Türkiye-Mısır İlişkilerinde Yeni Bir Başlangıç ve Libya’nın Rolü

Mısır ve Libya arasındaki karmaşık ilişkiler ağını, iki ülkenin tarih boyunca süregelen diplomatik ve siyasi mücadelelerini, bölgesel güç dengeleri ve iç politikaların etkisindeki gelişmeleri Dr. Bilgehan Öztürk, Fokus+ için kaleme aldı.
Bilgehan Öztürk
Türkiye-Mısır İlişkilerinde Yeni Bir Başlangıç ve Libya’nın Rolü
5 Mart 2024

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 yılın ardından Mısır’ın başkenti Kahire’yi ziyaret etti. Devlet başkanları seviyesinde iki ülke arasındaki temasın arasına 12 yıl gibi uzun bir sürenin girmesi bile son ziyareti tek başına ‘tarihi’ kılmaya yetiyor. Ancak iki liderin şahsında Türkiye ve Mısır’ın en az 12 yıldır birbirine taban tabana zıt bölgesel ve jeopolitik vizyonlara sahip olduğu; bu uğurda birbirleriyle yakın bir geçmişe kadar Afrika boynuzundan Sahel bölgesine, Kuzey Afrika bölgesinden Doğu Akdeniz’e kadar çok geniş bir coğrafyada ve çok farklı konu başlıklarında kıyasıya bir güç mücadelesine giriştikleri düşünüldüğünde bu ziyaretin pek çok açıdan bir dönüm noktası olduğunu söylemek bir abartı olmaz.  

Gazze Krizi ve İki Ülkenin Ortak Duruşu  

Elbette ziyaretin ana gündem maddesi, İsrail’in bombardımanları sebebiyle Mısır sınırındaki Refah’ta sıkışan 1,5 milyon Gazzeli sivilin durumu ve akıbetiydi. Farklı seviyelerde şimdiye kadar istişarelerde bulunan iki ülke, bu defa da devlet başkanları seviyesinde Gazze’de ateşkes ve insani yardımın imkânı ve muhtemel formülleri üzerinde fikir teatisinde bulundu.  

Ancak çok uzun bir süre boyunca ve çok farklı konu başlıklarında şimdiye kadar birbiriyle mücadele etmiş olan iki ülkenin devlet başkanları bir araya geldiğinde, -Gazze meselesi ne kadar yakıcı olursa olsun- Suriye ile normalleşmeden Sudan’daki çatışmaya, Libya’dan Afrika boynuzuna, Doğu Akdeniz’den ikili ticarete kadar çok kabarık bir gündeme sahip olmaları da kaçınılmaz oldu.  

Bu konu başlıklarından Libya, özellikle bir yönüyle farklılık arz etti. Türkiye ile Mısır arasında ilişkilerin bozulduğu tarihe ve konjonktüre geri gittiğimizde Libya’nın iki ülke arasındaki ilişkilerde veya sorunlarda hiçbir şekilde yer almadığı görülür. Ancak yaklaşık üç yıldır, Türkiye ile Mısır arasında düşük tempoda ve uzun bir zamana yayılsa dahi bir şekilde devam etmekte olan normalleşme görüşmelerinde Libya, en önemli müzakere konularından biri olageldi. Bunun sebebi ise 2019 sonuna kadar Libya sahasında bulunmayan Türkiye’nin, bu tarih itibariyle en azından Libya’nın kuzeybatısında -geniş Trablus bölgesi- göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir aktöre dönüşmesiydi. 

Bölgesel güç dengeleri ve dış ilişkilere etkisi  

Mısır için geleneksel bir ‘nüfuz alanı’, bir ‘arka bahçe’, coğrafi ve kültürel bağların uzantısı ve Mısırlı işçilerin geleneksel gelir kaynaklarından biri olmak gibi pek çok açıdan önem arz eden Libya, Türkiye için de stratejik açıdan en hayati alanların başında gelen Doğu Akdeniz çerçevesinde vazgeçilmez bir alana dönüştü.  

Dahası Sisi’nin iktidara gelmesinden bu yana Libya içerisinde halen devam eden bölünme ve çatışmalarda Türkiye ve Mısır birbirleriyle hep karşı cephelerde yer aldı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Mısır, Halife Hafter’in doğu bölgesinde bir darbeyle dominant ‘askeri’ aktör olarak ortaya çıkmasında çok büyük rol oynadı.  

