Ermenistan da Artık Sözde "Soykırım" İddialarını Sorguluyor
Nikol Paşinyan, 2018 yılında Serj Sarkisyan'ı devirerek Ermenistan'ın Başbakanı oldu. Başbakan olduktan sonra 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni tezlerini savunmaya devam edeceğini açıkladı, fakat Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi gerektiğini de söyledi. Eylül 2020'de, Ermenistan işgali altındaki Karabağ'da başlayan çatışmalar, Azerbaycan’ın geniş kapsamlı bir askeri harekatı sonrasında Karabağ'daki işgal sürecini sona erdirdi. Savaşı kaybeden Paşinyan, 2021'de bir darbe girişimine maruz kalırken çareyi ülkeyi erken seçime götürmekte buldu ve seçimler sonucunda tekrar başbakan oldu.
Nikol Paşinyan, 2020'deki İkinci Karabağ Savaşı sonrasında daha önce izlediği politikalarını değiştirerek, Türkiye ve Azerbaycan'la ilişkilerini normalleştirme adımları atmaya başladı. Ermenistan’ın önceki başbakanlarının Karabağ meselesindeki uzlaşmaz tutumlarını terk etti, Karabağ Savaşı sonrasında Türkiye ve Azerbaycan ile anlaşma yollarını aradı, Ermenistan'ın yalnızca güvenliğinin değil, aynı zamanda refahının da komşularıyla ilişkilerin normalleşmesine bağlı olduğunu anladı.
Türkiye’de meydana gelen 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra, Paşinyan deprem bölgesine arama kurtarma ekibi ve insani yardım gönderirken Türkiye de Alican Sınır Kapısı'nı açarak Ermenistan’ın bu iyi niyetine samimiyetle cevap verdi.
Ermenistan'dan normalleşme adımları
Nikol Paşinyan, Kasım 2023’te, Türkiye ile ilgili dikkati çekici açıklamalarda bulundu ve Ermenistan'ın Türkiye ile aktif bir diyalog içerisinde olduğunu söyleyerek, Ermenistan'ın Türkiye ile ilişkilerinin normalleşmesinin, Ermenistan açısından önemli olduğunu ifade etti.
Paşinyan, Ermenistan hükümetinin YouTube sayfasından yayımlanan bir basın toplantısında, gazetecilerin sorularına cevap verirken de elinde tuttuğu Ermenistan'ın şu anki sınırlarını gösteren bir haritayı göstererek, "Ermenistan'ın toprakları budur. Bu sınırlar dışında emellerimiz olmamalıdır. Çünkü bu sınır çizgileri dışındaki herhangi bir emel, bizi yıkma fırsatı olarak, bizim yasal konumumuzu bozmak için kullanılacaktır. Bu çizgiden öte tarafta ne varsa bizim değildir, bu çizgiden içeride ne varsa bizimdir. Biz güvenliğimizi bu mantıkta sağlamaya hazırlanıyoruz. Gelecekteki çalışmalarımız bununla ilgili olmalı" dedi.
Paşinyan'ın bu çıkışlarının pratikteki yansımaları da kısa sürede görülmeye başlandı. Ermenistan’ın Azerbaycan ile Barış Anlaşması imzalanması çalışmaları ve komşularıyla ilişkileri normalleştirme süreci, iç mevzuatında da düzenlemeler yapma gereksinimini ortaya çıkarttı. Paşinyan, Ermenistan anayasası ile bağımsızlık bildirgesinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini, devlet politikasının Karabağ'ın yeniden Ermenistan'la birleştirilmesi doğrultusunda yürütülmesi halinde asla barışın tesis edilemeyeceğini, üstelik bunun savaşa yol açacağını düşünüyor ve uzun vadede bildirgenin değiştirilmesinin Ermenistan’ı güçlendireceğini ileri sürüyor. Ancak Paşinyan'a itirazlar da yok değil. Nitekim Ermenistan'daki muhalif siyasetçiler, Paşinyan'ın amacının, mevcut Ermenistan Cumhuriyeti Anayasası'nın giriş bölümünde yer alan Ağustos 1990 Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi'ne yapılan atfı ortadan kaldırmak olduğunu iddia ediyor.
Ermenistan’daki normalleşme tartışmaları Anayasa'nın değiştirilmesi ile sınırlı değil. Yetkililer, içinde öldürme ve ölüm sözcükleri geçen milli marşın güftesinin değiştirilmesi, üzerinde Ağrı Dağı da bulunan devlet armasının günün gerçeklerine uymadığı gerekçesiyle değiştirilmesi söylemlerini dahi gündeme taşımış durumda.
Bir başka tartışma konusu da eğitim müfredatları. Yönetim eğitim müfredatında tarih kitaplarının adını veya başlığını "Ermenilerin tarihi" yerine "Ermenistan tarihi" olarak değiştirilmesini öneriyor. Yönetim bunun gerekçesini, geçmişe takılıp kalmak yerine günümüze yönelme olarak açıklarken, hükümet karşıtları bunu geçmişle bağları kopartmak ve sözde “soykırım” da dahil olmak üzere geçmişi unutturmak çabası olarak algılıyor.
