Afrika’da Bir Politik Ekonomi: Çin

Doç. Dr. Volkan İpek, her geçen gün Afrika’da etkinliğini artıran Çin’in kıtadaki ekonomik, ticari ve politik faaliyetlerini Fokus+ için kaleme aldı.
Volkan İpek
Afrika’da Bir Politik Ekonomi Çin
13 Eylül 2024

Emeklerini çalışıp para kazanarak değerlendirmek istemelerine rağmen çeşitli nedenlerle bu isteklerini gerçekleştiremeyen kişilerin durumuyla tanımlanan işsizlik makroekonomi için norm kabul edilse de psikoloji için bir sorundur. Ekonominin üretim, tüketim, yatırım, gelir, gider gibi büyüklüklerini inceleyen makroekonomiye göre bir toplumda çalışma yetisi kazanmış tüm bireylerin demografik yapı, siyasi koşullar, üretim yetersizliği, altyapısal sorunlar, enflasyon gibi pek çok nedenle işe yerleşmesi olanaksız olduğu için iş ve işçi arasında mutlak bir orantısızlık bulunur. Psikolojiye göre ise sınırsız ihtiyaçlarını sadece para kazanarak gidermek durumundaki insanlar işsizlik nedeniyle para kazanamadıkları için o ihtiyaçlarını karşılayamazlarsa büyük sorunlar yaşayabilirler. Norm ya da sorun olsun, işsizlik insanı huzursuz etmeye yetecek güçtedir. 

İşsizliği tam olarak bitirmeyecek olsa da en azından azaltmak için atılan adımlardan biri 5 Eylül 2024 tarihinde Çin’in başkenti Pekin’de düzenlenen Dokuzuncu Çin-Afrika İşbirliği Forumu’nda gözlemlendi. Foruma ev sahipliği yapan Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping Afrika ülkelerinin de içinde bulunduğu Küresel Güney’de en az 1 milyon iş olanağı yaratacaklarını söyledi. Bununla yetinmeyen Jinping, Çin’in bu sefer bazı Afrika ülkelerinin içinde yer aldığı En Az Gelişmiş Ülkeler’den yapacağı ithalatta gümrük vergisi alınmayacağını, Afrika ülkelerine askeri yardım çatısı altında 1 milyar yuan, 6 bin askeri personel, 1000 polis verileceğini, 500 genç Afrikalı askeri personelin Çin’de öğretim alacağını, 10 Afrika ülkesiyle olan ortaklık girişimi süresi boyunca toplam 50.7 milyar dolar destek sunulacağını ve Çin’in tüm Afrika ülkeleri ile ilişkilerini stratejik ortaklık seviyesine çıkaracağını vurguladı. 

 

Çin-Afrika İşbirliği Forumu 

2000 yılından beri üç yılda bir düzenlenen Çin-Afrika İşbirliği Forumu’nun sonuncusu Afrika ülkeleri için herhalde en verimlisi oldu. Aynı zamanda bu forum Çin’in Afrika’da siyasi ve ekonomik olarak ne kadar etkili olduğunu Afrika’da Çin’inkine benzer bir etki arayan belli ülkeler başta olmak üzere tüm dünyaya gösterdi. 

Çin’in Afrika’daki siyasi etkisi Avrupalılar’ın Ceuta’ya geldikleri 1441 yılının çok daha öncesine dayanır. Antik İpek Yolu’nun açılmasından sonra 1072 tarihinde Doğu Afrika ve Çin arasında başlayan karşılıklı ticaret 1225 yılında Chao Juka adındaki bir generalin Zanzibar’ı ele geçirmesiyle yeni bir boyut kazandı. 14. yüzyılda Somali’den bilim insanlarının akademik araştırmalar için Çin’e gitmesini ise 1415 yılında Çinli General Zheng He’nin Mozambik açıklarına gelerek o dönemki yerel liderlere hediyeler vermesi izledi (yerel sultanlardan biri ise hediyelere karşılık Zheng’e bir zürafa vermiştir). 

Ticaret ağırlıklı geçen uzun yıllardan sonra Çin ve Afrika ülkeleri arasındaki ilişkiler 1950’li yıllarda siyasi bir boyuta da ulaştı. İdeolojik olarak devrimi, kolonyalizm karşıtlığını, sosyalizmi ve hatta bazı görüşlere göre komünizmi savunan Çin, Afrika’daki bağımsızlık hareketleriyle yakından ilgilendi. Mao Zedung’a göre üçüncü dünyanın lideri olan Çin 1955 yılındaki Bandung Bağlantısızlar Konferansı’nda Afrikalı ve Asyalı ülkelerin bağımsız olma yolundaki haklarını tanıdı ve Başbakanı Zhou Enlai 1963 ve 1964 yıllarında 10 Afrika ülkesine giderek “Arap ve Afrikalı ülkelerle ilişkilerin kalkınmasını yöneten beş ilke” ve “diğer ülkelere ekonomik yardım ve teknik destekte sekiz ilke”den söz etti. Eşitlik, karşılıklı çıkar ve içişlerine karışmama üçlüsünün ortak olarak temel alındığı bu iki ilke böylece Çin’in Afrika ülkeleri ile siyasi ilişkilerinin temelini oluşturdu. 

