Mısır’ın İlk Fotoğrafları

Mısır’ın sahip olduğu zenginlik en iyiyi yakalamanın peşinde geçen bir hikaye.
Fokus+
Mısır’ın İlk Fotoğrafları
31 Ocak 2024

1798 yılından 1801 yılına kadar Fransa’nın üç yıl süren Mısır işgali, beraberinde Fransız kamuoyunda bu topraklara dair ciddi bir alakanın da doğmasına sebep olmuştu. Bunda şüphesiz Napolyon Bonapart’ın Mısır’a beraberinde getirdiği bilim insanlarının da büyük tesiri vardı.  Akademisyenler, haritacılar, doğa bilimcileri, ressamlar, müzikologlardan oluşan ve sayıları yüz elliyi bulan bu büyük kalabalık yaptıkları çalışmalarla Mısır’ın sahip olduğu kültürel birikimi keşfediyor, yapılan bu çalışmalardan elde edilen materyal kisve-i tab’a bürünerek kamuoyuna sunuluyordu. Bizzat Napolyon’un emriyle basılan Description de l'Égypte isimli kapsamlı eser bu çalışmaların neticesinde ortaya çıkmıştı. Mısır’ın antik dönemine ait bilgilerden modern gelenek göreneklere kadar içerisinde nice detayı barındıran bu dev külliyatta eksikliğini hissettiren şey ise o günün dünyasında henüz keşfedilmemiş olan fotoğraftı. Suluboya, yağlıboya, karakalem teknikleriyle yapılan nice görsel her ne kadar doğruluğu yakalasa da bir yerde de bunu yapan sanatçının sunumunu yansıtıyordu. Bu da objeleri doğrudan yansıtacak bir metodu kaçınılmaz kılıyordu. Ne var ki bunun için biraz daha beklemek gerekecekti. 

Dünya tarihinin ilk fotoğrafı  

Fotoğrafçılığın öncüsü olarak bilinen dagerotip tekniği Fransız bilim adamı Louis Daguerre tarafından icat edildiğinde tarih 1839’u gösteriyordu. Gerçi bundan önce yapılan başka gelişmeler de olmuştu. Dünya tarihinin ilk fotoğrafı olarak bilinen “Le Gras'ın Penceresinden Görünüm” Joseph Nicephore Niepce tarafından mucidi olduğu heliografi tekniği ile 1826 yılında çekilmişti. Bir karenin alınması için saatlerce beklenmesinin gerektiği bu tekniğin geliştirilmesi ise şarttı. Bu da Niepce ile Daguerre’in çalışmalarında kaydettikleri ilerlemeleri birleştirmelerini kaçınılmaz kılıyordu. 1829 yılında birlikte çalışmaya başlayan bu iki Fransız bilim adamı arasındaki ortaklık, Niepce’in 1833 yılında gerçekleşen ani ölümüne kadar sürmüş, bu tarihten sonra ise ortaklığı Niepce’in oğlu devam ettirmişti. 1839’da icat edilen dagerotip tekniğinin ortaya çıkmasında şüphesiz Niepce’in ve oğlunun da katkıları olmuştu.  

1830- 1853 yılları arasında Fransız Bilimler Akademisi’nin başındaki isim olan François Arago tarafından değeri anlaşılan bu icat, patentini alarak kullanıma açmasıyla alakalı dönemin Fransız hükümetine baskı yapmasına sebebiyet vermişti. 1839 yılında, yani icadın gerçekleştiği aynı yıl meclisten geçen ve Kral Louis-Philippe tarafından imzalanan bir yasa tasarısı ile Fransız hükümeti; Daguerre'nin icadını, patentini ve buna ilişkin tüm detayları satın almıştı. 1839 yılının Ağustos ayında Daguerre tarafından kamuoyuna ilk teşhiri yapılan bu yeni alet, katılımcıların hayranlığıyla karşılanmıştı. Artık üretiminin yapılması ve satışa sunulması için hiçbir engel yoktu. Bir işçinin yıllık maaşına tekabül eden yüksek fiyatına rağmen yine de ciddi bir alıcı buluyordu. Fransa dışında da yoğun bir alakayla karşılaşan bu yeni icat Daguerre’un hazırladığı ve kısa zaman sonra Almanca, İngilizce gibi dillere de tercüme edilen kullanım kılavuzuyla sunuluyordu. Sıra artık dünyadaki eserlerin fotoğraflanmasına gelmişti ki kamuoylarının hakkında çok şey bildiği ama görmediği Mısır da bunlardan biri olmuştu.  

