İsrail’in Teknolojik Soykırımı
İsrail’in Gazze soykırımı sadece bölgesel bir çatışma değil, aynı zamanda teknolojinin, yapay zekanın en kötü şekliyle nasıl kullanılabileceğinin bir örneğini sunmaktadır. Bu durum, İsrail’in Filistin’de sürdürdüğü işgalin, yalnızca askeri güçle değil, aynı zamanda yapay zekâ (artificial intelligence) ve büyük teknoloji şirketlerinin desteğiyle nasıl sürdürüldüğünü gözler önüne sermektedir.
Teknolojinin işgaldeki rolü ve yeni apartheid
İsrail, Gazze’deki ve Batı Şeria’daki işgalini sürdürmek için gelişmiş yapay zekâ ve gözetim teknolojilerini (surveillance) kullanmaktadır. Bu teknolojiler, Filistinlilerin her hareketini izlemeyi, dijital profiller oluşturarak onları hedef almayı ve bu profiller aracılığıyla direnişi önlemeye matuftur. Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Filistin işgalini teknoloji ile harmanlamasını ‘otomatik apartheid (ırkçılık/ayrımcılık)’ olarak tanımlamıştır. Kurum tarafından yayımlanan 82 sayfalık rapor, İsrail’in askeri işgalinde teknolojinin kullanımına detaylıca yer vermiştir. Raporda, İsrail’in işgalinin ve tatbik edilen soykırımların çoğunun otomatik silahlar, casus yazılımlar ve gayri hukuki biçimde inşa edilen biyometrik sistemler tarafından mümkün kılındığını ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Benzer şekilde İnsan Hakları İzleme Örgütü İsrail-Filistin direktörlüğü de yapay zekâ teknolojileri ile elde edilen otonom sistemlerin İsrail’in apartheid rejimini sürdürdüğünü, işgali ve soykırımı sağlamlaştırdığını ve kolaylaştırdığını belirtmiştir. İsrail yapay zeka ve türevi gelişmiş teknolojilerle yeni bir apartheid rejimi inşa etmekte ve bunu Filistinlilere karşı tatbik etmektedir.
Teknolojik yazılımlar ve İsrail’in laboratuvarı olarak Filistin
Filistin ve Filistinlilerin İsrail tarafından ileri gözetim sistemleri, yapay zekâ ve casus yazılım teknolojileri için bir laboratuvar haline getirildiği ifade edilebilir. Örneğin, Filistinliler üzerinde denenen teknolojilerle inşa edilen Pegasus yazılımı, İsrail’in işgali ve soykırımı icra etmede kullandığı en bilindik teknolojilerin başında gelmektedir. Bu yazılım, Fransa Cumhurbaşkanı Macron dahil 50 bin kişinin şahsi telefonlarına sızarak özel bilgilere kolaylıkla erişim sağlamıştır. Bunun yanı sıra, İsrail bu yazılım aracılığıyla erişim sağladığı telefonlara iz bırakmadan yanlış bilgi yayarak bilgi akışını manipüle etmiştir.
Benzer şekilde İsrail ordusunun kullandığı Wolf Pack isimli teknoloji de İsrail işgalinin kolaylaşmasını sağlamıştır. Bu sistemle İsrail ordusu ve istihbarat birimleri gelişmiş bir yüz tanıma sistemi elde etmiştir. Wolf Pack sistemi sayesinde İsrail, Batı Şeria’da yaşayan neredeyse her Filistinlinin fotoğrafı, aile geçmişi, eğitim ve güvenlik bilgileri dahil olmak üzere kapsamlı bir gözetim veri tabanı oluşturmuştur.
İsrail Red Wolf, Blue Wolf ve White Wolf olarak farklı renk kategorileriyle Filistinlilerin rızası olmadan bilgilerini ele geçirmektedir. Mavi renkle kodlanmış sistemde İsrail askerleri Filistinlileri tutuklama ve serbest bırakma noktasında serbestken, İsrail askerlerinin kahir ekseriyeti ise uygulamaya dökülen bu sistemde Filistinlilerin haklarını hiçe saymakta ve en fazla Filistinli tutuklama noktasında yarışmaktadır. Kırmızı renkle kodlanmış sistem daha çok işgal altındaki el-Halil şehrindeki yasadışı kontrol noktalarında kullanılmaktadır. Buna göre sistemde resmi ve bilgisi olmayan isimlerin bilgileri veri tabanına işlenir ve genellikle bir daha geçişlerine izin verilmez.
Beyaz renkle kodlanmış sistem ise daha az bilinmektedir. İsrail’in yasa dışı yerleşimcileri konuşlandırdığı bölgelerde çalışan Filistinlileri takip eden, biyometrik özelliklerini kalıplaştıran bir sistemdir.
