Osmanlı Coğrafyasında Arkeoloji ve Casusluk: Karkamış Örneği

Osmanlı’nın son dönemlerinde “arkeoloji” ve “bilim” adı altında gerçekleştirilen istihbarat faaliyetlerini Dr. Murat Özyıldırım, Fokus+ için kaleme aldı. 
Murat Özyıldırım
Osmanlı Coğrafyasında Arkeoloji ve Casusluk Karkamış Örneği
12 Ağustos 2024

Orta Çağ’da özellikle Roma Kilisesi’nin olağanüstü baskısıyla Eski Çağ’ın kültürel birikiminden oldukça uzaklaşan Batı, Rönesans’la birlikte tarihsel kökenlerini tekrar keşfe yönelmiş, Hümanizm (insancılık) ise bu konuda büyük itici gücü oluşturmuştur. Anılan dönemde Eski Yunanca ve Latince’den yapılan tercümeler, Eski Çağ’ın Yunan ve Roma uygarlığına entelektüel ilgiyi arttırmıştır.

Osmanlılara karşı 1821 Yunan isyanı, Avrupalı seçkinler tarafından Eski Yunan’ın canlandırılması için fırsat olarak değerlendirilmiş ve desteklenmiştir. Bu konuda Philhellenism (Yunan medeniyetine duyulan muhabbet), Batılı entelektüeller arasında oldukça taraftar bulmuş, kökleri Eski Çağ’a kadar uzanan Philhellenism, 19. yüzyıl başlarında böylelikle tekrar canlanmıştır. Öte yandan Napoleon’un Mısır’ı işgali ve Reşid (Rosetta) Taşı’nın beklenmedik biçimde bulunmasıyla Mısır hiyerogliflerinin çözümlenmesi, eski dünyaya olan ilgiyi arttırmıştır. Eski Yunan dünyasına olan ilgi, özelde Homeros’un kaleme aldığı veya derlediği Illias ve Odysseia’da geçen Troia’ya yönelmiş, amatör arkeologlar, yerleşimi bulmanın peşine düşmüşlerdir.

Reşid Taşı

 

Oryantalizm / Şarkiyatçılık

Ancak Batılıların Doğu’ya ilgisi, 19. yy ortalarında tepeden bakışla şekillenen bir yaklaşıma dönüşmüştür. Eski Yunan hayranlığından farklı bir yolla gelişen bu dönemde “Doğu uzmanlığı” olarak özetlenebilecek “Oryantalizm” ortaya çıkmıştır. Sözcük, Türkçede “Şarkiyat” olarak kullanılmış, dinsel, siyasal birden çok tanımının yanı sıra konu üzerine kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. 

E. Said, Oryantalizm’de ayrıntılı bir tanım ortaya koyarken “…Doğu’ya hâkim olmak, onu yeniden kurmak ve onun âmiri olmak için Batı’nın bulduğu bir yol…” demektedir. Tarihsel süreç, söz konusu tanımlamanın doğruluğunu çeşitli yönlerden kanıtlamaktadır. Batı, gözünü Osmanlı topraklarına çevirir, sömürge siyasetiyle Cezayir, Tunus, Mısır peş peşe elden çıkarken Batılı gezginler, Osmanlı’nın Doğu’daki topraklarında gezmeye başlarlar.  

Saygın bilimsel dergilerde yapılan Doğu üzerine çeşitli konulardaki yayınlar, bölgeyi araştırma isteğini beraberinde getirmektedir. Araştırma alanlarından birini ve belki de birincisini oluşturan arkeolojinin kısa sürede bilgi edinilebilecek bir yol olduğu anlaşılır. Arkeoloji, yan bilimlerle birlikte çalışılan bölgeyi tam anlamıyla çözümlemekte ve ilgili ülkeye önemli veriler sunabilmektedir. Kazı alanı ve etrafını coğrafî olarak tanımlamakta, tarımsal faaliyetleri, yaşayanların etnik, dinsel kabul edişlerini incelerken elbette Osmanlı yönetimine bağlılıklarını mercek altına almaktadır.  

Ancak Osmanlı Devleti’nde Batılılar için Eski Yunan’a merakla oluşan, Şarkiyatçılıkla buluşan arkeoloji ilgisinin Eski Ahit’te anılan merkezlere yönelmesi gecikmeyecektir.

