Netanyahu Hangi Dilden Anlar?
Modern kapitalizmin yasalarını belirleyen bilim insanlarının başında Warner Sombert vardır. Gerçi daha sonra Hitler’in NAZİ partisine katılmış ve Yahudilere karşı kampanyalarda yer almış olduğu için, bilim camiasında hak ettiği yeri kaybetmişse de mesela, sosyolojinin kurucularından Max Weber’e göre Sombert insan topluluklarında davranış kurallarını anlayan ilk ekonomisttir. Weber’in Protestanlık (Kalvincilik) ile kapitalizm arasındaki ilişkileri yazdığı sırada Sombert, Musevililerin (uzun Orta Çağ yıllarında, Avrupa’da) bir yerde istenerek, benimsenerek kalıcı olamadıkları için alış-verişten, imalattan, tarımcılıktan hoşlanmadıkları için, bunun yerine “para ile oynayarak,” başka bir deyimle, “paradan para kazanarak” kapitalizme, 19’uncu yüzyılın sonunda geçerli anlayışı kazandırdıklarını yazmıştı.
“Yahudiler ve Modern Kapitalizm” (1911) adlı kitabı, yazarının adını anmaktan çoğu kişi kaçınsa da, geniş bir alana dağılmaları, daima yabancı muamelesi görmeleri, ülkelerinde yarı-vatandaş sayılmaları ve servetlerinin daima “likit halde bulunması” gibi sebeplerle, onların sadece kapitalizmin değil aynı zamanda komünizm ve sosyalizmin de varlık sebebi olduklarını modern bilime kabul ettiren kişi Werner Sombert’ti. (ABD’de neden sosyalist fikirlerin gelişemediğine ilişkin 1900’lerde ortaya attığı görüşleri hala geçerliğini koruyor.)
"Yedi şey nadirdir"
Geçenlerde TVNET ekonomi şefi ve Z Raporu Yazı İşleri Müdürü Semra Güney Karabaş’ın bir programda Prof. Dr. Murat Ferman hocamızın adını etmesi üzerine, Fokus+ editörlerinin “Bu Netanyahu’ya kimse ‘Dur yahu’ demeyecek mi?” diye sorması üzerine, Sombert’in aslında “Yahudiler ve Modern Kapitalizm” kitabının önemli bir bölümünde “Yahudilere anladıkları dilden nasıl hitap edilebileceğine” ilişkin bir şeyler yazdığını hatırladım. Ferman Hoca’nın ele aldığı ve benim de naçizane katkıda bulunmaya çalıştığım konu enflasyon idi ama 20’nci yüzyılda, eğer bir “Yahudi sosyolojisi” ortaya konuldu ise bunu en iyi özetleyen Sombert olmalıydı. Sosyolojiye geçmeden, Sombert’in Yahudilerin Alman kültüründe nasıl yer ettiklerini anlatan bir şiir vardır kitabında; Almancadan İngilizceye, oradan da Türkçeye anlamını yitirmezse şöyle bir şey:
“Yedi şey nadirdir; şarkı söylemeyen rahibe, sevgilisi olmayan hizmetçi, yankesicinin olmadığı panayır, sakalsız keçi, para biriktirmeyen Yahudi, faresiz tahıl ambarı, ve biti olmayan Kazak.”
Demek ki Almanlara göre Kazak çobanların biti-piresi eksik olmazmış o zamanlar! Yahudiler de para biriktirirmiş. Yahudiler biriktirdikleri paraları birbirlerine “borç” olarak verir ve işletirlermiş ancak Tevrat’ın Yahudi’nin Yahudi’den faiz almasını yasaklayan açık emrine rağmen faiz alabilmek için aralarındaki senedi “Yahudi ismi ile değil, Alman ismiyle imzalamaları” yöntemini uygularlarmış.
