Adalet Divanı’nın İsrail Kararı ve Batı'nın Kurallara Dayalı Düzenini Test Etmek

Araştırmacı Gökhan Ereli, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, İsrail’in Gazze’deki eylemleriyle ilgili aldığı kararın uluslararası hukuk, jeopolitik ve insani etkilerini Fokus+ için kaleme aldı.
Gökhan Ereli
Adalet Divanı’nın İsrail Kararı ve Batı'nın Kurallara Dayalı Düzenini Test Etmek
27 Mayıs 2024

İsrail’in Gazze’de 7,5 aydır devam ettirdiği şiddet, son dönemde uluslararası mahkemelerin en kritik gündem maddesini oluşturmaktadır. 1945 yılında savaş sonrası dönemde BM ile entegre olarak kurulan Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice) ve 2002 yılında Roma Statüsü’nü takiben kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi (International Criminal Court), son dönemde İsrail ile ilgili aldığı kararlar ile gündemdeler. Uluslararası mahkemeler, kararlarını yaptırıma dönüştürmekte zorluk çekse de, bu kararlar bir kınama olmaktan öteye geçerek hem hukuki hem de siyasi sonuçlar doğurabilir. İsrail için de durum bunu ifade ediyor.  

İsrail’in BM düzenine karşı çıkışı  

25 Mayıs 2024'te, BM’nin başlıca yargı organı olan UAD, İsrail'e karşı çeşitli geçici tedbirlerin alınması kararını yayınladı. Güney Afrika tarafından başlatılan davada İsrail, artan şiddet ve orantısız saldırıların ardından Gazze'deki Filistinlilere karşı soykırım yapmakla suçlanmaktaydı. UAD, Güney Afrika’nın bu davasından bağımsız olarak yaptığı ek talepleri değerlendirerek, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmasını, insani yardım erişiminin sağlanmasını ve bağımsız gözlemcilerin Refah’a girişinin kolaylaştırılmasını kararlaştırdı. Filistin meselesi ile ilgili bu karar, sadece hukuki bir zafer değil, aynı zamanda siyasi bir dönüm noktasıdır. İsrail’in bu karara uyup uymayacağı, Batı'nın kurallara dayalı uluslararası düzenine olan bağlılığını test edecektir. Her ne kadar İsrail, karara uymayacağını önceden ifade etmiş olsa da, bu aşamada eli zorlaşmış görünmektedir. ABD ve Avrupa ülkelerinin İsrail’e yönelik tarihsel politikalarını ve desteklerini göz önünde bulundurduğumuzda, bu desteğin yeniden değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Ayrıca bu karar, insan hakları savunucuları ve uluslararası toplum tarafından, İsrail’e verilen desteği sıkı denetim ve koşullarla yeniden değerlendirmek için kullanılacaktır.  

İsrail'in UAD kararına uyumu, uluslararası hukuk normlarının ne kadar güçlü olduğunu ve Batı'nın bu normlara ne kadar sadık kaldığını gösterecek. Karar, İsrail’in saldırılarını durdurmayı hedeflediği için, İsrail’i daha agresif hale getirip bölgedeki gerilimi artırabilecek ve diplomatik stratejileri değiştirebilecektir. Ayrıca, bu dönemde uluslararası insan hakları örgütlerinin aktivizminin artarak, devletlerin uluslararası hukuk normlarına uygunluğunu daha sıkı denetlemeleri beklenebilir. UAD’nin İsrail’e karşı aldığı bu karar, uluslararası ilişkilerde önemli bir testtir. İsrail’in karara uyması veya uymaması, kurallara dayanan düzenin ne kadar etkili olduğunu gösterecek. Bu süreç, uluslararası hukuk, jeopolitik dinamikler ve insani kaygılar arasındaki ilişkiyi yansıtarak, uzun süredir devam eden hukuksuz saldırıların durdurulmasındaki zorlukları ve fırsatları ortaya koyacaktır. 

UAD’nin bu kararı, ABD’yi İsrail’in birincil müttefiki olarak zor bir duruma soktu. Tarihsel olarak, ABD İsrail’i uluslararası forumlarda destekledi ve BMGK’daki veto gücü ile ciddi kınamalardan ve kararlardan korudu. Ancak bu karar, ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz desteği yeniden değerlendirmesi için baskıyı artırmaktadır. Şu anda, ABD-İsrail ilişkileri bu yüzden gergin. ABD’de senatörler, temsilciler ve insan hakları savunucuları bu kararı, İsrail’e verilen desteği daha sıkı denetim ve koşullara bağlamak için kullanmaktalar. Fakat Netanyahu’nun ABD’de Kongre’de konuşmaya çağırılmasının gösterdiği gibi, halen İsrail’i koşulsuz destekleyen kişi ve kurumların ABD’deki varlığı hiç şüphesiz. Dolayısıyla bu kurallara dayalı düzenin en büyük tehlikesi, aslında sistemin merkezini oluşturduğunu düşünebileceğimiz ABD’den gelmektedir. 

