“Doğu Akdeniz’de ABD-İsrail Doğalgaz Stratejisi” Kitabının Özeti

Shadi Samir Oweida'nın kitabı, Doğu Akdeniz'deki doğalgaz keşiflerinin ABD ve İsrail'in Orta Doğu stratejileri üzerindeki etkilerini analiz ediyor. 328 sayfalık kitap, bölgedeki enerji rezervlerinin jeopolitik önemini ve uluslararası ilişkilerdeki değişimleri ele alıyor.
Fokus+
“Doğu Akdeniz’de ABD-İsrail Doğalgaz Stratejisi” Kitabının Özeti
27 Haziran 2024

Doğu Akdeniz’de ABD-İsrail Doğalgaz Stratejisi adlı kitap Al-Arabi Siyasi Araştırmalar ve Çalışmalar Merkezi tarafından benimsenen “doktora tezleri” serisinin bir parçası. Doğu Akdeniz bölgesindeki doğalgaz keşiflerinin ABD-İsrail’in Orta Doğu stratejisiyle ilişkisi ve bunun üzerindeki etkisine dair beş ana bölüm içeriyor. Shadi Samir Oweida tarafından kaleme alınan kitap, bir kaynakça ve genel bir dizin de dâhil olmak üzere 328 sayfadan oluşuyor.  

“Amerikan Stratejisi”nde Suudi Arabistan ve İsrail  

Suudi Arabistan, Amerikan yönetimin hesaplamalarında Orta Doğu’nun istikrarını güçlendirmede köşe taşı kabul ediliyor. Ancak altı Körfez ülkesine yönelik çeşitli tehditler, ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri güçlendirmede daha büyük bir etkiye sahip oldu. Bu durum, ABD stratejisini etkiledi ve gerek bağımlı olduğu petrol kaynaklarına, gerekse küresel ekonomi için kritik önemdeki tedarikini korumak istediği doğalgaz kaynaklarına erişimi sağlamak amacıyla askeri operasyonlara yönelmek için gereken tam kontrol ve istikrarı sürdürme çabalarını zorlaştırdı. 

Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in bölgedeki müttefikleriyle siyasi, ekonomik ve kültürel entegrasyonuna büyük önem vermeye devam ediyor. Doğal kaynakların, özellikle de doğalgazın serbest akışının sağlanması, kilit müttefiklerle ilişkilerin sürdürülmesi ve bunların dış tehditlerden korunması şartları konusunda Orta Doğu’daki Amerikan çıkarlarının farklı tanımları birbiriyle tutarlı görünüyor. İsrail karasularında doğalgazın keşfedilmesi sadece ABD için önemini arttırmakla kalmadı, aynı zamanda Ürdün, Mısır, Türkiye, Kıbrıs ve Yunanistan gibi müttefiklerine de tedarik yapmasını sağladı. Dolayısıyla bu ülkelerdeki ekonomik ve siyasi istikrarla aynı döneme denk geldi. 

Serbest enerji Akışı ve İsrail’in güvenliği: İki sabite 

ABD’nin Orta Doğu’da serbest enerji akışını sürdürmek ve İsrail’i korumak için muazzam askeri gücünü kullanmaya hazır olması, 11 Eylül 2001 olaylarının bir sonucu değil. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan ve Soğuk Savaş’ın başlamasıyla net bir şekilde belirginleşen ve daha sonra İsrail doğalgazının keşfiyle tamamlanan bölgeye yönelik kadim ve değişmez bir stratejiydi. Bu stratejide ise araçları dışında hiçbir şey değişmemişti. Zira ABD uluslararası hukuku umursamaksızın hedeflerine ulaşmak için doğrudan askeri güç kullanmaktan çekinmemişti. 

Orta Doğu, en önemli boğazları, tüm büyük ülkelerin uğruna rekabet ettiği dev doğalgaz zenginliklerini ve dünyanın en büyük petrol rezervlerini içerdiği. Ayrıca üç kıta arasındaki doğalgaz boru hatları için kritik bir geçiş noktası teşkil ettiği için ABD tarafından jeopolitik bir “kontrol modeli” olarak kabul ediliyor. İran’ın ortaya çıkışı ve bölgedeki nüfuzunun yayılmasıyla birlikte, bölgenin ekonomik ve siyasi olarak tam kontrolü Amerikan-İsrail ittifakının uzun vadeli hedefi haline geldi. Amaç; bölgenin zenginliklerini ele geçirmek, Arap ülkelerini bölmeye ve içten parçalamaya yönelik ABD-İsrail ittifakının kadim hedeflerinin yanı sıra petrol zengini Körfez ülkelerini de tehdit eden jeopolitik bir aktör haline gelmiş İran’ı zayıflatmaktı. 

