Şöhretlerimiz Neden Şöhretli?
Bir toplumun kültürel durumunun ne seviyede olduğunu, o toplumun kimleri şöhret sahibi yaptığına bakarak anlayabilir miyiz? Muhtemel ki anlayabiliriz. Çünkü şöhretli kıldığımız kişiler, toplumumuzun ilgi ve yönelimleri hakkında esaslı veriler sunabilir bize. Her zaman bir sevgi ve hayranlık ilişkisi olarak ortaya çıkmaz bu yönelimler, çok sayıda insanın nefretini kazanarak, kalabalıkları kolayca kızdırarak da şöhret sahibi olabilir insanlar… Yine de ilgi, ilgidir. Toplum olarak ilgilendiğimiz her karakter ister çok sevelim ister nefret edelim şöhret sahibi olur ve şöhret sahiplerinin genel kazanımlarından payını alır.
Son günlerin çok konuşulan meselelerinden biri toplumun neredeyse tamamının tanıdığı şöhretli isimlerin, Gazze gibi insani açıdan duyarsız kalınamayacak bir meseledeki duyarsızlıkları… Bu şöhretlerin bir kısmının iş ilişkilerinin bozulabileceği endişesi, bir kısmının kategorik olarak iktidarın kendine mesele edindiği her konuda kendini karşıt noktaya sabitlemesi, diğer bir kısmının da içinde dönedurduğu parıltılı hayatın içinde böyle karamsarlıkları görmek istememesi sebebiyle bu meselede ‘tavırsız’ kaldığı söyleniyor. Her ihtimalde bir gerçek payı var mutlaka. Ancak yine de insanın en yalın haliyle bakması gereken bu meselede ‘tavırsız’ durabilmenin açıklanmaya muhtaç bir yanı kalıyor yine de.
Üstlerine bombalar yağdırılan, bebeklerin, çocukların, başka masum insanların vücutlarının parçalarının toprağına, taşına karıştığı bir şehir Gazze. Mesele de aslında bu kadar basit! Öldürenin kim olduğu elbette önemli, çünkü o insanlığın ortak gayretiyle mutlaka durdurulmalı. Ama kendilerini savunabilecek hiçbir imkana sahip olmadıkları halde bu kadar vahşice katle, soykırıma, zulme uğrayanların kim olduğunun, neye inandığının, nerede yaşadığının bir önemi var mı? Dünya şehirlerinin meydan ve caddelerini dolduran kalabalıklar öyle olmadığını haykırıyor.
Bakın kimin haklı olduğu, meselenin tarihi seyrinde nelerin yaşandığı gibi konulara hiç girmiyorum. Bir taraf ölüm kusan hava ordusuyla, ağır silahları, füzeleri, bombaları ve tanklarıyla hastanelerdeki yeni doğmuş bebekleri, yıkıntılar arasında yiyecek bir şeyler arayan çocukları, çadırlara sığınmış savunmasız insanları vuruyor, öldürüyor, katlediyor. Ve siz bunda kılınızı kıpırdatmaya değecek bir şey göremiyorsunuz? Şöhretlisiniz evet, ama insan mısınız?
Bu kadar duyarsız, ilgisiz, hesapçı, zihni öfkesinden uyuşmuş insan nasıl oldu da bizimki gibi bir toplumda popüler oldu, şöhret buldu, şunca hayran edindi? Asıl soru bence bu? Böylesine bir meselede insanca bir duruş gösteremeyecek kalibrede herhangi bir karakteri nasıl oldu da bu millet hayatın baş köşelerine yerleştirdi, besledi, büyüttü.
Nasıl şöhret sahibiler?
İşin daha acayip tarafı, bu şöhret sahibi insanların, bu kadar şöhretli olmasının nedeni de gerçekten açıklamaya muhtaç… Müzikal anlamda kalıcılığı olmayan berbat şarkılar söylüyor bir kısmı. Sinema sanatına hiçbir katkısı olmayan vasat altı dizilerde oynuyor bir kısmı da. Sosyete hayatında boy göstermek, evlenip ayrılmak, skandallara karışmak ve çok para harcamak dışında hiçbir başarısı olmayanlar da var aralarında. Bir de fenomenler tabii, neden fenomen olduklarını kendileri bile bilmiyor.