İsrail’in ‘Akıllı Şehirler’ projesi ile Filistinliler üzerindeki işgalin teknolojik alanda ilerlemesi de hızlanmıştır. Örneğin, İsrail hukuka aykırı biçimde varlık sürdürdüğü Kudüs’te Akıllı Şehir teknolojisini suistimal ederek kameralar, yüz tanıma ve diğer teknolojik sistemlerle hukuksuz eylemlerini sürdürmektedir. Diğer bir ifade ile İsrail işgali teknoloji ile artarak devam etmekte, işgal teknolojik boyut kazanmaktadır.
Yapay zekanın ürettiği algoritma ve sayı sisteminde 1 ile 100 arasında bir puanlama yapılmaktadır. Bu sistemde Filistinli bir bireyin puanı 100’e ne kadar yakınsa öldürülme ihtimali o kadar yüksektir. +972 Magazine ve Local Call isimli mecraların yürüttüğü bir araştırmaya göre İsrail’in Lavender isimli yapay zekâ programı öldürülecek Filistinlileri belirlemektedir. The Gospel isimli yapay zekâ programı da benzer görevleri ifa ederek İsrail’in toplu suikastlarına teknolojik destek üretmiştir. Dahası ‘haBsora’ olarak bilinen bu sistem, günlük 100 hedef üreterek İsrail’in daha fazla Filistinli öldürmesine neden olmaktadır.
Sivil kaybına odaklanmadan icra edilen İsrail saldırıları sonucu 21. yüzyılın en hızlı ölüm olanı meydana gelmiştir. Savaş sahasını insansızlaştıran teknolojik gelişmeler sayesinde İsrail, Filistin nüfusunu azaltma noktasında kritik adımlar atmıştır. Nitekim yüz tanıma ve gözetim teknolojisine sahip insansız hava araçlarının sağladığı bilgiler sonrası İsrail doğrudan füze ve bomba atışına başlamaktadır. Bu noktada İsrail’in özellikle hedeflenmiş suikastları icra ederken gözetim metotlarından faydalandığı, saldırıları gerçekleştirmede ve bilgi toplamada büyük oranda yapay zekâ ile çalışan teknolojilerden faydalandığı görülmüştür.
Küresel teknoloji şirketleri
İsrail’in bu teknolojileri geliştirmesinde Batılı teknoloji şirketlerinin büyük bir rolünün olduğu bilinmektedir. Diğer bir ifade ile insansız hava araçları, yüz tanıma sistemleri, veri tabanları gibi teknolojilerin hiçbirisi İsrail tarafından ihdas edilmemiştir. Puma gibi spor şirketleri, Chevron, Siemens, HD Hyundai gibi altyapı şirketleri Filistinlilerin İsrail tarafından baskılanmasını ve ayrımcılığın tatbik edilmesini fayda üretecek bir proje olarak görmektedir. Kapitalist düzenin yapıtaşlarından olan bu şirketler, Filistin topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesine olanak sağlayarak, bu işgalden kazanımlar elde etmektedir.
Google ve Amazon gibi dev şirketler de İsrail’in işgaline altyapı desteği sağlamaktadır. Amazon ile Google şirketlerinin ortak projesi olan Nimbus ile 1.2 milyar dolarlık anlaşma yapan İsrail ordusu, bu proje sayesinde güçlü bir bulut hizmetine (depolama), yüz ve duygu tanımlama, bilgi işleme ve analiz etme kapasitesine kavuşmuştur. Birçok rapora göre Google şirketi İsrail Savunma Bakanlığı ile doğrudan işbirliği yürütmektedir. Gazze’deki soykırıma rağmen şirket, İsrail’e Google Photos üzerinden yüz tanıma hizmeti sunmakta, İsrail bu sayede Gazze’deki Filistinlilere yönelik ölüm listesi oluşturmaktadır.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki dev teknoloji şirketleri İsrail’in Gazze’deki soykırım ve Batı Şeria’daki işgalini kolaylaştırmaktadır. Örneğin, 1974’ten beri İsrail’de aktif olan ve ülkedeki en çok istihdam oluşturan şirket olan Intel, İsrail’de 25 milyar dolarlık yatırım yapma kararı açıklamıştır. Gazze soykırımı nedeniyle ekonomik bunalıma doğru ilerleyen İsrail’e can simidi olan bu karara benzer şekilde Microsoft da Azure bulut projesi ile İsrail’i desteklemiştir. Nvidia isimli trilyon dolarlık çip geliştirme projesini Hayfa’dan yürüten Microsoft, ürettiği “Almunasseq (Koordinatör)” isimli programla işgal altındaki bölgelerde yaşayan Filistinlilerin giriş/çıkışlarında İsrail kontrolünü güçlendirmiştir.