Doğu Akdeniz bölgesinde doğalgazın keşfedilmesi ve havza ülkelerinin bu rezervleri çıkarma arzusu, büyük devletlerin küresel şirketlerinin bu ülkelerde doğalgaz arama imtiyazları elde etmek için rekabet etmelerinin ardından bazı bölge ülkeleri arasında gerginliğe yol açtı. Örneğin; bir yanda Suriye, Lübnan, Filistin ve Kıbrıs ile, diğer yanda Avrupa ülkelerine doğalgaz geçiş köprüleri oluşturan Türkiye ve Suriye gibi büyük ülkeleri dışlayarak kendi aralarında tek taraflı ekonomik ve siyasi ittifaklar kuran diğer ülkeler arasında yaşanan çatışma gibi. 

Doğu Akdeniz doğalgaz rezervleri, Batı Sibirya’dan sonra dünyada ikinci sırada yer almasını sağlayan kritik bir konuma sahip olacak. Ancak bu önem, Doğu Akdeniz’de gelecek vaat eden ticari keşifler ve rezervlerin artması beklentisiyle artabilir. Bu da Lübnan ile İsrail arasındaki deniz sınırının belirlenmesi süreciyle ilgili Lübnan iç anlaşmazlığının derinleşmesi bağlamında Orta Doğu-İsrail çatışmasında ve ayrıca benzer bir mesele bağlamında Türkiye ile Kıbrıs arasındaki anlaşmazlıkta yeni bir faktör teşkil edebilir. 

2000 yılında Gazze açıklarında doğalgaz keşfi yapıldığının duyurulmasından bu yana Filistin’in “Gazze Marine” doğalgaz sahasında olduğu gibi İsrail, Arapların kendi doğal kaynaklarından yararlanmalarını engellemeye, doğalgaz geliştirme projelerini sekteye uğratmaya, hatta bloke etmeye yönelik bir politika izliyor. İsrail ve Kıbrıs’ın, Mısır’a doğalgaz ihracatı konusunda siyasi ve ticari zorluklarla karşılaştığı biliniyor. 

Amerikalılar açısından Rus rekabeti 

ABD, özellikle Türkiye-Rusya-İran ilişkilerinin düzelmesiyle birlikte, bir zamanlar tamamen kontrol altında tuttuğu bölgedeki Rus varlığının ve nüfuzunun artmasını büyük bir endişeyle karşılıyor. Bu nedenle bölgenin sıvılaştırılmış doğalgazını (LNG) Avrupa’ya satarak kıtanın ihtiyacının üçte birini karşılayan Rus gazına bir alternatif oluşturmak. İsrail ve Yunanistan üzerinden bölgedeki müttefiklerinin doğalgaza erişimini ve İsrail’in Ürdün ve Mısır’a doğalgaz ihracatını desteklemek için yoğun çaba harcıyor. Bundan dolayı diplomasi trafiğini hızlandırarak Lübnan-İsrail arasındaki deniz sınırlarının belirlenmesine ilişkin anlaşmazlığın çözümünde arabuluculuğa soyundu ve Mısır, Ürdün, İsrail, Filistin Otoritesi, Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya’nın üyesi olduğu, Lübnan, Suriye ve Türkiye’nin ise dışlandığı “Doğu Akdeniz Gaz Forumu” kurulmasını güçlü bir şekilde destekledi. 

Türkiye, Lübnan ve Suriye ile ittifaklar kurarak ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile deniz yetki anlaşması imzalayarak bu dışlamaya tepki gösterdi. Böylece öncelikle Rusya, Irak ve İran petrollerinin Avrupa’ya taşınmasında transit merkezi olması, sonra Karadeniz’de büyük bir doğalgaz sahasının keşfedildiğini açıklamış olması çerçevesinde Akdeniz havzasının servet denkleminde de kendini kabul ettirmeyi başardı. Bu da bölgede karşılıklı fayda temelinde yeni ittifakların ve kutupların güçlenmesine yol açacaktır. 

“Orta Doğu’da ABD-İsrail İlişkilerinin Stratejisi” başlıklı ilk bölüm, yazara göre -Arap ve yabancı- uzmanlar, araştırmacılar, araştırma merkezleri, karar alıcılar ve ilgili kurumlar arasında en yaygın kavramlardan biri kabul edilen “Amerikan stratejisi” kavramını inceliyor. Çünkü bir yandan yerel, bölgesel ve uluslararası tüm düzeylerde karar alıcılar üzerinde, diğer yandan uluslararası politika konularında açık bir etkisi bulunuyor. 