Tayvan meselesinin etkileri 

1971 yılında Tayvan’ın (Çin Cumhuriyeti) mı yoksa Çin Halk Cumhuriyeti’nin mi Birleşmiş Milletler üyesi olacağına dair yapılan oylamada 76 Çin Halk Cumhuriyeti lehindeki oydan 26’sı Afrika ülkelerinden gelince o dönemki cumhurbaşkanı Mao Zedong “Bizi Birleşmiş Milletler’e Afrikalı kardeşlerimiz taşıdı” dedi. 

 

1978 yılında Çin Komünist Partisi’nin 11.Kongresi’nde ise Çinli devlet şirketlerinin Afrika ülkelerinde yatırımlar yapması kararlaştırıldı. 2000 yılında kurulan Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) Çin’in Afrika ülkeleri ile ilişkilerini siyasi boyuttan ekonomik ve teknik boyuta da taşıdı. Bu forumla birlikte devlet kapitalizmi benimseyen Çin, Afrika’da Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Finans Bakanlığı, Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu, Kamu Değerlerinin İzlenmesi ve Yönetilmesi Komisyonu ve Çin İthalat-İhracat Bankası aracılığıyla altyapı yatırımları planları yapmaya başladı. 

2001 yılında Afrika’daki çatışma yaşanan ülkelere gönderilen Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne sivil, asker ve polis desteği sağlamaya başlayan Çin, 2006 yılında düzenlenen Üçüncü Çin-Afrika İşbirliği Forumu’nda Afrika ülkeleri ile dostluk, karşılıklı çıkar ve ortak refah, karşılıklı destek, yakın işbirliği, birbirinden öğrenme ve ortak kalkınma ilkelerini benimsedi. 

2008 Pekin Olimpiyatları’nın organizasyon yoğunluğu devam ederken tüm dünya Çin’den Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oturum başkanı olarak Darfur’daki krizi sonlandırmasını bekliyordu. 2008 Olimpiyatları’nı bu krizi çözerek alacağını düşünen Çin ise Sudan’la olan yakın ilişkisini Sudan’a bir barış gücü göndererek bozmak istemiyordu. Bunun yerine Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao Sudan’a gitti ve Ömer El Beşir’i Sudan’a bir barış gücü gönderilmesi konusunda ikna etti. Ancak Çin’in Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi bu durumu “Çin Darfur’a BM barış gücü göndermeyi oturum gündemine aldı” yerine “Sudan BM barış gücü istiyor” diye duyurdu ve böylece daha sonradan BM barış gücünü Darfur’a sokarak dünya kamuyunda prestij kazandı. “İnsan hakları nedir biliyor musunuz? İnsan hakları hayatta kalma ve kalkınmadır” diyen o dönemki Çin Dışişleri Bakanı Li Zhaoxing Çin’in Sudan’la ilişkilerini barış gücünden sonra da gelişerek devam etmesini sağladı.

Tayvan’ı tanıyan ülkeler geri adım attı 

Çin 2008 yılından itibaren 1927-1950 yılları arasındaki iç savaştan sonra komünist Çin’den ayrılarak kendini ulusalcı Çin olarak gören Tayvan’ın bağımsız olmadığını ve de jure olarak kendine bağlı olduğunu savunduğu “Tek Çin” ilkesini Afrika’da hissettirmeye başladı. O yıla kadar Tayvan’ı resmen tanıdığı için Çin’den herhangi bir ekonomik desek alamayan Malavi, Tayvan’ı tanımayı kesince Çin’den büyük krediler ve hibeler aldı. Bu hibelerin içinde Malavi için bir ulusal konferans salonu, meclis binası, yol, okul, tıbbi yardım ve burs destekleri de vardı. 

Malavi örneği dünyaya “Çin’in ekonomik yardımları diplomatik bağlantılar gerektiriyor” mesajını yayınca Gambiya da hibe ve kredi almak için 2013 yılında Tayvan’ı tanımayı bıraktı ve yerine Çin’i tanıdığını duyurdu. Aynı yıl Cumhurbaşkanı Xi Jinping, Afrika’da bir tura çıktı ve Güney Afrika ziyaretinden sonra Cumhurbaşkanı Jacob Zuma, Çin’i Afrika’nın gökyüzünde gördüğü en büyük yıldıza benzetti. 2016 yılında ise Çin, Afrika’daki ilk askeri üssünü Cibuti’de açtı.  

