Gazze’nin Kurtuluş Reçetesi: İsrail’de Siyasi ve Askeri Elitler Arası Mücadele

Netanyahu’nun Savaş Kabinesi’ni feshetmesinin arka planında yaşananları Dr. Ayhan Sarı, Fokus+ için kaleme aldı.
Ayhan Sarı
Gazze’nin Kurtuluş Reçetesi İsrail’de Siyasi ve Askeri Elitler Arası Mücadele
21 Haziran 2024

Dünyanın çeşitli bölgelerinde Müslümanlar Kurban Bayramı’nı kutluyor… Ancak milyonlarca inanan Kabe’de hac vazifesini ifa ederken Gazze’de yaşanan insanî dram aralıksız devam etti. Bayramın ikinci günü buruk da olsa Gazzelilerin lehine yaşanmış bir gelişme olarak Netanyahu’nun 7 Ekim sonrası kurulan Savaş Kabinesi’ni sonlandırdığını öğrendik. Kısa bir süre önce Netanyahu’nun en büyük siyasi rakibi Benny Gantz’ın erken seçim talebiyle Savaş Kabinesi’nden istifa etmesi sonrasında yaşanan bu olay ne anlama geliyor? İsrail’in içerisine girdiği yeni “siyasi türbülans” Gazze’de yaşanan katliamların son bulmasına yol açabilir mi?

Bu yazımda yukarıdaki sorulara, özellikle son bir ayda İsrail-Gazze merkezli yaşanan olaylar çerçevesinde cevap vermeye çalışacağım.

Gazze’yi bekleyen iki senaryo: Ya mutlak işgal ya da mutlak zafer

Bundan bir ay kadar önce yine bu platformda İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliamların arkasında yatan ana sebepleri, İsrail’in temel amaçlarını yazmıştım. Yazının sonunu ise şu cümlelerle bitirmiştim:

"Gazzelilerin önünde sadece iki seçenek olduğu anlaşılmaktadır; tümden bir yok oluş, katledilme ve nihai olarak Gazze’den sürülme ya da Gazze’yi yok etmeyi başaramayan İsrail’in önce başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinin desteğini kaybetmesi ve sonrasında iç karışıklıklar sebebiyle Gazze’de yenilgiye uğrayarak geri çekilmesidir. Bunların haricinde üçüncü, barışçıl bir seçenek maalesef ihtimaller dahilinde gözükmemektedir."

Sahayı ve uluslararası siyaseti İsrail-Filistin meselesi özelinde en başından beri yakından takip eden biri olarak çok net bir biçimde ikinci senaryonun, Gazzelilerin zaferinin İsrail’in Gazze’yi topyekûn işgali ihtimaline kıyasla çok daha kuvvetli olduğunu savunuyorum. Bu şekilde düşünmemin altında yatan iki neden var. Bunlardan ilki gelişen teknolojiler, bilhassa sosyal medyanın yardımıyla (ekseriyetinin Siyonistlerce ve müttefikleri tarafından kontrol edilen) ana akım medyanın dışında habercilik yapılabilmesi. Bu sayede İsrail’in Gazze’de işlediği katliamlar ve yürüttüğü soykırım politikaları örtbas edilebilir bir durum olmaktan çıktı. İsrail kendisini destekleyen bir avuç soykırım ortağı haricinde dünya genelinde hem siyaset hem de halklar nezdinde yalnızlaştı.

 

İkinci ve bence birincisinden daha önemli olan sebep ise Hamas’ın sahada sürdürdüğü askeri direniş. İsrail’in Gazze’yi tam manasıyla işgal edememesinin önündeki en büyük engel kuşkusuz Hamas’ın işgalin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen sahada milim taviz vermemesi ve hala düzenli bir şekilde İsrail’e kayıplar verdirebiliyor olmasıdır.

Uluslararası tecrit diplomatik anlamda İsrail’in işini zorlaştırıyor, Gazze’de giriştiği katliamların maliyetini yükseltiyorken Hamas’ın askeri direnişi Gazze’yi fiilen işgal etmesinin önünde en büyük engel olarak duruyor.  

