Siyonizmin Savunucuları Netanyahu ve Bakanlarının Zihninde Bir Tur
“İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu şu anda sadece siyasi geleceğini kurtarmak için hareket etmiyor. Bilakis yalnızca dini milliyetçi hareketin değil, bir bütün olarak devletin karşı karşıya olduğu yapısal tehditlerin ortasında, İsrail’in bölgede merkezi ve ana itici güç olacağı yeni bir sistem kurmaya çalışıyor.”
İsrail medyasını takip edenler, Orta Doğu haritasını Ürdün ve Sina’yı da kapsayacak şekilde genişleten, hatta Nil’den Fırat’a, Türkiye’nin güneyinden Hicaz’a kadar uzanan sınırları belirleyen birçok harita ve buna ilişkin açıklamalarla karşılaşıyor. Bu açıklamalar genellikle, İsrail’deki aşırı milliyetçi dini hareket tarafından genel bir ideolojik sınıflandırma olarak yapılıyor. Ancak bunlar daha yakından incelendiğinde, bu açıklamaların çoğunun “Revizyonist Siyonizm” veya “Jabotinsky eğilimi” olarak adlandırılan genel bir anlayışa sahip kişiler tarafından yapıldığını görüyoruz.
Jabotinsky tarafından geliştirilen ve Filistinlilerin kimliğini yok etmek üzerine kurulan “Revizyonist Siyonizm” ideolojisi, yayılmacılığı ve Ürdün Nehri’nin her iki yakasında Yahudi çoğunluğunun bulunmasını öngörüyor.
Başbakan Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de “Revizyonist Siyonizm” ideolojisini savunan hareketin mensupları. Bu liderler, Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 7 Ekim’de düzenlediği saldırının devletin kalbine ağır bir darbe indirdiğini ve askeri doktrin yıkıldıktan, ekonomik rüya suya düştükten ve İsrail toplumu dağıldıktan sonra bu projelerinin kendilerini uçuruma sürüklediğini kesin olarak biliyorlar.
Beş yılda beş kez seçim yapmalarına neden olan keskin kutuplaşma ortamında, İsrail’de toplumun çeşitli kesimleri arasında büyük huzursuzluk ve bölünmeler yaşanıyor.
Netanyahu ile Yahudi milliyetçi hareketi ve Revizyonist Siyonizm hareketinden müttefikleri, Orta Doğu’da İsrail devletini yeniden kuracak büyük bir gedik yaratmayı amaçlayan büyük bir maceraya girerek, bu olayı istismar etmeye çalışıyor.
Netanyahu konuşmalarında defalarca “Ze’ev Vladimir Jabotinsky”e atıfta bulunmaya özen gösteriyor.
İsrail devletinin ilk kuşak kurucularından biri olan, Revizyonist Siyonizm hareketinin de kurucusu Jabotinsky’in 1923 yılında yazdığı “Demir Duvar” başlıklı ünlü denemesinde dile getirdiği vizyonu, tüm Filistin’i kapsayan bir Yahudi devletinin kurulmasını savunuyor. Jabotinsky, Arapları dışlayarak ve herhangi bir toprak parçasında taviz vermeyi reddederek, Filistin’deki Yahudi varlığını güvence altına almak için güçlü bir askeri varlığın kurulmasını ve dışlayıcı bir ideolojik düşünceyi benimsiyordu. Aynı zamanda, Filistinlilerin kendi topraklarında kalmalarına izin vermenin “stratejik bir hata” olduğunu düşünüyordu. Netanyahu da son konuşmalarında aynı düşünce ve ideolojiyi tekrarlayarak, İsrail’in hayatta kalmasını yalnızca ezici bir gücün garanti edebileceğini söyledi.
Jabotinsky’nin ideolojik çerçevesi, silahlı bir Siyonist grup olan Irgun’un halefi olarak 1948’de Menachem Begin tarafından kurulan Herut Partisi’nin kuruluşunda büyük ölçüde etkili oldu. Bu bağlamda, Herut Partisi’nin kökleri de Revizyonist Siyonizm hareketine dayanıyordu.
Parti, toprak imtiyazlarına ve Arap ülkeleriyle müzakereler yapılmasına karşı çıktı. İsrail’in Ürdün Nehri’nin her iki yakasında da hak sahibi olduğunu öne süren “Ürdün’ün Her İki Yakası” sloganını meşhur etti.
Herut Partisi, İsrail’in egemenliğini güçlü bir şekilde savunması ve İsrail’in sınırlarını genişletme konusundaki kararlılığıyla biliniyordu. Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich de aynı fikirleri benimsiyor.
Menachem Begin, partiyi 1988’de (Netanyahu’nun liderliğini yaptığı) Likud Partisi ile birleştirmeye çalıştı ve partiyi marjinal bir grup iken, İsrail’de önemli bir yere sahip siyasi güce dönüştürdü.