Bir şeyleri eksik söylediğimin farkındayım; iğneyi asıl batırmamız gereken kısma geliyorum şimdi. Bunlar aslında şöhretli doğan değil, bizim toplum olarak şöhretli kıldığımız insanlar. Bugün yapay zeka yazılımlarının çok daha iyilerini yaptığı berbat şarkılara, kimin kimi aldattığı belli olmayan ucuz senaryolu dizilere, sırf bizimkinden daha lüks yaşadıkları gözümüzü alamadığımız jet sosyete aktörlerine, zihinsel açıdan ne kadar toplumsal klişe varsa ağzına sakız edinen derinliksiz fenomenlere neden bu kadar ilgi duyuyor, hayran oluyoruz biz? Zurnanın zırt dediği asıl yer işte burası!
Bizim şöhretli insanlarımızın, az sayıdaki istisnalar hariç, insan ve hayat hakkında popülist tekrarların önüne geçebilecek bir sözü ya da fikri yok. Ağızlarını her açtıklarında, her yaptıkları paylaşımda seviyelerinin ne kadar vasatın altında olduğunu açık ediyorlar. Kendilerine sanatçı diyorlar ama sanatın tarifi içinde kendilerine yer bulabileceğimiz hiçbir yüksek duyguları, fikirleri yok. Ucuz işler yapıyor, vasatın çok altında performans gösteriyorlar. Fenomenler arasından bazıları sırf acayip şeyler yaptıkları için meşhur. Başka bir vasıfları yok! Yine de iyi, çok iyi kazanıyorlar. Zengin ediyoruz biz onları. Satacak kayda değer hiçbir malları yokken hem de! Bu elbette onlardan çok bizim ayıbımız. Bu toplumun vasatının altındaki zihniyetleriyle nasıl oluyor da köşeleri tutuyor, bize kendi ağırlıklarını taşıtıyorlar, soralım kendimize?
Şöhreti hak edenler
Gerçekten sanata, kültüre, edebiyata, sinemaya, tiyatroya, sosyal hayata değer katan nice bilinmeyi hak eden sanatçı, yazar, şair, oyuncu, fikir adamı, akademisyen var, büyük çoğunluk onların neredeyse ismini bile duymuyor. Yaptıklarına ilgi göstermiyor, ne dediklerine kulak kesilmiyor, ne sergilediklerine dönüp bakmıyor. Şöhreti, bilinmeyi, tanınmayı gerçekten hak edenler kendilerini görünür kılamıyor. Çünkü herkes anlamsız biçimde başka yerlere bakıyor. Şimdilerde çok popüler bir şey ya, sokak röportajları yapsak ve insanlara en sevdikleri sanatçıları sorsak kaç tane gerçek sanatçı çıkar o listelerden?
Her gün tarihin tartışmalı konuları üzerinden birbirine giren insanlara sorsak, muhtemel ki bu ülkenin yetiştirdiği en büyük tarihçilerden Halil İnalcık’ın ismini bile duymamış olacaktır. Hocaların hocası Süheyl Ünver’i, topluma değerler bırakmış Erol Güngör’ü, Hamid Aytaç’ı, Bekir Sıtkı Sezgin’i, İhsan Özgen’i, Ayşe Şasa’yı, Kamuran Şipal’i, Turgut Cansever’i mesela hiç bilmezler. Farklı alanlardan ilk aklıma gelen isimler bunlar… Kendi köşesinde incelik dokuyan, değer üreten, hayata güzellik katan nice isimleri var bu toplumun. Ama hep tenhadalar. Kendileri açısından tenhada olmaları belki de bir ihtiyaç. Ama toplumun da gerçek sanatçılara, fikir ve hikmet sahiplerine, kelimelere hayat katan anlatım ustalarına ihtiyacı var. Yoksa yok mu? Var da galiba bundan pek haberimiz yok. Hayatımızın sığlığının farkına varabilmek için de berrak bir idrak gerekiyor nihayetinde.
Aslında şöhretli isimlerin niteliksizliğinden çok, o halleriyle o insanları şöhret sahibi kılan, baş köşelere çıkaran, tepesinde taşıyan toplumun niteliğini tartışmak gerekiyor. Hepimize düşen bir pay mutlaka çıkacaktır bu tablodan.
Bugün şöhretlerimizin Gazze gibi bir meselede nasıl bu kadar duyarsız kalabildiğini anlamaya çalışırken, duyarlı olmanın bir zihinsel ve kalbi idrak gerektirdiği gerçeği üzerinde de düşünmeliyiz. Bu zihinsel ve kalbi idrakten uzak karakterlerin toplumsal hayatın vitrininde nasıl kendilerine yer bulabildiğini de tabii.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.