Paşinyan'ın Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan'a yönelik toprak iddialarıyla ilgili düşüncelerini özetlerken, tarihi Ermenistan ile gerçek Ermenistan'ın birbiriyle çeliştiğini ve birbirleri için en ciddi tehditleri oluşturduğunu söylemesi dikkati çekici. Paşinyan, devletin bugünkü gerçeklere bakarak inşa edilmesi gerektiğini, sürekli tarihe ve tarihi topraklara vurgu yapmanın kendilerine sadece zarar vereceğini vurguluyor.
Paşinyan’ın dikkati çektiği bir başka nokta ise Ermenistan’ın egemenlik haklarının ötesine geçme girişimlerinin başkalarına Ermenistan’ın egemenlik alanını işgal etme fırsatı vereceğini belirtmesi oldu.
Türkiye ile daha önceki Ermenistan yönetimlerine göre nispeten ılımlı bir yaklaşım içinde bulunan Paşinyan’ın, aşırı milliyetçi Ermenilerin öldürüldüğünü öne sürdüğü “1,5 milyon Ermeni”nin kimliklerinin açıklanmasını talep etmesi de önemli gelişmedir. İktidar partisinin önde gelen bir milletvekili ve Meclis Savunma Komitesi Başkanı Andranik Koçaryan'ın “soykırımda” hayatlarını kaybedenlerin isimlerinin teker teker ortaya çıkartılmasına ve sayının teyit edilmesine dair çağrısı muhalefetin eleştirilerini daha da şiddetlendirirken, artık parlamentoda bile Türk görüşlerinin savunulduğuna dair suçlamalara yol açtı.
Paşinyan’ın 24 Nisan 2024’te yayınladığı mesaj ise muhalefetteki rahatsızlığı daha da artırdı. Paşinyan’ın “soykırım” yerine 11 kez Meds Yeghern (Büyük Felaket) demesi bazı kesimleri büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
Tarihi anlatının normalleşmesi
Sonuç olarak Nikol Paşinyan'ın Ter Petrosyan döneminde izlenen politikalara yakın, Türkiye ile ilgili iyi ilişkiler kurmayı ön plana alan gerçekçi ve siyasi açıdan ayakları yere basan bir politika izlediği görülüyor. Diaspora Ermenilerinin, önceki Ermenistan yöneticilerinin, Ermeni kilisesinin, Ermeni milliyetçilerinin tartışmaya bile yanaşmadıkları soykırım iddialarının sorgulanması, ölenlerinin kimliklerinin tespiti gibi konuların Ermenistan Parlamentosu’nda dile getirilmesi, tarihi anlatının normalleşmesi sürecinin başlangıcı olarak değerlendirilebilir.
Tüm bu gelişmeler göz önüne alındığında Paşinyan'ın Ermenistan’daki dengeleri gözeterek ayağı yere basan politikalar uygulama ihtimalinin hiç de uzak olmadığı görülüyor. Paşinyan özellikle kilise, milliyetçi Ermeniler ve diasporanın tepkilerini dikkate alarak, Türkiye ile normal ilişkiler geliştirmenin yollarını bulabilir. Halkın desteğini sağlayıp iktidarda kalabilirse bu konuda ciddi adımlar atılabilir. Normalleşme süreci devam ederse, en azından tarihte Ermeni lobisinin ve bazı Ermeni tarihçilerin soykırım iddiaları ve soykırım failleri olarak suçladıkları bazı önemli isimlerle ilgili argümanlar da yeniden sorgulanabilir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemin gazetecileri, yazarları, bürokratları Ermeni katliamından sorumlu tutulmuştur. Örneğin, Kurtuluş Savaşı'nın önde gelen isimlerinden Halide Edip Adıvar da Ermeni tarihçileri ve propagandacıları tarafından Ermenilerin uğradıkları zulümlerde rolü olduğu iddia edilen önemli Türk aydınlarından biridir. Ermeniler onu, 1909 Adana olayları sonrası Ermenilerin acılarını açıktan tanıyan ve Ermenilerden özür dileyen bir Türk aydını olarak göklere çıkarmışlar, Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise Suriye’de, Cemal Paşa’nın yanında, Ayn Tura Yetimhanesinde Ermeni yetimlerini sistematik olarak Ermeni kimliğinden mahrum etmekle, onları Müslümanlığa döndürmekle ve Ermenice konuştukları takdirde vahşice dövmekle suçlamışlardır. Adıvar, Mondros Mütarekesi sonrası ve Milli Mücadele yıllarında ise Ermenilere soykırım yapılmadığı tezinin temellerini atan, eserlerinde Ermenilere karşı ırkçı ayrımcı ifadeler kullanan tamamen milliyetçi bir figür olarak hedefe oturtulmuştur. Umulur ki iki ülke arasındaki normalleşme süreci tarihimizdeki Halide Edip gibi önemli isimlere dair çarpıtılan tarihi anlatının da normalleşmesiyle neticelenir.