Muskat'ta Beş Gün: Ne Umman'dık Ne Bulduk
Bölge çalışmaları siyaset biliminin ve uluslararası ilişkilerin en önemli alanlarındandır. Siyaset bilimi temel olarak bölgelerdeki ülkelerin siyasi, ekonomik ya da toplumsal yapısını ilgili teoriler temelinde inceler. Uluslararası ilişkiler ise bölgelerdeki ülkelerin birbiriyle ya da diğer bölgelerdeki ülkelerle siyasi, ekonomik ya da toplumsal etkileşimlerini ilgili teorilerle inceler.
Bölge çalışan bir siyaset bilimci ya da uluslararası ilişkilerci mutlaka çalıştığı bölgeyi yakından tanımalı, bu nedenle de o bölgede bir süre zaman geçirmeli ve birincil kaynakları doğru okuyup yorumlamak için o bölgede konuşulan dillere egemen olmalıdır. Örnek olarak, Orta Asya ile ilgilendiğini iddia eden bir siyaset bilimcinin ya da uluslararası ilişkiler uzmanının şimdiye kadar hiçbir Orta Asya ülkesi görmemesi ve o ülkelerde konuşulan dilleri bilmemesi sosyal bilimler adına kabul edilemez. Ancak bölge çalışmaları yapmak sadece bir siyaset bilimcinin ya da uluslararası ilişkilercinin kendi bölgesine odaklanıp diğer bölgelerle ilgilenmemesi anlamına da gelmemelidir. Kendi bölgesine uyguladığı teorilerin diğer bölgelerdeki ülkelerde nasıl uygulandığını görmek, kendi bölgesindeki yöneticilerin yönetilenle olan ilişkilerini diğer bölgelerdeki ülkelerde gözlemlemek, yine kendi bölgesindeki ülkeler arasındaki savaş, çatışma veya barış ilişkilerinin diğer bölgelerdeki ülkeler arasında nasıl geliştiğini görmek akademik olarak son derece yararlıdır.
Tüm bunların yanında ise, siyaset bilimci veya uluslarası ilişkilerci olmadan da her meslekten kişiler yeni ülkeler görerek hayatlarını renklendirebilirler. “Çok gezen mi yoksa çok okuyan mı daha iyi bilir?” klasik sorusunun cevabı net olarak çok gezendir.
Bölge çalışmalarında Afrika ile ilgilenen fakat diğer bölgelerdeki ülkeleri de mesleksel olarak merak eden bir uluslararası ilişkilerci kimliğimden sıyrılıp tüm dünyayı görmeyi Dostoyevski’nin 1875’te yazdığı Delikanlı romanındaki Arkadiy Makarovic’in Rotschild olmayı ülkü edinmesi gibi ülkü edinmiş biri olarak sevgili dostum Birol ile birlikte bir hafta önce Umman’ın başkenti Muskat’a gittim. Şehrin bu mevsimdeki yüksek sıcaklığı yerine 1 Umman riyalinin yaklaşık 85 Türk lirası olmasıyla pahalı bir ülke olması yönündeki endişelerimiz, havalimanındaki taksilerin şehir merkezine yaklaşık 20 kilometrelik uzaklık için sadece 4 riyali istemeleriyle son buldu. Ancak havanın gece gündüz sürekli yüksek sıcaklığı Muskat’ın sanki bir ejderhanın ağzının içine kurulduğunu düşünmeye devam etmemizi sağladı. Beş gün boyunca ejderha nefesini hisseden ama ejderhayı göremeyen iki gezgin olarak Muskat’ı dolaştık.
Şehirle ilgili söylenebilecek ilk şey oldukça temiz olduğu. Bulvarlarda, caddelerde ve sokaklarda bir tek çöp görülmüyor. 50 yılla Körfez ülkelerinde en uzun süre görevde kalan lider Sultan Kâbus’un bir zamanlar söylediği ‘çevre temizliği dünyadaki en siyasi sorundur’ sözü sanki tüm ülke tarafından benimsenmiş. 1970 yılında babası Said bin Timur’a darbe yaparak yönetimi ele geçirip sultan olan ve 2020 yılında hayatını kaybeden Kâbus ülke için çok önemli bir figür.
Oğlu olmadığı için ölümünden sonra sultanlığı kuzeni Haitham bin Tariq'a geçtiği Umman’da iki sultanın da portrelerinin tüm devlet dairelerinde ve iş yerlerine asılı olması zorunlu kılınmış. Bu durum ilk başta yadırganabilir ancak Orta Doğu ülkelerinde halkların iktidara sempati duymaları ve onu bu şekilde onurlandırmaları bekleniyor. Bazıları bunu zorla yaparken bazıları isteyerek yapıyor. Ummanlıların iki sultanın da portrelerini duvarlarına isteyerek astıklarını düşünüyorum. Gördüğüm kadarıyla iki sultan da çok seviliyor. Ülkede Şii Araplar çoğunlukta olduğundan ve sultanlık ünvan olarak tarihteki günümüzdeki Umman topraklarında bir dönem yaşayan Şii Büveyhoğulları’ndan geçtiği için Umman diğer Sünni Körfez ülkeleri gibi emirlik ya da krallık olarak değil sultanlık olarak yönetiliyor.
