Bayramı Payitahtta İdrak Eden Avrupalılar 

Osmanlı coğrafyasını keşfeden Avrupalılar, İstanbul'da yaşanan bayramları merakla ve hayranlıkla gözlemledi. Renkli kıyafetler, görgülü bayramlaşmalar ve padişahın alayı gibi unsurlar, Avrupalı seyyahların eserlerine yansıyan detaylar arasındaydı.
Fokus+
Bayramı Payitahtta İdrak Eden Avrupalılar 
9 Nisan 2024

Keşfetme azmiyle dolu bir çift Avrupalı göz için Osmanlı, tepeden tırnağa gerçekten de orijinal bir hüviyet arz ediyordu. Burada insanlar, geldikleri yerlere kıyasla oldukça farklı bir giyim tarzı benimsemişlerdi; hayat tarzları, adetleri ve eğlenceleriyle de onları hayretler içinde bırakıyordu. Özellikle bunlardan biri olan Ramazan ayı orucu, bu dönemde İstanbul'da bulunan neredeyse her Avrupalının yazılarında bir başlık oluşturuyordu. Bir ay devam eden orucun ardından gelen bayram da aynı şekilde yazdıkları eserlerde yer ayırdıkları bir diğer unsuru meydana getiriyordu.  

Başta payitaht olan İstanbul olmak üzere Osmanlı coğrafyası, Avrupalılar için her şeyden önce keşfedilesi bir dünya demekti. Özellikle vasıta imkanlarının görece daha iyi bir hale ulaşmasıyla akın akın bu coğrafyaya gelen Avrupalı nice isim; arkalarında gördüklerini ve yaşadıklarını aktardığı geniş de bir literatür bırakmıştı. Dışarıdan yabancı bir göz olması dolayısıyla gördüklerine merakla yaklaşan ve bunları titiz bir şekilde kayıt altına alan Avrupalılar, bir yerde de geldiği yerlerdeki kim bilir nicelerini bu topraklara gelmeye teşvik ediyorlardı. Ayrıca yazdıklarıyla şüphesiz bizler için geçmişi anlama noktasında önemli bir kaynak oluşturuyorlardı. Belki de bugün artık olmayan adetleri, alışkanlıkları, gelenek ve görenekleri anlamamızı sağlıyorlardı. 

Bir Avrupalı gözüyle İstanbul bayramları  

İstanbul tecrübesiyle alakalı Three years in Constantinople, or Domestic manners of the Turks in 1844 isimli üç ciltlik hacimli bir eser kaleme alan İngiliz Charles White’ın (1793-1861) burada dikkatini çeken unsurlardan biri de şüphesiz bayram olmuştur. O, bayramda gördüklerini şu şekilde resmediyordu:   

“İnsanlar arasında gerçekleşen bayramlaşmalar son derece ihtiyatlı ve görgülü bir şekilde düzenleniyor ve eller, karşılıklı iyi dileklerin simgesi olarak diğer ellerle tokalaşıyordu”.   

Fransa doğumlu İngiliz sanatçı ve seyahat yazarı Francis Hervé (1781-1850), A residence in Greece and Turkey, with notes of the journey through Bulgaria, Servia, Hungary and the Balkan başlıklı iki ciltlik eserinde bayramla alakalı düşüncelerini aktaran bir diğer isim olmuştu:  

“Bayram geldiğinde her şeye bir şenlik ve neşe havası hakim olur, herkes bayram elbisesini giyer; öylesine güzel giyinmiş parlak insan topluluklarının ortaya çıkışı buradaki en güzel havayı oluşturur. Belki bazıları aksini iddia edebilir ama ben bayram günlerinde güzel kıyafetlerini giymiş bir Türk ailesiyle dolu bir tekneden daha resmedilmeye değer tesir yaratan bir şey bilmiyorum”.   

“Çocukların bayramı”  

Şüphesiz bayramla alakalı eserlerinde gözlemlerine yer veren isimler sadece İngilizlerle sınırlı değildi. Amerikalı misyoner Henry Otis Dwight (1843-1917) şunları yazıyordu:   

“Bayramda bütün çocuklara yeni elbiseler giydirilir. Öyle ki sanki ordu mensubu tümgeneraller gibi giyinmiş erkek çocuklarını göreceksinizdir. Kızlar kırmızı, sarı veya mavi ipek giyer ve üç günlük bayram boyunca sabahtan akşama kadar hep birlikte sokaklarda dolaşıp kendilerine şekerleme ziyafeti çektirirler. Tüm meydanlarda atlıkarıncalar ve tüm ana köşelerde çocuklara bir kuruş karşılığında kiralanacak atlar ve arabalar boy gösterir. Aslında bayram büyüklerin bayramından ziyade neredeyse çocukların bayramı gibi görünmektedir”.   

