Kaosun Miladı Enver Paşa’nın Gazze’den Tahliye Telgrafıyla Başladı
İsrail, tarih kitaplarında dahi şaşırarak okuduğumuz savaş stratejileriyle bölgeye ateş püskürtüyor. Çoğu siyaset bilimci ve gazeteci bu barbar ordusunun saldırılarını Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği huruç hareketiyle izah ediyor. Oysa meseleyi akıl ve mantık süzgecinden geçirip bir neden-sonuç ilişkisi içinde izah eden tüm yaklaşımların altını oyan bir vaziyet söz konusudur. İsrail’in kendi devlet aklının içine girdiği kriz…
İsrail’i şu anda yöneten iktidar kanadı seçim meydanlarında “80 yıl lanetine” son verme vaadiyle iktidara geldi. Dolayısıyla İsrail halkı, akıl ve sağ duyudan yoksun bir siyasi hareketi iktidara taşıyarak 2028 yılına yaklaştığımız günlerde son derece bilinçli ama tehlikeli bir tercihte bulundu.
Kehanete göre; Yahudilerin kurduğu devletler henüz 80 yılını doldurmadan yıkılmaktadır. Bunun önüne geçebilmenin yegâne yolu ise Arz-ı Mevud’un tereddütsüz şekilde ele geçirilmesidir. Bu uğurda Siyonist askerlerinin ‘Amalekiler’ olarak tanımladığı bölge halklarının kundaktaki çocuklara kadar katletmesi bu çıldırmış zihniyetin şeriatına göre helaldir. Bu uğurda işlenen tüm günahlar büyük devlet kurulduğunda affedileceği vaat edilmiş olması dehşetle izlediğimiz soykırımın paradigmasını inşa etmektedir.
Askerler ve sivil-yerleşimci görünümlü fanatikler bu şekilde motive edilirken devlet aklı da bahsi geçen lanet-kehanet endişesiyle dizayn edilmekte. Başta Netanyahu ve Yoav Galant gibi isimler Amalekiler tanımlamasını mütemadiyen kullanarak bu mesajı muarızlarına vermektedir. Kehanetin İsrail’i bir yönetimsel krize sokan ve bu denli saldırgan kılan en önemli yanı, eğer 4 sene gibi kısa bir süre içinde Arz-ı Mevud’da hakimiyet kurulamazsa mevcut İsrail Devletinin yıkılacak olmasına duyulan inanç olarak karşımıza çıkmaktadır.
İsrail, son 30 yılda dünyanın her yerinde yaşayan Yahudileri bölgeye getirmek için aşağı yukarı yüz milyar dolar civarında bir para harcadı. Buna rağmen bu süre zarfında İsrail’e gelip yerleşen Yahudi sayısı 1 Milyon rakamını ancak bulmaktadır. 7 Ekim’den bu yanı İsrail’i terk eden Yahudi sayısı en son 2023 yılının Aralık ayında 970 bin olarak açıklanmıştı. Bu sayının yarısına yakını hali hazırda ülke dışında bulunup dönmeyi reddedenlerden oluşurken kalan yarısı İsrail’den kalıcı olarak ayrılan kişilerden oluşmaktaydı. Üstelik AA’nın konuyla ilgili yaptığı (Bekasını kitlesel göçle ilişkilendiren İsrail, Gazze savaşıyla "tersine göç" çıkmazına girdi) bazı haberlere göre, göç edenlerin önemli bir kısmı sınır bölgelerindeki yerleşimciler.
Sınır bölgelerindeki yerleşimlerden göçü önemli kılan ise burada yaşayanların en fanatik Yahudilerden oluşmalarıdır. Metropollerdeki çoğu İsrailli henüz endişeli olsalar da savaş atmosferine tam anlamıyla girmedikleri için evlerini terk etmek konusunda bir adım atmayı tercih etmiyorlar. İsrail gibi demografik verilere son derece önem veren bir devletin göç kaosuna rağmen işgalini genişleterek sürdürmek istemesi devleti üzerine inşa ettikleri ütopya için kaçınılmaz bir strateji olarak gözükmektedir. Başka bir deyişle gördüğümüz vahşet henüz İsrail’in girişeceği çılgınlıkların başlangıcını ihtiva etmektedir.
Tüm bu hadiselerin başlangıcı ise 7 Ekim’de Gazze’de başlamadı, esasen 8 Kasım 1917 günü Enver Paşa’nın İstanbul’a yolladığı bir telgrafla başladı. Bu telgraf Mehmetçiğin resmen Gazze’yi tahliye ettiğini bildiriyor ve bölge bir daha sükûn bulmamak üzere bir ateşin kıyısına itmiş oluyordu.