Şimdi, Sombert bunu 1900’lerde yazıyor; derlediği dönem 16’ncı yüzyıl! Kimse kimseyi “Öyle değildir; şöyledir!” diye kınayacak değil. Üstünden epey zaman geçmiş bir hikaye. Ama bir hikayenin aslı yoksa da faslı vardır. Aynı sayfalarda bir de şu var; Yahudi gibi davranmayan (yani Allah korkusu olmadığı belli olan) Yahudiye siz de Yahudi gibi davranmayacaksınız.
“Bir Alman’a nasıl hakaret ediyorsan, borcunu zamanında ödeyen veya inkar eden Yahudiye öyle hakaret edeceksin; yine de borcunu ödemezse, Alman’a vurduğun gibi, yüzüne vuracaksın!”
“Senede-sepete rağmen borcunu ödememek nasıl olur?” diyorsanız, olur; çünkü senedi kendi Musevi adıyla değil, bir Hristiyan ismiyle imzaladı ya adam? “Ben Hans değilim!” dediğinde mesele bitiyor.
Ama bu hikayeden çıkartılacak bir ders varsa o da şu; nasihatle uslanmayanın hakkı, 16’ncı yüzyılda, Musevi cemaati arasında da kötekmiş.
Fakat bu hikaye bize sadece Musevi cemaati arasındaki durumu anlatmıyor; Avrupa ülkelerinin Hristiyan ahalisi ile Museviler arasındaki ilişkiler hakkında da bazı ipuçları elde ediyoruz. Demek ki Yahudi tüccarlar, para işleten “kapital” sahipleri, anlaşmazlık halinde Alman mahkemelerine gitmezler, borcunu ödemeyenleri yumruklamaya başlarlarmış.
Avrupa, Yahudileri nereye sürdü?
Avrupalılar, 18 ve 19’uncu yüzyıl boyunca dışladıkları, dükkan açtıkları zaman dükkanına gitmedikleri, tarlada bahçede yetiştirdiklerini yemedikleri Yahudilerle ilgili sorunlarını, onları Hitler’e vererek çözemedikleri için, B Planı’na başvurarak, onları “Avrupa’dan tümüyle sürmeye” karar vermişlerdi. Nereye sürebilirdi Hitler’in gaz odalarından kurtulan milyonlarca Yahudi’yi? Osmanlı Devleti’nin sona erdirilmesi Filistin’in Yahudilere verilmesi için yer kazanma amacını taşıyordu; Avrupalılar aşağı yukarı 20 yıldır hazırladıkları bu çözümü ancak Hitler’in yolunun yol olmadığını anladıktan sonra uyguladılar. Yahudilere “İşte sizin ana vatanınız burasıydı; hadi bakalım, gidin orayı Müslümanlarla paylaşın!” diye kapıyı gösterdiler. Gaz odalarından ve fırınlardan canını kurtaranlar, gidip Filistin’de binlerce yıldır var olan komşuluk ilişkilerine kavuşup barış içinde yaşayacaklarına, daha ilk günden, ilk gelen vapurdan ayaklarını Filistin topraklarına attıkları anda, “Burası bizimdi; yeniden bizim oldu. Siz buradan çıkın!” dediler.
Bu gaz odaları, fırınlar vesaire, belli ki, Yahudi sosyolojisini de psikolojisini de temelli bozmuş ve aklıselim sahibi kişiler de dizginleri Siyonistlere kaptırmışlardı. Siyon, Yahudi folklorunda, Hazreti Davut’un mabedini üzerine inşa ettiği, Kudüs yakınındaki dağın adı. İnanca göre, Yehova (Yahudi inancında tanrının adlarından biri), eğer bütün Museviler bu dağın çevresinde toplanırlarsa, o zaman onları “kurtaracak” yani, kıyameti kopartacaktır. Lakin burada bir incelik var; bu toplanma sırasında bu topraklarda sadece Yahudiler olmalı. Eğer Müslüman-Hristiyan ve diğer inançlardan insanlar da Siyon’da yer alırlarsa, kıyamet kopamaz; Yahudiler de kurtulamazlar.
