Siyonizm, Filistin’den Önce Uganda’yı İşgal Etmek İstedi

Siyonist hareketin başlangıcında, Yahudiler için bir devlet kurma düşüncesi sadece Kudüs ile sınırlı değildi. Uganda, Siyonizmin alternatif yurt arayışlarında önemli bir yer tuttu. Siyonizmin değişimi, Sultan II. Abdülhamit'in rolü ve Siyonist hareketin Kudüs politikalarına evrilmesini yazar Mehmet Mazlum Çelik Fokus+ için ele aldı.
Mehmed Mazlum Çelik
Unknown.jpeg
14 Mart 2024

"Am Hasagula" Yahudilerin kendilerini seçilmiş ve üstün olarak gördükleri kavmiyetçiliğe verdikleri genel isim… 

Hedeflerine giden engelleri ortadan kaldırırken karşılarındakileri insan olarak görmeme motivasyonlarını bu düşünceden alıyorlar.  

Dünya çapında yaşanan, bebeklerin parçalanmış halde bulunması gibi olaylar, Siyonizmin hedefleri açısından bir bariyer olarak görülebilir. Bu tür olaylar, insanlık dışı muameleleri sıradanlaştırarak, bu tür trajik vakaları yalnızca bir et parçasından farklı olmayan hale getirir zihinlerinde.

Hasagula bir çeşit soydur ve kendilerini Hz. İbrahim’e bağladıklarını biliyoruz. Bu soyun en önemli misyonu dünyanın neresine dağılırlarsa dağılsınlar Arz-ı Mevud dedikleri bir coğrafyada toplanmaktır.  

Arz-ı Mevud’da Hasagulaların işledikleri cürümlerin tamamı affedilecektir, hatta bu habis hedefe yürürken işlenecek günahlar bir çeşit ceht olarak değerlendirilmesi hasebiyle Siyonistler zalim oldukları ölçüde “Arz-ı Mevud’a layık olacaklardır” anlayışı söz konusudur. 

Ölüm, katliam ve kanın bir çeşit ecir olarak kabul edildiği anlayışa göre; Siyonistler öldükten sonra Sina’dan başlayıp Fırat’a kadar uzanan Kenan ilinde haşr edilecektir.  

Elbette ehl-i kitap Yahudilerinin tamamı bu düşünceye katılmaz. Bunların başında ünlü düşünürlerden Spinoza gelir. 

Spinoza, Yahudilik inancında henüz Siyonizm hastalığı teşekkül etmeden, 1655 yılında, kutsal toprak anlayışına ve bu uğurda kan dökülmesine veya korku iklimi yaratılmasına karşı çıkacaktı. Bu itirazın sonucu olarak ise Spinoza, Yahudi Cemaatinden kovulacak ve mürtet ilan edilecekti.  

Toplumdan dışlanması da Spinoza’yı durdurmayacaktı. Tractatus Theologico Politicus adıyla yayımladığı ve kendi ismini gizlediği eserinde adeta Siyonizm’i daha doğmadan ortadan kaldırmaya çalışacaktı. 

Spinoza, hiçbir toprak parçası sınırı insanların işledikleri cinayeti ve katliamı meşru kılmayacağını yüksek bir sesle dile getirecekti.  

Kudüs’ten sürülme ve geri dönüş çabaları 

Esasen Müslümanlar, hiçbir zaman Yahudilerin Kudüs’ü kutsal görmesine karşı çıkmadığı gibi onları Filistin’den sürmemiştir.  

Hatta Yahudilik tarihinde Müslümanlar onları defalarca katliamdan kurtarmış ve Kudüs’e dönüş yolunu açmışlardı. 

Hz. Ömer, Kudüs’ü fethettikten sonra Yahudileri şehre daha onlar talep dahi etmeden davet edecekti. Tarihe “Hz. Ömer Amannamesi” olarak geçecek fermanla bu kutsal şehir bütün dinler için bir huzur adasına dönüştürülmüştü.  

1099 yılına gelindiğinde Kudüs, Haçlılar tarafından büyük bir barbarlığa maruz kalmıştı. Müslümanlar şehir savunmasına hazırlanırken Yahudilere isterlerse şehirden gidebileceklerini söylemiş ve kendilerini kınamayacaklarını bildirmişlerdi. Yahudiler ise yeryüzünde Müslümanların hâkim olduğu toprakların dışında güvende olacakları hiçbir yer bulunmadığını söyleyerek Müslüman Kudüs’te kalmayı tercih edecekti. 

2 Ekim 1187 tarihinde Selahaddin Eyyubi, şehri işgalden kurtardıktan hemen sonra Hıristiyanlarca şehirden kovulan Yahudileri kutsal kente davet edecekti.  

