Satanizm ve Neo-Pagan Gelenekler Neden Taraftar Buluyor?
Edirnekapı’da intihar eden katilin iki kadını vahşice katletmesi ve psikolojik sorunları olduğu ifade edilen katille ilgili çeşitli iddialar herkesi dehşete düşürdü. Odasında yapılan incelemede ilginç görsellerin yanında parçalanmış kadın cesedini resmeden garip çizimler, bu cinayetle Satanik pagan ritüeller arasında bir ilişki olup olmadığı tartışmalarına yol açtı.
Burada öncelikle insanın zihnini kurcalayan soru; bunun yalnızca bu olaya has bireysel bir hadise olup olmadığı ve bunun arkasında hangi nedenlerin bulunduğudur. Yazılı ve sosyal medyaya yansıyan boyutuyla buna dair üzerinde durulacak birçok örnek, insanlara ve hayvanlara yönelik bu tarz şiddet olaylarının ve cinayetlerin yalnızca bu hadiseyle sınırlı olmadığını göstermektedir. Edirnekapı canisinin yaşadığı psikolojik sorunlar bir tarafa bazı kişileri bu tarz şiddet olaylarına sevk eden başka önemli sosyal-kültürel nedenler olduğu da aşikardır.
Satanizmin ortaya çıkışı
Öncelikle her ne kadar tarihsel süreçte başka bazı geleneklerle de ilişkilendirilse de Satanizmin modern dönemde Anton Szandor LaVey tarafından bir tür yeniçağ dini akımı şeklinde kurgulandığını vurgulamakta yarar vardır.
1960’lı yıllarda “Şeytan Kilisesi” adlı bir cemaat oluşturan ve “Şeytan Kitabı Mukaddesi” başlıklı bir kitap yazan LaVey, şeytanı Kitabı Mukaddes’te olduğundan farklı olarak özgürlüğe dair insanın gerçek tabiatının sembolü şeklinde nitelemekte ve oluşturduğu akımla insanı geleneksel dini yapının oluşturduğu baskıcı hegemonik yapıdan özgürleştirdiğini düşünmekteydi. İlerleyen zaman içinde Satanizm birçok farklı yorumla farklı ekoller şeklinde tezahür etti. Bunlar arasında hayvanlara ve insanlara yönelik şiddetle ve cinayetle anılan çeşitli gruplar da ortaya çıktı.
Nitekim Satanizm doksanlı yıllardan beri Türkiye’de zaman zaman bu tarz şiddet olaylarıyla gündem oluşturdu. Şehriban Coşkunfırat cinayeti (1999) ve Lara Falay’ın gizemli intiharı (2002) gibi olaylar yanında özellikle kedi ve köpeklere yapılan işkencelerle gündeme gelen Satanik ritüeller, bir tür neo-pagan akım olup olmadığı tartışılan Satanizmin, bağlılarını şiddete ve cinayete sevk eden sapkın bir akım olarak tartışılmasına yol açtı.
Edirnekapı katilinin Satanik ritüellerle ilişkilendirilen çizimleri ve eylemi yanında çeşitli sosyal medya alanlarında yapılan ve Satanizmle ilişkilendirilen paylaşımlar ve sanat camiasında adeta bu ritüelleri çağrıştıran bazı görseller de günümüzde paganizme dair tartışmalara malzeme oldu.
Kuşkusuz neo-paganizm yalnızca Satanizmle ve Satanik ritüellere sınırlı değildir; Wicca, Druid ve Kemetizmden Astarte ve Adonizme kadar kabaca son yüzyıllık sürede ortaya çıkan yüzlerce akımı bünyesinde toplamaktadır. Genelde ruhçuluk, doğa tapıcılığı, okültizm, gizem ve sır ritüelleri gibi özellikleriyle öne çıkan bu akımlar homojen değildir; birbirinden çok farklı özellikler göstermektedir. Öyle ki sayısı yüzlerle ifade olunan pagan gelenekler, inanç sistemleri açısından çok tanrıcılıktan tanrı tanımazlığa, panteizmden panenteizme, spiritüalizmden materyalizme kadar farklı özellikleriyle ön plana çıkan çok geniş bir yelpaze oluşturmaktadır.
Pagan inançlara karşılık
Temsil ettikleri tanrı inancı ve buna dayalı hakikat ve kurtuluş öğretileriyle tektanrıcı dinlerin tarihsel süreç içinde pagan, putperest addedilen inanç sistemleriyle mücadele ettiği bilinmektedir. Ancak bu mücadele başvurulan yol ve yöntem açısından dinden dine farklılık göstermiştir. Örneğin Hıristiyanlık, Latince paganus (köylü, taşralı) sözcüğünden türetilmiş olan pagan terimini, orta çağda “Hıristiyan olmayan”, “putperest” anlamında kullanmış ve Miladi dördüncü yüzyıl sonlarında Roma’nın resmi dini olduktan sonra kendisi dışındaki tüm inanç sistemlerine “pagan” oldukları yaftasıyla savaş açarak bunları yok etme yönünde sistematik bir kampanya yürütmüştür.
