Kudüs’te Kutsallığın Merkezi: Muallak Kayası

Muallak Kayası, İslam tarihinde özel bir yere sahiptir; Hz. Muhammed'in (sav) Mir'ac sırasında arşa yükseldiği yer olarak bilinir. Kubbetü’s-Sahre altında korunan bu kutsal kayanın Kudüs için önemini Dr. Murat Özyıldırım Fokus+ için kaleme aldı.
Murat Özyıldırım
Kudüs’te Kutsallığın Merkezi Muallak Kayası- Dr. Murat Özyıldırım.jpg
21 Mayıs 2024

Binlerce yıldır insan yerleşimine sahne olan Filistin toprakları, semavî dinler olarak andığımız Musevîlik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet açısından mukaddes Kudüs’ü içermesiyle, tarih içinde olağanüstü farklılık ve önem kazanmaktadır. Önem sıralaması yapacak olursak Filistin; mukaddes Kudüs’ü, Kudüs; Mescid-i Aksa Alanı’nı, Mescid-i Aksa ise Muallak Kayası’nı kapsamaktadır. 

Filistin’de diğer alanların ötesinde Kudüs’ün mukaddes olma özelliğinin en mühim kısmını, Hacer-i Muallak / Hacer’ül Muallak (asılı duran kaya) olarak isimlendirilen Muallak Kayası oluşturmaktadır. Bugün Kubbetü’s-Sahre’nin kubbesinin altında yer alan ve alt kısmı ziyaretçilere açık olan kayanın ne açıdan önemli olduğunu tartışmak, yüz yılı aşkın bir süredir Filistin’de meydana gelen olayların özünü de anlamak adına faydalı olabilir.  

Öncelikle şunu belirtelim ki söz konusu kaya, sadece Kubbetü’s-Sahre’nin altındaki kısımdan müteşekkil olmayıp Mescid- Aksa alanında oldukça geniş bir kısma uzanmış durumdadır. Öyle ki 144 dönümlük Mescid-i Aksa alanının çevresindeki tarihî yapıların bir şekilde muallak kayası ile irtibatlı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Söz konusu kaya, 18 m uzunluğunda 13,5 m genişliğinde yerden yüksekliği 2 m’dir. Alt kısmında “Ruhlar Mağarası” denilen doğal mağara yer alır. Muallak Kayası’na dair çeşitli peygamberlerle ilişkilendirilen rivayetlerin bazıları elbette tartışmalıdır. Ancak böyle bilgilerin günümüze ulaştığının anlaşılması açısından aşağıda paylaşılmaktadır. Öte yandan, kaya için bazı kaynaklarda ifade edilen “havada duran kaya” yakıştırması gerçekçi değildir.  

Yahudiler ve Muallak Kayası  

Yahudilere göre Muallak Kayası’nın önemi dünyanın kuruluşu ile başlamaktadır. Muharref Tevrat’ta Hz. Eyüp (as) ile kasırganın içinden konuşurken dünyanın yaratılışına dâir “…Neyin üstüne yapıldı temelleri? Kim koydu köşe taşını…” (Eyüp, 38. 6)1 buyuran Tanrı, Yahudi müfessirlere göre Muallak Kayası’nı zikretmektedir. İbranca “even ha şatiyah = temeldeki taş” buna karşılık gelmektedir.   

Yaklaşık M.Ö. 2200 – M.Ö. 2000 yıllarında yaşayan Hz. İbrahim (as), müfessirlere göre Harran taraflarında veya Bağdat’ın 300 km güneyinde yer alan, tarihi M.Ö. 3800’e kadar uzanan Ur (Tell el Mukayyer) şehrinden, Kenan topraklarına gelmiştir. Hz. İbrahim’in (as) oğlunu kurban etmesine dâir gördüğü rüyadan sonra Yahudi ve Hıristiyanlara göre Hz. İbrahim (as), hanımı Sâre’den olma oğlu Hz. İshak’ı (as) kurban etmeye, Muallak Kayası üzerinde teşebbüs etmiştir. Böylece Yahudilere göre dünyanın yaratılışının başladığına inanılan kaya, Hz. İbrahim’in (as) kurban hadisesiyle kutsallığını arttırmıştır. Öte yandan, İslâm kaynaklarında olay, farklı yorumlayanlar olmakla birlikte şu şekilde aktarılmıştır; Hz. İbrahim’in (as) kurban etmeye teşebbüs ettiği oğlu, hanımı Hacer’den olma Hz. İsmail’dir (as) ve olay, Kudüs veya Mekke’de gerçekleşmiştir.  