Kudüs başta olmak üzere Yahudiler 19. asra kadar bölgede büyük bir huzur içinde Müslüman ve Hıristiyanlarla beraber yaşadı. 

Özellikle Osmanlı döneminde bürokrasisinde Musevi kökenli vatandaşlar nazırlık, paşalık gibi birçok mevkie yükselecekti. Hatta Avrupa’dan gelen Yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmeleri dahi Türkler tarafından muhalefetle karşılanmadı. 

Anlatılanın aksine Theoder Herlz gibi Siyonist Yahudilere dahi düşmanca bir tavır izlenmediği gibi bizzat Sultan Abdülhamit ona Mecidiye Nişanı takacak kadar dostluk ve samimiyet göstermişti.

Osmanlılarla Siyonistleri karşı karşıya getiren gelişme ise Kudüs ve civarına Siyonistlerin devletleşmek için yerleşmek arzusu ve teklifleri olacaktı.  

Osmanlı Devleti, Avrupalı Yahudilerin yurt arayışına da saygı duyacaktı. Sultan Abdülhamit, Herlz’e kendilerini güvende hissedecekleri bir vatan arıyorlarsa Osmanlı’nın kendilerini himaye ederek Irak bölgesine Avrupalı Yahudileri yerleştirebileceğini teklif edecekti. 

Herlz, birkaç girişimle Kudüs’ün yolunu açmaya çalışsa da Türkleri gücendirmeyecek çareler arıyordu; fakat Mösyö Newlinsky olarak bilinen zengin medya patronu Siyonist, Osmanlıları üstü kapalı şekilde tehdit etmesi sonucu Yıldız Sarayı, Kudüs’teki en ufak toprak satışını dahi mercek altına almıştı. Daha önce satılan tapuların bazısı iptal edilmiş, bazıları vakıflara aktarılmış ve önemli bir kısmı Sultan Abdülhamit’in şahsi ismine tapulandırılmıştı. Nihayet toprak satışı konusunda zafiyet gösteren devlet memurları ciddi yaptırımlara maruz bırakılmıştı. 

Irak teklifi neden reddedildi? 

Yahudiler, Sultan Abdülhamit’in Irak teklifini düşünmeden reddetmesinin iki önemli nedeni bulunuyordu. Öncelikle Kudüs öncesi tampon bir yurt arayışı Yahudiler arasında konuşulmayan bir konu değildi; ama Osmanlı’nın gözü önünde silahlanmaları ve Kudüs’e doğru genişlemelerinin politik olarak imkânsız olduğunun bilincindeydiler. 

Diğer bir neden ise ekonomik problemler ve yerel unsurlardı. Irak limanı bulunmayan bir coğrafyaydı. Ticaretle zenginleşen Yahudiler için Akdeniz’e açılmayan bir kapı dünya ile tüm bağlantılarını kopartabilirdi. Ayrıca bölgede bulunan Arap ve Kürt yerel unsurlar da en az Osmanlı merkezi yönetimi kadar tehdit içeriyordu. Bu unsurlar aşiretlerden oluşuyor ve tamamen Yıldız Sarayının talimatları çerçevesinde hareket ediyorlardı. Osmanlı’yı bir şekilde uluslararası baskı ile ikna edip silahlansalar bile merkezi hükümetin sözünden zaman zaman çıkabilen yerel unsurlar bölgede Siyonistlerin güçlenmesine asla izin vermezdi. 

Uganda teklifi 

Baron Hirsch, 1890 yılında kurduğu “Jewish Colonization Association” örgütüyle Avrupalı Siyonist Yahudileri çoğunlukla Arjantin ve Filistin’e yerleştirmeye başlamıştı. Sultan Abdülhamit’in özellikle Kudüs ve civarında çiftlik kurulumunu ve toprak satışını yasaklamasıyla beraber ilgi daha çok Arjantin’e kaydı. 

Burada Baron Hirsch’in satın aldığı topraklara ciddi miktarda Yahudi göçü başlamıştı; ama bu strateji Arzı Mevud’a mugayir bir politikaydı. Baron Edmond Rothschild bu politikaya karşı olanlardandı ve Sultan Abdülhamit’in yasaklarını memurlara yönelik rüşvet ve şantajla aşmaya çalışıyordu. 

Rabbi Judah Alkalai isimli güçlü bir Siyonist bu teşebbüslerin hepsinin yetersiz olduğu ve tek çözümün ancak toplu göç olduğu tezini ortaya atacaktı.