Dünyanın en büyük camilerinden biri: Sultan Kâbus Camii
Sultan Kâbus’la devam edersek, havalimanı yolunun kenarındaki Sultan Kâbus Camii görülmeye değer. Dünyanın en büyük camilerinden biri olan bu caminin başka bir özelliği de içindeki halının 2021 yılına kadar dünyanın en büyüğü olması. 2021 yılında Dubai’de açılan bir cami Sultan Kâbus Camii’nin elinden bu özelliğini almış. Sultan Kâbus Camii turizme kapalı olsa da belgesel, fotoğraf meraklıları caminin içine girebiliyor ve çevreyi fotoğraflayabiliyor.
Caminin içinde ibadet eden Ummanlılar da son derece cana yakınlar. Türkiye’den geldiğimizi öğrenince bize çok büyük bir ilgi duydular ve bizi o sırada devam eden Kur’an derslerine davet ettiler. Birol derste okunan dualara eşlik ederken ben grubu fotoğraflamayı tercih ettim. Dersten sonra da caminin ortasında birlikte selfie çektirme ricalarını kırmadık. Camide görevli polisler ve ibadete gelen Ummanlılar bizi sevgiyle uğurladılar. O saatte karnımız acıktığı için şehir merkezi Gobrah’a doğru hareket ettik.
Gobrah, Sultan Kâbus Camii’ne çok yakın. Taksiyle 1 riyale gittiğimiz Gobrah’ın girişinde yer alan The Arab World Restaurant’ta Umman mutfağının klasiklerinden kabsa ve deve eti yenebiliyor. Bu arada müthiş bir humus ve salata da ikram olarak masaya konuyor. Türk mutfağının klasik tatlılarından sayılan künefe de kunafah adında hazırlanıyor ama bir farkla: Umman’da künefenin şerbetini künefenin üzerine siz döküyorsunuz, şerbet dökülmüş olarak gelmiyor. İki kişilik sofranın buradaki maliyeti de sadece 6 riyal, yani, 510 TL.
Lokantadan çıkar çıkmaz da hemen yandaki tatlıcı dükkanı göze çarpıyor. Burada da Umman’ın ünlü helvası satılıyor. Sarı ve siyah olmak üzere iki çeşidi bulunan helvanın kilosu 4 riyale satılıyor. Hemen yakınlardaki Frutti dükkanında ise yine Umman’da çok sevilen muz suyu satılıyor. Bu arada muz suyu ile muz sütü aynı şeyler değiller. Muz suyunun büyük bardağı 2 riyale satılıyor. Frutti’nin yanındaysa Umman’ın geleneksel başlığı olan kummayı 25 riyale bulabiliyorsunuz. Caddenin karşısında ise Umman balı satan bir balcı bulunuyor. Kilosunun 25 riyal olduğu Umman balı bence kilosunun 20 riyal olduğu Yemen balından daha lezzetli değil.
Balcının yanında da Buhari ve The Afgan Restaurant diye iki lokanta görülüyor. Afgan usulü yerde yenen yemeklerden en lezzetlisi tikka we buhari. Ayrıca yemeklerden sonra çiğnemek için anason ikram ediliyor. Yemekten sonra anason çiğnemek de bir Afgan geleneğiymiş. Bu arada Yemen’in şu anda Husilerin elinde bulunan başkenti Sana’ya Muskat’tan otobüslerin bilet satış ofisleri de bu caddede bulunuyor. Muskat’tan Sana’a ya 12 saatte giden otobüslerde bir koltuk 18 riyal.
Koleksiyonum için Umman ulusal futbol takımın formasını bulan ama Yemen ulusal futbol takımın formasını tüm Muskat’ta arayıp da bulamayan biri olarak Yemen’e gitmeyi ve Birol’u da peşimden sürüklemeyi düşünmedim değil. Yemen’e gitmeyi kendisini ziyaret isteğimizi kabul eden saygıdeğer Muskat Büyükelçimiz Muhammet Bey’i ve elçilik çalışanlarını olası bir tehlikeli durumda zor durumda bırakmak istemememiz vazgeçirdi diyebilirim. Arap dili ve edebiyatı bölümünde profesör ünvanı bulunan Muhammet Bey’e bize yakın ilgisi ve ülkeyle ilgili değerli tarihi ve ekonomik bilgileri bizle paylaştığı için tekrar teşekkür ederim.
