Suriye’de Şiilik Faaliyetleri
Miladi 10. ve 11. yüzyıllara tekabül eden, bir Arap hanedanı olan Şii Hamdaniler ile yine Şii olan Fatımiler dışında Suriye’de herhangi tarihî bir siyasi güce sahip olamayan Şiiler, özellikle bir varlık olarak kendilerini 20. yüzyılda göstermişlerdi. Özellikle Necef’te tahsilini tamamlamasının ardından 1901 yılında Şam’a yerleşen Muhsin el-Emin, Suriye Şiilerinin ciddi manada bağnazlık içerisinde olduğunu görmesinin ardından burada ilk iş olarak eğitim faaliyetlerine ağırlık vermişti. 1902 yılında erkekler için günümüzde el-Muhsiniyye olarak bilinen medreseyi kuran el-Emin, kızlar için de el-Yusufiyye’yi oluşturmuş, bu özelliğiyle modern Suriye’de kurulan ilk Şii medreselerinin de banisi olma sıfatını kazanmıştı. Suriye’deki Şiiler için bir nevi konsolide dönemi olarak tavsif edilebilecek olan bu dönem el-Emin'in 1952 yılında hayatını kaybetmesi ve Şiiliğin Suriye’deki önemli mekanlarından Seyyide Zeyneb’e defnedilmesine kadar devam etmişti.
El-Emin'in ölümünün ardından yaklaşık 25 yıl sonra Şam bir başka önemli Şii figüre ev sahipliği yapmıştı: Ayetullah es-Seyyid Hasen el-Hüseynî eş-Şirazi… Muhsin el-Emin'in eğitim atılımını devam ettiren ve bunu ileri bir seviyeye taşıyan eş-Şirazi, 1975 yılında üniversite seviyesinde eğitim veren bir merkezin kurulmasına öncülük etmişti. Günümüzde İran’ın Kum ve Irak’ın Necef ilim havzalarından sonraki üçüncü önemli merkez olarak kabul edilen ve ismi ez-Zeynebiyye olan bu merkez Suriye’de bir ilk olmuştu.
Şii nüfusun Seyyide Zeynep ve Suriye'deki yükselişi
Özellikle 1990 yılında inşa edilen Seyyide Zeynep Camii ile, bu türbenin sıhhati etrafındaki şüpheler de bertaraf edilmiş ve burası hususen İran-Irak Savaşı döneminde bu iki ülkedeki kutsal yerlere gitme imkanı bulamayan Şiiler için bir merkez haline gelmişti. Artık bu tarihten sonra Suriye’de yayılmacı bir politika takip eden Şiilik, gerek yapılan propaganda çalışmaları, gerek dışarıdan gelen Şii nüfusun varlığıyla bir hayli ivme kazanmıştı. 1991 yılında Irak’ta gerçekleşen ayaklanma neticesinde buraya gelip yerleşen Şii nüfus bir hayli fazla olmuştu. Seyyide Zeynep etrafında kümelenen bu gruplarla burası çoktan bir Şii kurtarılmış bölge olma hususiyetini kazanmıştı. Burada şüphesiz Alevi Baas rejiminin de yapılanlara onay vermesi bu süreci daha da hızlandırıyordu. Mesela Iraklı Şii din alimi Abdülhamid el-Muhacir'in, Suriye resmi devlet televizyonunda dini programlar yapması bunlardan sadece biriydi. Tabi Beşşar Esed’in ülkede Şii yayılmacılığı için sunduğu imkanlar 2000 yılında ölen babası Hafız Esed’in yaptıklarına kıyasla çok daha büyüktü. 2001 yılında sadece Seyyide Zeynep’te on iki tane yüksek öğretim veren Şii eğitim kurumunun bulunması bunun küçük bir misâlini oluşturuyordu.
