Suudi Arabistan, ABD ile ‘Petro-Dolar Anlaşması’nı Gerçekten Bitirdi Mi?

Petro-dolar anlaşmasının yenilenmediği yönündeki iddiaların aslını ve Suudi Arabistan - ABD ilişkilerini gazeteci Feyza Gümüşlüoğlu, Fokus+ için kaleme aldı.
Feyza Gümüşlüoğlu
Suudi Arabistan, ABD ile ‘Petro-Dolar Anlaşması’nı Gerçekten Bitirdi Mi
28 Haziran 2024

Geçtiğimiz günlerde ABD ile Suudi Arabistan arasındaki “50 yıllık petro-dolar anlaşması”nın süresinin dolduğu ve Suudi Arabistan’ın “8 Haziran 2024'te süresi dolan anlaşmayı yenilemediği” iddiası sosyal medyada yayıldı. İddia, Türkçe ve İngilizce olarak çeşitli hesaplardan "son dakika” gelişmesi şeklinde haberleştirildi, hatta tanınan bazı gazeteciler tarafından da hakikat olarak kabul edilerek paylaşıldı.

Orijinini tam olarak bilmemekle birlikte, iddiayı ilk ortaya atanların ortak özelliğinin kripto paralarla ilgilenen kişiler ve hesaplar olması dikkat çekici. Nitekim “doların hegemonyasına ağır darbe” şeklinde sunulan haberin kriptolar açısından bir kazanım olacağını anlamak güç değil. 

Her ne kadar saygın gazeteler ve akademisyenler çıkan haberleri yalanlasa da kısa süre içinde sosyal medyadan çıkıp kendisine ana akım medyada -hatta Türkiye’nin devlet kanalının internet sitesinde dahi- yer bulan “Suudi Arabistan, süresi dolan petro-dolar anlaşmasını yenilemedi” haberleri elbette tam olarak gerçeği yansıtmıyor. Doların hegemonyasının bir süredir çeşitli siyasi ve ekonomik sebeplerle düşüş eğiliminde olduğu bir gerçek ancak bu ayrı bir tartışma konusu. Biz bu yazıda Suudi Arabistan’ın ABD ile arasında olduğu iddia edilen petro-dolar anlaşmasının gerçekte ne olduğuna bakacağız. 

Böyle bir anlaşma var mı? 

Her şeyden önce iddia ve ima edildiği gibi “gizli bir anlaşma”nın süresinin dolduğunun bilinmesi başlı başına kendi içinde çelişkili bir durum. “Lozan’ın gizli maddeleri” tadındaki sosyal medya iddiaları bu nedenle en başından mantıksız ve tutarsız. 

Diğer yandan, daha somut delillere ve elle tutulur resmi kayıtlara baktığımızda, iddia edildiği gibi 50 yıl geçerli bir anlaşmanın hiç var olmadığını anlıyoruz. Peki, 50 yıl önce, 1974 yılında ABD ile Suudi Arabistan arasında bir anlaşma oldu mu, olduysa neydi, nasıldı? Kamuoyuna açılan resmi kayıtlarda bu konuyla ilgili bilgi ziyadesiyle mevcut.

 

1974 yılının haziran ayında söz konusu iki ülke arasında varılan bir uzlaşı var ancak bunun para birimleriyle veya daha spesifik olarak petrolün dolarla satılması ile hiçbir ilgisi yok. Nitekim Suudilerin bu anlaşmadan sonra sterlin üzerinden petrol satışı yapmaya devam etmiş olması da bunun çok basit bir göstergesi. 

Petrol ticaretinin günümüzde halen büyük ölçüde dolarla yapılıyor olmasının asıl sebebi, ülkeleri bu yönde zorlayan tarihi anlaşmaların varlığı değil, doların hala uluslararası ödemelerde en çok kullanılan rezerv para birimi olması. Başka bir deyişle; Suudi Arabistan’ın veya bir başka petrol üreticisinin dolar dışında bir para birimi kullanmasının önünde teknik veya yasal bir engel yok, hiçbir zaman da olmadı. 

