Güney Afrika’da Şimdi Koalisyon Zamanı
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde geçen çarşamba günü gerçekleşen seçimlerde Nelson Mandela’nın partisi Afrika Ulusal Kongresi (ANC) 30 yıllık iktidarını kaybederek en büyük yenilgisini aldı. Seçim sonuçlarına bakıldığında seçimin en önemli galibi eski Devlet Başkanı Jakob Zuma’nın Milletin Mızrağı partisi (MK) oldu.
7 eyalette ilk sırada olmayı sürdüren ANC’nin 9 eyalette ise oyları düştü ve KwaZulu- Natal eyaletinde de birinciliği Zuma’nın partisine kaptırdı. Daha önceki seçimlerde olduğu Western Cape eyaletinde ana muhalefet partisi Demokratik İttifak’ın üstünlüğü ile sonuçlandı.
Ana muhalefet DA, beklediği bir zaferi kazanamadı. 2019’da aldığı oylar yüzde 1 gibi artış gösterirken ülke genelinde yüzde 21’lerde kaldı.
İlk girdiği seçimlerde yüzde 14’ün üzerinde oy olan Zuma’nın partisi MK, seçimlerin sürpriz bir partisi olarak çıkarak Güney Afrika siyasetinde kalıcı olduğunu gösterdi. Eğer Yüksek mahkemenin seçimlere girmesine müsaade edilmeyen Jakob Zuma seçimlerde yerini alabilseydi yüzde 2-3 oranında bir artış da olabilirdi.
Güney Afrika’nın tartışmalı popülist partisi Ekonomik Özgürlük Savaşçıları EFF ise beklenen oyu alamayarak seçimin kaybeden diğer bir partisi oldu. Anketler yüzde 10 üzerinde oy alacağını gösterirken yalnız milletvekili sayısının artması ile teselli buldu.
ANC neden kaybetti? ANC’i ne bekliyor?
Tartışılmasız seçimin kaybedeni iktidar partisi ANC ve partinin lideri ve Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa’dır. Ramaphosa kendinden önceki devlet başkanları Nelson Mandela, Thoba Mbeki ve Jakop Zuma’nın kazandığı zaferleri yenilgiyle sonuçlandırdı.2019 seçimlerinde yüzde 57 oy alan iktidar partisinin yüzde 17’lik bir oy kaybına uğraması göz ardı edilmeyecek bir hezimettir. Bu mağlubiyetin sorumluluğu öncelikle Ramaphosa ve ANC’nin üst yönetimine yüklenecektir.
Bu yenilginin alınmasında, ANC’nin artık kendisini 30 yıldır en büyük parti yapan siyahi seçmenlerin desteğini yitirmesidir. ANC artık çoğunluğu oluşturan siyahilerin sorunlarını çözmekten son beş yıldır uzaklaşmış görünmekte. İşsizliğin yüzde 30’ların üzerine çıkması, gıda fiyatlarının artarak alım gücünün düşmesi, siyahlar içinde yoksun ve yoksulluğun artması, Township adı verilen baraka evlerde yaşayanların elektrik, su, tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını gidermede zorluklar yaşamalarıdır.
ANC’nin artık siyah çoğunluğu heyecanlandıracak, ayakta tutacak umut verecek bir hikayesinin kalmamasıdır. 1994’de apartheid rejimin yıkılması ile siyahlar ve melezler siyasi özgürlüklerini elde ettiler ama hak ettikleri ekonomik özgürlüklerini bir türlü sağlayamadılar. ANC, çoğunluğu oluşturan siyahlara ekonomik refahı, belirli bir kısım dışında zenginleşmeyi sağlayamadı. Siyahi yeni elitler ortaya çıktı ama bu yeni zenginleşmiş sınıflar beyazların ekonomik ayrıcalıklarına karşı bir alternatif olamayarak siyah maske giymiş beyaz elitler olmayı tercih ettiler.
Toprak reformu bir türlü yapılamadı, ülkenin en verimli toprakları ve madenleri Afrikaaner adı verilen beyazların elinde bulunmaya devam etti. Kırsal bölgelerden şehirlere göç edenlere iş ve barınma imkanları sağlanamadı. Apartheid rejim, zalim, eşitliksiz, adaletsiz bir yönetimdi ama 30 yıldır ANC iktidarı da bu adaletsizliğe eşitsizliğe karşı siyasal özgürlük dışında yeni bir paradigma geliştiremedi.
Zuma’nın yolsuzluk yaptığı iddiası ve parti içi kavgalar nedeniyle görevini bırakması, ANC’den ihraç edilmesi özellikle Güney Afrika’nın baskın topluluğu Zuluların tepkisine yol açtı.
Zuma’nın mahkeme süreci, parti ile arasındaki anlaşmazlıkların getirdiği problemlerin ANC tarafından yönetilememesi de bu yenilginin nedenlerindendir.
ANC’nin seçimi kaybetmesi, parti içindeki sorgulamaları başlatacaktır. Öncelikle Ramaphosa’nın partinin liderliğini sürdürmesi zor görünmekte ve parti, yeni lider arayışlarına girecektir. Şimdilik Ramaphosa’yı gölgede bırakacak ANC içinde bir lider görünmese de özellikle gençler arasında partinin üst tabakasına karşı şiddetli eleştiriler başlayacaktır.
