Orta Doğu’da Deklanşöre İlk Basanlar
19. yüzyılın ilk yarısından başlayarak ciddi atılımlara şahitlik eden fotoğrafçılık sanatı, Avrupa’daki yayılma hızına paralel olarak kısa zamanda kendisini Osmanlı coğrafyasında da göstermiş, Ermeni asıllı olan Abdullah Biraderler aynı yüzyılın ikinci yarısının başlarında Beyoğlu’nda açtıkları fotoğrafçı dükkanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nda fotoğrafçılık sanatının kurucuları olma unvanını kazanmışlardı. Osmanlı sarayının bu yeni icada alakası da bir hayli fazla olmuştu. Sultan Abdülaziz'in, sonrasında da II. Abdülhamid'in saray fotoğrafçılığına atanan Abdullah Biraderler, İstanbul başta olmak üzere çok sayıda yere ait fotoğrafın ilk karelerini almıştı. Bilindiği gibi Sultan II. Abdülhamid'in emri ile 19. yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl başında çekilen on binlerce fotoğraf Yıldız Sarayı Kütüphanesi’ndeki büyük fotoğraf koleksiyonunu meydana getirmişti. Çekilen fotoğraflar diğer devletlere karşı imparatorluğun karizması için de büyük önem taşıyor, bu durumun bilincinde olan Osmanlı sultanları da bu sihirli kutuya gereken değeri veriyorlardı. Fransa İmparatoru III. Napolyon’un daveti üzerine 1867 yılında Avrupa seyahatine çıkan; Osmanlı tarihinde yabancı ülkelere seyahate çıkan yegâne padişah ve Hristiyan dünyasına dost olarak giden ilk halife Sultan Abdülaziz’in katıldığı Uluslararası Paris Sergisi’nde yer alan Osmanlı topraklarına ait Abdullah Biraderler tarafından çekilen fotoğraflar bu maksadı taşıyorlardı.
Bu yeni sanat hiç şüphesiz sadece erkeklerin alakadar oldukları sınırlı bir sahayla kalmamış, hanımlardan da buna ilgi gösterenler olmuştu. İlk Müslüman Türk kadın fotoğrafçı olan Naciye Suman bunlardan biriydi. 1881 yılında Üsküp’te dünyaya gelen Suman, fotoğrafçılıkla alakalı ilk eğitimini Viyana’da kaldığı zaman zarfında fotoğrafçılığı öğrenen eşi İsmail Hakkı Bey’den almıştı. İstanbul Beşiktaş’taki konaklarının çatı katını stüdyo haline getiren çift burada çalışmalarını devam ettirmişti. Asker olan eşinin I. Dünya Savaşı sebebiyle cepheye gitmesi üzerine üç çocuğuyla maddî sıkıntı yaşayan Suman, hobi olarak alakadar olduğu bu uğraşıyı bundan sonra bir geçim kaynağı olarak kullanmaya başlamıştı. Bu sahada zamanla elde ettiği şöhret onu kimi saray mensuplarına fotoğrafçılık dersi vermeye kadar yükseltmişti.
İlk Arap Kadın Fotoğrafçı: Kerîme Abbûd
Tabi İstanbul ve Osmanlı coğrafyasının diğer bölgelerinde, başta imparatorlukta pek çok zanaatın gelişmesinde büyük role sahip olan Ermeni isimler olmak üzere fotoğrafçılık üzerine yoğunlaşan başkaları da vardı. 1860’lı yılların başlarında ilk fotoğrafçılık okulunun kurulduğu Kudüs, Garabed Krikoryan gibi bir fotoğrafçı ismi çıkarmıştı. El-Halîl Kapısı’nın hemen dışında açtığı stüdyoda bir yandan fotoğrafçılık yapan Krikoryan bir yandan da fotoğrafçılığa meraklı isimlere eğitim veriyordu. Burada yetişen önemli isimler de eksik olmamıştı. Filistin’in ilk erkek Arap fotoğrafçısı olarak bilinen Halîl Ra’d bunun önde gelen isimlerinden biriydi.
