Düşünür Azmi Bişare: Herkes Filistin Direnişinin Meşru Bir Hak Olduğunu Anlamalıdır

Alaraby Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi Genel Müdürü Azmi Bişare Al Araby kanalına verdiği röportajda, İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşa ilişkin gelişmelere ve savaşın Filistin-İsrail çatışmasının geleceği üzerindeki etkilerine değindi. Öte yandan, savaşın yansımalarının geniş kapsamlı olacağını ve savaşlardaki angajman kurallarını değiştireceğini de vurguladı. 
Fokus+
Düşünür Azmi Bişare Herkes Filistin Direnişinin Meşru Bir Hak Olduğunu Anlamalıdır
10 October 2024

Gazze’de savaşın başladığı 7 Ekim’in birinci yıldönümünde röportaj veren Bişare, askeri seçeneklerin tek başına krizi çözmeyeceğine dikkat çekerek, buna diplomatik çabalar ve bölge düzeyinde yeni ittifakların eşlik etmesi gerektiğini vurguladı.  

İlgili tüm tarafların katılımını sağlayacak entegre stratejiler gerektiğini de ekledi.  

İsrail vatandaşı Filistinliler olarak bilinen 1948 Araplarından olan Bişare, “Gazze’deki savaşın geleceği büyük ölçüde Filistinliler ve Arapların duruma nasıl tepki vereceğine bağlı” dedi.  

Mevcut durum böyle devam ederse, çatışmada temel olarak hiçbir şeyin değişmeyeceğini ekleyen Bişare, “Herkes Filistin direnişinin meşru bir hak olduğunu ve her düzeyde desteklenmesi gerektiğini anlamalıdır” diye konuştu.  

Öte yandan, güncel olayların Filistinliler için büyük bir zorluk teşkil ettiğini söyleyen Bişare, Filistinlilerin saflarını birleştirme ve kolektif çalışma konusunda başarılı olmalarının İsrail’in ihlallerini durdurmanın tek yolu olduğunu belirtti.  

Bugün Gazze’de yaşananların uzun bir acı geçmişin parçası olduğuna vurgu yapan Bişare, tüm bunların Filistin halkı için daha iyi bir geleceğe yönelik çalışma konusunda bir motivasyon olarak görülmesi gerektiğini söyledi.  

Küresel boyutlarda bir olay  

Bişare, İsrail’in 7 Ekim’den sonra başlayan savaşında hastaneler ve sivillerin hedef alınması gibi benzeri görülmemiş suçların yaşandığını, bu nedenle savaşın çatışma tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edildiğini sözlerine ekledi.  

Ayrıca, İsrail’in savaşlardaki angajman kurallarını değiştirmesi nedeniyle Gazze savaşının küresel standartlar açısından çok önemli bir olay olduğunu söyledi.  

Bişare, bu savaşın yalnızca Filistinlileri etkilemeyeceğini, bilakis tüm insanlığa damgasını vuracağını söyleyerek, işin en tehlikeli tarafının bu eylemlerin zamanla “sürekli bir rutine” dönüşmesi olduğu konusunda da uyardı.  

İsrail’in hedefleri artıyor  

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun suç işleme konusunda “serbest olduğu” ve istediğini yapabileceğine dair bir hisse kapıldığına dikkat çeken Bişare şu ifadelerle açıklamasını sürdürdü;   

“Netanyahu Gazze’yle ilgili spesifik hedeflerle yola çıktı ancak hedeflerinin kapsamını Filistin Yönetimi’ni zayıflatma ve Batı Şeria’daki yerleşim birimlerini artırmayı da içerecek şekilde hızla genişletti.”  

İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarının Hizbullah’ı ortadan kaldırmaya yönelik sistematik bir plan kapsamında gerçekleştiğini belirten Bişare, “Bu savaşın gerekliliği konusunda İsrail’de fikir birliği var gibi görünüyor” dedi.  

Filistin’in iç durumu  

İsrail’e karşı “Filistin birliğinin” önemine dikkat çeken Bişare, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) ötekileştirmeye çalışanların, mevcut savaşın tüm Filistin halkına karşı bir savaş olduğunun farkına varmadığını vurguladı.  

