Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mirası: Mısır’da Tarihten Günümüze Kronik Sorunlar

Modern Mısır’ın kurucusu olarak addedilen Mehmed Ali Paşa’nın yönetim sisteminin üzerine inşa edildiği temeller bugüne kadar varlığını sürdürürken, Mısırlı yazar ve gazeteci Muhammed Azzam, Al-Araby Al-Jadeed gazetesindeki “Modern Mısır’ın Kurucusunun Hataları” başlıklı makalesinde, (Kavalalı) Mehmed Ali Paşa’nın Mısır devletinin oluşumundaki tarihi rolünü kaleme aldı.
Muhammed Azzam
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mirası Mısır’da Tarihten Günümüze Kronik Sorunlar
27 Eylül 2024

Mısır’ın kronik sorunlarını nasıl anlıyoruz? Bu konunun, modern Mısır devletinin gerçek kurucusu Mehmed Ali Paşa’nın “hatalarıyla” ilgili olduğu görülüyor. Bu, Mısır’da bugüne kadarki en önemli krizlerden birinin “din ve hukukun siyasi amaçlarla kullanılması” olduğu sonucuna varan, “Mehmed Ali’nin Projesinde Dinin Siyasi Kullanımı” isimli kitabının cesur, bilimsel ve tarihi bir yaklaşımıdır. 

Mehmed Ali Paşa, kendisinden sonra gelenlerin iktidar temellerini güçlendirmek için dini kullandı ve yasaları istismar etti. Paşa’nın uyguladığı bu vizyon ister monarşi, ister cumhuriyet olsun, o zamandan bu yana Mısır devletinin resmi söyleminde de benimsendi. 

Mısır’da kendisinden sonra gelen rejimler arasındaki benzerliğin özelliklerinden biri de budur. Bazı ayrıntılarda farklılık gösterse de özü aynıdır. Yani hükümet, kral veya cumhurbaşkanı sonuna kadar iktidarda kalır. Ardından kendi soyundan gelen bir veliaht, bir cumhurbaşkanı ve kendi ordusundan bir başka kişi göreve gelir. 

Modern devletin kurucusunun yaklaşımını ve iktidarda kalmak için kullandığı yöntemleri izlemeye devam etmek, ülke DNA’sının bir parçası haline gelmiş gibi görünüyor. 

Dr. Najla Makkawi imzalı kitaba göre Mehmed Ali Paşa iktidarı için kullandığı projesinde, Mısır devletini modernleştirmeye yönelik bir plan değil, kendisi ve soyundan gelenlerin ülkeyi yönetmesini kolaylaştıracak ölçüde bir “hanedan yönetimi planına” dayanan bir vizyonu benimsedi. Böylece onun modern devleti inşa etme yöntemi, ana hedefi olan “iktidarın devamının kendisinden sonra gelen soya aktarmakla” bağlantılı hale geldi. 

Bu amacın sınırları, mahiyeti ve karşı karşıya kaldığı maddi ve tarihi engeller, yönetim sistemini içerik olarak değil biçim olarak değiştirse de günümüzde hala geçerliliğini koruyan belirli araçların kullanılmasını zorunlu kılmıştır. 

 

Sonuç olarak iktidardaki liderin devleti kalkındırmak için değil, devletin temellerini sağlamlaştırma projesi kapsamında dini ve hukuku kullanması nedeniyle ortaya çıkan sorunlar devam etmektedir. 

Bu proje bağlamında iktidar sahibi, dini bir resmi ideoloji oluşturmak için dini işlevsel olarak kullanır. 

Yasalar, Mısır’da mutlak yönetime dönüşmemiş bir tür boyun eğdirme ve kontrol olduğu göz önüne alındığında, etkisi ve süregelen sorunlar açısından eşit derecede önemli bir rol oynamaktadır. 

Böylece din ve yasalar, yöneticinin otoritesini her türlü otoritenin üzerinde yücelten, “şiddet, aşağılama ve intikam” biçimleriyle yönetimi sürdürmek için toplumu ve ülkeyi tahakküm altına alma hedefini gerçekleştiren disiplinsiz bir kontrol tekniğine dönüştürüldü. 

Bu, Mehmed Ali Paşa’dan sonra gelen herkes tarafından hatta bugün bile rakiplere karşı tekrarlanıyor. 

Otoriteyi artırmak... Ama nasıl?

Gerçekten de birbirini takip eden yöneticiler, gücü tekeline alma hedefine ulaşmak amacıyla Mısır toplumu üzerindeki kontrolü sıkılaştırmanın yanı sıra etkili veya popüler muhalefet gruplarını ezmek için din ve yasaları bir arada kullandı. 

Bunun belki de en açık örneği, alimler ve halk kitlelerinin Babıali’nin Mısır’ı bağımsız olarak yönetmesini talep etmesine öncülük eden, halk tarafından reddedilen Osmanlı valisine karşı yürütülen isyanın lideri olan Ömer Makram’dır. 

Makram önderliğindeki Mısırlılar, Hurşit Ahmed Paşa’nın yerine Mehmed Ali Paşa’nın getirilmesini başardı. Ancak Mehmed Ali Paşa, Makram’ın birçok yoldaşının desteğini kazandı ve aralarında ihtilaflar yaşandı. 

Hatta Mehmed Ali Paşa, “bir takım Kıpti Hristiyanları ve kötü insanları soylular listesine dahil ettiği” suçlamasıyla, “din ve yasaları” kullanarak Makram’ı Mısır’ın kuzeyindeki Dimyat’a sürgün etti. 

Mehmed Ali Paşa, Sadrazam’a hitaben, bu suçlamaları içeren, Makram’ın rakipleri tarafından sunulan ve onu hukuki ve dini açıdan karalayan bir fetvaya dayanan bir dilekçe yazdı. 

Belki de yaşananlara yakından bakmak, Mısır cumhurbaşkanları ve krallarının hükümdarlıkları sırasında benzer ve tekrarlanan vakaları hatırlamamıza yardımcı olacaktır. 

Mısır’da yeni toplumsal elit

Eski rejimin siyasi, askeri ve ekonomik temsilcilerinin, yani Memluklar ve ilim adamları da dahil olmak üzere vergi ve mali ayrıcalıklara sahip olanların ortadan kaldırılarak yerlerine destekçilerin getirilmesiyle, Mısır’ın yeni hükümdarı yeni toplumsal elit tabakasını yarattı. 

Mehmed Ali Paşa, hayır işlerine tahsis edilen vakıf topraklarına el koymak için Mısır’ın topraklarının zorla fethedildiğine dair bir fetvaya dayandı. Bu nedenle cizye ödenmesi gerektiğini, padişahın vekili olduğu için istediği vergiyi koyabileceğini öne sürdü. 

İşin ironik yanı, Mehmed Ali Paşa’nın zamanında din adamlarının muhaliflerine karşı kullandıkları “Hariciler” gibi terimlerdir. Bu terim, iktidara yakın din adamlarının rakiplerine karşı konuşmaları sırasında bugün hala kullanılmaktadır. 

Her ne kadar, “modern Mısır’ı” kurmasından günümüze kadar, Mehmed Ali Paşa’nın otoritesi ve halkın iradesinin yokluğundan dolayı gerçek bir tartışma olmaksızın parlamentoda geçirilen sahte yasalarla elde edilse bile, fahiş vergiler hala aynı şekilde, hükümdarın iradesiyle konulduğu şekilde uygulanıyor. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.