1854 yılında bugünkü Lübnan topraklarında dünyaya gelen Ra’d, yerleşim yeri Mârûnîlik’ten Protestanlık’a geçtiği için orayı terkeden bir babanın oğluydu. 1860 yılında Lübnan Dağı'ndaki Dürzîler ile Hristiyanlar arasında gerçekleşen ve tarihe Şam Olayı olarak geçen karışıklıklarda babasını kaybetmiş, bu tarihten sonra annesi tarafından kız kardeşiyle birlikte götürüldüğü Kudüs’te yaşamaya başlamıştı. Hayatının ilerleyen döneminde aldığı fotoğrafçılık eğitiminin ardından 1890 yılında Yafa Caddesi’nde ilk stüdyosunu açmış ve burada; konusu siyâsî olaylar, günlük hayat ve Filistin'de yapılan büyük arkeolojik kazıların yer aldığı fotoğraf çalışmalarına devam etmişti. Uzun yıllar fotoğrafçılıkla meşgul olmaya devam eden Ra’d, değişen siyâsî ortamdan da şüphesiz etkilenmişti.
1948 yılında şehre yapılan siyonist saldırılar neticesinde stüdyosu harap olan Ra’d, ailesiyle birlikte göçe zorlanmıştı. Önce el-Halîl’e, burada geçirdiği birkaç aylık ikâmetinin ardından ata toprakları olan Lübnan’daki köyüne yerleşmişti. Ne var ki burada da tutunamamış, Kudüs Rum Ortodoks Kilisesi tarafından şahsına yapılan davetle 1957 yılından ölümüne kadar burada yaşamaya devam etmişti.
Krikoryan ile başlayan ve Halîl Ra’d ile kuvvetli bir şekilde devam eden bu ekolün yetiştirdiği başka isimler de olmuştu ki bunlardan mesela 1915 yılından 1940 yılına kadar fotoğrafçılıkla uğraşan Kerîme Abbûd, erkek fotoğrafçıların bile nadiren bulunduğu Filistin’de önemli bir yer tutuyordu. 1893 yılında Beytüllahim’de dünyaya gelen Abbûd’un fotoğrafçılığa olan merakı 17. doğum yıldönümünde babası tarafından kendisine hediye edilen bir fotoğraf makinesiyle başlamıştı. Fotoğrafçılık kariyerine ailesi ve arkadaşlarının fotoğraflarıyla Beytüllahim manzaraları çekerek başlayan Abbûd, 1930’larda Nâsıra’da artık profesyonel bir fotoğrafçı olarak boy gösteriyordu. Bu özelliğiyle o, Arap dünyasının da ilk kadın fotoğrafçılarından biri olma ünvanını elde etmişti. Abbûd’un Nâsıra, Hayfa, Beytüllahim ve Taberiye gibi yerlerde çektiği ve bugün pek çoğu yerinde olmayan yerlerin fotoğrafları özellikle 20. yüzyıl Filistin’ini anlamak açısından büyük önem arzediyordu. Fotoğraflarının çoğunu 1920'ler ile 1930'larda Lübnan’ın Zagarta şehrinde ve çevresinde çeken Lübnan'ın ilk kadın fotoğrafçısı Marya el-Hâzin de aynı şekilde anılmaya değer bir diğer isimdi. Tüm bu yerlerin fotoğrafları çekilirken Mekke de ihmal edilmemişti. Hollandalı oryantalist Christiaan Snouck Hurgronje’in Mekke’de isminin karıştığı bir hırsızlık vakası dolayısıyla sınır dışı edilmesi, yarım bıraktığı Kabe’nin fotoğraflarını çekme vazifesini halihazırda orada fotoğrafçılık yapan es-Seyyid Abdülgaffâr’a bırakmış, o da Kabe ve çevresinin yüzlerce fotoğrafını almıştı.