Muhalif Navalnıy’nin Ölümü Sonrası Rusya İçin Hangi Senaryolar Konuşuluyor?
Rusya’da muhalif lider olarak bilinen Navalny’nin ölümü, dünyada Rusya’nın yeniden ele alınması gerektiğine dair yorumları artırdı.
Rus muhalif liderlerinden Aleksey Navalny’nin esrarengiz ölümü, özelikle Batı dünyasında büyük yankı uyandırdı. Aslında geçmişe baktığımızda Rusya’da muhaliflerin çok fazla yaşamadığını görüyoruz. Fakat Rus kamuoyunun bunu çok güçlü protesto ettiğini veya rejime karşı hınç beslediğini açıkça söyleyemeyiz. Çünkü Ruslar, son 30 yılda Rusya’da muhalif olarak faaliyet gösterenlerin genellikle Batı tarafından desteklendiğini bildiği için bu muhalefeti marjinal bir hareket olarak görüyor. Halktan da güçlü destek almıyor.
Batı açısından bakıldığında Navalny’nin ölümü, Rusya’ya karşı baskıyı artırmak, yeni ambargolar koymak, Rusya ile ittifak yapmak isteyen ülkelere karşı psikolojik üstünlük için fırsat oluşturabilir.
Navalny’nin ölümü tam da Ukrayna’ya askeri ve maddi yardımların tartışıldığı bir dönemde geldi. Kendilerini insan haklarının koruyucusu olarak gören ABD ve AB ülkelerinde bu durum halkın Rusya’daki Putin yönetimine karşı korkusunu, nefretini, karşıtlığını güçlendirmek için kullanılacaktır. Artık ABD veya AB kamuoyunda Rusya’yı ve Putin yönetimini savunanlar için oldukça yıpratıcı bir dönem başladı.
Rusya’da yönetim ise sadece ülke içinde muhalifleri değil ülke dışındaki muhalifleri de takip etmeye başladı. Bu muhaliflerin Batı tarafından desteklenerek Rusya’da bir çözülme veya etnik ayrıştırma yapabilecekleri endişesi var. Rusların yoğun olarak yaşadığı Türkiye, BAE, Yunanistan, Kıbrıs, Mısır, Tayland, İngiltere, Gürcistan gibi ülkelerde Rusların takip edildiği, gizli toplantılar düzenleyenlerin fişlendiği bildiriliyor.
Peki Rusya, neden böyle bir korkuya kapıldı?
Çünkü Rusya’da bir karışıklık çıkarılacağı endişesi var. Batı’da 2030 ve sonrası Rusya’ya dair planlardan bahsedilmesi de Rusları ek önlemler almaya itiyor.
Rusya konusunda gelecekte planlar neler?
1990'lı yıllarda ve hatta Putin yönetiminin ilk yıllarında hararetli tartışmalara konu olan Rusya'nın geleceği, şimdilerde yeniden gündeme geldi. İnsan Hakları Vakfı'nın yaşlılık karşıtı programının yöneticisi Casey Michel, Rusya’nın geleceğine dair öngörülerde bulunurken aslında Batı ülkelerinin planını da göstermiş oldu. Bu öngörüler Atlantik Konseyi Analitik Merkezi tarafından da yayınlandı ve üzerinde çalışılmaya devam ediyor. Bu senaryoları inceleyecek olursak:
Birinci senaryo: “Yaşasın Putin!”
Ukrayna'da 2022 kışında savaşın başlamasıyla Rusya’da milliyetçilik her geçen gün yükseliyor. Ukrayna’da savaşın uzun sürmesi halinde Putin’in iktidardan düşeceği tahminleri vardı. Hatta Wagner İsyanında bu beklentiler daha da artmıştı. Kremlin en başından beri uzun ve ciddi bir çatışmaya hazırlandı. Batı ise Ukrayna’daki saldırıya hazırlıksız yakalandığından şimdi rollerin değiştiğini ve Putin’in Batı’ya karşı büyük üstünlük elde ettiğini görüyoruz.
Rusya'nın tarihine bakıldığında ülkede önemli siyasi değişikliklerden önce genellikle savaşlar ve askeri çatışmalar yaşandığını görüyoruz. 20. yüzyıldaki Kırım Savaşı, 20. yüzyılın başlarındaki Rus-Japon Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Afganistan Savaşı bunların en başlıca örnekleridir.
