Thecla: Silifke’den Maaloula’ya Uzanan Kült

Dr. Murat Özyıldırım, Hıristiyan dünyasında önemli bir yere sahip olan ve “ilk kadın din şehidi” olarak anılan Azize Thecla’nın hikayesini Fokus+ için kaleme aldı.
Murat Özyıldırım
Thecla Silifke’den Maaloula’ya Uzanan Kült 
3 Eylül 2024

Roma egemenliğindeki Filistin’de Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın (as) göğe yükselmesinin ardından havarilerin çabalarıyla hızla yayılmaktadır. Anadolu ve Suriye’nin birçok kentinde I. yüzyıl sonlarında cemaatler oluştuğu anlaşılmaktadır. Bazı isimler, dinin yayılmasında zamanla ön plana çıkar, bunların içinde Cilicia’dan çok özel iki kişi vardır: Tarsuslu Paulus ve Azize Thecla.

Paulus, asıl adı Şaul olan bir Yahudi’dir. Çoklarınca sanılanın aksine Paulus, Hz. İsa’nın (as) on iki havarisinden biri asla olmamıştır. Üstelik Paulus’un yaşamının ilk dönemi, Hıristiyanlara düşmanlıkla geçmiştir. Hıristiyanlara zulmüyle meşhur bir Yahudi, kendinden başka şahidi bulunmayan bir mucize (!) olan Hz. İsa’nın kendisine göründüğü iddiası ile yeni dine geçmiş ve cemaat içinde yükselmeyi başarmıştır. Kudüs cemaati, eskiden yaptıkları kolay unutulmayacak olan hırslı, uyanık yeni din kardeşlerinin durumuna kuşku ile bakmış ve uzun vadede cemaat mensuplarıyla Paulus arasında ihtilaflar çıkmıştır.

 

Paulus’un MS I. yy’da yeni dini yayma gezileri gerçekleştirmesi meşhurdur. Etkileyici üslubuyla Tarsuslu vaiz, gittiği yerlerde din propagandası yapmaktadır. Bazılarına Havari Barnabas’ın da katıldığı ama bir zaman sonra bizzat Paulus tarafından, muhtemelen inanç konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle bertaraf edildiği geziler, Kıbrıs, Yunanistan, Suriye ve Anadolu’daki birçok kenti kapsamaktadır. 

Paulus’un, gittiği kentlerdeki idareci, Yahudi ve paganlarla başı derde girmektedir. Bunun çeşitli nedenleri vardır; kentlerin çoğunda Yahudiler yaşamaktadır. Bunlar, kabul etmedikleri bir dine önce muhalif sonra yandaş olan birinin gelip propaganda yapmasından hoşlanmamaktadır. Öte yandan MS I. yy, Roma egemenliğinde pagan inancın halk arasında en yaygın olduğu dönemdir ve Paulus’un uğradığı Iconium (Konya) ve diğer kentler, pagandır. İmparatorluk, giderek güçlenen Hıristiyanlığa kuşkuyla bakmaktadır. 

Thecla ve Paulus hakkında kaynaklar ne diyor?

Anlatımızın buraya kadarki bölümünü özellikle İncil’den takip etmek mümkündür. Paulus’un Iconium’a gelişi ve Thecla’nın Hıristiyan oluşundan sonraki hayatını ise iki eserden okuyabiliyoruz. Bunların ilki, MS II. yy sonlarında yazılan ancak yazarı bilinmeyen Acta Pauli et Theclae (Paulus ve Thecla’nın İşleri), Azize Thecla’nın Paulus ile Iconium’daki (Konya) tanışması ve Seleucia’ya (Silifke) yerleşmesine kadar yaşamını anlatır. İkincisi MS V. yy’da kaleme alınan Πράξεις και τα Θαύματα τῆς Αγίας καί Πρωτομάρτυρος Θέκλας (İlk Din Şehidi Azize Thecla’nın Hayatı ve Mucizeleri) ise Thecla’nın gerçekleştirdiğine Hıristiyanlarca inanılan mucizeleri aktarmaktadır. Thecla üzerine yapılan araştırmalar, kaynak olarak iki kitabı kullanmaktadır. İkinci eserin yazarını bazı kaynaklar, Seleucialı Basileus olarak veriyorsa da tartışmalıdır. Eski Yunanca yazılan eserlerin, Latince, Arapça, Süryanca, Ermenice versiyonları vardır. 

