Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Yeni Cephesi: Sahel Bölgesi
Son dönemde, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın etkileri, Avrupa ve Doğu Avrupa sınırlarını aşarak Afrika’nın kırılgan bölgelerine de sıçramış durumda. Özellikle Sahel bölgesi, son dönemdeki gelişmelerin ışığında bu küresel çatışmanın yeni cephesi olma yolunda ilerliyor. Öyle ki 29 Temmuz tarihinde sosyal medyaya yansıyan görüntülerde, Rus Özel Askeri Şirketi (ÖAŞ) Wagner’e mensup çok sayıda personel ve Mali ordusuna bağlı askerin, Tuareg isyancıları tarafından pusuya düşürüldüğü görülmüştü. Azavad Hareketleri Koordinasyonu (CMA) tarafından teşkil edilen Azavad Halkının Savunması için Stratejik Çerçeve (CSP-DPA) adlı hareket tarafından üstlenilen saldırılar sonucunda 84 Wagner personeli ve 47 Mali ordusu askeri hayatını kaybetti. Wagner’e ait hesaplardan yapılan açıklamada ise 22-27 Temmuz tarihleri arasında Tuareg isyancıları ve El-Kaide terör örgütüne karşı sürdürülen operasyonlarda kayıplar verildiği ifade edildi.
Bu olay, Sahel bölgesindeki güvenlik dinamiklerinin daha da karmaşık bir hal aldığını gösteriyor. Mali hükümetinin bu saldırıyı Ukrayna tarafından sağlanan istihbarat desteği ile gerçekleştirildiğini iddia etmesi ve ardından Ukrayna ile diplomatik ilişkilerini kesmesi, bölgedeki gerilimi daha da artırdı. Kısa süre sonra benzer bir açıklama Nijer’den de geldi. Bölge ülkelerinin gösterdiği reaksiyon, savaşın hemen ardından BM’nin Rusya’yı kınama oylamasını hatırlattı.
2 Mart 2022 tarihli oylamada Afrika kıtasındaki devletler arasında ortaya çıkan ayrışma, liderlerin siyasi fayda, ideolojik yakınlık/yatkınlık ve aktif tarafsızlık gibi seçenekler üzerinden ele alınmaktaydı. Bu ayrışma içinde Sahel bölgesi ve Batı Afrika’daki devletler, NATO’nun (iki önemli bileşen ülkesi Fransa ve ABD tarafından desteklenen) Libya müdahalesi ve bölgedeki terör örgütlerinin genişlemesini bir sebep-sonuç ilişkisine dayandırıyordu. Öte yandan 2013 yılından beri devam eden Fransa ve ABD’nin askeri operasyonlarının ve buna paralel olarak varlıklarının sonlandırılması, Rusya’ya ciddi bir alan açtı. Sahel bölgesinde Moskova’nın artan askeri gücü ve nüfuzunun yarattığı ekonomik çıktıların aynı zamanda Ukrayna savaşının yarattığı ekonomik sorunların hafifletilmesinde de önemli bir rol oynadığını belirtmek gerekir.
Ukrayna’nın tepkisi ve dengeleme stratejisi
Mali ve Nijer’in diplomatik hamlelerinin ardından Ukrayna Savunma Bakanlığı İstihbarat Ana Müdürlüğü Sözcüsü Andriy Yusov, “İsyancılar, Rus savaş suçlularına yönelik başarılı bir askeri operasyon gerçekleştirmelerini sağlayan bilgileri aldı. Detayları hakkında tabii ki bilgi vermeyeceğiz, devamı gelecek” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Bununla beraber Yusov, Wagner ÖAŞ’nin Afrika genelinde aktif kampanyalar yürüttüğünü ifade ederek Rusya’nın ekonomik kazanımlar elde etmek ve bölgedeki ülkelerin seçimlerine müdahale ederek siyasi çıkar sağlamak hedefinde olduğunu kaydetti. Yusov’un bu açıklamalarının ardından Ukrayna’nın uzun vadeli kazanımlar yolunda Rusya’nın giderek etkin olduğu Sahel bölgesinde rakip gücü dengeleme stratejisine başvurduğu söylenebilir.
Bu bağlamda ilk olarak Ukrayna’nın Sahel’deki kırılgan askeri dinamiklerden faydalanarak Rusya’nın bölgedeki etkinliğini kırma çabası içinde olduğu görülüyor. Sahel’deki birbirinden farklı motivasyon ve önceliğe sahip devlet dışı silahlı aktörlerin (DDSA) çokluğu ise bu bakımdan Ukrayna’nın müdahaleci yaklaşımını destekliyor. Mali özelinde, 2015 yılındaki Cezayir Anlaşması ile silah bırakan ancak askeri darbe sonucu iktidara gelen askeri yönetimin anlaşmanın gerekliliklerine uymaması sonucu yeniden saldırılara başlayan CSP-DPA, süreç içinde Ukrayna açısından oldukça stratejik bir müttefik olarak öne çıktı. Bunun yanında 2012 yılından günümüze Azavad hareketiyle güçlü ve organik ilişkilere sahip El-Kaide uzantılı Jama’at Nusrat Islam val Muslimin (JNIM), Rusya destekli Mali ordusuna karşı oluşturduğu tehdit algısı bakımından bir diğer “vekil güç” olarak yorumlanabilir.