Şimdi resmi belgeler ışığında 1974’teki mutabakata daha yakından bakalım… 

ABD ile Suudi Arabistan arasında işbirliği 

ABD-Suudi Arabistan Ekonomik İşbirliği Ortak Komisyonu (The United States-Saudi Arabian Joint Commission on Economic Cooperation) resmi olarak 8 Haziran 1974 tarihinde, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry A. Kissinger ile Kral Faysal bin Abdülaziz El Suud'un yönetimi sırasında Veliaht Prens ve Başbakan Yardımcısı olan Prens Fahd İbn Abdel Aziz tarafından yayınlanan ortak bildiri ile kuruldu. ABD hükümeti tarafından kamuoyu ile paylaşılmış olan resmi belgeye göre, o dönem yapılan ortak açıklamada “ülkelerin Suudilerin sanayileşme, ticaret ve teknoloji programlarını desteklemek için birlikte çalışma arzuları” ifade edildi. Ayrıca ABD Hazine Bakanlığı ve Suud’un ilgili bakanlığı, finans alanında iş birliği için de anlaşmaya vardı. 

Anlaşmayla ilgili o dönemde yazılanlar, Prens Fahd'ın, anlaşmanın "Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişkilerde yeni ve görkemli bir bölümde mükemmel bir açılış" olduğunu söylediğini aktarıyor. Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon'la birlikte Orta Doğu'ya yapacağı gezi öncesinde Kissinger, anlaşmanın ABD için bir dönüm noktası olduğunu söylüyor. 

Nitekim resmi belgenin “ABD’nin beklentileri” başlıklı bölümünde, ABD'nin söz konusu Ortak Komisyon'a katılımının, “ülkenin bir Orta Doğu ülkesi ile arasında türünün ilk örneği” olduğu belirtiliyor. 

“Petrodollar” ifadesinin de geçtiği takip eden bölümde şu ifadeler yer alıyor: 

“Komisyon, Arap petrol ambargosu ve fiyat artışlarının hemen ardından kurulmuştur. Ambargo, daha yakın ABD-Arap ilişkilerine ihtiyaç olduğunu gösterdi. Petrol fiyatlarındaki artış Suudi Arabistan'a kalkınma amacıyla kullanılabilecek önemli miktarda petro-dolar sağladı. 

Komisyon, (1) ekonomik işbirliği yoluyla iki ülke arasında daha yakın siyasi bağları teşvik etmek, (2) petro-dolarları geri dönüştürürken Suudi sanayileşmesine ve kalkınmasına yardımcı olmak ve (3) Amerikan mallarının, hizmetlerinin ve teknolojisinin Suudi Arabistan'a akışını kolaylaştırmak için önemli bir mekanizma olarak görülmektedir.” 

 

1973 petrol ambargosu 

Burada bir parantez açıp, o dönemki konjonktürün daha iyi anlaşılması adına 1973 petrol ambargosundan da kısaca bahsedelim. 

6 Ekim 1973 günü Mısır ordusu İsrail’in altı yıl önce ele geçirdiği Sina Yarımadası’nda kurduğu ve geçilmez denilen savunma hattına yoğun bir saldırı başlattı. Yahudilerin dini bayramı Yom Kippur günüydü ve İsrail kuvvetleri bu çapta bir saldırı karşısında hazırlıksızdı. İsrail ordusu saldırının şokunu ancak ABD’nin başlattığı silah yardımının ardından atlatabildi ve 15 Ekim günü karşı saldırıyı başlattı. 

Aynı gün Suudi Arabistan’ın Petrol Bakanı Zeki Yamani, ABD’nin İsrail’e silah sağlaması halinde ülkesinin petrol üretimini ilk başlangıç olarak yüzde 10 oranında, daha sonra her ay yüzde 5 oranında keseceği uyarısını yaptı. Ertesi gün Arap petrol bakanları Kuveyt’te toplandı ve İsrail 1967’de işgal ettiği topraklardan geri çekilinceye kadar üretimlerini her ay yüzde 5 kesme kararı aldı. Suudi Arabistan ise petrol üretimini yüzde 10 oranında kesme kararı aldı. 

İsrail’in karşı saldırısı başarılı olsa da ağır kayıplar verdi. Nitekim 18 Ekim günü ABD’den 850 milyon dolarlık silah ve mühimmat yardımı talep etti. Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon İsrail’e 2.2 milyar dolarlık yardım kararı aldı. Libya 19 Ekim günü, Suudi Arabistan ise ertesi gün ABD’ye ve İsrail’in diğer müttefiklerine petrol ambargosu kararı aldı. 

Kesinti ve ambargo kararları ortalama ham petrol fiyatını varil başına eylül ayından kasım ayına kadar 2.70 dolardan 4.10 dolara fırlattı. 1974 yılının ocak ayında ise ortalama ham petrol fiyatı varil başına 13 doları bulacaktı. Ancak petrolün siyasi bir silah olarak kullanımının etkisi çok daha çabuk oldu. 22 Ekim günü ABD ve Sovyetler Birliği savaşın taraflarına tek taraflı olarak ateşkes kararı empoze etti. 

