Sahel Afrikası’nda Bir Persona Non Grata: Ukrayna

Doç. Dr. Volkan İpek, Sahel bölgesinde Rusya ve Ukrayna etkisini tarihsel süreç içerisinde değerlendirerek, Mali’deki siyasi krizleri Fokus+ için kaleme aldı.
Volkan İpek
Sahel Afrikası’nda Bir Persona Non Grata Ukrayna
31 Ağustos 2024

Dünyanın gözü, kulağı hatta burnu bugünlerde Orta Doğu’da olsa da Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş hala devam ediyor. 2014 yılında Rusya’nın kendine göre nedenlerle Kırım’ı işgal etmesiyle başlayan Rusya-Ukrayna çatışması 20 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın bu kez tüm Ukrayna’yı işgal etmek için askerlerini sınıra doğru göndermesiyle ve Ukrayna’nın da bu harekete cevap vermesiyle savaş görünümü kazanmış durumda. 

2,5 yıldır süren bu durum sadece Avrupa’nın ve Asya arasındaki sınırı değil, aslında tüm dünyanın güvenliğini tehdit ediyor ve uluslararası ilişkiler ile ve jeopolitik gibi bilimlerin yeniden yorumlanmasına neden oluyor. Bu yorumların çoğunda Ukrayna Rusya tarafından işgal edildiği için kendini savunmak adına silah kullanımında haklı görülüyor, Ukrayna’nın NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne üyeliğinin hızlandırılması gündeme getiriliyor, Amerika Birleşik Devletleri’nin Rusya’ya karşı Ukrayna’nın yanında olması gerektiği belirtiliyor. Kısacası, özellikle Batı ülkeleri Rusya ile savaşında Ukrayna’ya destek oluyor ve Ukrayna’nın dünya siyasetinden düşmemesi için çok çalışıyor.

Ukrayna ne var ki işgal altında olmasından dolayı dünyanın her yerinde Batılı ülkeler kadar destek görmüyor ve kucaklanmıyor. 2022 yılında kurulan Sahel Devletleri Konfederasyonu üyeleri Burkina Faso’nun, Mali’nin ve Nijer’in dışişleri bakanları 19 Ağustos 2024 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Ukrayna hükümetinin Sahel’de uluslararası terörizme destek verdiğini belirten bir mektup gönderdiler. Mektupta belirtilen uluslararası terörizm Mali’deki Tuareg isyancılarının Temmuz 2024’ün sonuna doğru Mali ordusuna düzenledikleri silahlı saldırıda 42 askerin ve 84 Rus Wagner Grubu askerinin öldürüldüğünü kapsıyordu.

Ukrayna’nın, Sahel bölgesindeki siyasi istikrarsızlığın güçlenmesinde etkili olduğunu savunan mektup görevi barışı ve istikrarı korumak olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni gerekli adımların atılması için göreve çağırdı. Söz konusu mektuptan iki hafta önce ise konfederasyon üyelerinden Mali İsveç’in Bamako Büyükelçisi Kristina Kuhnel’e teröre destek niteliğindeki açıklamaları nedeniyle ülkeden ayrılması için 72 saatlik süre tanımıştı. Kuhnel’in Mali’den gönderilmek istemesinin altında X’te paylaştığı "Sizler hem İsveç hükümetinden 330 milyon dolarlık yardımı kabul edip hem de Rusya’nın Ukrayna’yı haksız işgalini destekleyemezsiniz” mesajı yatıyordu.

Mali’nin Ukrayna’ya bu kadar tepki gösterdiği temmuz sonundaki Tuareg saldırısının kökleri aslında ülkenin bağımsızlığına kadar gidiyor. 20 Haziran 1960 tarihinde bağımsız olan Mali’de ilk Cumhurbaşkanı Modibo Keïta modernleşme adımları atmaya karar verdi ve yaşantılarıyla, gelenekleriyle ve herhangi bir kuruma bağlantısızlıklarıyla bilinen Tuareg halkını ülkeden sürmeye çalıştı. Amacı için Mali ordusunu görevlendiren Keïta’nın bu hamlesinden sonra Tuareg halkı 1963 yılında isyan etti ve Nijer ordusundan da destek alan Mali ordusu bu isyanı bastırarak Tuareg’i ülkenin kuzeyine sürdü. 

Tuareg’in (Tekili Targi, çoğulu Tuareg, ‘Tuaregler’ ifadesi yanlış bir kullanım oluyor) bazıları Libya’ya giderek orada petrol işçisi oldu ama 1985 yılında dünyadaki petrol fiyatları düşerek petrol üreten ülkeler ciddi bir krizle karşılaşınca işlerini kaybettiler ve ülkelerine dönmek zorunda kaldılar.