Doktor Abdurrahmân el-Hac’ın el-Ba’sü’ş-şii fî Suriye 1919 – 2007 isimli eseri bunun daha başka örneklerini de veriyordu. 1919 – 1970 yılında son derece az olan, sayısı bini geçmeyen Şii nüfusun Hafız Esed’in iktidara geldiği 1970 yılından 2007’ye kadar yetmiş bini aşması el-Hac’ın işaret ettiği önemli bir diğer noktaydı. Şam merkezi başta olmak üzere Halep, Humus, Der’a gibi şehirlerin kırsallarına varıncaya kadar genişletilen çalışmalar ve özellikle burada açılan, matem merasimlerinin icra edildiği mekanlar olarak bilinen Hüseyniyyeler şüphesiz İran’ın da içerisinde olduğu geniş bir Şii fonlama sayesinde hayat bulabiliyordu. Alenî matem programlarının artık rahatlıkla yapıldığı bu yeni dönemde, mesela 2003 yılında Amerikan işgali neticesinde olduğu gibi başka Şii göçleriyle Seyyide Zeynep ve etrafı kalabalıklaşmaya devam ediyordu. Bu da bu bahaneyle buraya yapılacak daha nice kurumun sebebini oluşturuyordu. Örneğin “Aliyyü’l-asğar li-şebabi Kerbelâ” bu dönemde oluşturulan onlarca kurumdan sadece biriydi. Bu arada Hizbullah’ın Suriye’ye nüfuz çalışmaları eksik olmuyordu. Özellikle 2006 yılında gerçekleşen, her iki tarafın da zafer ilan ettiği İsrail-Lübnan Savaşı sonrasında ele geçirilen fırsat kullanılmış, Hasan Nasrallah’ın muzaffer bir isim olarak ciddi manada propagandası yapılmıştı.
Diğer taraftan Suriye’de bir hayli kuvvetli olan Şam uleması bu olup biten karşısında sessiz kalmamış, özellikle 2006 yılında Beşşar Esed’e gönderdikleri ve içerisinde Ramazan el-Buti’nin de olduğu beyannamede Şii eğitim kurumlarının ruhsatsız bir şekilde açılmaya devam ettiğine işaret etmişti.
İran'ın Suriye'deki etkisi: Şii yayılımı
2011 yılında Suriye devriminin patlak vermesi ve İran’ın tüm gücüyle buraya dahil olması Suriye’de Şiiliğin yaygınlaşması bakımından dönüm noktalarından biri olmuştu. Ülkede 1970’lerden bu yana yavaş yavaş oluşturulmaya başlanan Şiilik zemini, 2011 yılına gelindiğinde İran’ın sahada ihtiyaç duyduğu altyapıya kavuşmuş durumdaydı. Şüphesiz İran’daki Şiiler mezheplerinin propagandasını her zaman yapıyorlardı. Fakat 1979 yılındaki devrimle birlikte bunu artık devlet desteğiyle yapmaya başlamışlardı. İran’a ise işleri şimdi daha da hızlandırmak kalıyordu. İran’ın Seyyide Zeynep’i adeta bir askerî üs haline getirerek burada Suriye ve Iraklılardan müteşekkil, “Liva-u Ebi’l-Fazl el-Abbâs” ve “Esedullahi’l-galib” isimli askeri oluşumlar kurması yaptığı faaliyetlerden ilki olmuştu. Sonrasında yaptığı insani yardımlar, kültürel ve ekonomik yatırımlarla gelinen noktada ciddi bir kuvvet haline gelmişti. Diğer taraftan İsrail’in Filistin topraklarında uyguladığı yerleşimci siyasetine benzer bir başka politikanın da, bu defa İran tarafından Suriye’de yapıldığı gözlemleniyordu. Satın alınan ya da bir şekilde sahip olunan emlaklar sayesinde İran’ın buradaki varlığı da daha köklü bir hale geliyordu. Sahip olamadığı yerlerde çıkan şüpheli yangınlar ise İran’ın burada yaptığı muamma dolu fiillerine işaret ediyordu.
İnsanların cehaletini ya da maddî sıkıntılarını kullanmak burada Şiiliğin yayılması noktasındaki en önemli unsurları meydana getiriyordu. Yardım faaliyetlerinde bulunmaları, sağladıkları ücretsiz eğitim kurumlarında öğrencilere bir de yüksek burslar vermeleri buradaki en önemli silahlarını oluşturuyordu. 2011 sonrası oluşan ekonomik durumun iyice kötü bir hale gelmesi, iş imkanlarının yok olması ve buna bağlı olarak işsizliğin artması İran’ın yardım kuruluşları aracılığıyla yumuşak kuvvetini devreye sokması ve akabinde yaptığı faaliyetlerden meyve alabilmesi için verimli bir ortam sunmuştu. Yusuf Sami Kamadan tarafından Mecra’da yayınlanan “İran’ın Suriye’deki Yumuşak Varlığı” isimli yazı İran’ın burada yaptıklarını iyi bir şekilde izah ediyordu. Bu yazının tamamlayıcı bir parçası olarak kesinlikle okunmasını tavsiye ettiğimiz yazısında Kamadan sözlerini şöyle bitiriyordu: “Askerî müdahalenin yanı sıra kültürel ve ekonomik cephelerden de saldıran İran’ın Suriye’de tam olarak nasıl bir iz bıraktığının net tespiti şimdilik mümkün olmasa da sular çekildikten sonra yaptığı müdahalenin varlığı kendisini göstereceğe benziyor”.