Demokratik İttifak Partisi oylarını yüzde 1 oranında artırmış mecliste 3 fazla milletvekili elde etmiş olsa da bu sonuçlar ana muhalefet için bir zafer değildir. ANC’nin, apartheid dönem sonrası en zayıf olduğu dönemde oylarını artıramaması iktidar partisine alternatif olmadığını göstermekte. Dikkat edilirse en güçlü olduğu Western Cape eyaletinde bile yüzde 55’lerde kaldı. Fakat DA için ufuk açıcı olan, partiye artık beyazların ve melezlerin dışında siyahların da oy vermeye başlamasıdır. DA’nın artık beyaz azınlıkçı bir partiden uzaklaşarak bir Güney Afrika partisine dönüştüğünü de göstermekte. Yalnız oy verenlerin bu dağılımını partinin yıllardır liderliğini yürüten Helen Zille anlayabilecek mi?
Seçimlere ilk kez katılan eski Devlet Başkanı Zuma’nın MK’sı seçimin kazanan partilerinden biridir. Bu galibiyette KwaZulu-Natal eyaletinin seçmen tercihinin ve seçimlere katılamayan eski başkanın önemli bir etkisi var. Yalnız burada bir sıkıntı da var; MK partisi bir kimlik siyaseti üzerinden seçim döneminde propagandasını sürdürdü. Kimlik siyaseti, Güney Afrika’nın geleceği açısından bir tehdit olabilir. Zulu milliyetçiliğini öne çıkarmak, başta XKosa olmak üzere diğer etnik toplulukların tepkisine neden olabilir ve kimlikler üzerinden bir siyasi farklılaşmanın önü açılabilir.
ANC’nin eski gençlik lideri Julius Malema’nın partisi EFF girdiği üçüncü seçimde yüzde 10’un altında oy alarak, önceki seçimde aldığı oyların da altına düştü. EFF, bir türlü seçmenler üzerinde bir güven oluşturamadı. Kırmızılı tulumlar giymeyi mecliste bile sürdüren EFF’nin radikal ve popülist söylemlerinin Güney Afrika toplumunda yeterli bir karşılığının olmadığını gösterdi.
Koalisyonlar dönemi başlıyor
Artık Güney Afrika anayasal bir değişikliğe girmezse koalisyonlar dönemini de başlatmış olacak. Güney Afrika siyasetinde daha önce ikili bir bloklaşma varken artık üçlü bir bloklaşma ortaya çıktı. ANC, DA’nın başını çektiği ve 5 partinin de dahil olduğu ittifak ile MK, EFF ve muhafazakar söylemleri ile öne çıkan Yurtsever PA partisi. Hala ANC ve bu partinin bölünmesi ile ortaya çıkan türev partilerin Güney Afrika siyasetinde belirleyici olduğunu da söylemek mümkün.
DA yüzde 25’lerin üzerinde oy alıp ANC ile koalisyon kursaydı Güney Afrika’nın Filistin’e verdiği destekte bir gerilme yaşanabilirdi ama şimdilik Filistin desteği devam edecek gibi görünüyor. Fakat ANC’nin verdiği Filistin mücadelesinin de gerek Güney Afrika’nın siyah seçmenleri gerekse Müslüman seçmenlerinde karşılık bulmadığı anlaşılıyor. Müslümanların yoğun yaşadığı Westerne Cape de ANC’nin yüzde 17 gibi bir oy alması ve DA’nın birinci parti çıkması oy tercihinde Filistin meselesinden ziyade ekonomik endişelerin ağır bastığı izlenimi veriyor.
ANC’nin koalisyona gireceği partilerden ilki, Zuma’nın partisi MK ve EFF iş birliği olacaktır. Fakat ANC’de lider değişmeden bu ittifakın kurulması zorlu geçecek bir süreçle gerçekleşebilir. Yine de ANC için en olası koalisyonun bu ittifak ile mümkün olduğu görülüyor.
EFF devre dışı bırakılarak da ANC ve MK arasında küçük partilerin de yer alabileceği bir koalisyon da söz konusu.
ANC’nin diğer koalisyon kuracağı partiler ise DA ve onunla ittifak içindeki demokrasi ittifakını oluşturan 5 küçük parti olacaktır. Küresel güçlerin Güney Afrika’nın normalleşmesi açısından bu koalisyonu tercih ettikleri biliniyor. ANC’nin tekrar Batı ülkeleri ile uyumlu ve liberal ekonomik politikalara dönülmesi için gerekli olduğu düşünülmekte, Batılı analistler tarafından. Fakat ANC eğer bu koalisyonu tercih ederse siyahilere kendisini ifade etmekte zorlanacak, kendi içinde uyumsuz bir koalisyonu da beraberinde getirecektir.
Güney Afrika siyasetinde artık hiçbir şey eskisi olmayacak. Şişeden artık bu seçimlerle ‘cin’ çıkmıştır. Afrika’nın en demokratik ve şeffaf ülkesi kimlik siyaseti ile küresel düzene entegre olma yapısalcılığının çatışma merkezi olmaya başlamıştır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.