İsrail yeni bir Orta Doğu yaratmaya çalışıyor
Orta Doğu bölgesi, aslında birbirine bağlı olan “ayrı çatışmalar” olarak görülebilecek birçok çalkantıdan geçiyor. Örneğin, kuvvetlerini Orta Doğu’da konuşlandıran ABD’nin Suriye, Irak ve Körfez ülkelerinde de askeri üsleri bulunuyor. ABD’nin deniz filoları da Kızıldeniz, Aden Körfezi, Basra Körfezi’nin yanı sıra Akdeniz ve Kıbrıs adasında konuşlandırılmış durumda.
Öte yandan Rusya’nın Suriye kıyısında deniz askeri üssü bulunuyor. Rusya’nın Suriye’de yoğun bir şekilde konuşlanma ve hazırlık durumu var.
İran da desteklediği bazı milisler ve Şii gruplar aracılığıyla Suriye, Irak ve Lübnan’da güçlü bir askeri varlığa ve nüfuza sahip.
Yemen’de Ensarullah olarak bilinen Husi grubunun sağladığı koalisyonun yanı sıra son dönemde Sudan’a sağladığı askeri destek de İran’ın birçok stratejik noktada yayılmasına neden oluyor.
NATO üyesi olan Türkiye’nin de Somali ve Katar’ın yanı sıra Azerbaycan, Libya, Suriye’nin kuzeyi ve Irak’ta güçlü bir askeri varlığı bulunuyor. Türkiye, Suriye devrimiyle bağlantılı çok sayıda silahlı gruba doğrudan ve dolaylı destek sağlıyor. Tüm bunlar, Türkiye’nin bölgesel sahneyi rakiplerine kıyasla hareket ettirmede etkili kılan güçlü kartlara sahip olmasına katkıda bulunuyor.
Orta Doğu haritasında bakabileceğimiz başka bir bakış açısı daha var. Bu da Suriye, Irak, Yemen, Libya ve Sudan başta olmak üzere devrim ve karşı devrim perspektifidir. Bu durum, bölgesel sahneyi daha karmaşık hale getirdiği gibi farklı çatışmalar ve bakış açıları olsa bile çatışmaların ne ölçüde gelişeceğini tahmin etmeyi zorlaştırıyor. Ancak aynı zamanda diğerlerinden farklı, rekabetçi ve çatışmalı jeopolitik dinamikler yaratıyor.
Çatışmanın izdiham alanından sıfır çatışma alanına dönüşmesi, şüphesiz farklı çatışma denklemlerinin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Tam da burada, özellikle sıfır toplamlı denklemlerden, her bir tarafın herkese kendi sözünü empoze etmeye ve kurallar koymaya çalıştığı yeni bir Orta Doğu ve yeni bir bölgesel düzen kuruluyor.
Netanyahu’nun da dahil olduğu Jabotinsky hareketi ve müttefikleri, Gazze’de yaşadıkları kayıplardan yeni bir Orta Doğu oluşturmaya çalışıyor. Bu dini milliyetçi hareket şu anda devletin ana omurgası olarak kabul ediliyor. Söz konusu hareket, ittifaklarıyla birlikte Nil’den Fırat’a kadar “Büyük İsrail Devleti”ni kurmak için bölgede saldırgan yayılmacı bir perspektif benimsemeye çalışıyor.
Netanyahu şu anda sadece siyasi geleceğini kurtarmak için hareket etmiyor. Bilakis dini yalnızca milliyetçi hareketin değil, bir bütün olarak devletin karşı karşıya olduğu yapısal tehditlerin ortasında, İsrail’in bölgede merkezi ve ana itici güç olduğu yeni bir sistem kurmaya çalışıyor. Aynı zamanda Netanyahu, arkasında duran ve ona büyük ve güçlü bir destek sağlayan ABD’nin daha sert bir rol oynamasını bekliyor.
7 Ekim’in farkı
7 Ekim, İsrail devletinin zayıflığını, askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal kırılganlığını ortaya koyan bir başlangıçtı. Filistin direnişi, sınırlı yetenekleriyle İsrail’le çatışmada yeni bir dönem açmayı başardı.
İsrail devletinin kuruluşundan bu yana, Arap ülkelerinin İsrail ile girdiği ve kaybettiği önceki savaşlarda eksik olan şeyin “mücadele iradesi ve kararlılık” olduğunu kanıtladı.
Direniş, İsrail’in varlığıyla sürekli bir çatışma durumu yaratarak, onu her düzeyde “uzun bir savaşa” ve ağır yorgunluğa sürükledi.
Siyonizm, ne kadar uzun sürerse sürsün ve İsrail’de iktidarda olan, siyasi dengelerin mantığıyla uğraşmayan, bilakis bölgede sürekli yayılan ve başkalarına boyun eğdirmeye çalışan politikacılar değişirse değişsin ancak dışlayıcı radikal figürlerin benimseyeceği aşırıcı bir ideolojidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.