Karkamış ve Kutsal Kitap Arkeolojisi 

Batı’da “Kutsal Kitap Arkeolojisi” veya “Kitâb-ı Mukaddes Arkeolojisi” olarak tanımlanan arkeoloji araştırmaları, özetle Eski Ahit’te adları geçen yerleşimlerin ve kavimlerin izlerini bulmaya yöneliktir. Metinlerde olayların geçtiği yerlerin incelenmesi ile 19. yüzyıl sonlarında arkeolojik araştırmaların Doğu’daki yönelimi, Illias ve Odysseia temelinden ayrı bir yolda ilerlemektedir. Kitâb-ı Mukaddes üzerine çalışmalar, tıpkı Yunan, Mısır uygarlıklarına dönük araştırmalarda olduğu gibi Osmanlı Devleti’nin egemenlik alanına, özellikle Suriye, Anadolu, Filistin ve çevresine yönelmektedir. 

 

Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyıl sonlarındaki genel durumu ise bilinmektedir; dört bir yanda çıkan isyanlar, bitip tükenmek bilmeyen savaşlar, ekonominin iflası ve benzeri gelişmeler, köklü devleti sömürgeci güçlerin iştahını kabartan “hasta adam” haline sokmuştur.   

Karkamış’ı, Halep’te Britanya’nın Türkiye Kumpanyası rahibi H. Maundrell, 1699 yılında keşfetmiştir. Ancak Eski Ahit’te  “…Mısır Kralı Neko savaşmak üzere Fırat kıyısındaki Karkamış'a yürüdü…” (Tarihler 35. 20.) ve “…Babil Kralı Nebukadnessar'ın Fırat kıyısında, Karkamış'ta yenilgiye uğrattığı Firavun Neko'nun ordusuyla ilgili…” (Yeremya Kitabı, 46. 1.) ayetlerine konu olan Karkamış’ın anılan yer olduğu, Halep Konsolosu H. Skene tarafından önerilmiş, 1876’da Gılgamış Destanı’nı bulan ve tercüme eden Asurolog G. Smith tarafından kesin olarak belirlenmiştir. Keşif oldukça önemlidir çünkü bu tarihten önce Karkamış, Irak’ta başka bir yere konumlandırılmıştır. Böylece tarihi erken dönemlere uzanan Karkamış, Kutsal Kitap Arkeolojisi içindeki yerini almış ve arkeolojideki önemini daha da dikkat çekici hale getirmiştir.     

Almanya: Britanya’nın yeni rakibi  

Aslına bakılırsa Osmanlı Devleti, 19. yy ortalarında Britanya’nın dümen suyuna girmiş bir görüntü çizmektedir. Britanya etkisi, hemen her alanda kendini gösterirken araştırmacılar tarafından arkeolojik incelemeler için de söz konusu etki kullanılmaktadır. Nitekim Karkamış’ta kazıların başlaması, Britanya etkisine bağlanabilir. Yerleşimde 1878 yılında P. Henderson’un başlattığı kazılar, 1881’de sonlanır.   

Bu arada Osmanlı üzerindeki nüfuz mücadelesinde Britanya’ya bir rakip ortaya çıkar: Almanya. Kaiser Wilhelm ve Sultan II. Abdülhamid’in inşa ettiği Osmanlı – Alman yakınlaşması, Britanya’yı fazlasıyla rahatsız etmektedir ve işbirliğinin sonucu olarak planlanan Berlin – Bağdat Demiryolu projesinin yapımına 1903 yılında başlanır. Demiryolunun Britanya tarafından başta Hindistan olmak üzere sömürgelerine tehdit olarak algılanması kaçınılmazdır. Öte yandan Britanya, petrol keşfedilen Osmanlı topraklarına yönelen demiryolunu bu bakımdan da çok tehlikeli bulmaktadır. Nitekim petrolün bir enerji kaynağı olarak yaygın kullanılan kömürün yerini hızla almaya başlaması, Batılıların Osmanlı topraklarına göz dikmesinin en önemli nedenidir. Karkamış’tan da geçen demiryolunun askerî ulaşıma katkıda bulunacak olması ise Osmanlı Devleti’nin bölgesel egemenliğini güçlendirecek ve bu da aşiretler veya Osmanlı ile aşiretler arasındaki her anlaşmazlığa müdahil olmayı görev bilen Britanya için ciddi sorun olacaktır.   