“Doğu Akdeniz’de Doğalgaz Potansiyeli” başlıklı ikinci bölüm ise Akdeniz havzasındaki devasa gaz rezervlerinin keşfinin tüm jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik düzeylerde büyük önem taşıdığını, bu önemin büyük uluslararası güçlerin yüksek orandaki uluslararası doğalgaz talebiyle önemli ölçüde arttığını ve bu keşiflerin ABD ve Rusya gibi büyük ülkelerin bölge ülkelerine yönelik stratejilerinde radikal bir değişim yaratacağını açıklıyor. Yazar, yeni doğalgaz keşiflerinin uluslararası rakiplerin doğalgaz ve petrol kaynaklarına erişim ve kontrol stratejilerini geliştirmeleriyle birlikte Ortadoğu’nun gelecekteki jeopolitiğini etkileyeceği görüşünde. 

“Doğu Akdeniz’de Doğalgaz Keşfi Işığında ABD-İsrail Stratejisi” başlıklı üçüncü bölüm, büyük doğalgaz keşiflerinin ardından Akdeniz bölgesi ülkeleri arasında işbirliği olasılığının arttığı, bununla birlikte diğer ülkelerle sözleşmeler imzaladıktan sonra aralarındaki rekabetin artabileceği teorisini ortaya koyuyor. Bu bölüm, yeni keşiflerin Akdeniz havzasını, “ortak ekonomik ve ticari çıkarlar” adı altında yeni siyasi ittifaklar oluşturmak için rekabet eden başta ABD ve Rusya olmak üzere, petrol ve doğalgaz rezervlerini kontrol etmek ve ele geçirmek isteyen büyük devletler arasında bir kutuplaşma bölgesine dönüştüreceğini vurguluyor. 

“Akdeniz Doğalgaz Ülkelerine Yönelik ABD-İsrail Stratejik İşbirliği” başlıklı dördüncü bölüm ise Akdeniz’in dev bir uluslararası enerji rezervuarına dönüşmesinin, yoğun bir uluslararası rekabete yol açacağını ve bilhassa Arap Baharı devrimleri ve Mısır’ın İsrail’e yaptığı önemli gaz sevkiyatının durmasından sonra, Filistin, Lübnan, Türkiye, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs gibi komşu ülkelerle doğrudan ya da dolaylı çatışmalara en çok dahil olacak ülkenin İsrail olacağını öne sürüyor. İsrail’in doğalgaz konusuna gösterdiği büyük ilgi en çok, Doğu Akdeniz’de doğalgaz aramaları yapan, büyük Amerikan şirketleriyle teknoloji alışverişinde bulunan ve doğalgazda kendi kendine yeterliliği sağlamak. Hatta doğalgaz ihracatçısı bir ülke haline dönüşmek üzere kendi stratejisini geliştiren İsrail şirketleri ve yatırımlarının hacminde görülüyor.  

“Doğu Akdeniz’deki Doğalgaz Keşifleri Işığında ABD-İsrail Stratejisinin Geleceği” başlıklı beşinci (son) bölümde, Akdeniz havzasındaki doğalgaz keşiflerinin, birçok devleti bölgedeki nüfuzlarını artırmaya ciddi ölçüde teşvik ettiği, “doğalgaz meselesinin” artık ülkelerin iç meselesi ya da yalnızca ithalat faturalarını azaltmaları konusu değil, uluslararası karışıklık ve bölünmenin ortasında pazarlık kartlarını elinde tutmaya yönelik bölgesel bir mesele. Hatta bölgenin çapını aşan son derece öncelikli bir konu, ayrıca Orta Doğu’nun birçok ülkesinde gündeme gelen pek çok gelişmeyi, ittifakı ve siyasi ve askeri çatışmayı açıklamanın anahtarlarından biri haline geldiği değerlendirmesinde bulunuyor.

Yazar, Doğu Akdeniz bölgesinde doğalgazın ortaya çıkışının stratejik boyutu ve bunun bölgesel ve uluslararası ittifakların yeniden şekillenmesi üzerindeki etkisiyle ilgili uluslararası politika alanında önemli ve belirsiz bir konuyu ele alarak bölgesel ve uluslararası karar vericiler ile uluslararası çalışmalar alanıyla ilgilenenler için stratejik bir perspektif sunuyor. 

  • Yazar: Shadi Samir Oweida: Siyaset Bilimi alanında doktora (2021) ve Orta Doğu Çalışmaları alanında yüksek lisans (2018) derecelerini tamamladı.  

 

El-Arabi Araştırmalar ve Politika Çalışmaları Merkezi