Tabi Avrupalılar için en cazip, şahit olmaya değer unsurlardan birini de padişahın bayram alayı meydana getiriyordu. Padişahların bayram namazlarını kılmak için saraydan büyük şölenlerle hareket ederek Ayasofya veya Sultan Ahmed camilerinden birine gidiş ve dönüşleri sırasında yapılan merasimi ifade etmek için kullanılan bayram alayı, pek çok Avrupalı gibi İngiliz seyyah ve yazar Anna Brassey’ın (1839-1887) da dikkatini çekmişit. Sunshine and Storm in the East, or Cruises to Cyprus and Constantinople isimli eserinde buna dair detaylar veren Brassey, sultanı görmenin heyecanını hararetli bir şekilde eserinde yazıya dökmüştü. O aynı zamanda sultanı görmeye gelen kalabalığı da tasvir ediyordu:  

“Oldukça eğlenceli görünen kalabalığı görmeye gittik. O kadar çok araba vardı ki…- Konstantinopolis'te bu kadar çok araba olduğuna inanamazdım- hepsi de en şık elbiseleri ve mücevherleriyle Türk hanımlarıyla doluydu ve onlara siyah atlı siyah hadımlar ve beyaz atlı beyaz hadımlar eşlik ediyordu. Bazı hanımlar arabalarının rengine uygun giyinmiş görünüyordu. Dışarıdaki hizmetçilerin üniformalarıyla içerideki hanımların kıyafetlerinin birbiriyle uyumu gerçekten de çok çarpıcıydı”.   

1859 yılında yayımlanan Tent and Harem: Notes of an Oriental Trip isimli eserinde Caroline Paine de seyirciler arasında yer aldığı bayram alayıyla alakalı detaylı bilgi veriyordu. Özellikle hanım seyyahların uzun uzun yer ayırdığı bayram alayları, Clara Erskine Clement’in (1834-1916) eserinde de detaylı bir şekilde yer alıyordu.    

Bayram ve yardımlaşma geleneği  

İstanbul’da bir hayli vakit geçiren, dolayısıyla burada iyi bir gözlem yapma fırsatı bulan Alexander van Millingen (1840–1915) Constantinople isimli eserinde şöyle diyordu:   

“Bayramda zenginlerin evlerinde sofralar kurulur, fakir komşular da burada ağırlanırlar. Daha sonra dilenci grupları zenginlerin evlerinin etrafında toplanır ve bol miktarda yiyeceğin yanı sıra hediye para veya bir miktar giyim eşyası alırlar. Şehrin belli başlı camileriyle bağlantılı imaretler bulunmaktadır; burada mahalledeki yoksullar her sabah çorba, haftada bir kez de pilav ve zerde alabilmektedirler”.   

Constantinople: old and new isimli eserinde Harrison Griswold Dwight (1875-1959) da şunları yazıyordu:   

“Ramazan'ın bitişiyle birlikte üç günlük sınırsız bir kutlama yapılır. Buna kimi zaman Şeker Bayramı, kimi zaman da Mendil Bayramı denir. İnsanlar birbirlerine şeker ve mendil ikramında bulunurlar. Ancak bu bayram aynı zamanda hizmetçilere ve bakmakla yükümlü oldukları kişilere bahşiş vermenin, hediyeler sunmanın, borçları ödemenin ve genel olarak kişinin mallarının fazlası olan zekat dağıtarak Peygamber'in kanununu yerine getirmenin zamanıdır. Bayramlar yapılacak ziyaretler için bir fırsattır. Herkes birbirini davet eder, bu yüzden evde birinin bulunup bulunmadığı merak konusudur. Sadece Sultan konusunda belirsizlik yoktur. Her bayramın ilk sabahı o, belli rütbeden herkesin katıldığı büyük bir tören düzenler”.   

Henry Felix Woods (1843-1929) Spunyarn: from the strands of a sailor's life afloat and ashore: forty-seven years under the ensigns of Great Britain and Turkey isimli eserinde: 

“Bayram, tıpkı Paskalyamız gibi, uzun Ramazan orucunun hemen ardından gelen büyük Müslüman bayramıdır” bilgisini veriyor ve şöyle devam ediyordu: “Bayramlarda Türk kadınları çocuklarıyla birlikte en güzel ve en parlak kıyafetlerini giyiyorlardı”.