Mısır’a yolculuklar 

Dünyayı fotoğraflamak için yola çıkan macera tutkunu nice ismin yanı sıra, 19. yüzyıl Paris’inin varlıklı isimlerinden Noel Paymal Lerebours gibi sponsorluk desteği verenler de vardı. Onun iki ciltlik, dünyanın görkemli eserlerini toplamayı hedeflediği Excursions daguerriennes: vues et monuments les plus remarquables du globe isimli albümü, verdiği bu desteklerden elde edilen görseller neticesinde ortaya çıkmıştı. Lerebours’un görseller almak üzere Mısır’a gitmelerini teklif ettiği Roma'daki Fransız Akademisi'nin yöneticisi oryantalist ressam Horace Vernet ve yeğeni Frederic Goupil-Fesquet bu teklifi içtenlikle kabul etmişti. Marsilya'dan 21 Ekim 1839'da Mısır'a doğru yola çıkan ikili 4 Kasım'da, aparatlarıyla taşımak zorunda oldukları toplamda 50 kilogramdan fazla olan fotoğraf makineleriyle birlikte İskenderiye'ye inmişti.  

Mısır’a varmalarından iki gün sonra Fransız konsolos tarafından Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın huzuruna çıkartılan Horace Vernet ve Frederic Goupil-Fesquet burada Kavalalı’nın birtakım sorularına muhatap olmuştu. Avrupa'daki sanat ve bilimin durumu hakkında sorular soran Kavalalı, fotoğraf çektiği söylenen yeni icadın nasıl çalıştığını görmek istediğini söylemiş, hemen ertesi gün yani 1839 yılının 7 Kasım’ında denemenin yapılması üzerinde ittifaka varılmıştı. İskenderiye'de bulunan Ra’sü’t-tîn Sarayı fotoğrafa obje olacak yer olarak belirlenmişti. Ertesi gün geldiğinde Kavalalı pür dikkat huzurunda kurulumu yapılan Avrupa’nın bu yeni icadının nasıl bir netice vereceğini bekliyordu. Fotoğraf çekilip, birkaç dakika süren kimyevî uygulamaların ardından nihayet ortaya çıktığında değil sadece Mısır’ın, Afrika kıtasının ilk fotoğrafı olma unvanını kazanmıştı. Ra’sü’t-tîn Sarayı’nın bir kısmı ile dış kapısında boy gösteren iki kişinin yer aldığı fotoğraf, sunulduğunda Kavalalı’yı dehşete düşürmüştü. Frederic Goupil-Fesquet’in 1844 yılında yayınladığı Voyage d'Horace Vernet en Orient (Horace Vernet'in Doğu'ya Yolculuğu) isimli eserinde de belirttiği gibi Kavalalı şaşkınlığını “Şeytanın işi!” cümlesiyle ifade etmişti. Kendi fotoğrafını da çektiren Kavalalı bu yeni icadı çok sevmiş, Mısır’ın kapılarını fotoğrafçılara açmış, Goupil-Fesquet’in ifade ettiği kadarıyla bu makineyi kullanmayı bile öğrenmişti.  

Kısa zaman sonra Avrupa’dan başka fotoğrafçıların da geldiği Mısır, sahip olduğu eser zenginliğiyle fotoğrafçılara harika kareler sunuyordu. Atina Akropolisi’nin ilk fotoğrafını çeken Pierre-Gustave Joly de Lotbiniere, Yunanistan’ın ardından Mısır’a gelen bir diğer fotoğrafçı olmuştu. Birbirleriyle tanışan üç fotoğrafçı, Mısır’ı fotoğraflamak üzere ortak seyahate çıkmayı da ihmal etmemişti. Büyük Gize Sfenksi çekilen fotoğrafların ilklerinden olmuştu. Tabi piramitler de ihmal edilmemişti. Seyahatini daha da güneye sürdüren Joly de Lotbiniere; Karnak Tapınağı, Dev Memnon Heykelleri, III. Ramses Tapınağı ve bunlar gibi daha nice yeri fotoğraflamıştı. Çekilen bu fotoğraflar çeşitli eserlerde basılıp kamuoyuna sunulmuş, Description de l'Égypte ile olan tanışıklık bu sefer görselle de taçlanmıştı. Şüphesiz ilerleyen zaman fotoğraf makinelerinin de hızla gelişmesine şahitlik etmişti ve Mısır’ın sahip olduğu zenginlik en iyiyi yakalamanın peşinde olan fotoğrafçılar için her zaman obje olmaya devam etmişti.