Muskat’ın şehir merkezi Gobrah da olsa en çekici ve turistik yeri 20 kilometre uzaklıktaki Mutrah semti. Telefondaki uygulamadan 4 riyale taksiyle gidilen Mutrah’ta girişi 5 riyal olan Umman Ulusal Müzesi bulunuyor. Modern bir çizgide yapılmış müzede Umman’ın özellikle denizcilik alanındaki tarihi sergilenmiş.
İlginç bir bilgiyi de müzenin el işi halılar bölümünde öğreniyorsunuz. Müzedeki bilgiye göre Pers halıları geometrik motiflerle bezenmişken Hint halıları çiçekler bezenirmiş. Umman hem Hint hem de Pers etkisi altında kaldığı için bu iki kültürün etkileri Umman sanatını da etkilemiş. Aynı etkileri müzenin karşısındaki sarı lacivert sütunlarla süslenmiş Al Alam Sarayı’nda da görebilirsiniz. Ziyarete açık olmayan saray dışarıdan izlenebilir.
Bu arada çevredeki tepelerde kurulmuş burçlar da Umman’ın tipik özelliklerinden. Aynı burçlara Mutrah Çarşısı’nın çevresindeki tepelerde de rastlanıyor. Öğrenebildiğim kadarıyla da bu burçlara çıkış yasak. Ama zaten Matrah Çarşısı’na girmenin heyecanı burçlara çıkma heyecanını yeniyor. Bu çarşıda tüm dükkanlar hancar denen ve ülkenin ulusal simgesi olan bıçaktan satıyor. Hancar Umman sultanının da geleneksel kıyafetinin bir parçası. Hancarın iki çeşidi var. İlki üzerinden yedi halka bulunan kraliyet ailesinin üyelerinin sahip olabildiği saadiya, diğeri de üzerinde dört halka bulunan ve halktan kişilerin taşıyabildiği galabiya. Bu ilginç çünkü galabiya aynı zamanda Mısır’da erkeklerin giydiği geleneksel giysiye verilen ad. Antika olan hancarlardan elle dökülmüş gümüş kaplı olanlar 250 ve 300 riyal arasında değişirken demirden veya makineyle gümüşten dökülmüş hancarlar 40 ve 60 riyal arasında satılıyor. Bunun yanında Yemen hancarı da satılıyor. Yemen hancarı bir U şeklindeyken Umman hancarı yarım U şeklinde.
Çarşıda bir de parmak boy döner dürüm satan bir amca var. Çeyrek riyale bir tane parmak dürüm döner yiyebiliyorsunuz. Çarşının yanında da nefis bir Şii Camisi göze çarpıyor. Umman’da Arap Şiiler çoğunluklu olarak yaşıyorlar. Arap Şiilerle İranlı Şiiler arasında geleneksel farklar olsa da Umman İran’ı hep müttefik olarak görüyor. Bu durum Suudi Arabistan gibi İran’la araları her zaman dostane gitmeyen ülkeleri rahatsız ediyor. Öte yandan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman arasında Dubai ile Sohar’ı içeren demiryolu projesinin Hürmüz Boğazı’ndaki İran güdümündeki deniz yolu ticaretini gölgede bırakacak nitelikte olması da İran’ı rahatsız ediyor.
Wahiba Çölü ve Wadi Bani Khalid
Muskat tabii ki sadece yemekleriyle, eserleriyle ve gelenekleriyle ünlü bir şehir değil. Yaklaşık 230 kilometre güneybatıda yer alan Şarkiyah adıyla da bilinen Wahiba Çölü görülmeye değer. Biddiya kasabasının yakınlarında yer alan Wahiba Çölü’ne şehirden 55 riyale turlar düzenleniyor. Gidiş geliş, otelden transfer, klimalı araç, öğle yemeği ve o bölgede yaşayan Bedouin halkının evlerinden birinde kahve ikramlı bu turlar çok ilgi çekiyor. Ayrıca turlar sizi Wahiba’ya 60 kilometre uzaklıktaki Wadi Bani Khalid’e götürüyor. Çöl içinde bir vaha olan bölgede soğuk suya girip yüzebiliyorsunuz.
Ülkemizdeki Orta Doğu algısının bana göre Suudi Arabistan’ın güneyindeki toprakları henüz keşfetmediği Umman’ın başkenti Muskat’ı çok seveceksiniz. Umarım yolunuz bir an önce Muskat’a düşer ve bu yazı sizlere oradaki günlerinizde yardımcı olur. Siz bu yazıyı okurken sanırım Birol’la ben de Burkina Faso’da olacağız. Gelecek yazımda da Burkina Faso’yu anlatmayı düşünüyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.