Kararın Avrupa’da ve bölgede yansımaları  

Aynı zamanda, güçlü insan hakları savunuculuğu geçmişine sahip Avrupa ülkeleri, kendilerini İsrail'le ilişkilerini yeniden gözden geçirmek zorunda hissetmektedir. Bazı ülkeler, İsrail’e askeri ve ekonomik yardımlarının insan hakları ihlalleri iddialarına katkıda bulunmamasını sağlamak için konuya ilişkin daha katı önlemler uygulamaktadır. Bu çerçevede, İsrail'e silah satışını veya diğer destek türlerini kısıtlamaya yönelik yasal düzenlemeler daha yaygın hale gelebilecektir. Tarihsel olarak Filistin davasını destekleyen Arap ve Müslüman çoğunluklu ülkeler, uluslararası platformlarda İsrail'e yönelik eleştirilerini güçlendirmek için UAD'nin kararından yararlanacaklardır. Bu gelişme, İsrail'in izole edilmesini ve Filistin'in siyasi ve hukuki çabalarını küresel olarak desteklemeyi amaçlayan diplomatik girişimlerin yenilenmesini beraberinde getirmektedir.   

Bir diğer yandan da, Filistinli otoriteler için UAD'nin kararı önemli bir diplomatik araç sağlamaktadır. Bu karar, Filistinli siyasilerin ve siyasi hareketlerin uluslararası forumlardaki hukuki ve ahlaki duruşunu güçlendirmekte ve Filistin devleti ve haklarına daha fazla destek sağlamak için kullanılacaktır. Karar aynı zamanda Filistinlilerin İsrail'e karşı ek uluslararası yasal girişimlerde bulunma çabalarını da teşvik etmektedir. Karar, uluslararası insancıl hukuk ve Soykırım Sözleşmesi’nin ilkelerini güçlendirmektedir ve soykırımı önleme ve cezalandırma konusundaki küresel sorumluluğu da vurgulamaktadır. Bu nokta ise, uluslararası insan hakları örgütlerinin aktivizminin artmasına ve devletlerin uluslararası hukuk normlarına uygunluğunun daha fazla denetlenmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla burada, Filistin meselesinin sınır aşan boyutu (transboundary aspect) öne çıkmaktadır.  

Karar İsrail’in izole edilmesine yol açar mı?  

İsrail, daha fazla ülke ve uluslararası kuruluşun, eylemlerine UAD'nin kararı çerçevesinde bakması nedeniyle artan bir diplomatik izolasyonla karşı karşıya kalmaktadır. Bu, daha fazla ülkenin İsrail'i eleştiren BM kararlarını desteklemesi veya yaptırım veya diğer cezai tedbirlerin uygulanması çabalarına katılmasıyla sonuçlanmaktadır. Filistin davasının Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi noktalardan bulduğu desteği giderek artırması, hâlihazırda sınır aşan bir boyuta ulaşmış Filistin meselesini daha da küreselleştirmektedir.  

Karar ile birlikte dikkat çeken bir diğer önemli nokta, Filistin'de devam eden çatışmaların ciddi sivil kayıplarına ve büyük yerinden edilmelere yol açmasıdır. İsrail'in vahşet düzeyinde saldırıları, soykırım niteliğinde olup, dünyada eşi benzeri olmayan bir yıkım sergilemektedir. Canlı cansız, sivil asker ayrımı gözetmeyen İsrail ordusu, 40 binin üzerinde Filistinliyi öldürmüş veya yaralamış, çok daha fazlasını evlerinden etmiştir. Henüz kararın açıklanmasından birkaç sonra dahi, Refah yakınlarındaki bir çadır kent pazar gecesi vurulmuş ve ilk tahminlere göre en az 60 masum sivil feci bir şekilde can vermiştir. Yine bu süreç dahilinde İsrail tarafından, hastaneler, okullar ve su temin sistemleri gibi Gazze'deki temel altyapılar kasıtlı olarak yok edilmiştir. Bu, zaten vahim olan insani durumu daha da kötüleştirmiş, sivillerin temel hizmetlere erişimini zorlaştırarak bir halk sağlığı krizine yol açmıştır. İsrail'in uyguladığı abluka, gıda, tıbbi malzeme ve yakıt gibi temel ihtiyaç maddelerinin Gazze'ye girişini ciddi şekilde kısıtlamıştır. UAD'nin geçici tedbirleri, engelsiz insani erişim ihtiyacını vurgulasa da, güvenlik endişeleri ve devam eden askeri operasyonlar nedeniyle bu tedbirlerin uygulanması zor olmaya devam etmektedir.  