Sonrasında ise Hafter’in Libya’nın sadece doğu bölgesiyle yetinmeyip tamamını kontrol etme hırsı ve nihayet 2019 Nisan’ında Trablus’u işgal etme girişiminde şüphesiz Mısır ile Hafter arasında iki yönlü bir ilişki vardı. Hafter’in Trablus’u ele geçirip o zamanki meşru hükûmet olan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)’ni devirerek Libya’nın tamamını kontrol etme hedefinde hem Mısır’ın bir ‘model ihracı’ söz konusuydu hem de Hafter’in doğu bölgesinde gücü ele geçirdiği andan itibaren ‘Libya’nın Sisisi’ olma hayali herkesçe malumdu.  

Türkiye ise Arap ayaklanmalarından bu yana askeri diktatörlük modelini bölgedeki hiçbir ülke için ne ilkesel ne de milli çıkarlar zemininde kabul etti. Özellikle askeri diktatörlük modelinin 2013 sonrasında temsil ettiği bölge vizyonu ve jeopolitik temayülün belirgin şekilde Türkiye karşıtı bir mahiyette olması Türkiye’nin Trablus’a askeri yardımını tetikleyen ana saik oldu.  

Mısır’ın ise Türkiye’nin Trablus’ta varlık göstermesi ve nüfuz kazanması ile çok yakın bir zamana kadar hiçbir şekilde ‘barışamadığını’ söyleyebiliriz. Eski UMH İçişleri Bakanı Fethi Başağa’nın Ulusal İstikrar Hükümeti (UİH) ismi altında paralel bir hükümetin başbakanı olma iddiasıyla Trablus’a pek çok kez girme teşebbüsü ve nihayet Ağustos 2022’de Trablus’ta pek çok silahlı grubun taraf olduğu kanlı bir çatışmayla sonuçlanan süreçte Mısır en etkili dış aktörlerin başında geliyordu.  

Başağa’nın Trablus’u ele geçirip ‘başbakan’ olarak kabul görme ihtimali ortadan kalktığında bu defa Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Agile Salih ile Trablus merkezli Yüksek Devlet Konseyi (YDK) Başkanı Halid el-Mişri arasında yeni bir diyalog ve ‘eksen’ ortaya çıktı.  

Dibeybe’nin başbakanı olduğu Ulusal Birlik Hükümeti (UBH)’ni yasama güçlerini kullanmak marifetiyle tasfiye edip yeni bir ‘birlik’ veya geçiş hükümeti kurulmasını dayatmak isteyen bu eksenin baş ‘hâmîi’ yine Mısır’dı. Ancak Mısır himayesinde gerçekleşen bu teşebbüslerin Türkiye ile Mısır arasında BAE ile Suudi Arabistan’a kıyasla çok daha yavaş yürüyen bir ‘normalleşme’ döneminde gerçekleştiğini hatırlamak gerekiyor.  

Bugün ise Türkiye ile Mısır arasında normalleşmenin tamamlandığını ve bir üst aşamaya geçildiğini söyleyebiliriz. İlişkilerdeki bu yeni aşamada iki ülkenin doğrudan ikili ilişkilerinin dışında kalan ‘üçüncü’ alan ve konu başlıklarında daha çatışmasız bir yaklaşım sürdürmesi beklenir. Uzun vadeli bir bakış açısıyla Türkiye için stratejik önemi haiz Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması ve ikincil olarak da enerji alanındaki iş birliği potansiyeli açısından Mısır’ın Türkiye’ye sunabilecekleri karşısında Türkiye mezkûr ‘üçüncü’ alanlarda birtakım kısa vadeli ‘kozmetik’ değişikliklere razı olabilir. 

Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz yetki alanlarını sınırlandırma mutabakat zaptı ve onun bir nevi ‘sigortası’ konumundaki Türkiye’nin askeri varlığı mahfuz tutulduğu sürece Mısır’ın öteden beri ısrarcı olduğu Libya’da yeni bir ‘birlik’ veya geçiş hükümeti kurulması talebine Türkiye karşı çıkmayabilir. Bu noktada Libya’da siyasi süreçlerin şekillenmesi ve yürütülmesinde dış aktörler olarak Türkiye ile Mısır’ın münhasıran etki ve ‘söz’ sahibi olmadıkları hatırlanmalı. Askeri güce dayalı bir oldu bitti veya dayatma olmadığı sürece uluslararası toplumun liderliğindeki siyasi süreçlere iştirak edip uyum gösteren Türkiye, Libya’da yürütmenin ‘yenilenmesi’ yönünde yine uluslararası bir ‘momentum’ oluşursa Mısır’ın talebine bu çerçevede müspet karşılık verecektir.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.