Dünyanın En Büyük Aldatmacası: 11 Eylül

Gazeteci Dr. Hakkı Öcal, 11 Eylül 2001 günü ABD’de koordineli şekilde gerçekleşen ve gizemi halen çözülemeyen saldırılara ilişkin çeşitli şüpheleri Fokus+ için kaleme aldı. 
Hakkı Öcal
Dünyanın En Büyük Aldatmacası 11 Eylül 
7 Eylül 2024

Daha önce Milliyet’te yazmıştım: 11 Eylül 2001’de bir uluslararası yayın kurumunun Türkçe bölümünde görevliydim, uzun seferlere çıkacakları için bütün depoları yakıt yüklü dört uçaktan ikisini, 19 teröristin New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne ait iki gökdelene çarptırmasını canlı yayında izledik. Meslektaşlarımla o sırada kendi yayınımızı yapıyorduk ama bütün televizyon kanallarında seyrettiğimiz olayı yayında aktarmamıza izin verilmemişti. Sebep basitti; sadece elimizde bir kaynak var; olayı diğer kaynaklardan doğrulatmış değiliz. 

11 Eylül’ün esrarı veya Christopher Bollyn’in 11 Eylül 2001 olaylarının tarihsel ve jeopolitik arka planını içeren ve delillerin yok edilmesinde ve mağdur aileleri için adaletin engellenmesinde kilit rol oynayan kişilerin motivasyonlarını incelediği “Solving 9-11: The Deception that Changed the World / 11 Eylül'ü Çözmek: Dünyayı Değiştiren Aldatmaca kitabında verdiği isimle “asrın aldatmacası” gerçekte olay olurken başladı. 

İki koca gökdelen, kendilerine göre “bit gibi” kalan iki uçağın çarpmasıyla, lego oyuncaklarının çökmesi gibi, patır patır yukarıdan aşağı çöküverdi. Uçaklardan üçüncüsü ABD savunma bakanlığının ünlü Pentagon isimli binasına düştü ama uçaktan geriye bir enkaz kalmadı. Uçağın iki dev motoru bile ortaya çıkmadı. Dördüncü uçak ise Pensilvanya’da Shanksville kenti kırsalına düştü. Ne var ki enkaza yerel itfaiye ve can kurtaranlar değil, sadece federal polis müdahale edebildi. Ölen yolcuların cenazeleri yakınlarına kaynakla kapatılmış metal tabutlarda verildi.

Olayın sorumlusu olarak açıklanan 19 kişi ve onları azmettiren ve örgütleyen, eğiten ve ABD’ye sevk eden ekip bulunmadı, bilinmedi. Sadece lideri Usama bin Ladin’i tanıdık ama o da kimseyle konuşamadan bir baskınla öldürüldü. Ne var ki Bin Ladin’in Afganistan’daki Rus işgaline karşı ABD ve İngiltere tarafından Mısırlı, Ürdünlü ve Lübnanlı işsiz-güçsüz Arap gençleri ile oluşturulan örgütü El Kaide, bir anda buharlaştı ve Irak’ta, Suriye’de, Afrika’nın çeşitli yerlerinde tekrar cisme kavuştu. Fakat bu örgüt mesela İsrail’e veya ABD askerlerine tek kurşun sıkmadı.

ABD ve İngiltere, Afganistan’da Sovyet işgaline karşı oluşturduğu “Mücahidin” dediği silahlı ve eğitimli grubu başıboş bıraktığı günden beri, bu grubun başına getirdikleri Usame Bin Ladin’in hızlı bir şekilde eski patronlarının aleyhine döndüğü, küresel bir örgütlenmeye gittiği söylendi. O kadar ki, bu örgütün bilinen bütün üyeleri, ABD’nin ya arananlar ya da ülkeye sokulması yasak kişiler listesindeydi. Örneğin, gökdelenlere çarpan uçaklardan birini ele geçiren Mısırlı Muhammed Atta tanınan, bilinen bir teröristti ama diğer 18 kişiyle birlikte ABD’ye girip, Florida’da jet pilotu eğitimi alabilmişti. 

Amerika gibi, CIA’sıyla, FBI’ıyla, dünyaya istihbarat dersi veren bir ülkede böyle bir “hata” olabilir miydi? 