Karar, sahayı ve bölge siyasetini nasıl etkiler?  

UAD'nin İsrail aleyhindeki kararının derin jeopolitik ve insani sonuçları var. Bu karar, İsrail’in uluslararası müttefiklerine, özellikle de ABD ve Avrupa ülkelerine, İsrail'e yönelik politikalarını ve desteklerini yeniden değerlendirmeleri konusunda ciddi bir baskı oluşturmaktadır. Günümüzde Gazze’ye uluslararası kuruluşlar ve STK'lar insani yardım sağlamaya çalışmaktadır, ancak bu çabalar güvenlik durumu ve lojistik zorluklar nedeniyle sekteye uğramaktadır. UAD kararı bu engellere dikkat çekmektedir ve insani yardımların Gazze'ye ulaştırılmasına yönelik uluslararası destek ve baskının artmasına yol açmaktadır. Sürekli çatışma ve şiddet tehdidi, halen sağ kalabilen Gazze nüfusunun ruh sağlığı üzerinde ciddi bir yük yaratmaktadır. Ekonomik abluka ve işletmelerin ile tarım arazilerinin tahrip edilmesi, geniş çapta işsizlik ve yoksulluğa neden oldu. Gazze'deki birçok aile temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmaktadır ve hayatta kalmak için büyük ölçüde insani yardıma bağımlı hale gelmiştir. Sürekli çatışma ve yıkım hali, uzun vadeli kalkınma çabalarını engellemektedir. Gazze'nin ekonomisinin ve altyapısının yeniden inşası, önemli uluslararası destek ve istikrarlı, barışçıl bir ortam gerektirmekte olup, mevcut koşullar altında bu hala zor bir hedeftir.   

UAD'nin kararı aynı zamanda İsrail'in Refah'a yönelik planladığı kara operasyonu açısından da önemli sonuçlar doğurmaktadır. Saldırının durdurulması çağrılarını da içeren mahkeme kararı, farklı paydaşlardan farklı yorumlar ve yanıtlarla karşılanmaktadır. İsrail, UAD'nin kararının belirsiz olduğunu düşünmekte ve devam eden operasyonları açıkça yasaklamadığını, bunun yerine belirli koşullar altında durdurulması çağrısında bulunduğunu öne sürmektedir. Bu yorum, İsrail'e Refah'taki askeri planlarını sürdürmesi için bir dereceye kadar hukuki ve diplomatik hareket alanı sağlamaktadır ve İsrail'in “terörle mücadele ve Hamas'a karşı güvenlik operasyonları” olarak adlandırdığı hamleleri konusundaki tutumunu meşrulaştırma isteklerini ifade etmektedir. İsrailli yetkililer, uluslararası toplumun artan incelemesine rağmen, UAD'nin kararının kendilerine bölgedeki stratejik hedeflerini koruma olanağı sağladığını savunmaktadır. 

Bunun tersine, Mısır'ın yanı sıra diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlar da Refah operasyonunun Gazze'deki insani krizi daha da kötüleştirdiği ve bölgesel istikrarı tehdit ettiği yönündeki endişelerini dile getirmektedir. İsrail'e karşı davaya katılan Mısır, Refah'ta devam eden askeri operasyonların barış çabalarını baltalayabileceği ve gerilimi daha da artırabileceği konusunda uyarıyor. Bu çerçevede uluslararası toplum bölünmüş durumda; bazıları UAD'nin sivil hayatlarını koruma ve insani yardım erişimini sağlama kararına derhal uyulması çağrısında bulunurken, diğerleri İsrail'in Filistin’den gelebilecek tehditlere karşı meşru müdafaa hakkını desteklemektedir. Dolayısıyla UAD'nin kararı, devam eden çatışmada kritik bir kavşak görevi görmekte ve İsrail'in Gazze'deki eylemlerinin hem hukuki hem de operasyonel manzarasını etkilemektedir. İsrail'in UAD'nin kararına ilişkin yorumu ve uygulaması, muhtemelen gelecekteki diplomatik ilişkileri ve Orta Doğu'daki daha geniş jeopolitik dinamikleri şekillendirmektedir. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.