X’in Türkiye’de Temsilci Bulundurma Kararı
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu 22 Mayıs’ta sosyal medya hesabı X’ten yaptığı paylaşımda X’in artık Türkiye’de temsilci bulunduracağını duyurdu. Uraloğlu’nun açıklamasında yer alan “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğü sonucu sosyal medya platformu X’in Türkiye'de temsilciliği kuruldu. X, artık İstanbul merkezli temsilciliği ile Türkiye’de faaliyetlerini sürdürecek” bu ifadelerde şirketin temsilcisinin İstanbul merkezli çalışacağına değiniliyor. Ulaştırma Bakanı tarafından yapılan açıklamanın tekabül ettiği gerçeklik Türkiye açısından önemli. Çünkü X platformu Türkiye’de etki kapasitesi en yüksek platformlar arasında yer alıyor ve ilgili yasal mevzuata uyum noktasında direnç gösteriyordu. Devletin ilgili birimleri tarafından X’e yapılan uyarıların sonunda bu atamanın gerçekleşmesi X’i muhtemel bir cezai müeyyideden kurtarmış oldu. Ulaştırma Bakanı Uraloğu da X için bant daraltma sürecinin eşiğinde olduklarını belirtti.
Dijital platformlar ve egemenlik meselesi
Dijital platformlar küreselleşmenin yeni vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Son 20 yılda kat edilen mesafeye bakıldığında içerik üretiminden haberlerin dolaşımına uzanan çok geniş bir düzlemde dijital platformlar aktör konumunda. Ulus devletler çağında egemenlikleri yatay düzlemde etkileyen ve kendi hegemonya alanını kişisel alanlara hitap ederek şekillendiren bir dünyayı barındırıyor dijital platformlar. En meşhur örnekte olduğu üzere Facebook gibi mecralar dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan birkaç milyar üyeye sahip ve bu yönüyle tarihin en güçlü imparatorluklarından daha geniş bir yayılma alanını inşa etmiş durumda. Dijital bir imparatorluktan ve doğal olarak imparatorlardan bahsetmek abartı sayılmaz. Bireylerin ihtiyaçlarının tespit edilmesiyle onları doğrudan etkileme kapasitesinin anlaşılmasıysa hem ticari düzlemde hem de siyasi düzlemde sonuçları olabilecek bir tabloyu insanlığın önüne koymuş durumda.
Bu tablo içinde ulus devletlerin kendi egemenlik alanlarını koruyabilmek için geliştirdiği reflekslerin yakın dönemde arttığı görülüyor. Dijital platformların regülasyonu ya da bir diğer anlatımla dijitalleşme süreçlerinin ulus devletlerin hukuki mevzuatıyla uyumlu hale getirilmesi egemenlik perspektifinden bakıldığında kaçınılmaz bir son olarak görülebilir. Çünkü dijital dünyaya hâkim olan genellikle ABD merkezli şirketlerin kendi içeriklerini ve normlarını diğer ülkelere dayattığı bir denklemin doğurabileceği sonuçlar pek çok kez sınandı ve ne kadar yıkıcı olabildiği görüldü.
2010 yılında başlayan Arap Baharı sürecinde toplumsal hareketlerin sosyal medya platformları üzerinden nasıl yönlendirildiği ve sanal bir gerçeklik oluşturularak kitlelerin imgelerin peşinde koşturulduğu henüz hafızalarda çok taze. Benzer bir durum Türkiye’de Taksim Gezi Parkı olayları esnasında yaşanmıştı ve onlarca sahte görsel kullanılarak bir şiddet ortamının oluşmasına neden olunmuştu. Bu türden örnekleri farklı bağlamlarda vermek mümkün. 2020 ABD seçimlerinde neredeyse tüm dijital platformların Donald Trump’a sansür uygulaması ve İsrail’in Filistin’deki katliamlarına karartma yapılması, bu katliamları paylaşanların hesaplarının baskı altına alınması gibi örnekler de bu platformların ifade özgürlüğü veya herkese eşit mesafede durulması olgusuyla ilişkili olmadığını göstermektedir. Özellikle son 7 ayda İsrail’in Filistin-Gazze’deki soykırım nitelikli katliamlarının gözlerden uzak tutulabilmesi için dijital platformlar arasında bir oydaşmanın varlığı insanlık adına utanç verici bir konuma ulaşmış durumda. Bu olgu da gösteriyor ki anlatılanın aksine dijital platformların da bir merkezi var ve temel yaklaşımların şekillenmesinde bu merkezin siyasi, ekonomik, kültürel ve ideolojik pozisyonu belirleyici oluyor.