2019’da kullanıma açılan AnyVision sistemini kuran Microsoft’un dışında Hewlett Packard, Cisco ve Dell gibi firmalar da İsrail’e işgal ve soykırımda teknolojik destek sağlamıştır. Uzun yıllar Güney Afrika’daki ayrımcı rejime destek veren IBM, İsrail Nüfus, Göç ve Sınır İdaresi’ne Eitan isimli bir sistem tasarlamış ve bu sistemi işletmiştir. Bu sistemde İsrail işgali altındaki Filistinlilere dair kişisel bilgiler saklanmış ve yönetilmiştir. Dolayısıyla teknoloji ve inovasyon alanında küresel merkez olarak kabul edilen Silikon Vadisi’ndeki neredeyse her şirket İsrail’in ayrımcılık, işgal ve soykırımına teknolojik olarak destek sağlamaktadır. Her ne kadar mezkûr şirketlerdeki işçiler ve aktivistler İsrail’e teknolojik desteği protesto etseler de şirketler İsrail’e servis vermeye devam edeceklerini taahhüt etmiştir.
Sosyal medya platformları ve dijital sömürgecilik
İsrail’in soykırım ve işgaline sadece teknoloji şirketleri değil aynı zamanda sosyal medya platformları da destek sağlamaktadır. Örneğin 2022’de yayımlanan bir rapora göre Facebook ve Instagram, Filistinlilere yönelik politikalarında İsrail yanlısı bir tutum sergilemektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün aralık ayı raporuna göre Facebook ve Instagram’ın sahibi Meta şirketi Filistin yanlısı paylaşımları baskılamaktadır. Örneğin platformlarda yasaklanan bin 50 paylaşımın bin 49’u barışçıl içeriklere sahip olmasına rağmen sansüre maruz kalmıştır. Dahası bu platformlar Siyonist ifadesini dahi sansürlemiştir.
Önceden Twitter olan X, YouTube gibi platformlar da Filistin yanlısı paylaşımları sansürlemekle bilinmektedir. Bu noktada ABD ve birçok Avrupa hükümeti sosyal medya şirketlerini baskılamakta, Filistin desteğinin terörle eş değer görülmesi noktasında politika izlemelerine neden olmaktadır.
Filistin direnişinin sembol isimleri ile alakalı yapılan paylaşımlara getirilen sınırlamalar ve hesapların askıya alınması, mezkûr platformların İsrail yanlısı politika güttüklerini kanıtlamaktadır. Söz konusu durum geleneksel sömürü düzeninin modern yansıması olan post-kolonyalizmin dijital alana da yansıdığını kanıtlamaktadır. Buna göre küresel kapitalist sistem, dijital teknolojiler aracılığıyla gücü küçük bir elit grubun kontrolüne daha da yoğunlaştıran bir yapıya dönüşmüştür. Yanis Varoufakis bu durumu 'tekno-feodalizm' olarak adlandırmaktadır.
İsrail, yüz tanıma teknolojilerini ve üretilen algoritmaları Filistinli sivilleri hedef almak için kullanmaktadır. Bu durum, sadece İsrail’in işgal stratejisini desteklemekle kalmamakta, aynı zamanda bu teknolojilerin kötüye kullanılabileceğini göstermektedir.
İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılarında yapay zekâ destekli teknolojiler kullanarak 75 yıldır aralıksız sürdürdüğü soykırıma teknolojiyi de alet etmektedir. İsrail güvenlik bürokrasisi, yapay zeka başta olmak üzere son yıllarda savaşlarda kullanımı artan teknolojileri kullanarak sivilleri hedef almakta ve öldürmektedir. Özellikle Gazze’deki saldırılar, çocuklar, kadınlar, gazeteciler ve yardım çalışanları gibi savunmasız grupları hedef alarak, uluslararası hukuku ihlal eden İsrail’in bu teknolojileri kullanarak gerçekleştirdiği saldırılar, bir yandan işgalin sürdürülebilirliğini sağlarken, diğer yandan bu teknolojilerin küresel ölçekte nasıl kullanılabileceği konusunda endişeleri artırmaktadır.
Bununla birlikte İsrail’in ürettiği ve kullandığı teknolojiler otoriter rejimlere satılmaktadır. Örneğin ölümcül silahlar Myanmar’daki cunta rejimine verilmiş ve Rohingya’daki birçok sivilin katledilmesinde kullanılmıştır. 45 farklı ülkeye satılan bu teknoloji birçok otoriter rejimin muhaliflerini izleme, takip etme ve birçok hukuksuz eylem icra etmesine neden olmuştur.
Sonuç olarak, İsrail’in işgal stratejisi sadece askeri yöntemlerle değil, aynı zamanda yapay zekâ, sosyal medya platformları gibi teknolojik aparatlarla da desteklenmektedir. İsrail’in teknolojiyi kullanarak işlediği insanlık dışı eylemler, uluslararası hukukun ihlal edildiği, sivillerin hedef alındığı ve Filistin halkının haklarının sistematik olarak gasp edildiği bir soykırım sürecine dönüşmüştür. Bu anlamda İsrail işgalci bir rejim olarak Filistinliler üzerine tatbik ettiği soykırımı teknoloji ile sürdürmektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.