Hz. Musa’nın (as) M.Ö. 1300’lerde yaşamını sürdürürken kıblesinin Muallak Kayası olduğu, Taberî gibi müfessirlerce ifade edilmektedir ki, bu da Muallak Kayası’nın kutsallığının nedenleri arasına yerleşmektedir.  

Kudüs, M.Ö. 10. yüzyılda Hz. Süleyman (as) ile dinî merkez olma özelliği kazanmıştır. Muharref Tevrat anlatısına göre, babası Hz. Davud (as) gibi sadece kral, Müslümanlara göreyse aynı zamanda bir peygamber olan Hz. Süleyman (as), Mescid-i Aksa’ya kendi ismiyle anılacak olan tapınağı inşa ettirmiştir. Böylece Kudüs’ün dinî bakımdan Yahudiler için mukaddes bir yapıya kavuşmasını sağlamıştır.   

Muallak Kayası’nda Hz. Davud (as) ve Hz. Süleyman’ın (as) dua ettikleri, burayı kıble edindikleri rivayetler arasındadır. Süleyman Tapınağı’nın “Kutsallar Kutsalı” denilen ve başkohenin bile senede bir gün temizlik için girebildiği en mukaddes kısım, tam da Muallak Kayası’nın üzerinde bulunmaktadır. Rivayetlere göre “Kutsallar Kutsalı”na içine yine kutsal nesnelerin bulunduğu Ahit Sandığı konulmuştur. Babil Kralı Nabukadnezar, M.Ö. 587’de Kudüs’ü ele geçirdikten sonra şehri ve Süleyman Tapınağı’nı askerler yağmalarken Ahit Sandığı da kaybolmuştur. İlk tapınak, Babil işgaliyle yıkıldıysa da tekrar inşa edilmiştir. Yahudilerin beklediği Mesih, onlara göre kayanın üzerinde kurulacak bir tahta oturacaktır. Bütün bunlar, Yahudilikte Muallak Kayası’nın önemini göstermektedir.  

Paganların da fırsat bulduklarında Muallak Kayası’na düşmanca tutumlar takındıkları görülmektedir. Yahudi düşmanlığı ile meşhur Seleucus Kralı IV. Antiochus Epiphanes (M.Ö. 215 – M.Ö. 164), kayanın üzerine Yunan pantheonunun baştanrısı Zeus’un heykelini koydurur.  

Hıristiyanlar ve Muallak Kayası  

Muallak Kayası’nın kudsiyeti, başka peygamberlerle ilişkilendirilen çeşitli rivayetlerle artmıştır. Hıristiyanlara göre Hz. Zekeriya (as), M.Ö. 1. yüzyılda Hz. Yahya’nın (as) doğacağı müjdesini burada almıştır. Aynı dönemde İmrân ve Hanne’nin kızı olan Hz. Meryem daha doğmadan, annesi Hanne tarafından Tanrı’nın hizmetine adanmıştır. Yahudi din adamlarının kutsadığı Hz. Meryem, üç yaşında Süleyman Tapınağı’na götürülmüş ve burada bakirelerle birlikte kalmıştır. İnanışa göre bir melek, her gün Hz. Meryem’e yemek getirerek bunu Muallak Kayası’nda vermiştir. Ancak kaynaklarda, Süleyman Tapınağı’na ve Kutsallar Kutsalı’na hanımların girebildiğine dâir bilgi yer almamaktadır. Öte yandan, Hz. İsa’nın kaya üzerinde ayak izi olduğu, vaaz verdiği hatta Tarsuslu Paulus’un da vaaz verdiği, rivayetler arasındadır.  

Romalıların hâkimiyeti altındaki Yahudilerin isyanı sırasında, Titus komutasındaki lejyonlar, 70 yılında Kudüs’ü yağmalamış, Süleyman Tapınağı’nı yerle bir ettikleri gibi Titus, paganların girmesi kesinlikle yasak olan tapınağa girmiş ve Muallak Kayası’nın üzerindeki kısma basmaktan çekinmemiştir. Romalılar, buraya bir Iuppiter Tapınağı yapmışlarsa da 132 – 135 yılları arasında, Bar Kohba İsyanı’nda yapı yıkılmıştır.  

Müslümanlar ve Mukaddes Kaya  

Kudüs el-Şerif, Müslümanların bir dönem kıblesi olarak vazgeçilmez öneme sahiptir. Kıbleden kastın şehirdeki Mescid-i Aksa Alanı ile Muallak Kayası olduğu, İsrâ ve Mir’ac mucizesi ile anlaşılmaktadır. Mekke’de, Mescid-i Aksa’nın ne kadar süreyle kıble vasfını muhafaza ettiği tartışmalıdır. Hz. Peygamber’in önüne Kâbe’yi alarak Kudüs’e doğru namaz kıldığı, rivayetler arasındadır. İbn Abbas, 620 / 621’de gerçekleşen Mir’ac mucizesinde farz olan namaz için kıblenin Kudüs olduğunu kaydetmektedir. Medine’ye 622’deki hicretten sonra kıblenin Kudüs’e on altı veya on yedi ay civarında yöneldiği kabul edilmektedir. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in (sav) toplamda dört veya dört buçuk yıl doğrudan Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kıldığı ifade edilmektedir.  