 

Eserlerdeki bilgilerden yola çıkarak anlatıya devam edelim; Paulus, Iconium’da vaaz verir, güzel bir genç kız olan Thecla, dinleyiciler arasındadır. Halkın, inançlarına hakaret etmekle suçladığı Paulus’u, vali hapse atmış, Thecla ise hitabetinden etkilendiği Paulus’u ziyarete gidip Hıristiyan olmuştur.

Aslında Thecla, nişanlı bir genç kızdır. Annesi Theoclia, kızının iyi bir evlilik yapmasını istemektedir. Genç kız, nişanlısını terk ederek, çeşitli olaylardan sonra Iconium’dan ayrılan Paulus’un peşine düşer. Paulus’a ulaşan Thecla, Paulus’un isteğiyle Seleucia’ya (Silifke) gider ve kentin yaklaşık dört kilometre doğusundaki mağarada münzevi bir yaşama başlar.

Kaynaklar, Thecla’nın Seleucia’da (Silifke) mucizeler gösterdiğini aktarmaktadır. Thecla, vücudu veya ruhu hasta insanları, hayvanları iyileştirmekte, kentteki Iuppiter, Minerva, Diana gibi tanrı ve tanrıçalara karşı savaşmakta, hırsızlara karşı kilisesini korumakta ve ünü giderek yayılan bir azize olarak tanınmaktadır. Mucizeleri, Kıbrıs veya Olba, Tarsus, Seleucia gibi kentlerden kendisine gelerek şifa arayan insanların olağanüstü iyileşme anlatılarıyla doluysa da mucizeleri herkesi memnun etmez. Seleucia’daki doktorlar, hastaların Thecla’ya gitmesi nedeniyle müşteri bulamamaktan şikâyetçidir ve sarhoş gençleri, azizeyi öldürmeleri için mağarasına yollarlar. Acta Pauli et Theclae, artık 90 yaşında olan azizenin mağaranın içinde, gençlerin şaşkın bakışları altında kaybolduğunu rivayet ederek sonlanmaktadır.

Silifke’de Azize Thecla’ya adanan alan

Thecla’nın ünü, esere göre verdiğimiz sonun bir başlangıca dönüşmesiyle artacaktır. Azize Thecla’nın mucizeleri, kısa sürede Hıristiyan dünyasında duyulacaktır. Silifke’deki Azize Thecla Kutsal Alanı, aslında Thecla’nın yaşadığı mağara ve çevresinin zaman içinde kutsallık kazanmasıyla oluşmuştur. Alana dair en erken bilgileri Kudüs ziyaretinden 380’de İspanya’ya dönerken Silifke’ye uğrayan Egeria adlı hacının, Latince hatıralarından öğreniyoruz. Kutsal Alan’a gelen Egeria, azize için yapılan görkemli kiliseden, rahibelerden bahsetmektedir.

 

Thecla’nın MS II. yy’da öldüğü varsayılmaktadır. Egeria’nın MS IV. yy’daki anıları günümüzde mevcuttur. Buna göre mağara, azizenin ölümünden sonra kiliseye çevrilerek mağara – kilise kimliği kazanmıştır. Arkeolojik olarak benzerleri bulunmaktadır. Mağara kiliseler, Hıristiyanların baskı dönemlerinde saklandıkları, azizlerin yaşadıkları gizli ibadet yerleri olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir.