Batı'da Rusya’nın parçalanacağına dair beklentiler hız kesmeden devam ediyor. Ancak Ukrayna topraklarında çatışmaların devam etmesinden bu yana neredeyse iki yıl geçti ve Kremlin'de statüko, sanki yukarıda anlatılan felaket hiç görülmüyormuş gibi korunuyor.
Ülke genelinde halktan herhangi bir önemli protesto yok. Batı bir taraftan kendi planlarını yaparken Rus toplumunu anlamakta zorlanıyor. Bu tepkisizliği korku, ilgisizlik, kayıtsızlık gibi yorumlarla açıklamak mümkün değildir. Rus toplumu çoğunlukla Ukrayna’daki savaşı NATO’nun kendilerini yok etmek için açtığına inanıyor. Bu nedenle de milli bir dava gibi ülkelerini savunuyorlar. Putin ve yönetiminin Batı destekli muhaliflerle mücadelesi aslında halktan da büyük destek görüyor.
Muhalefetin yalnızca Batı yanlısı ideoloji ve değerlere dayanması nedeniyle Rusların çoğunluğu için bu hareketlerin ihanet olarak nitelendirildiğini söyleyebiliriz. Rus muhalefeti milli olarak görülmediği sürece dışarıdan başarılı olma şansı bulunmuyor. Batı, Rusya’daki siyasi rejimi diktatörlüğe ve hatta totaliterliğe yakıştırsa da Rus toplumu için kendilerini koruyan milli insanlar olarak görüldüklerini söylemeliyiz.
Günümüzdeki süreçte Ukrayna'daki çatışmanın devam edeceği ve çatışmanın devamı Rusya için ne gibi sorunlar çıkarırsa çıkarsın Rus birliklerinin anlaşma olmadan burayı terk etmeyeceklerini görüyoruz. Ukrayna çevresinde oluşan Batı ittifakı, Putin için fırsat oluşturuyor. Rusya’da ABD için Donald Trump'ın Ocak 2025'te yeniden başkan seçileceği ihtimali de büyük zaferler için bir başlangıç beklentisini artırıyor. Var olan gelişmeler Putin ve iktidarının güçleneceği ihtimalini artırıyor.
İkinci senaryo: Milliyetçilerin ortaya çıkışı
Rusya’da Batı’dan gelen veya desteklenen muhaliflerden çok ülkede gitgide büyüyen milliyetçiler önemli bir sorun oluşturmaya başladı. Wagner Grubu İsyanı, bu milliyetçilerin imkân bulduklarında ne kadar ileriye gidebileceklerini gösterdi. Putin iktidarına yönelik en ciddi tehdit bir grup Rus milliyetçisi olan Wagnercilerden geldi. Wagner lideri Prigozhin, bazıları tarafından aşırı sağcı olarak görülse de Putin’i değil çevresindekileri hedef almasıyla biliniyor. Şüpheli biçimde ölen Navalny de aşırı milliyetçi söylemleri ve projeleriyle biliniyordu.
Ukrayna Savaşı ile Rusya’da işsiz Rus gençlerinin yüzdesi artıyor. Bu gençlerin milliyetçi ideolojilere yöneldiği görülüyor. SSCB’nin yıkılması sürecinde de aşırı sağ güçler veya muhafazakârlar askeri darbe yoluyla SSCB'deki liberal reformların gidişatını durdurmaya çalıştılar. Rusya’da Avrasyacılar olarak nitelendiren ve içeriğinde milliyetçiliği de içeren gruplar ilk zamanlarda Putin’i desteklerken şimdilerde Putin karşıtı ideolojilerin merkezi haline geliyorlar. Bu milliyetçilerin başarılı olma şansı oligarkları ve askeri bürokrasiyi yanlarına almaları ile gelecekte bir başarıya ulaşabilir mi? Bunu ancak Rusya’nın Ukrayna savaşını ne kadar sürdürebileceği gerçeğiyle açıklayabiliriz. Savaş uzun sürdükçe ekonomik darboğaz şiddetini artırışa, ölümler artarsa bu sıkışma bir patlama ile de sonuçlanabilir.