Aynı zamanda bu durumun, iç bölünmeyi daha da kötüleştireceğinin altını çizen Bişare, şu ifadelerle devam etti;  

“Mevcut savaş, yalnızca belirli bir gruba karşı değil, tüm Filistin halkına karşı bir savaştır. Bu da, Filistinlilerin ortak risklerle yüzleşme çabalarında birleşmesini gerektiriyor.”   

Bu bağlamda, İsrail işgal ordusunun Batı Şeria’daki yayılma politikasına, kasaba ve kamplara yönelik saldırılarına dikkat çeken Bişare, “Bu eylemler, İsrail’in mevcut sınırları veya yetkileri dahilinde Filistin Yönetimi’nin haklarını umursamadığı anlamına geliyor” ifadelerine yer verdi.  

Bişare, Filistin’in birliğini yeniden tesis etme konusundaki olası çözümün, içeride ve dışarıdaki Filistinlileri bir araya getirecek şekilde FKÖ’yü yeniden inşa etmeye çalışmak olduğunu söyledi.  

Önceden tasarlanmış savaş  

Lübnan’a yönelik savaşın beklendiğini vurgulayan Bişare, “Lübnan’da olup bitenler, Hizbullah’ı veya onun askeri kapasitesini ortadan kaldırma amacı taşıyan bir planı uygulamaya yönelik önceden tasarlanmış bir savaş” şeklinde konuştu.   

İsraillilerin şu anda Lübnan’da yaptığı her şeyin, yıllardır bu konuda yapılan planın bir göstergesi olduğuna dikkat çeken Bişare, açıklamasını şöyle sürdürdü;  

“İsrail, istihbarat teşkilatlarının 7 Ekim’de tamamen yerle bir edilen prestijini Lübnan savaşıyla yeniden tesis etmeye çalıştı. Bu, çağrı cihazı ve radyoların patlatıldığı saldırılarda ve birbirini izleyen suikastlarda açıkça görüldü. Bunların hepsi İsrail istihbarat teşkilatlarının etkili ve verimli olduğunu göstermek içindi.”  

Hizbullah savaştan kaçınmak istiyordu  

Hizbullah’ın aslında iç ve bölgesel nedenlerden dolayı bu savaştan kaçınmak istediğini ve bunu defalarca ifade ettiğini söyleyen Bişare, “Bu, grubun son günlerdeki davranışlarıyla da doğrulandı” dedi.  

Bişare ayrıca, “Hizbullah çevresi de dahil olmak üzere Lübnan toplumunun savaş istemediğini biliyor. Bu çevrelerin maksimum düzeyde tahammül edebileceği şey, savaşa girmek değil, Gazze ile dayanışmadır” dedi.  

Bu bağlamda Hizbullah’ın savaş değil, sadece Gazze’yi desteklemek istediğini söyleyen Bişare, “Çözüm basit, Gazze’deki savaşı durdurmaktır, Lübnan cephesi de otomatik olarak duracaktır” diye konuştu.  

Ancak İsrail’in saldırılarının Hizbullah’a sadece destek verme fırsatı bırakmadığına dikkat çeken Bişare, şu ifadelerle açıklamasına devam etti;  

“İsrail’in sadece yıpratma eylemi ya da çatışma değil, bir savaş da yürüttüğünü doğru anda anlamadılar. Savaşın ne zaman başladığının farkına varmadılar, belki de fark etmeye başladıklarında artık çok geçti. Çünkü İsrail, bunu fark edenleri amansızca takip etmeye ve ortadan kaldırmaya başladı.”  

Bişare, İsrail’in saldırıları karşısında Hizbullah’ın sınırlı tepkisi ve füze cephaneliğini yeterince kullanmama nedeni hakkındaki bir soruya da, doğrulanamayan “tahminler ve spekülasyonlardan” bahsederek yanıt verdi.  