Libya’daki Tuareg Çad’a karşı savaştı

Libya’da kalan Tuareg içinse yeni bir hayat başlıyordu. Petrol krizinin yarattığı gelir kaybını Çad’ın Aozuou Vadisi’ndeki madenleri ele geçirmekle karşılamak isteyen Kaddafi 1978 yılında Libya’daki işlerini kaybeden ama Libya’da kalan Tuareg’i silahlandırdı ve Çad’a savaşmaya gönderdi. Kendilerine verilen silahlarla Kaddafi’nin İslam Lejyonu’na katılan Tuareg, Çad ordusuyla savaştı, öldürdükleri Çad askerlerinin silahlarını ve malzemelerini topladılar, Aozuou Vadisi’nde yaşayan Çad halkının evlerini bastılar, ellerindeki hayvanlara, eşyaya ve hatta çocuklara bile el koydular. 

 

Silah, para ve kaynak olarak iyice güçlenen Tuareg, Kaddafi 1987 yılında Çad’dan çekilmek zorunda kalıp İslam Lejyonu’na son verince yeniden Mali’ye döndü ve 1963 İsyanı’nın intikamını alarak kafalarındaki Azawad Cumhuriyeti’ni kurmak istediler. 1985 yılında Mali devletine karşı ikinci kez isyan eden Tuareg büyük bir zafer kazandı.

Kaddafi’nin sağladığı silahlarla ülkenin kuzeyinde her türlü soygun, gasp, insan kaçırma gibi olayları gerçekleştiren Tuareg ile anlaşmaktan başka şansı kalmayan o dönemki Cumhurbaşkanı Traoré 6 Ocak 1991 tarihinde Cezayir’in arabuluculuğunda Tamanrasset Anlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı. 

Karşılıklı ateşkes ilan edilen bu anlaşmaya göre Tuareg esir aldıkları Mali askerlerini iade edecek, karşılığında ise Traoré kuzeydeki asker sayısını azaltacak ve ülkedeki merkezi yapı yerine yerel yönetime geçilecek, ayrıca ülkenin yıllık yatırım gelirlerini yarısı Tuareg’in yaşadığı kuzey bölgesine aktarılacaktı.

İkinci Tuareg İsyanı sırasında ilan edilen olağanüstü durum çok partili hayatı kısıtladığı için zaten öfkeli olan öğrenciler bir de devletin terörist olarak gördükleri Tuareg ile anlaşma yapmasını kabullenmeyip sokak gösterileri düzenleyince ortalık karıştı.

Öğrencilerin üstüne Mali ordusunu gönderen Traoré 300 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylardan sonra bu sefer güneyde de olağanüstü durum ilan etmek zorunda kaldı. Bu olayları bir fırsat olarak değerlendiren Tuareg yeniden ayaklandı ve üçüncü isyanı başlatarak Azawad Devrimci Cephesi, Azawad İslami Cephesi, Azawad Halkçı ve Özgürlük Cephesi, Azawad Milli Özgürlük Hareketi gibi örgütler kurdu. Bu örgütlerle kuzeyde harekete geçen Tuareg kendi ülkelerini kurduklarını ilan edince Traoré 1991 yılında bir darbeyle görevden uzaklaştırıldı.

Bir yıllık askeri yönetimden sonra 1992 seçimlerini kazanan Cumhurbaşkanı Alpha Konaré ilk iş olarak Üçüncü Tuareg İsyanı’nı bastırdı, ayrıca Tuareg’in yeni bir isyan çıkarmasını önlemek adına ülkedeki merkezi yapıyı da sonlandırarak yerel yönetime geçti. Sağlık, eğitim ve altyapı gibi konuların maliyesini yerel yönetimlere bırakan Konaré kuzeydeki isyancı olarak görülen Tuareg’i böylece yatıştırmak istiyordu. Her ne kadar Tuareg bu karardan tam olarak mutlu olmasa da yerel yönetimlerin bölgede gözle görülür kalkınmalar gerçekleştirmesi onlar için olumlu gelişmeydi.

İstifanın ardından yeni dönem başladı

Beşer yıldan sadece iki dönem görevde kalacağını daha önceden açıklamış olan Konaré 2002 yılında istifa etti ve Konaré’nin yerine Amadou Toumani Touré geldi. Göreve geldiği günden başlayarak Kuzey ve Güney Mali’nin uzlaşması için çaba gösteren Touré tıpkı kendisinden önceki Cumhurbaşkanları gibi Tuareg isyanlarını kalıcı olarak bitirme konusunda zorluklar yaşadı. 

Kaddafi’nin Mali’nin Timbuktu kentine başlattığı Büyük Sahra’nın Yerel Halkları projesiyle desteklediği Tuareg 2006 yılında dördüncü bir isyan başlattı. İki yıl süren bu isyan 2009’da bastırılsa da 2011 yılında patlak veren Arap Baharı sırasında Libya’daki yönetim boşluğundan yaralanarak Libya ordusunun cephanelerinden silah çalan Tuareg yeniden örgütlendi ve 2012 yılındaki beşinci isyanı başlattı. 

