Donald Trump’ın Başkanlığı Lübnan İçin Ne İfade Ediyor?
ABD başkanlık seçimleri Donald Trump’ın galibiyetiyle sonuçlandı. Seçim sürecini etkileyen pek çok faktör olduğu açık. Orta Doğu’da yaşanan süreç de adayların vaatlerini doğrudan ve dolaylı olarak etkiledi. Bunların inandırıcılığı veya gerçekçiliği tartışmaya açık. Yine de Trump, mevcut ABD müesses nizamına bir alternatif olarak tercih edildiğine göre en azından kısmi olarak da olsa Orta Doğu için değişim yönünde bir umut var demektir.
Seçim sonuçlarına odaklanan ülkelerden birisi Lübnan. Genel olarak bakıldığında Arap-Amerikalı gruplar ve Lübnanlı siyasi elitler tarafından Trump’ın galibiyeti olumlu karşılanmış gibi gözüküyor. Trump’ın Lübnanlı gruplara verdiği sözler, kızı Tiffany’nin kayınpederi ve aynı zamanda Trump’ın danışmanı Lübnanlı iş adamı Massad Boulos’un Lübnan’da istikrar yönünde verdiği beyanlar Lübnanlılar için umut doğurmuş gibi gözüküyor. 7 Kasım 2024 tarihinde Lübnan Parlamentosu Başkanı Nebih Berri, Trump’ın Lübnan’da huzur ve istikrarın sağlanması amacıyla yazılı bir taahhütte bulunduğunu dahi ifade etti.
Trump’ın önünde Joe Biden’dan miras kalan Lübnan dosyası hayli kabarık. Trump’ın vaatlerinin gerçekleşmesi için iki ana konuda müdahale gerekiyor. Bütün bu süreç, ABD’nin doğrudan veya Suudi Arabistan ya da Katar gibi ülkelerin dolaylı katılımını gerektiriyor. Lübnan’ın İsrail’e nazaran öncelenmesi ise elzem.
Biden yönetiminden miras kalan Lübnan dosyası
Lübnanlılar, Trump yönetiminin kendilerine vaat edildiği şekliyle; Biden yönetiminin yol açtığı sorunları çözmesini ve acılara son vermesini bekliyor. Bu beklentinin sebebi mevcut yönetimin başarısızlıklarla dolu karnesi. Yeni yönetimin Biden döneminden kalan ve başarıya ulaşamamış bir süreci devam ettirmemesi gerekiyor.
Geçtiğimiz aylarda Biden yönetimi, düşmanlıkları sona erdirmek için İsrail ile Hizbullah arasında bir anlaşmaya varmak için çabalıyordu. ABD'nin Orta Doğu Özel Temsilcisi Amos Hochtein iki taraf arasında mekik diplomasisi yürütüyordu. Bu çabalar pratikte herhangi bir sonuç vermedi.
Yaşanan başarısızlıklar, büyük oranda ABD’nin Lübnan üzerindeki azalan nüfuzundan kaynaklanıyor. Yakın döneme kadar ABD, Lübnan siyaseti üzerindeki etkisini Körfez ülkeleri aracılığıyla devam ettirmekteydi. Son zamanlarda Suudi Arabistan ve Katar’ın Lübnan oyununa müdahil olma konusunda çok istekli olmadıkları açık.
ABD’nin Lübnan üzerindeki dolaylı nüfuzu
Bu dolaylı müdahale yöntemini 1989 yılına kadar götürmek mümkün. Lübnan'daki iç savaşı sona erdiren Taif Mutabakatı Suudi Arabistan müdahalesinin başlangıcıydı. Ülkeyi yeniden inşa etmeyi amaçlıyordu. Bu mutabakata dair müzakerelerin ABD idaresinde yürütüldüğü biliniyor.
Lübnan üzerinde Taif Mutabakatı müzakere sürecinin gizli katılımcısı ABD’nin dolaylı ve ev sahibi Suudi Arabistan’ın doğrudan etkisi 2005 yılına kadar devam etti. Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin 2005 yılında öldürülmesi sonrasında kurulan 14 Mart Koalisyonu, 2006 Lübnan ile İsrail Savaşı ve 2016 ile 2022 yılları arasında İran’a oldukça yakın politikalar yürüten Cumhurbaşkanı Mişel Avn gibi etkenlerin varlığıyla Lübnan üzerinde İran’ın nüfuzu artış gösterdi. Bu durum, Suudi Arabistan ve ABD’nin ülkedeki etkisinin azalması anlamına geliyordu.
Son yıllarda Suudi Arabistan’ın yorucu Lübnan meselesine müdahil olma konusunda pek istekli olmadığı görülüyor. Örneğin, 2023 senesinde Suudi Arabistan ve İran arasındaki müzakerelerin bir sonucu olarak Suudi Arabistan’ın Lübnan konusunda daha az müdahaleci olmayı tercih etmesi burada hatırlanmalı.