Bu realiteye çifte standardın eklenmesi ve devletlerin şirketler tarafından kategorilere ayrılarak muameleye tabi tutulması bir başka problemli noktayı oluşturuyor. Sözgelimi X platformu ABD, Kanada, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin yasal mevzuatına tam uyum gösterip iş birliği yaparken Türkiye gibi ülkeleri bu yaklaşımın dışında tutmaya çalışıyordu. Sosyal medya bağlamında ortaya çıkan provokasyonlar ve manipülasyonların yaygınlaşması ve gelinen aşamada hem bireylerin özel hayatını tehdit etmesi hem de devletlerin egemenlik alanıyla ilgili risk oluşturmaya başlaması bu türden düzenlemeleri zorunlu hale getirmişti. Bu noktada da X’in devletler arasında kategorik bir ayrım yapmış olması gibi temel bir sorun ortaya çıkmıştı, fakat 22 Mayıs’ta açıklanan Türkiye’ye, Türkiye’de yaşayan bir temsilci atanması kararı ile X’in direnç noktasından geri adım attığı görülüyor. Aslında olması gereken oldu. Bundan sonra X’in ve diğer platformların Türkiye’nin yasal mevzuatına ne kadar uyup uymadığının yakından takip edilmesi gerekiyor.
Türkiye’nin yasal düzenlemesi
Türkiye’de dijital platformlar konusundaki yasal düzenleme sürecinin tarihi de aslında çok yakın. 2019 yılında RTÜK tarafından “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmeliği” ilk örneği oluşturuyor. 2020 yılında TBMM tarafından hazırlanan bir düzenleme sonucunda daha kapsamlı bir düzenlemenin ise 5651 sayılı kanun kapsamında yapıldığını biliyoruz. Bu çerçevede kanunda yapılan bazı değişikliklerle günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ platformlarının Türkiye'de yerleşik temsilci atamaları zorunlu hale getirildi. AK Parti Kabinesi tarafından yapılan bu düzenlemeye yönelik çeşitli düzlemlerde muhalefet üretilerek uygulamanın ilgili şirketleri ülkemizden uzaklaştıracağı ve iletişim ortamının ülkemizde negatif etkileneceği noktasında bir söylem dolaşıma sokulmuştu. Fakat gelinen aşamada önce Facebook ve Instagram ve Youtube gibi şirketler ve en sonunda da X gibi platformlar Türkiye’nin iç hukukuna saygı göstererek ilgili mevzuatın sorumluluklarını yerine getirmiş görünüyor. Böylece temsilci atamayan dijital platformun kalmadığını söylemek mümkündür.
Bu tablo içinde ilgili yasal düzenlemenin diğer dayanakları olan kişilik hakları ve özel hayatın ihlal edilmesindeki başvurulara kırk sekiz saat içerisinde cevap verilmesi, Türkçe yapılan başvuruların Türkçe cevaplanması ve bireysel başvurular konusunda her altı ay içinde raporlama yapılması maddeleri öne çıkıyor. Benzer şekilde ülkemizdeki kullanıcıların verilerinin Türkiye'de tutulması zorunluluğu başlığına da dikkat edilmesi gerekiyor. İlgili yasal düzenlemeye dijital platformların uyumu meselesi önümüzdeki süreçte muhtemelen daha titiz şekilde takip edilecektir. Çünkü ulus devletler arasındaki mücadelenin belli ölçülerde devlet dışı aktörler arasında sayılabilecek olan dijital platformlar veya sosyal medya şirketleri arasında yaşanmaya başlandığını gösteren onlarca örnek var. Şirketlerin çeşitli yöntemler kullanarak ulus devletlerin egemenlik alanına sızma girişimleri ve kitleleri yönlendirme çalışmalarının pek çok motivasyon kaynağının bulunduğu bir gerçeklik. Bunun siyasi, ideolojik ve ekonomik gerekçeleri üzerinde durulabilir.
Türkiye’nin gelinen aşamada İletişim Başkanlığı tarafından kullanılan siber vatan mottosu üzerinden; yani nasıl bir mavi vatan doktrini varsa nasıl bir ana vatan doktrini varsa aynı şekilde siber vatan olgusu da bir ihtiyaç ve bunun sağlanabilmesi konusunda Türkiye’yi yöneten siyasi irade hukuki bir pozisyon alarak sonuca ulaşmış görünüyor. Dijital platformların ülkelerin iç hukuklarını dikkate alarak ve iş birliği yaparak yoluna devam edebileceği bir düzlem giderek daha fazla bahsedilmesi gereken bir olgu olacak gibi görünüyor. X platformunun Türkiye’ye resmi temsilci atadığını duyurması bu konuda siyasi irade tarafından alınan kararın ve bunun arkasında durulmasının doğruluğunu gösteriyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.