 

2012 yılında El Kaide’ye bağlı kurulan Ansar Dine bünyesinde çatışmalara başlayan Tuareg kuzeydeki Kidal, Gao ve Timbuktu’yu ele geçirince, Menako şehrindeki askeri üssü basarak yüz askeri öldürünce ve kuzeydeki Timbuktu’da şeriatla yönetilen Azawad Cumhuriyeti’ni ilan edince 22 Mart 2012’de Amadou Haya Sanogou tarafından düzenlenen bir darbeyle devrildi. El Kaide’nin desteğiyle hareket eden Ansar Dine de kısa zamanda ayrılıkçı Tuareg hareketini cihatçı bir yapıya dönüştürdü.

Kurumsal olarak Mali devletine karşı sürekli zafer kazanan Tuareg’ten zarar gören halka bir sosyal yardım programının sözünü veren Sanogo söz verdikten bir yıl sonra bile bu konuda herhangi bir adım atmayınca Mali halkının tepkisini çekti. 3 Ocak 2013 tarihinde başlayan protesto hareketlerinden yararlanan kuzeydeki Tuareg 11 Ocak 2013 tarihinde kuzeydeki Konna kentine saldırdı. 

Fransız askerlerinin bölgeye müdahalesiyle başlayan sürecin sonunda Mali ordusu ve Tuareg 18 Haziran 2013 tarihinde Burkina Faso'nun başkenti Ouagadougou’da bir barış anlaşması imzaladı. Fransa’nın baskısıyla anlaşmadan hemen 1,5 ay sonra yapılan seçimleri İbrahim Boubacar Keïta kazandı. Kuzeydeki Tuareg sorunuyla yakından ilgilenen Keïta bir Kuzey Mali Konferansı düzenleyerek Tuareg liderleriyle uzlaşmaya çalıştı.

Göreve geldikten sonra ülkedeki yoğunluğunu arttıran Fransız askerlerinin desteğiyle Azawad örgütleri ile mücadelede başarı gözlemlendi.  Bu mücadeleye 2013 ve 2014 yıllarındaki Serval Operasyonu’yla destek veren Fransa bir yıl sonra daha kapsamlı bir operasyon olan Barkhane’ye başladı. 5 bin 100 Fransız askerinin Tuareg ile mücadeleye gönderildiği Barkhane Operasyonu’ndan sonra 15 Mayıs 2015 tarihinde Mali hükümeti ve Azawad Hareketleri Koordinasyonu ve Platformu altında birleşen tüm Tuareg örgütleri Cezayir’de bir barış anlaşması imzaladı. 

 

Bu anlaşmaya göre Azawad gruplarının silah bırakmalarına karşılık Mali hükümeti ülkenin kuzeyindeki yerel yönetimleri daha fazla güçlendirecekti ancak Keïta bu anlaşmaya uymayınca Azawad örgütleri yeniden harekete geçti. 2017 yılında 1500 sivil ve askeri öldüren Azawad örgütleri 2020 yılında bu sayıyı 6 bine çıkardı. Bu koşullarda Keïta 29 Mart 2020 tarihinde seçime gitmeye karar verdi ve seçimleri yeniden kazandı. Ancak Ansar Dine örgütünün Mali askerlerini öldürmesine engel olamayınca 18 Ağustos 2020 tarihinde Albay Assimi Goita tarafından düzenlenen bir darbeyle devrildi. 

Bah N’daw’ın Goita tarafından geçiş yönetimindeki cumhurbaşkanı ilan edildiği Mali’de N’daw ve Goita’nın arası hiçbir zaman iyi olmadı. Goita’nın ülke yönetimine müdahale etmesini kabullenmeyen N’Daw 24 Mayıs 2021 tarihinde Goita tarafından düzenlenen bir darbeyle devrildi. Fransa geçiş hükümetinin cumhurbaşkanlığını kendisine veren Goita liderliğindeki bir askeri rejimle ortak hareket etmeyeceğini açıklayıp Barkhane Operasyonu’ndaki 5 bin 100 askerini 2022 yılının şubat ayında çekeceğini duyurdu. Bunun üzerine de Goita zaten uzun zamandır ülkeye girmek isteyen Rus Wagner Grubu ile anlaştı. 

Goita’nın Wagner Grubu’yla anlaşmasını eleştiren Fransa’nın Mali Büyükelçisi’ne de ülkeden ayrılması için yine 72 saat verildi. Günümüzde askeri rejimle yönetilen Mali’den sonra Burkina Faso’da ve Nijer’de gerçekleşen darbeler bu üç ülkeyi yan yana getirdi. Sahel bölgesindeki istikrarsızlığı temel olarak Ansar Dine gibi cihatçı yapılara bağlayan bu üç ülkenin de sınırları içinde Tuareg’in yaşaması durumu daha da hassaslaştırıyor. Ancak bu üç ülkenin de cunta liderlerinin kendi ülkelerinin sınırları içinde yaşayan her Tuareg’in bir Ansar Dineci olmadığını bilmesi gerekiyor. 

Batılı ülkelerin de artık bir siyasilikten çok felsefe terimi olduğu iyice belli olan demokrasi konusunda ısrar etmeyi bırakıp bu üç ülkenin cihatçılarla mücadelesine destek olması gerekiyor. Bu üç ülkenin terörizm etkisinden kurtulamazsa demokratik bir yapıya kavuşması olanaksız görülüyor.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.