Yakın dönemde ortak bir bildiriyle ve ABD’nin teşvikiyle Katar’ın da Lübnan’a müdahil olma yönünde teşebbüsleri oldu. Örneğin Katarlı müzakereci gruplar cumhurbaşkanlığı dosyasına dahil edildi. 2022 senesinde Mişel Avn’ın cumhurbaşkanlığı süresinin dolmasından itibaren Lübnan Parlamentosu’nda 12 seçim yapılmasına rağmen cumhurbaşkanlığı koltuğu hala boş. Katarlı müzakerecilerin Lübnan’da cumhurbaşkanlığı seçim sürecine dair çalışmalarının devam ettiğine dair basına yansıyan herhangi bir işaret yok.
Trump Lübnanlılar için neden umut?
Trump, Lübnanlıların başarısız olarak nitelendirdiği Biden’a alternatif olarak göreve başlayacak. Bu sebeple, Lübnanlılar tarafından seçim sonuçları büyük oranda olumlu karşılandı. Biden’a alternatif olmasının ötesinde, seçim sürecinde Trump’ın Lübnan meselesine doğrudan atıf yapması Lübnanlıları umutlandıran bir diğer etken.
Lübnan halkının tüm zorluklara rağmen mutlu olacağı, Lübnan’daki acı yıkımın durdurulacağı ve Lübnanlıların Dearborn’de işlettiği bir mekânda verdiği yapıcı röportaj Trump’ın Lübnan’a açık ilgisini gösteriyor. Trump’ın kızının kayınpederi ve aynı zamanda Trump’ın danışmanı Lübnanlı iş adamı Boulos’un Lübnanlı siyasetçilerle yakın ilişkilere sahip olduğu da biliniyor. Boulos Lübnanlı bir medya kanalına verdiği röportajda, yeni seçilen başkanın Lübnan'daki savaşı sona erdirmeye kararlı olduğunu ve Lübnan halkına verdiği vaatleri yerine getireceğini açıkça tekrar söyledi. Lübnanlı siyasi elitler arasındaki müzakere sürecinde danışman Boulos’un aktif rol alması da beklenebilir.
Lübnan için muhtemel senaryo
Trump’a Biden yönetiminden miras kalan Lübnan dosyası birbiriyle bağlantılı iki ana konuda çalışma gerektiriyor. Bunlardan ilki öncelikli olarak İsrail’in saldırgan eylemlerinin ivedi şekilde durdurulması. Bu yönde geçmişte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından alınan kararların tekrar taraflarca teyidi veya ıslahı gündeme gelebilir. İkinci olarak ise Lübnan siyasetine yeniden müdahil olmak. Hizbullah’ın etkisizleştirildiği mevcut ortamda Lübnan, ABD’nin doğrudan veya dolaylı müdahalesine açık.
İsrail’in 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren devam eden saldırgan tutumu bölgedeki çoğu ülke için olduğu gibi Lübnan için de tehdit oluşturuyor. Büyük oranda hava saldırılarıyla birlikte başlayan kısmi kara harekatının da hangi noktada duracağı bilinemiyor. Bu açıdan Trump yönetiminin iki taraf arasındaki mutabakat sürecini hızlandırması ve ateşkesle nihayete erdirmesi gerekiyor. Mevcut ortamda yeni bir belgenin kaleme alınması çok gerçekçi görünmediğinden, çözüm önerilerinin eski metinlere yöneldiği görülüyor. BMGK’nın 1559 ve 1701 sayılı kararları kısmi değişikliklerle de olsa iki taraf arasında ateşkesi sağlayabilecek tek gerçekçi çözüm önerileri gibi.
Ateşkes sonrası ikinci aşamada ABD’nin Lübnan siyasi krizine müdahil olma konusunda daha aktif rol alması gerekiyor. 2 yılı aşkın süredir boş kalan cumhurbaşkanlığı koltuğu ve hükümetin teşekkülü gibi konular öncelikli olarak çözüme muhtaç. ABD’nin doğrudan müdahalesinin gerektiği ilk aşamadan farklı olarak burada ABD’nin Suudi Arabistan veya Katar aracılığıyla dolaylı müdahalesi pratikte daha başarılı sonuçların ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Bütün bunların yanı sıra, Trump’ın önceki başkanlık döneminden en çok istifade eden ülkenin İsrail olduğu açık. Bu gerekçeyle ABD’nin bu iki esaslı konuda Lübnan’ı İsrail’e nazaran öncelemesi zorunlu. Trump’ın vaat ettiği şekliyle Lübnan dosyasının çözümü ancak bu şekilde mümkün gözüküyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.