İsrail iç karışıklığın eşiğinde

Gazze’de askeri planları tutmayan ve Hamas’ın elindeki rehinelerini kurtarmaya muvaffak olamayan İsrail, özellikle son bir aydır hem uluslararası arenada hem de ulusal ölçekte sıkışmış durumda. Öncelikle uluslararası düzlemde incelediğimizde, İsrail’in giriştiği Refah katliamlarının Batılı müttefikleri tarafından da tepkiyle karşılandığı ve daha öncesinde İsrail’i eleştirmekten imtiyaz eden Almanya gibi ülkelerin açıktan İsrail’i eleştirmeye başladığı görüldü.

 

Başsavcı Karim Khan’ın Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) tutuklama talebinde bulunması Avrupalı ülkeler tarafından ekseriyetle olumlu karşılandı. İsrail’in ABD ve İngiltere ile en büyük destekçilerinden olan Almanya, UCM’nin tutuklama kararı çıkartması durumunda karara uyacaklarını belirtti. Velhasıl, İsrail’in arkasında olan Batı ittifakı çözülmüş durumda.

Diğer taraftan İsrail’in ulusal ölçekte de siyasi ve askeri elitler arasında bir mücadeleye giriştiği ve ayrışmanın giderek derinleştiği rahatlıkla söylenebilir. Öncelikle Netanyahu’nun en büyük siyasi rakibi Benny Gantz geçtiğimiz hafta Savaş Kabinesi’nden çekildi. Gantz ile altı kişilik Savaş Kabinesi’nden istifa eden diğer önemli bir isim ise Gadi Eizenkot oldu. Bu iki ismin dikkat çeken ortak bir özelliği ise kuşkusuz ikisinin de eski İsrail genelkurmay başkanları olmalarıydı. İki siyasi figürün askeri kanatta, IDF üzerinde de bir etkisi olması ihtimaller dahilinde.

Ordu ile İsrail hükümeti arasında çatlak

Nitekim bayramdan bir gün önce, 15 Haziran 2024 tarihinde Gantz ve Eizenkot’un istifasından bir hafta sonra IDF, Refah’ta bir günlük ateşkes ilan etti. Ertesi gün Netanyahu bu ateşkes ilanından haberleri olmadığını aktardı. Netanyahu sözlerinin devamında ‘’Biz ordusu olan bir ülkeyiz, ülkesi olan bir ordu değil’’ ifadeleriyle IDF ile arasında yaşanan gerilimin ciddi boyutlarda olduğunu kamuoyuna duyurmuş oldu.

 

Bu açıklamalardan bir gün sonra Netanyahu’nun Savaş Kabinesi’ni feshettiği haberleriyle güne uyandık. Tüm bu gelişmeler bir arada okunduğunda Netanyahu’nun siyaseten iki ateş arasında kaldığı söylenebilir. Bir taraftan, ittifak içerisinde olduğu Itamer Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich savaşı genişletmek, daha radikal hamleler yapmak için Netanyahu’yu sıkıştırırken; diğer taraftan Gantz’ın öncülüğündeki muhalefet grubu ABD’nin desteklediği ateşkes anlaşmasının kabul edilmesi ve Gazze’nin çok uluslu sivil bir yönetime bırakılmasını talep ediyor.

Netanyahu ise erken seçime gitmeden, Gazze’de ateşkes anlaşmasını onaylayarak kendisi açısından ‘yenilgi’ olarak algılanacak bir anlaşmayı kabul etmeden, savaşın tüm maliyetini üstlenmeden siyasi ömrünü uzatabilecek ve kendisini İsrail yargısından kurtaracak bir çıkış yolu arıyor. Lakin, Netanyahu için ‘onurlu bir çıkış’ hala mevcut değil ve yakın bir gelecekte de olması çok düşük bir ihtimal.

Sonuç olarak tekrar başa döner ve bu yazıyı bir önceki yazımızda bahsettiğimiz konulara bağlarsak, uluslararası arenadan ve İsrail yerel siyasetinden gelen işaretler bir bütün olarak okunduğunda İsrail’in Gazze’yi işgal edip ‘Filistinsizleştirme’ politikasının başarılı olabilme şansının giderek azaldığını söyleyebiliriz. İsrail’in Gazze’de başarısızlıkla geçen her günü, her haftası Gazze’nin hayatta kalabilme ihtimalini güçlendiriyor. Gazze’nin hayatta kaldığı her gün, her hafta ise İsrail’in uluslararası arenada başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinden aldığı desteğin azalmasına ve ulusal düzeyde siyasi ve askeri elitler arasında yaşanan güç mücadelesinin derinleşmesine neden oluyor. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.