Üçüncü Senaryo: Teknokrasiyi yeniden kurmak
Rusya’ya yönelik Batı merkezli baskının artmasıyla Rusya Devlet Başkanı'nın yakın çevresinden kişiler Kremlin'de toplanmaya başladılar. Çünkü kendi güvenliklerinin tek garantisi Putin taraftarı olmalarıyla ilgilidir. Ancak bu toplanma zamanla güç elde etmeye bağlı olarak bir darbe girişimine de neden olabilir. SSCB döneminde 1964'te Nikita Kruşçev'in görevden alınması böyle bir sözde "sessiz darbe" ile gerçekleşmişti. Fakat bu ihtimalin gerçekleşmesi çok düşük bir ihtimaldir. Çünkü Kremlin çevresinde gruplaşmalara izin verilmediği gibi Putin’in güçlü yönetim tarzının halkta bir karşılığının olması da bu beklentileri azaltıyor. Putin, Rusya'nın uluslararası arenadaki büyüklüğünü yeniden tesis eden ve Rus ekonomisini 90'lı yıllardaki kalıcı krizden çıkarmak için enerjik önlemler alan bir politikacı olarak halkın kahramanı olarak görülüyor.
Rus lider Putin, Ukrayna’daki savaşın uzun sürmesinin kendisi açısından zararlı olduğunu görüyor. Bu nedenle Batı ile ilişkileri devam eden Türkiye, Macaristan gibi ülkelerle iş birliğinin artırılmasını istiyor. Rusya, her ne kadar Türkiye ile çok yakın ilişki kuran ülke olarak görülse de bu iki ülkenin iş birliği ekonomik olmaktan öteye gidemedi. İki ülke arasında eğitim, kültür konusunda iş birlikleri oldukça kısıtlı ve ilerlemiyor. Rusya’nın bu sıkışık dönemde özellikle Türkiye ile kültür, eğitim gibi alanlarda yeni adımlar atması beklenebilir.
Ukrayna’daki savaş yıkıcılığını artırır ve Rusya’nın zorlanmasına neden olursa bazı alternatifler de gündeme gelebilir. Buna göre Kırım’ın Rusya’da kalması karşılığında Donbas ve çevresinin Ukrayna’ya verilmesi ihtimali konuşulacaktır. Veya Kırım’ın ne Rusya ne de Ukrayna’da olmadan bağımsız olması, Donbas’ın ise özerk cumhuriyetler olarak Ukrayna ve Rusya arasında paylaşılması düşünülebilir.
Rusya'nın bu çözümlere ihtiyacı var mı? Putin'in çevresinde Brejnev gibi pragmatistler var ama Yeltsin gibi isyancı veya darbeciler yok. Batı'nın bir pragmatistten ziyade bir yok ediciye ihtiyacı var. Ancak bunu bulması da zor gözüküyor. Batı, Kremlin çevresinde Putin’i yıkabilecek bir lideri aramaya devam ediyor.
Dördüncü Senaryo: Demokratik Rusya eve dönüyor
SSCB yıkıldıktan sonra Rusya’da Batı tarzı bir demokrasi kurulumu için önemli çabalar ve umutlar oluştu. Ancak Ruslar, Batı tarzı bir demokrasinin kendileri için uygun olmadığını çok geçmeden anladılar. Ruslara göre Batı tarzı bir demokrasi Rusya’yı Avrupa’nın ikinci sınıf ülkesi haline getiriyordu. ABD ve AB ülkelerinin üsten bakan tarzla Ruslara emredici ve şartlı yaklaşımı Rusların tarihi duruşlarıyla çelişiyordu. Rusya Çarlığı ve devamında SSCB Döneminde dünyada ikinci kutbu temsil eden, diğer milletlere göre kendilerini üstün gören Ruslar, yeni tarz demokrasiye alışamayacaklarını anladılar. Batı, demokrasiyi birçok defa araç olarak kullanarak kendi emelleri için ülkeleri bağımlı hale getirmeyi alışkanlık haline getiriyordu. Birçok ülkeyi insan hakları ve demokratikleşme konusunda eleştiren Batı, Irak’ta veya birçok ülkede milyonlarca kişiyi öldürebilmişti. Batı’nın Rusya’ya uyguladığı tarifeyi tarihte Türkiye’de başarılı biçimde sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Demokratik yollardan amaçlarına ulaşamıyorsa askeri darbelerle amacına ulaşmıştı.