Türk askeri Gazze’de binlerce şehit verdi
1917 yılında İngilizler Nili Casus Teşkilatının kendilerine sağladığı enformasyonla Gazze’de Türk konuşlanmış Türk askerinin üzerine hunharca saldırdı. Birinci Gazze Savaşı sırasında kendinden emin bir şekilde Vadi Gazze'yi geçerek neredeyse her noktasını bildikleri Türk birliklerine ardı sıra top atışları ile mütemadiyen vurdular. Top atışları susup, kuşatma yerini saldırıya bıraktığında herkesin beklemediği bir sonuç ortaya çıktı. İngiliz ordusu adeta Gazze'ye saplanıp kaldı. Türk askeri, onca imkânsızlığın içinden İngilizlere cehennemi yaşattı. Cemal Paşa, İngilizlere korkunç bir mağlubiyet yaşatmıştı. İngilizler geldikleri gibi Gazze'den çekilmiş geride yüzlerce ölü ve esir bırakarak çekilmişti.
Bu kez denizden de Gazze ablukaya alınarak ilkinden daha yoğun bir top atışı ile şehir günlerce dövüldü. İngilizler yeniden kara harekâtına başladıklarında daha önce hiçbir savaş meydanında görülmemiş silahları Gazze'de Türk askerine karşı kullandılar. Çöl savaşlarına uygun hale getirilen tanklar ve zehirli gazlar bunlardan bazılarıdır. Ayrıca, İngilizlerin ellerindeki tüm imkânlarla Gazze'ye yaptıkları ikinci kara harekâtı da başarısız oldu. Ahmet Cemal Paşa'nın komutasındaki Türk askeri hayatlarında ilk kez karşılaştıkları 7 tankın (savaş ejderhası) 4'ünü infilak etmeyi başardı. İngiliz ordusu Mısır'a kadar geri çekildi. İngilizler, üçüncü kez geldiklerinde Gazze'yi alacaklardı. Her seferinde yenilenmiş İngiliz ordusu şehri alamaması fizik kurallarına aykırıydı.
Türk askeri kanının son damlasına kadar Gazze’yi savunmuş; ama nihayet şehri teslim etmişti. Gazze, tüm bölge halkları ile düşman arasındaki son perdeydi; çünkü Gazze’nin düşmesinden sadece bir gün sonra Kudüs, 1 sene sonra Şam, Musul ve Bağdat’a varıncaya dek İslam beldeleri İngilizlerin hakimiyetine geçmişti. Enver Paşa, 8 Kasım 1917 günü İstanbul’a sessiz sedasız çektiği bir telgrafla vaziyeti basit bir olaymış gibi arz ediyordu:
“Sivas'tan Sadrazam Paşa Hazretleri'ne mevrud (gelen) şifreli telgraf:
1. İngilizler Sina Cephesi'nde taarruz etmektedir. Düşman(ın) denizden ve karadan yaptığı şiddetli topçu ateşi altında kıtâatımız (kıt'alarımız) emir mucibince 7/11'de (7 Kasım'da) Gazze'yi tahliye ettiler ve sağ cenahlarıyla takrîben yedi kilometre şimale (kuzeye) alındılar. Sol cenahta Biyri's-Sebû şimalinde (kuzeyinde) muharebât (muharebeler) devam ediyor. Takviye kıtaâtımız (kıt'alarımız) mütemadiyen vâsıl olmaktadır. Falkenhayn Paşa, Kudüs'te bulunmaktadır.
2. Irak Cephesi'nde İngilizler, Dicle tarafındaki mevâzimize takarrub ettiler (mevzilerimize yaklaştılar). Kıtaâtımız (kıt'alarımız) Tikrit şimâlindeki Cebel-i Sahreyn'de hazırlanmış olan mevziye alındılar. Düşman takib etti.
3. Onuncu Ordu'da bugün sol cenahta üç mühim tepe, kıtaâtımız tarafından yapılan taarruz neticesinde zaptolundu. Düşmandan bir miktar esir aldılar. İki cebel (dağ) topu ve üç makineli tüfek igtinâm eylediler (ganimet aldılar).
4. Üçüncü Ordu'daki teftişi bitirdim. Şimdi, Sina Cephesi'ne hareket ediyorum. Bu şifre, 9288 numaralıdır. 8 Teşrinsâni 33 (8 Kasım 1917).
Başkumandan Vekili Enver"
Bu telgraftan sadece 2 sene sonra, 7 Şubat 1919'da, Gazze ve Kudüs’ü işgal eden İngiliz General Allenby Mareşal unvanıyla İstanbul’a bir fatih edasıyla girecekti. 80 yıl kehaneti gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilinmez; ama tarihte Gazze’nin yıkılmasından sonra hiçbir İslam başkenti huzur bulmamıştır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.