 

Ekonomik yatırımlar ve beraberinde gelen politika

Siyasi etkisinden kesinlikle daha çok olmak üzere Çin’in Afrika’daki ekonomik etkisi asla göz ardı edilemez ve bu etkinin en başında da doğrudan dış yatırımlar geliyor. Kendi ekonomisini devlet kapitalizmi çerçevesi içinde ilerleten Çin, Afrika’daki doğal kaynaklara ve altyapılara yatırımlar yapmaya 1950’li yılların başından beri önem veriyor. 1964 yılında bağımsız olan Zambiya’nın ilk Cumhurbaşkanı Kenneth Kaunda Tek taraflı Rodezya Bağımsızlık Bildirgesi’ni kınayınca Ian Smith’in cumhurbaşkanı olduğu Rodezya (şimdiki Zimbabve) Zambiya’nın denize olan bağlantısını Harare üzerinden Beitbridge’e bağlayan demiryolunu kesti. Tanzanya’yı da etkileyen bu olaydan sonra Kaunda ve Tanzanya Cumhurbaşkanı Julius Nyerere bir araya geldiler ve Çin’in Zambiya’nın bakır zengini Copperbelt kentini Tanzanya’nın o dönemki başkenti Darüsselam’a bağlayan 405 milyon dolarlık demir yolu hattı döşeme teklifini kabul ettiler. Demir yoluna ek olarak Çin, Tanzanya ve Zambiya arasında 1860 kilometrelik TAMZAM adı verilen bir otoyol da yaptı. 

1978 ve 1994 yılları arasında Afrika’da özel ekonomik alanlar kuran Çin, 1995 yılında Afrika’daki yatırımlarını desteklemek için Sanayi ve Ticaret Bankası ile Eximbank’ı kurdu ve Afrika’da yatırımla ilgilenen devlet şirketlerine destek olmaya başladı. 

Çin, Afrika ülkelerinin ekonomisinde kısa zamanda öyle güçlü bir noktaya geldi ki, örneğin, Etiyopya’da Meles Zenawi’nin liderlik ettiği Etiyopya Halkının Demokratik Cephesi Mengitsu Mariam’ın Marksist DERG hükümetini devirip pazar odaklı bir ekonomiye geçmeye karar verse de Avrupa ekonomileri yerine devletin pazarı kontrol ettiği Çin ekonomisini örnek aldı. Ülke 1995 yılında derin bir ekonomik krize girince Başbakan Meles Zenawi IMF veya Dünya Bankası ile görüşmek yerine doğrudan Çin’e gitti ve pazar önderliğindeki sosyalizm ve tarımsal kalkınma hakkında Cumhurbaşkanı Jiang Zemin’den bilgiler aldı. Etiyopya’nın Afrika’daki stratejik konumundan yararlanmak isteyen Çin ise Etiyopya’yı krizden kurtarmak için Zenawi’ye 5 milyar dolar kredi gönderdi. 

2000 yılında ilan ettiği Go Global programı ile devlet şirketleri yanında Çinli özel şirketlerin de Afrika’da yatırımlar yapmasını desteklemeye başlayan Çin aynı yıl başlatılan Çin-Afrika İşbirliği Forumu’nda tüm Afrika ülkelerinin altyapı sorunlarını çözeceğini iddia etti. 2003 yılında 602 Çinli özel şirketin 1,173 milyar dolar yatırım yaptığı Afrika’da Çin 2005 yılında 25 Afrika ülkesiyle gümrük vergilerini sıfıra indirdi ve 2006 yılında Etiyopya’da Tekeze, Gibe II ve Gibe IV hidroelektrik santrallerini kurarak Etiyopya’nın Afrika’daki en büyük elektrik üreticilerinden biri olmasını sağladı. 