Benzer tablo, Nisan 2023’te patlak veren Sudan iç savaşı için de geçerliydi. Ukrayna askeri yetkilileri, bir süre önce Sudan İç Savaşı’na dahil olduğunu ve Muhammed Hamdan Dagalo (Hemediti) liderliğindeki Hızlı Destek Güçleri’ne (HDG) destek verdiğini doğrulamıştı. Bilindiği gibi Rusya, Sudan iç savaşındaki pozisyonunda değişikliğe giderek General Abdulfettah Burhan liderliğindeki Sudan ordusunu desteklemeye başladı. Moskova cephesinde, orta-uzun vadede Port Sudan’da bir askeri deniz üssü kurma ve İran ile işbirliğini güçlendirme üzerine kurulu bu siyasi manevranın Sudan ordusu ile Ukrayna arasındaki potansiyel ilişkileri sınırlama gibi bir alt amaca sahip olduğu ifade edilebilir. Dolayısıyla askeri rekabet, geleneksel bir ‘dengeleme’ stratejisi dahilinde farklı noktalara kaymaya devam ediyor.
İkinci bir husus ise Ukrayna’nın hamleleriyle caydırıcılık seviyesini artırma girişimi ile açıklanabilir. Öyle ki yerel müttefiklere sağladığı istihbarat sonucunda Wagner’e önemli bir darbe vuruldu. Ukrayna nezdinde bu durum, Rusya’nın Sahel’deki operasyonel maliyetini artırmak ve esnekliğini azaltmaya yönelik güçlü bir caydırıcı etkiye sahip. Düşük maliyetle Rusya’yı dengeleme ve bu kayıplar sonucunda uluslararası bir başarı anlatısı yaratma yoluna başvuran Ukrayna’nın bu hamlelerini diplomatik temaslarla artırması beklenebilir.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba, saldırılardan 1 hafta sonra Malavi, Zambiya ve Mauritus’u kapsayan turunu başlattı. Bu ülkelerin ortak özelliği, BM Genel Kurulundaki oylamada Rusya’nın saldırgan eylemlerini kınamasıydı. Bu ziyaretlerle birlikte Dışişleri Bakanı Kuleba, 2022 yılından itibaren kıtaya yönelik dördüncü ziyaretini gerçekleştirmiş oldu. Her ne kadar Afrika’daki sert ve yumuşak güç unsurları Rusya’ya nazaran sınırlı olsa da Ukrayna, ‘orta güç’ (middle power) olmanın ve taraflar arasında Afrika özelinde oluşan asimetrinin avantajlarını kullanmaya başladığı görülüyor.
Soğuk Savaş benzeri atmosfer ve güç dengesi
Bu arka plandan hareketle uluslararası ilişkiler literatüründe güç dengesi teorisi, bir devletin kendi güvenliğini sağlamak ve etkisini artırmak için diğer rakip güçleri dengelemeye çalışması anlamına gelir. Ukrayna'nın Afrika’daki benzer çabaları, bu teorinin bir tezahürü olarak okunabilir. Nitekim Rusya, son yıllarda Afrika'da özellikle askeri ve ekonomik alanlarda nüfuzunu artırdı ve bu sayede küresel güç mücadelesinde stratejik avantajlar elde etti. Ukrayna'nın bu etkiyi kırmaya yönelik çabaları, sadece Rusya'nın Afrika'daki gücünü zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda Ukrayna'ya Rusya'ya karşı küresel ölçekte daha geniş bir etki alanı yaratma fırsatı verir. Ayrıca bu örtülü ve direkt müdahaleler, Ukrayna'nın kendi güvenliğini artırması ve uluslararası arenada müttefikler bulma çabalarının bir parçası olarak görülebilir.
Geçmişte bu minvalde bazı örneklere rastlamak mümkün. Örneğin, Soğuk Savaş döneminde Afrika, Latin Amerika ve Asya gibi bölgeler, benzer güç mücadelelerinin yaşandığı noktalar. Angola'da Sovyetler Birliği'nin desteklediği MPLA (Halkın Kurtuluşu için Angola Hareketi) ve ABD'nin desteklediği UNITA (Angola'nın Tam Bağımsızlığı için Ulusal Birlik) arasında süren iç savaş, vekâlet savaşlarına güçlü bir örnek teşkil eder. Buna ek olarak, Kore Savaşı ve Vietnam Savaşı da büyük güçlerin doğrudan çatışmaya girmeden, üçüncü ülkeler üzerinden rakiplerinin etkisini sınırlamaya çalıştığı vekâlet savaşlarıdır.
Aynı şekilde Rusya’nın 1990’lı yılların sonunda hayata geçirdiği Avrasya Projesi’nin çıkış noktası, rakip güç olarak görülen ABD’nin sınırları içinde istikrarsızlığı ve ayrılıkçılığı canlandırmak adına Afro-Amerikalıların siyasi güçlerinden yararlanmaktır. Avrasya Projesi’nin bir diğer yönü, ABD’nin yakın çevresinde de baskı altına alınmasını öngörmekte, ABD’nin Orta ve Güney Amerika üzerinden dengelenmesini ve hâkim güç olduğu bu bölgelerde statükonun bozulmasını amaçlamaktadır.
Sonuç olarak Sahel bölgesi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yeni cephesi haline gelmiş durumda. Sahel’deki DDSA’ların varlığı, Ukrayna’nın bu stratejisi için verimli bir zemin sunsa da bu durum, bölgedeki çatışmaların daha da şiddetlenmesine ve bölgesel istikrarın tehlikeye girmesine yol açabilir. Jeopolitik ve coğrafi konumu itibarıyla Sahel, küresel güç mücadelesinin yeni bir sahnesi olma yolunda ilerlerken, bölgedeki geleneksel ve ‘yeni gelen’ (new comers) aktörlerin hamleleri, sadece Afrika’nın değil, dünya politikasının da geleceğini şekillendirebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.