Nitekim bu doğrultuda Avrupa’da Orta Çağ boyunda cadı suçlamasıyla kadim Avrupa dinlerinin mensupları Hıristiyan olmayı reddettikleri gerekçesiyle işkenceyle ya da diri diri yakılarak cezalandırılmıştır.
Diğer taraftan “Allah’tan başka ilah yoktur” ilkesi doğrultusunda İslam’ın da paganizme, putperestliğe karşı çıktığı bilinmektedir. Ancak İslam, “dinde zorlama yoktur” prensibi doğrultusunda inanmayanların Müslüman olmaya zorlanmalarını uygun görmemiş; paganizmle inanç düzleminde mücadele edilmiştir.
Günümüzde neo-pagan akımların büyük kısmı, yaygın tektanrıcı dini gelenekler tarafından baskılanıp yok edildiğine inanılan bu kadim pagan geleneklerin yeniden ihya edilmesi ve bunlar aracılığıyla kadim bilgeliğin yeniden ortaya çıkarılması iddiasındadır. Böylelikle neo-pagan gelenekler, İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi yaygın dünya dinlerinin özgürlük açısından kişiyi baskıladığı, hegemonik bir yapı oluşturduğu ve geçmişin kadim bilgeliğini yok ettiği düşüncesiyle bu dinlere alternatif olarak kadim pagan geleneklerin yeniden inşa edilmesine çalışmaktadırlar. Genelde özgürlük, eşitlik ve doğaya uyum gibi değerleri vurgulamakta, komünal toplum ve sır dini tarzı örgütlenmekte, sır ve gizem ritüellerine yer vermektedirler. Bu akımların bazıları kadim pagan gelenekler yanında Hinduizm ve Budizm gibi doğu dinlerinden izler taşıyan senkretik yapılarıyla da dikkati çekmektedir.
Özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa’da dikkati çeken bu akımlar arasında Satanizmin Türkiye’de bazı marjinal kesimler tarafından sahiplenilip benimsendiği bilinmektedir. Bunun yanı sıra okültizmi, spiritüalizmi ve gizem kültünü öne çıkaran bazı sosyal gruplar tarafından da neo-pagan kült ve ritüellerin temsil edildiği ve bu tarz akımların özellikle sosyal medya vasıtasıyla taraftar kazanmaya çalıştıkları gözlemlenmektedir.
Neo-pagan ritüellere ilginin sebebi ne?
Peki, neden bazı kesimler böylesi akımlara ilgi duymakta, bunlara yönelmektedir? Örneğin içinde yaşadığımız toplumsal yapıda bazı insanların bu tarz neo-pagan kültlere ve ritüellere ilgi duymasının sosyal kültürel nedeni ya da nedenleri ne olabilir?
İnsanların neo-pagan kült ve ritüellere yönelmelerinin arka planında yer alan birçok sosyo-kültürel nedenden söz edilebilir. Ancak bunlar arasında özellikle iki unsur hassaten üzerinde durulması gerekli hususlardır.
Bunlardan ilki; günümüzde egemen olan seküler toplum yapısının dini, ahlaki değerler üzerinde oluşturduğu olumsuz etkidir. Eğitimden kültüre, sanattan estetiğe hemen her alanda seküler zihin yapısının inşasına yönelik kurgulanan sistem, genelde egoist, çıkarcı, hedonist bireyler yetiştirmekte, ideolojisini inşa ettiği kendi ilkeleri uğruna değer yargılarını yeniden tanımlamaktadır. Ulus-devlet, sermaye, siyasal iktidar gibi unsurları kutsarken, bilimsellik ve rasyonalite adı altında yürütülen projelerle ahlaktan aileye geleneksel kurum ve değerlerin içini boşaltmakta, kendi politikaları yönünde bunları görelileştirmektedir. Böylesi bir sistemde yetiştirilen birey zihin yapısı, tutum ve davranışları itibarıyla kaçınılmaz olarak bundan etkilenmekte, seküler zihin yapısının ötekileştirdiği kültüre yabancılaşırken bireysel ve sosyal yaşamında ön plana çıkardığı egoizmini, tutkularını ve hazlarını tatmin edecek birtakım yollar, yöntemler aramaktadır.
Neo-pagan geleneklere ilginin arka planı açısından tartışılacak bir diğer önemli husus ise toplumsal yapıda karşımıza çıkan hastalıklı din ve dindarlık anlayışıdır; çeşitli cemaatler tarafından temsil olunan din ve ahlak anlayışının insanları tatmin etmemesidir. Örneğin İslam’ı tevhid, adalet, güzel ahlak gibi temel değerlere dayalı özünden uzaklaştırıp yalnızca şekle indirgeyen bir din anlayışıyla içinde yaşanılan toplumda sosyal ve siyasal güç ve iktidarı kutsayan bir toplum yapısı insanların İslam ve İslami değerlerle aralarına mesafe koymalarının bir diğer nedenidir. Çeşitli cemaatlerce toplumda temsil edilen yaygın dini gelenekler bu insanları tatmin etmemekte, din ve dini değerler bu cemaatlerle özdeşleştirilmekte, bunların şahsında İslam ötekileştirilmektedir. Böylelikle yaygın dini geleneklere ve bundan kaynaklı değerlere yabancılaşan insan alternatif gördüğü farklı kültlere geleneklere yönelmektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.