Öte yandan, Lübnan halkının bazı bölgelerde düzenlenen saldırılar sonrasında etrafta füzeler görmesinden de anlaşılacağı üzere, Hizbullah’a ait cephaneliğin bir kısmının yakın zamanda vurulmuş olabileceğini söyledi.  

ABD İsrail’i “engelleyebilir”, ancak...  

Bişare röportajında, ABD-İsrail ilişkilerinin çok derin bir stratejik ittifak olduğuna ve bunun zaman içinde geliştiğine dikkat çekti.  

Denklemdeki en güçlü tarafın ABD olduğunu, İsrail’in ABD olmadan dayanamayacağını ve Gazze savaşının da bunu kanıtladığını belirten Bişare, “Ancak bu, İsrail’in ABD’ye tabi olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü İsrail, ABD’ye gündemlerini dayatıyor” diye de ekledi.  

ABD’nin mevcut bölgesel durumda İsrail’den vazgeçemeyeceğini, zira ittifaklarında İsrail kadar güçlü ve onun kadar güvenilir bir müttefiki olmadığını dile getirdi.  

ABD’nin “eğer isterse” İsrail’in yürüttüğü bu savaşları engelleyebileceğini söyleyen Bişare ayrıca şunları ekledi;  

“Ancak ABD bu bağlamda, Batı’nın kelimenin her anlamıyla terörizm olan, Lübnan’daki katliamlar gibi büyük bir suçu kınamak yerine “İsrail’in istihbarat gücüne hayranlığını” görerek bunu istemiyor.”  

Bişare, “ABD bu konuda İsrail’e emir verebilir. Peki bunu neden yapmıyor?” diye sorarak şu ifadeleri kullandı;  

“ABD, İsrail’in bir hamlesi bölgede kendi çıkarlarına zarar verecek bir yangına yol açmadığı sürece bunu durdurmayacaktır. Bölgede ABD’yi bunu yapmaya zorlayan hiçbir bölgesel faktör yok.”  

Trump Harris’ten çok farklı  

ABD başkanlık seçimleri bağlamında, ABD ile İsrail arasındaki stratejik ilişki olduğuna dikkat çeken Bişare, başkanlık seçimlerinin adayları olan eski Başkan Donald Trump ile Başkan Joe Biden’ın Yardımcısı Kamala Harris arasında temel farklılıklar olduğunu dile getirdi.  

Her iki adayın bakış açısının aynı olamayacağını vurgulayan Bişare, şu ifadelerle açıklamasını sürdürdü;  

“Trump ABD’nin Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşımakla yetinmedi, İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini de tanıdı. Ancak şimdi belki de Netanyahu’nun tehcir planlarını kabul etmeyi planlıyor.”  

Bişare, Trump’ın Filistin, Lübnan ve İran meselelerindeki yaklaşımının daha çok çatışmaya dönük olduğunu söyleyerek, İsrail’e İran’daki nükleer reaktörleri vurma çağrıları yaptığını da belirtti.  

Trump’ın bu anlamdaki yaklaşımının “çatışmaların tarihi, Filistin meselesi ve bu bölgedeki halkların varlığını dikkate almadan bölgeye bakma açısından çılgın bir yaklaşım” olduğuna dile getirdi.  

Bişare ayrıca, Trump’ın meseleleri finansal getiriler açısından değerlendirdiğini ve Gazze Şeridi’ni bir turistik plaj veya yatırım yapılması gereken bir gayrimenkul geliştirme alanı olarak görebileceğini vurguladı.  

Bişare, Trump ve Harris arasındaki farka bakılmaksızın, bu konuda Arap ülkeleri ve Filistin’in durumunun belirleyici faktör olduğunun altını çizdi.  

Arapların mevcut “tepkisiz” durumu bu şekilde kaldığı sürece küresel dayanışma anlamında hiçbir şeyin değişmeyeceğini belirtti.  

Azmi Bişare röportajını, “Arap ülkeleri, ABD ile ilişkilerde Filistin konusunu gündeme almazsa hiçbir şey değişmez” ifadeleriyle sonlandırdı.