Kral Faysal, dünyanın en büyük petrol üreticisi olan ülkenin kralı olarak elbette petrol ambargosunda önemli bir rol oynadı. Zira Suudi Arabistan’ın katılmayacağı bir petrol kesintisi veya ambargonun etkinliği son derece sınırlı olacaktı. Ancak bu role zorlandı. 

Faysal öncesinde özellikle Libya ve Irak gibi nispeten çok daha radikal adımları savunan ülkelere karşı ılımlı bir petrol politikası takip etmeyi savundu. Örneğin, kendisi esasında yalnızca petrol kesintisini savunuyordu. Ambargoya karşıydı. İsrail’in ABD’den 850 milyon dolar yardım istediği günlerde dışişleri bakanı Ömer Savvaf’ı bir heyetle Washington’a yolladı ve Amerika’yı uyardı. Nixon’ın yardım paketini 2.2 milyar dolara çıkardığını öğrenince ise ambargoyu uyguladı. 

İşte ABD ile Suudi Arabistan arasında, “türünün ilk örneği” olduğu belirtilen Ortak Komisyon, bu dönemin bir ürünü olarak yaklaşık bir sene sonra geldi. 

İki ülke, 1974 itibarıyla Washington başta olmak üzere İsrail'in müttefiklerine yönelik Riyad liderliğindeki petrol ambargosunu sona erdirmek üzere görüşmelerde bulunmuş olsa da, 50 yıl ömrü olan ve petrol ticaretinde doları dayatan bir anlaşmanın varlığına dair herhangi bir kanıt bulunmuyor. 

BRICS, Suud ve de-dolarizasyon 

Suudi Arabistan, Biden'ın başkan olmasından kısa bir süre sonra Yemen'deki Husilerin terör listesinden çıkarılması gibi bölgesel güvenlik konularında ABD ile yaşadığı sorunların gölgesinde Veliaht Prens Muhammed bin Selman yönetiminde Çin ve Rusya'ya daha fazla yakınlaştı. 

Ülkelerden BRICS'e katılım isteği artıyor

 

Riyad ayrıca ABD'nin ekonomik hegemonyasına karşı bir denge unsuru olarak Brezilya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika tarafından kurulan ve son yıllarda çok sayıda ülkenin de katılımıyla genişleyen BRICS platformuna ilgi gösterdi. Bu noktada Riyad’ın BRICS'e katılım sürecinin henüz tamamlamadığını, bunun muhtemelen ABD’ye karşı bir denge arayışı ve pazarlık kozu olarak görüldüğünü not edelim.   

BRICS’in mevcut hedeflerinden birinin yerel para birimiyle işlemleri artırmak ve dolar kullanımını azaltmak olduğu bilinen bir gerçek. 

Doların hakimiyetinin küresel ekonomide ivme kaybetmesi ve rezerv para olarak geleceği ayrı bir tartışma konusu, ancak Suudi Arabistan’ın dolardan tamamen vazgeçmesini beklemek, Vizyon 2030 gibi iddialı bir program kapsamında ciddi yatırım çekme hedefinde olan bir ülkenin ekonomik gerçeklikleri ve ihtiyaçları ile uyumlu değil. Suudi Arabistan riyalinin uzun yıllardır dolara çıpalanmış durumda ve finansal varlık stokunun dolar odaklı olduğunu da hatırlatalım. 

Suud’un varsayılan bir petro-dolar anlaşmasının süresini uzatmayıp ABD’ye tabiri caizse kafa tutmasını beklemek gerçekçi değil, zira iki ülke arasındaki ilişkiler, son aylarda “eşi benzeri görülmemiş” ve artık “çok yakında” olduğu belirtilen NATO benzeri bir savunma anlaşması üzerinde yapılan görüşmelerle bambaşka bir boyuta evriliyor ve bu anlaşma şüphesiz ekonomik işbirliğini de daha uzun yıllar canlı ve güçlü tutmayı beraberinde getirecek. ABD ile Suudi Arabistan arasında varılması beklenen kapsamlı bir güvenlik anlaşmasının, dünyanın en büyük ham petrol ihracatçısını -son spekülasyonların tersine- dolar kampına geçmişte olduğundan daha da sağlam bir şekilde yerleştirmesi, Çin ile ilişkileri daha üst seviyelere taşıma gibi kritik dış politika konularında Riyad’ı Washington’ın çizgisine daha da yakınlaştırması beklenebilir… 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.