Ruslar, SSCB gibi bir rejimden belki yorgun çıkmışlar ve demokrasiye özlem duyuyorlardı. İmparatorlukların yükselişi ve çöküşüyle ilgili sorunları inceleyen uzmanlar bu beklentiyi daha iyi anlıyorlar. Fakat ABD ve AB’nin emperyal emelleri Ruslar tarafından fark edildi. Batılılar, Ruslardan SSCB geçmişini bütünüyle unutması ve yok etmesini istiyordu. Bu talep günümüzde de devam ediyor.
Rusya'nın demokratik reformlar konusunda gerçekten güvenilebilecek zengin bir deneyime sahip olduğunu unutmamak gerekir. Tarihte önemli reformlarla Batı’ya yaklaştılar. Ukrayna’daki savaş uzun sürer ve etkisi yıkıcı olmaya başlarsa Ruslar da demokratik bir sistem özlemi yeniden artacaktır.
Batı’ya göre Rusya’da huzursuzluğun artması "renkli devrimlerin en büyüğü ve en renklisinin” gerçekleşeceği beklentisini güçlendiriyor. Rusya’da olası bir demokratikleşme "imparatorluk geçmişinden" vazgeçen, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanıyan, Avrupa’ya entegre bir Rusya’yı ortaya çıkarabilir beklentisi gerçekleşir mi bilinmez. Ancak SSCB Döneminde demokratikleşme deneyimi parçalanma ile sonuçlandı. Batı ambargolarının Rusya’da hayat standartlarını düşürmesi liberal dönüşüm politikasını güçlendireceğine dair beklentiler var. Rus halkının aynı nehre iki kez girmeye çalışması pek olası görünmüyor. Çünkü Avrupa demokrasisinin bedeli, oligarkların krallığı, devlete ait işletmelerde aylarca maaşların olmaması, şehirlerin sokaklarında yaygın suçlar doğurmuştu.
Rusların daha ucuz bir seçenek arayacakları kesindir.
Beşinci Senaryo: Anarşi, iç savaş ve milletlere özgürlük
Rusya Federasyonu, içerisinde farklı millet ve özerk cumhuriyetlerin olduğu bir devlettir. Moskova tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilen ve denetlenen ulusların küçük bir ihtimalde karşı tarafla iş birliği yapması kaçınılmaz olabilir. Çünkü etnik birlikteliğe sahip olmayan devletler tarihte bir şekilde parçalanmışlardır. Batı’nın 2024-2030'da Rusya'da benzer bir senaryoyu beklediğini söylemeliyiz. Bu beklenti fantastik görünse de mümkündür. Çünkü 1910'ların sonlarında ve 1920'lerin başlarında zaten Rusya'nın çöküşüne yol açan bu senaryo gerçekleşmiştir. 1989-1991 arasında da SSCB’den birçok devlet bağımsızlığını kazanmıştır. Fakat imparatorluk Rusya'sından sonra çok daha güçlü ve nüfuzlu bir Sovyet imparatorluğu ortaya çıktı.
Rusya'nın geleceğine ilişkin hangi senaryonun gerçekleşeceğine dair sadece Batı’da değil komşularında da umutla bir beklenti var. Batı’nın Rusya’da beklediği parçalanma senaryosu belki de onları da mutlu etmeyebilir. Rusya'da bir çöküş oluşabilir, lakin bunu yönetmek zor olacaktır. Parçalanma sonrası İran, Çin, Türkiye faktörü devreye gireceğinden istedikleri tam anlamıyla Batılı bir gelecek olmayacaktır. Şu anda İran ve Çin, Rusya'yı doğal kaynak kolonisine dönüştürmek için fırsat yakaladı. Bu fırsatı sonuna kadar değerlendireceklerdir.
Rusya da bu ihtimali iyi biliyor, fakat tek seçeneği bu gibi gözüküyor. Rusya’nın Türkiye, İran ve Çin ile yakın ilişkilerini geliştirmeye ihtiyacı var. Fakat bu üç ülkeyle de ne dini ne de etnik bir yakınlığı olmadığından durum sadece kazan-kazan politikasına dönüşmüştür. Sadece Türkiye ile düzeyli bir ilişki kurabilir. Çünkü Türkiye, Rusya’da yaşayan 15 milyon Türk etnik gruplarla yakınlığı sayesinde Ruslarla bir yakınlık kurabilir. Çin ve İran’ın Rusya’ya bakışı ise parçalanma halinde bir darbe de onların vurmasıyla sonuçlanacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.