Bu çerçevede Avrupa baskısından kurtulmak için Yahudiler, “Siyonist Kongresi”ni topladılar. Toplamda altı kongrenin bütünü incelendiğinde nihai hedef Kudüs olsa da hiçbirinde öncelikli göç yeri olarak Kudüs’te diretilmediği anlaşılmaktadır. Böyle bir gelişmeye İstanbul yönetiminin izin vermeyeceği gerçeğinden hareketle Seküler ve radikal Siyonistlerin uzlaştığı bir nokta söz konusudur: Kudüs’ten önce başka bir coğrafyaya göç etmek; ama biran evvel Avrupalıların baskısından kurtulmak. Aksi halde Avrupa’da patlamak üzere olan öfke volkanı Yahudileri yutacaktır ve Siyonistler bunun bilincindeydiler. Servet transferlerini ABD ve Güney Amerika’ya yoğunlaştırsalar da Avrupa’daki milyonlarca Yahudi her gün yükselen antisemitizmin hedefindeydi.  

Zaten seküler Siyonistleri de dinci Siyonistler gibi zorunlu bir göç politikasına sevk eden neden de yükselen bu nefretti. Avrupa’da yaşayan Yahudiler artık bu coğrafyada istenmiyordu ve Yahudilerin gideceği bir yere ihtiyacı vardı. 

Bu noktaya kadar dikkat edilmesi gereken en önemli husus şudur ki Yahudiler kendilerine düşman olarak gördükleri Müslümanlar değil, Hıristiyanlardı.  

Müslümanlar bölgede bir düşman değil; ama engel olarak görülmekteydi.  

Bu engeli aşmak için herhangi bir silahlı mücadele yahut politik bir müdahale söz konusu değildi. Bunun altında yatan en temel neden tarihlerinde Müslümanlar, özellikle Türkler, onlarla hiç savaşmamıştı. Kudüs civarı “halksız toprak, Yahudiler ise topraksız halktı.” Müslümanların hamisi Osmanlıların ekonomisini düzeltirlerse bu toprakların kendilerine altın tepside sunulacağı sanrısına kapılmışlardı. 

Herlz bizzat bölgeye yaptığı ziyaretlerle durumun Avrupa’daki Siyonistlerin hiç de düşündükleri gibi olmadığını görmüştü. Bölgede ciddi bir Arap, Türk ve Kürt nüfusu vardı. Bu yüzden süreç yalnızca İstanbul’un borçlarını kapatarak Filistin topraklarını elde edemeyecekleri kadar zor hatta imkânsızdı.  

T. Herlz, araya Alman İmparatoru Wilhelm’i de koymasına rağmen Sultan Abdülhamit’i ikna edemeyince bu kez İngilizlerden Kıbrıs’ı veya Güney Afrika’yı resmen istemişti.  

İngilizler bu teklifi reddetmiş ama 3 Nisan 1903 yılında Yahudilere Uganda’yı teklif etmişti. 

İngilizler bugün Kenya sınırları içerisinde bulunan “Uasin Gishu” bölgesinde Yahudilerin barınabileceği geniş bir arazi önermişti. Siyonistler, bölgede Falaşalı (Sürgün) Yahudileri keşfettikten sonra Etiyopya ve civarına olan bakış açısı ciddi anlamda değişmişti. Bu yüzden teklifi kestirip atmadılar. 

İstanbul’da Sultan Abdülhamit bulunduğu müddetçe Uganda Planı, Kudüs işgali için Siyonizm’e istediği zamanı ve devletleşme kültürünü sağlayabilirdi. 

Ayrıca Mombasa Limanına yakınlık ve bölgede tehdit oluşturabilecek yerel bir unsurun bulunmaması büyük avantajlar sağlamaktaydı. 

6. Siyonist Kongresinde “Uganda Planı” resmen kabul edildi. Herlz, Abdülhamit’in bu fikri tebrik etmesi üzerine tekrar İstanbul’a gelerek Sultandan ricacı olmuşsa da yine ret cevabını almıştı. 

1905 yılında tekrar toplanan 7. Siyonist Kongre, Uganda planını tekrar ele almış bu kez iptal edilmesine karar kılmıştı. Bunda şüphesiz İngilizlerin Yahudileri bölgede farklı amaçlarla kullanma niyeti etkili olmuştu.  

Siyonistler, Sultan Abdülhamit’in yaşlandığını ve politik olarak da zayıfladığı gerçeğinden hareket ederek Kudüs üzerine odaklanılmasına karar verdi. Nitekim Cihan Harbi’nde Nili Siyonist Teşkilatı faaliyetleri Siyonistlerin bölgede olası bir savaş için İngilizlerin nezaretinde çok önceden hazırlandığını ortaya koyacaktı. 

11 Nisan 1909 günü Filistin’de sessiz sedasız “Tel Aviv” adında küçük bir yerleşim yeri kurulurken Siyonizm’in önündeki en büyük engel olarak görülen Sultan İkinci Abdülhamit yalnızca iki hafta sonra tahttan indiriliyordu. 

Siyonizm, en büyük engelinden kurtulduktan sonra Filistin’e alternatif tüm planları bir kenara bıraktı.