Darbe girişimi iddiası

New Jersey’den kalkan uçağın yolcuları korsanları etkisiz hale getirmeye çalışmasaydı ve uçak Pensilvanya’da bir tarlaya düşmeseydi, teröristler ABD Başkanı Bush’u ve Beyaz Saray’daki görevlileri de öldürmüş olacaklardı ve bu terörizm mutlaka çok daha vahim sonuçlar doğuracaktı. Daha sonra, ABD savunma yapılanmasının beyni niteliğindeki Pentagon’a çarpan uçakla ilgili bir Fransız belgeseli, olayın üzerine bir “askeri kaynaklı hükümet darbesi” şüphesi çekti ve bu şüphe 20 yıldır kalkmadığı gibi, giderek güçlendi.

 

Olayın kurbanı sadece bütün ABD değil kandırılan ve hala aydınlatılmamış olan bütün dünyadır. NATO’nun işlevini yitirmesine sebep olan Sovyetler Birliği’nin yok olması ile dünyada ‘Kızıl’ yerine yeni düşman olarak ‘Yeşil’i seçen ABD emperyalizminin yeni düşmanı İslam dünyasını da 11 Eylül’ün kurbanları arasına katmak zorundayız.

11 Eylül’ün 22’nci yıldönümünde uçakların çarptığı İkiz Kuleler’de, uçaklarda ve kurtarma sırasında can veren 2 bin kişinin yakınları, 11 Eylül’ü kuşatan esrar perdesini kaldırmak için harekete geçmediği takdirde, dünya daha uzun yıllar karanlıkta kalmaya devam edecektir. 

ABD Başkanı Joe Biden iki yıl önce bir kararnameyle 11 Eylül hakkındaki hükümet belgelerinin açıklanması talimatını verdi ancak açıklanacak belgelerin belirlenmesi ve gizli kalacakların ayıklanması konusunda birçok yeni kural koydu. 

11 Eylül saldırılarının aydınlatılması istenmiyor mu?

Ortada, Afganistan, Irak ve Suriye ile Afrika’da en az yedi ülkede siyasal düzeni altüst eden, rejimleri deviren, sınırları değiştiren, bir devri başlatan bir “şey” var. Bu, her ne ise, acaba, ABD’nin gizli bir belgesinin açıklanmasıyla bütün insanlığın zihinlerindeki sorulara cevap sağlayacak bir aydınlanma mümkün müydü? İki yıldır hangi belge açıklandı ve ne aydınlandı? Birkaç iyimser liberal dışında, ABD’de hiç kimse ne iki yıl önce ne bugün ne de yarın 11 Eylül’ün tümüyle aydınlanmasını beklemiyor.

Mahkemelerin olaya el atıp soruşturmasına izin veren yasayı, Bush ile tamamen ayrı kamptaki Obama’nın veto ettiğini unutmamak gerekir. Bu “şey” her ne ise ABD’de öyle derinlere iniyor ki çözülmesi daha çok 20 yıllar alacağa benziyor.

Ortada birkaç açıklayıcı kuram var: Bunların başında Bush’tan bu yana ABD’nin hem savunma hem de diplomasi yapısına hakim olan Yeni Muhafazakarların (NeoCon) küresel egemenlik komplosu var. Günümüzde “komplo teorisi” icat etmek ve bunları yaymak çok moda. Ama NeoCon’ların küresel egemenlik talebi, Afganistan’ı, Irak’ı ve Suriye’deki kurulu düzeni yok etti ve şu anda Irak ve Suriye’de bizim terör devleti dediğimiz onların “Bağımsız Kürdistan” dediği ama sonuçta İsrail’in son Filistinliyi ve Filistin’in adını yok ettikten sonra çıkacağı Büyük İsrail macerasına kalkan olacak oluşum için ortam adeta hazırlandı. 

İngiltere’nin Osmanlı’yı yok ederek, bütün Orta Doğu’ya yeni şekil verme planı 1915’te başladı ve 1948’de ilk meyvesini verdi. ABD’nin bu oluşumu tamamlamak için tasarladığı ‘Yeni Dünya Düzeni’nin gerçekleşmesi daha uzun zaman alırsa şaşmamak gerekir; iletişim çağında dünya ulusları 1915’e göre çok daha örgütlü.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.