Afrika petrol endüstrisine büyük yatırım

2006 yılındaki Çin-Afrika İşbirliği Forumu’nda Afrika ülkelerine altyapı sorunlarını çözmelerinde destek olmak için 15 milyar dolarlık bir kredi gönderen Çin’in 2003 yılından 2010 yılına kadar Çin’in tüm dış doğrudan yatırımlarının yarısı Afrika’daki petrol endüstrisine yönelikti. 1999 yılında 5 milyon dolar olan tüm bu doğrudan dış yatırımlar 2013 yılında 50 milyar dolara çıktı. 2013 yılındaki Dünya Ekonomik Forumu’nda belirtilen istatistiklere göre Afrika’daki zayıf altyapı üretim maliyetlerini yüzde 200 artırdığından Çin altyapı yatırımlarına hız verdi ve 2006 yılında 20 milyar dolarlık yatırım yapan Çinli şirketler bu rakamı 2018 yılında 90 milyar dolara taşıdılar. Bu ülkelerden örneğin Gine Bissau’da ulusal stadyumun yanında tüm bakanları aynı çatı altında toplayan bir devlet binası ve hatta Gine Bissau’nun cumhurbaşkanlığı sarayını bile Çin yaptı.  

Çin’in Afrika’daki doğrudan dış yatırımları sadece şirketlerin Afrika’ya yönelik bakışlarının bir parçası değil aynı zamanda Çin devletinin Kuşak ve Yol Girişimi’nin de bir parçasıydı. 2013 yılında antik İpek Yolu’nu canlandırmak için toplam 150 ülkeye yatırım yaparak o ülkeleri kalkındırma planını kapsayan bu proje Afrika’ya doğrudan dış yatırımı gerektiriyordu. Ayrıca Kuşak ve Yol Girişimi Afrika ülkelerinin ekonomilerinin büyümesini isteyen Afrika Birliği’nin 2063 Vizyonu planı için biçilmiş kaftandı. Cibuti’de bir liman, Kenya’da Standard Gauge Demir Yolu, Sudan-Etiyopya Ulaşım Koridoru, Çin-Afrika Araştırma Merkezleri ve tüm başkentleri birbirine bağlayacak olan Afrika Ekspresi Demir Yolu bu dış yatırımlardan bazılarıydı.   

 

Çin-Afrika ülkeleri arasında ticaret 

Altyapı kadar olmasa da Çin, Afrika ülkeleri ile ticarette de iddialıydı. Özellikle 2011 yılından itibaren Afrika’dan hammadde alarak onu işlemeye ve manifatura yapıp bunu satmaya ağırlık vermeye başlayan Çin’in o yıl Afrika’dan ithal ettiği ürünlerin yüzde 80’i doğal kaynaklardı. 2005 yılında 4 milyar dolar olan Çin’in Afrika ülkelerinden ithal ettiği metal ve mineraller 2022 yılında 50 milyar dolarlık bir ithalat oranına ulaştı. 2010 yılında Çin’in ve Afrika ülkelerinin toplam ticaret hacmi 115 milyar dolarken bu sayı 2022 yılında 262 milyar dolara yükseldi.  

Afrika’da etki sahibi olmak istemenin (kolonyal dönemde bu isteği gerçekleştiren Avrupalı ülkelerden sonra sıra bu dönemde yükselen güçlere geldi) bir uluslararası politika modası olduğu günümüzde Çin’in kıtadaki siyasi ve ekonomik etkisini kırmak oldukça zor ve bu durum Afrika’da etkili olmak isteyen diğer ülkeleri doğal olarak rahatsız ediyor. Afrika’daki 9 ülkede inşacı, operatör ve fonlayıcı, 15 ülkede sadece inşacı, 16 ülkede ise inşacı ve fonlayıcı olan Çin’e karşı soyguncu, yeni köle imparatorluğu, yeni emperyalist ya da Hillary Clinton’ın deyimiyle gizli kolonyalist gibi etiketler takılsa da Çin ve Çin’in bir şekilde yer aldığı Afrika ülkeleri bundan rahatsız olmuşa benzemiyorlar. O kadar ki, 2010’lu yılların sonlarına doğru Çin’e borcu gayri safi ulusal hasılasının yüzde 74’üne denk gelen Zambiya kapılarını Çin’e hala açık tutuyor.  

Dünyada siyasi olarak güçlenmek için Afrika’da ekonomik adımlar atarak Afrika’da tam bir politik ekonomi sistemi benimseyen Çin’e karşı bazı ülkeler bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ancak bunlar Çin’in projeleri ve özellikle altyapı yatırımları karşısında çok sönük kalıyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve Brezilya diğer kıtalardan Afrika’ya okyanus ötesi fiber optik kablo ya da doğal gaz boru hattı döşeme ya da ülkeler arasında demir yolu kurma gibi bazı mega projelere girişseler de kıtada 1,5 milyon nüfus bulunduran Çin’in gücü karşısında sınırlı etkide kalıyorlar. Dokuzuncu Çin-Afrika İşbirliği Forumu’nda da görüldüğü üzere Çin Afrika ülkelerinin hoşuna gidecek pek çok şeyi bir anda yapmaya karar verdiğini söyleyerek aslında zaten kalpleri kolayca fethedebiliyor.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.