Thecla’ya sevgisiyle bilinen Doğu Roma İmparatoru Zeno, Silifke’deki mağaranın üzerine V. yy’da muazzam büyüklükte bir kilise inşa ettirir. Azize Thecla Kutsal Alanı’nda bugün başka kilise, sarnıç kalıntıları da bulunmaktadır. Mağara, yapılar arasında Hıristiyanlar için en kutsal konuma sahiptir. Kutsal alanın varlığını birkaç yüz yıl koruduğu anlaşılmaktaysa da terk ediliş tarihini vermek zordur. 

Hıristiyanlığın ilk kadın din şehidi olarak anılıyor

Batı ve Doğu kiliseleri, Thecla’ya saygılarını muhafaza etmişlerdir. Şunun altını çizelim ki Hıristiyanlar için Thecla, bekâretini koruyarak kendini Tanrı’ya adamış, Hıristiyanlığın “ilk kadın din şehidi” gibi bir kimlikle ön planda olmuştur. 

Azize olarak kabul etmekle birlikte Katolikler, yakın zamanda Thecla’yı şehit listelerinden çıkarmıştır. Ancak unutulmamalıdır ki Vatikan’da 1667 yılında açılan Aziz Petrus Meydanı’nda heykeltıraş Bernini’nin yaptıkları arasında Thecla’nın heykelinin bulunması, İspanya’nın Tarragona kentinin yüzlerce yıldır koruyucu azize olarak Thecla’yı kabul etmesi, Katoliklerin azizeye verdiği değerin örneklerindendir. Doğu kiliseleri, “ilk kadın din şehidi” olarak Thecla’yı kabul etmeyi sürdürmektedir. 

Hemen hemen tüm yaşamını Seleucia’da (Silifke) geçiren Thecla, Hıristiyan dünyasında o denli sevilir ki kültü, burayla sınırlı kalmaz. Thecla’ya saygı duyanlar, Mısır, Sırbistan, Suriye, İtalya, Ukrayna, Lübnan gibi yerlerde manastırları, kiliseleri Thecla hatırasına inşa ederler.

Erken dönemdeki tanrı ve tanrıça kültlerinin farklı coğrafyalarda yerel etkiler altında kalmaları gibi Thecla kültünün de bazı yerlerde değişime uğradığı anlaşılmaktadır. İspanya’ya hiç gitmemiş olan azizenin Tarragona’yı salgından kurtardığına inanılmaktadır.

Silifke’ye çok uzak olmayan bir coğrafyadaki Azize Thecla kült örneği ise Şam yakınlarındaki Maaloula’dadır. Bu satırların yazarının, iç savaştan önce iki defa ziyaret ettiği ve Hz. İsa’nın konuştuğu Aramcaya en yakın diyalektin halk tarafından konuşulması bakımından da ayrıca önemli olan Maaloula’da Thecla’nın kült alanını görmek mümkündür. Azize Thecla’nın yaşadığına inanılan mağara merkeze alınmış, azize adına manastır inşa edilmiştir. 

Maaloula’da Thecla efsanesi şöyledir; kralın kızı olan Thecla, Hıristiyan olmuş, babasının askerleri kendisini kovalarken karşısına çıkan tepe, mucizevî şekilde açılmış ve ortaya çıkan geçitten kaçmayı başarmıştır. Halk, açılan yolun, bugün var olan ana kaya arasında uzanan geçit olduğuna inanmaktadır. 

Başta Suriye Hıristiyanları olmak üzere bazı doğu Hıristiyan toplulukları için Thecla’nın yaşamını geçirdiği mağara, Maaloula’dadır. Burada önemli bir husus göze çarpmaktadır, yazımızın başında yer verdiğimiz, Thecla konusunda en erken yazılan kaynaklar, Seleucia’yı (Silifke) tartışmasız biçimde vurgulamaktadır. Dolayısıyla Thecla’nın yaşadığı yer konusunda literatürde karmaşa bulunmamaktadır.

Silifke’den yayılan Azize Thecla kültünün Maaloula’ya ulaşarak yerel bir kültle karıştığı ve Silifke’dekine benzer mucizelerle bezeli anlatının, burada yeni tapım merkezi oluşturduğu anlaşılmaktadır.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.