Netanyahu’nun planı
Netanyahu ve partisi Likud, böyle Musevi hurafelerine inanan insanlar değillerdi. Likud, İbranice, Ulusal Liberal Hareket kelimelerinin kısaltılmışı. Nitekim Netanyahu ve Likud’un bu laik-seküler niteliğinden dolayı, İsrail’de, ilk Siyonistlerden, bugünkü yeni Siyonistlere kadar, boy-boy, dizi-dizi dinci parti var. Netanyahu ve Likud o kadar laik-seküler ki, Netanyahu hakkında, yıllarca hapislerde çürümesine sebep olacak kadar çok rüşvet, zimmetçilik, devlet malını ailesine partisine peşkeş çektiğine ilişkin dava var.
İsrail yasalarına göre, Netanyahu çoktan dört duvarın arasını boylardı ama son seçimleri kazanamayacağını anlayınca Siyonist partilerle bir pazarlık yaptı; ben sizi hükûmete alıp bakan yapayım; siz de benim hapse girmemi önleyecek yasa değişikliğine evet deyin. Yahudi Milli Cephesi (Otzma Yehudit) partisinin genel başkanı Itamar Ben-Gvir, kökten dincilerin askerlik yapmaması ve Gazze’nin yeniden Yahudi yerleşimcilere açılması karşılığı Netanyahu’yu hapisten kurtardı. 2005’te başbakan Ariel Şaron, Gazze’den Yahudileri geri çekmişti.
Netanyahu, aylardır, Gazze’yi yeniden Yahudi yerleşimine nasıl açacağını düşünüyordu. Yahudi ordusu, Siyonist yerleşimciler Gazze’yi o kadar kuşatmışlardı ki, her an sınırların yeniden açılması kararını bekliyordu. Bu katı işgal, Mısır-Gazze geçişi Gazze’den Batı Şeria’ya gitme imkanının adeta yok edilmesi, Hamas açısından bıçağın kemiğe dayanması idi. Nitekim bunun tepkisi, Hamas’ın İsrailli askerlere ve yerleşimcilere moral konseri verildiği bir gün, 7 Ekim’de yaptığı baskın oldu.
Bu baskın Netanyahu’nun anlayacağı dildi; ordusu, istihbaratı, şu kadar yıllık hazırlıkları, İsrail’in bir kağıttan kaplan olduğunu göstermeye yetti. Bu baskın aynı zamanda, Netanyahu’nun beklediği “Gazze’yi yerle bir etme, alt yapıyı yok etme, çok sayıda Filistinliyi öldürme ve etnik temizlik hareketine başlama” işareti idi.
İsrail soykırıma başladı
Ne var ki Netanyahu, Gazze’yi yerleşime açmak için yeterli katliam sınırını çoktan aştı ve soykırımına başladı. Bu noktada onun anlayacağı dil, çok açık: Hamas’ın 7 Ekim’de yaptığı türden, bir harekata destek olmak.
ABD’nin seçimleri sebebiyle Biden’ın elinin kolunun bir bakıma bağlı olması ve Netanyahu’nun katliamına daha fazla destek vermeyeceği gerçeği, İsrail’in hangi komşusunun elinde ne tür nükleer silah bulunduğunu kesin olarak bilememesinin yaratacağı caydırıcılık, 2 milyar Müslümanın Hamas’ın Netanyahu’nun anladığı dilden konuşmaya devam etmesini sağlamaya yeterli olacağını düşünüyorum.
Sombert’in kitabında doğru tercüme ediyor muyum, bilmiyorum ama bir de şu cümle var:
“Birisi Yahudi'nin yüzüne kuvvetlice vurursa, Yahudi borcunu hemen öder!”
Kitap bayağı eski, ama bilgiler sanırım tecrübeyle sabit. 2 milyar Müslüman tiyatro seyreder gibi Gazze’deki mezalimi seyretmeye son verip, Hamas’ın yardımına koşarsa, tam olarak anlarız bu bilgi doğru mu değil mi?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.