İsrâ ve Mir’ac mucizesinde Muallak Kayası ile ilgili kısım, konumuzla doğrudan ilgilidir. Buna göre Mescid-i Aksa’da Hz. Peygamber (sav), Muallak Kayası’na basarak arşa yükseltilir. Müslümanlar için kıble olma ve birçok rivayetten anlaşıldığına göre peygamberlerden izler taşıyan Muallak Kayası, Resulullah’ın (sav) ziyaretiyle kudsiyetinin doruğuna çıkmaktadır.  

Halife Abdülmelik bin Mervan, 691 yılında Kubbetü’s-Sahre’yi inşa ettirerek Muallak Kayası’nı muhafaza altına aldırır. Buna mukabil Haçlı Seferleri sırasında el değiştiren alanda bir sunak yapıldığı ve Hıristiyanlık dinî betimleriyle süslendiği bilinmektedir. Kudüs’ü fetheden Selahaddin Eyyubî, yapıyı 1187’de bu betimlerden temizler. Memlûk Meliki Eşref Baybars, 1432’de burada vakıf kurarak tamirat yaptırır. Kanunî Sultan Süleyman, Kubbetü’s-Sahre’nin üzerinde artık eskiyen Emevî dönemi mozaiklerini Osmanlı çinileriyle değiştirtir.   

Muallak Kayası’nın alt kısmı “Ruhlar Mağarası” olarak adlandırılır, yaklaşık otuz veya kırk kişinin namaz kılabileceği alanda, Emevîler tarafından yaptırılan Süleyman Mihrabı ve Fatımîlerce yaptırılan Davud Mihrabı adlı iki küçük mihrap bulunmaktadır. Sultan II. Abdülhamid döneminde tamirat geçirmişlerdir.  

Aslına bakılırsa Kudüs, tarih boyunca olağanüstü bir dinî merkezdir. Buna karşın şehir, mütevazı bir yerleşim olmanın ötesine geçmemiştir. Arkeolojik verilere bakıldığında mimarî bakımdan büyük bir şehirden söz etmek imkânsızdır. Kubbetü’s-Sahre’nin altında muhafaza edilen Muallak Kayası, Mescid-i Aksa Alanı’nın ve dolayısıyla Kudüs el-Şerif’in paylaşılamayan en mukaddes kısmını oluşturmaktadır.   

Bugün Filistin meselesinin son yüz yılda büründüğü insanlık dışı durumun nedeni, İsrail’in Muallak Kayası’nın üzerine “Kutsallar Kutsalı”nı yerleştirerek, Süleyman Tapınağı’nı tekrar inşa nihaî amacından başka bir şey değildir. Tarihe not düşerek, bu isteklerinden vaz geçirilmezlerse çok daha korkunç günlerin Ortadoğu’yu beklediğinin altını çizmek isteriz. Ortadoğu’da savaşın başlaması, barışın kurulmasından hızlı olmaktadır.  

Kaynakça 

Balcı, İ., “İslâm’ın İlk Kıblesinin el-Mescidü’l-Aksâ Olduğu İddialarının Kritiği ve Kıble Değişikliğinin  

Tarihsel Arka Planı”, İslâm Araştırmaları Dergisi, S. 28, 2012.  

Bozkurt, N., “Kubbet’üs Sahre”, TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 26, s. 304 – 308), Ankara 2002.  

Çift, P. - Harman, Ö., F., Kudüs’ün Gizemli Tarihi, Destek Yay., Istanbul 2016.  

Güç, A., “Kıble”, TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 25, s. 365 - 368), Ankara 2022.   

Harman, Ö., F., “İsmâil”, TDV İslâm Ansiklopedisi, (c. 23, s. 76 – 80), Istanbul 2001.  

Harman, Ö., F., “İbrahim”, TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 21, s. 266 - 272), Istanbul 2000.  

Montefiore, S., S., Kudüs, Pegasus Yay., Istanbul 2016.  

Özyıldırım M. – Ayteş Canevello, S., Cilicia’da Yahudiler, Bilgin Yay., Ankara 2019.  

Uğurluel, T., Kudüs, Timaş Yay., Istanbul 2002. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.