezai tedbirler içerdiğini ifade etti.
Bazı firmaların vergi hukukundaki çeşitli istisnalar ve muafiyetler nedeniyle vergi ödemediğini anlatan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
Mesela siz yatırım yapıyorsunuz. Bunun karşılığında vergi muafiyeti elde ediyorsunuz. Bundan dolayı da vergi ödemiyorsunuz. Kar etseniz bile 'Ben yatırım yaptım' diyorsunuz, teşvik belgesi alıyorsunuz. Bu size bir muafiyet sağlıyor. Bundan dolayı vergi ödemiyorsunuz. Bir de uzlaşma mekanizması var. O da ayrı bir şey. Birincisi esas ağırlıklı olan bu istisnalar ve muafiyetler. Buraya ne getirdik? İstisna ve muafiyetler ne olursa olsun bunlardan önceki karlılığına göre en az yüzde 10 kurumlar vergisi getirdik. Dolayısıyla bundan sonra artık hangi teşvik belgesini, istisnai muafiyeti almış olursa olsun şirketler en az yüzde 10 ödemiş olacaklar. Bu o sorunu bu şekilde aşmış oluyoruz. Diğeri uzlaşma mekanizması ise şöyle; idare ile mükellef diyelim, bir ihtilaf oluştuğunda bir araya geliyorlar. Bir uzlaşmayla bir rakam çıkıyor ortaya. Şu anki uygulamamız bizim kanunda böyle bir kısıt olmasa da ana parayı hiçbir şekilde affetmemek şeklindeydi, bir uygulamaydı. Şu an kanunlara da bunu koyduk. Yani artık bürokrasi istese bile ana parayı silemeyecek. En fazla cezaları, faizleri işte diğer unsurlarını haklı görüyorsa mevzuat çerçevesinde, indirme durumunda olacak ama ana parayı kesinlikle silemeyecek, azaltamayacak. Bu uygulamayı da ilk defa bu paketle getirmiş olduk. Dolayısıyla uzlaşma mekanizmasına da daha disipline edici bir yaklaşım bu paketle gelmiş oldu."
Yılmaz, satın alırken ve satarken ödenen KDV'nin farklılaşması sonucu bazı firmaların KDV alacaklarının biriktiğini belirterek, son düzenleme ile beş yıl boyunca devreden KDV'sini alacağına dönüştürememiş firmalara, bu beş yılın sonunda KDV'lerini gider olarak gösterip ödeyeceği vergilerle mahsuplaşma imkânı tanıdıklarını açıkladı.
"Türkiye bütüncül bakıyor"
Türkiye’nin her zaman diplomasiyi ön planda tuttuğunu ve haklarını korumaktan vazgeçmeden barış ve istikrar için çalıştığını dile getiren Yılmaz, Türkiye’nin, oradaki istikrarsızlıktan etkilenmesi sebebiyle Suriye'de bulunduğunu vurgulayarak, "Bugün bir düzensiz göçten, yerinden edilen insanlardan bahsediyorsak Suriye'deki siyasi ortamın sonuçları bunlar. Komşumuzun siyasi istikrarı, toprak bütünlüğü bizim güvenliğimiz, bu göç hareketlilikleri, ekonomik açıdan, hangi açıdan bakarsanız bakın bizim menfaatimize bir durum. Dolayısıyla Suriye ile iletişimi, ilişkileri geliştirme gayreti içindeyiz" diye konuştu.
Yılmaz, bu çabaların hem Türkiye’nin hem de Suriye’nin menfaatine ve bölgenin genel istikrarına hizmet edecek şekilde siyasi çözümler getirmesini ümit ettiklerini dile getirerek, "Ama bu şu demek değil, 'Rejimle görüşüyoruz, diğer kesimleri ihmal ediyoruz' anlamına da kesinlikle gelmemeli. Türkiye bütüncül bakıyor. Adaletle herkesi kapsayan, bütün Suriye'nin meşru unsurlarını içine alan ama Suriye'nin toprak bütünlüğünü, egemenliğini garanti altına alan, bütün bu kesimlerin içinde yer alacağı bir siyasi atmosfer oluşturma yönünde politikalarımız önümüzdeki dönemde de devam edecektir" ifadelerini kullandı.
"Komşular olarak geleceğimizi kurgulamamız lazım"
Barış Harekatı'ndan bu yana Kıbrıs'ta Türk tarafının her zaman çözümden yana olduğuna ve hiçbir zaman masadan kaçan taraf olmadığına işaret eden Yılmaz, buna karşın Rum tarafının Türk tarafını eşit muhatap olarak görmediğini ve Ada'nın tamamını kendi yönetiminde egemen bir yapıyla yönetmek istediğini söyledi.
Yılmaz, tüm haksız ambargolara rağmen KKTC'nin altyapısı, ekonomisi, üniversiteleri ve turizmiyle büyük bir ilerleme gösterdiğini, KKTC'deki Meclis ve Cumhurbaşkanlığı binası inşasının da kasım-aralık aylarında tamamlanacağını bildirdi.
"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bir taraftan uluslararası toplumun eşit, egemen bir üyesi olması için bir taraftan da Kıbrıs Türklerinin refahının artması, ekonominin gelişmesi için her türlü desteği vermeye devam ediyoruz" ifadesini kullanan Yılmaz, KKTC'nin tanınması yönünde de gayretlerini sürdürdüklerini, Türk devletleri ve özellikle Azerbaycan ile bu yönde yoğun ilişkiler olduğunu, İSEDAK platformlarında KKTC’nin gözlemci statüsünde bulunduğunu kaydetti.
"Son zamanlarda İsrail'in özellikle Güney Kıbrıs'ı bir askeri lojistik üs haline getirdiği konuşuluyor. Bu konuda uyarılar da Ankara'dan çeşitli kereler gitti. Bu başlıkta ne dersiniz?" sorusuna Yılmaz, şu yanıtı verdi:
Ada'nın yeni birtakım gerilimlere, yeni birtakım bu anlamda askeri yığınaklara ihtiyacı yok. Esas olması gereken 50 yıldır bir huzur ve güven ortamı var. Bunu temel alarak Rum kesiminin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile iki ayrı devlet olarak bir araya gelip bir çözüm üretmeleri ve herkesin faydasına olacak şekilde geleceğe yürümemiz. Bizim bölgedeki halklar olarak, devletler olarak kendi sorunlarımızı kendi içimizde çözmememiz halinde birtakım emperyal müdahalelere, dış müdahalelere her zaman açık bir bölgemiz var ve maalesef tarihte de bunu görüyoruz. Ne Yunanlıların ne Rumların ne Ermenilerin lehine olmayan birtakım dış odakların, emperyal güçlerin, bölgemiz üzerinde hesap yapan güçlerin, bu unsurları bir araç olarak kullandığı dönemleri tarihimizde de gördük. Dolayısıyla bundan çıkmamız lazım. Komşular olarak, aynı coğrafyayı paylaşan devletler, milletler olarak geleceğimizi kurgulamamız lazım. Olumlu projeler üzerinden işbirlikleri geliştirmemiz lazım. Türkiye'nin perspektifi budur ama askeri bir tehdit oluştuğu zaman da buna en güçlü karşılığı verecek şekilde her zaman Türkiye hazırlığını yapar. Güçlü bir ülke olarak, güçlü ordusu, savunma sanayisiyle de hiçbir şekilde caydırıcılıktan da uzak düşmez."