Arkeoloji adı altında casusluk  

İşte tam burada, Kutsal Kitap Arkeolojisi, arkeoloji, petrol, casusluk çalışmaları, nüfuz mücadelesi birbirine karışır. Toz duman arasında 1908’de D. George Hogarth, Karkamış’ta kazılara başlar. Karkamış, Karkamış – Halep (1912), Karkamış – Ceylanpınar (1914) hattı ile demiryolu güzergâhında bulunmaktadır.   

Öte yandan Osmanlı topraklarına yönelen arkeologların çoğunun, casusluğun yanı sıra eski eser kaçakçılığı yaptıkları da bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nin bu konuda çıkardığı kanunlar olmakla birlikte bürokrasinin yavaşlığı, çoğu zaman hırsızlığın önünü alamamaktadır. Nitekim Karkamış’tan çıkarılan birçok eser, bugün British Museum’da sergilenmektedir.  

 

Karkamış’taki gelişmeler, görünürdeki arkeolojik kazıların yanı sıra demiryolu hattı ve çevre üzerine görünmeyen çalışmaları beraberinde getirmektedir. Arkeoloji ekibi, Osmanlı aleyhine ve Britanya lehine her türlü araştırmayı yapmaktadır. Hogarth, T. E. Lawrence ve görünürde kazı başkanı olacak C. L. Wooley’i ekibine alır. Türklerden nefretiyle bilinen ve Irak’ın kurucusu olarak anılan Gertrude Bell de Karkamış kazısına katılanlardandır. Anılan isimler, Osmanlı ülkesinde dalavere çevirmekte pek mahir casuslardır. Bölgenin ayrıntılı topoğrafyası çıkarılır, fotoğrafları çekilir, aşiretlerin devlete sadakatleri araştırılır, Almanların bölgedeki hareketleri izlenir, askerî geçiş yolları belirlenir, demiryolu yapımı gözetlenir.   

Yapılanlar bunlarla sınırlı kalmaz, Ayntab Vilayeti’ni her yönden didik didik eden Hogarth, Lawrence’la birlikte Beyrut, Hayfa, Nasıriye, Humus, Yermuk, Halep’i de inceler. Gezileri Osmanlı yerel yöneticilerince mercek altına alınan Hogarth, bazı eski eserleri satın almışsa da durumu fark eden Osmanlı subayları tarafından yakalanmış ve eserleri yetkililere teslime mecbur kalmıştır.  

İsmi anılan arkeologların bu dönemde asıl uğraşları, istihbarat toplamaktan başka bir şey değildir ve bilimsel çalışmalar ikinci plandadır. Durumun farkındaki Osmanlı yerel yöneticileri, İstanbul’la yazışırken başkent, bazı müdahaleler yapmakla birlikte genelde idare-i maslahat’ın ötesinde bir çözüm bulamamaktadır. Birkaç yıl içinde başlayacak I. Dünya Savaşı’nda bölgedeki gelişmeler, yukarıda anılan isimlerin casusluk çalışmalarının ne denli önemli olduğunu gösterecektir. 

Karkamış örneğinden anlaşılacağı gibi arkeoloji, Osmanlı’nın çöküş döneminde yıkıcı istihbarat çalışmalarının paravan noktalarından birini hatta birincisini oluşturmaktadır.

Kaynakça: 

Eski Ahit için bkz.; https://www.kitabimukaddes.com/kutsal-kitap-hakkinda-bilgilendirme-ve-tam-metni/  

Doğançay, S., “İngiliz Arkeologların Karkamış’taki Faaliyetleri”, Iğdır Ü Sosyal Bilimler Dergisi, S. 30, 2022.  

İpek, M., “Oryantalist David Hogarth’ın Hayatı ve İngiliz İstihbaratı ile İlişkisi”, Mukaddime, S. 14, 2023.  

Özyıldırım, M. – Kaplan D., “Ortadoğu’da Kültürel Tahribat” Özne S. 23, 2016.  

Polat, G. E., “Yayılmacı Politikada Arkeolojinin Kullanımı David Hogarth Örneği (1876 - 1918)”, Amisos, S. 13, 2022.   

Said., E., W., Oryantalizm (Çev. N. Uzel), İrfan Yay. 1998.  

Ulutaş, S., “Osmanlı’nın Arkeoloji Algısı: Kilikia Örneği”, Seleucia S. 13, 2013. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.