ABD Seçimleri Dünya İçin Ne Anlama Geliyor?
ABD’de yeni başkanı seçmek için oy verme işleminin başlamasına saatler kala, uluslararası ve bölgesel gazeteler, “ABD Oy Veriyor: Dünya İçin Anlamı Nedir?” başlığı altında bir dizi konuyu uzmanlara sordu.
Uzmanlara yöneltilen sorularla, özellikle Çin ve Rusya gibi küresel güçlerin artan meydan okumaları ışığında, ABD başkan adayları Donald Trump ve Kamala Harris’in Avrupa, Çin ve Rusya’nın yanı sıra Orta Doğu ve Afrika’ya yönelik politikalarındaki farklılık ve yakınlıklar ele alındı.
Orta Doğu’yu neler bekliyor?
Seçim sonucunda kazananı yalnızca ABD’li seçmen belirlese de Orta Doğu bölgesinde, Arap sorunları ve bölgesel istikrar açısından adayların birbirinden daha iyi olup olmadığı konusunda geniş bir tartışma var.
Geçtiğimiz yıldan bu yana Gazze ve Lübnan’da yaşanan savaşlar, Arap vatandaşların seçimi kimin kazanacağı ve bunun sonucunda bölgedeki olayların ne ölçüde etkilenebileceğine dair ilgisini arttırdı.
İsrail stratejisini belirlemek için seçim sonuçlarını beklerken, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Washington’daki yönetim değişikliğinden önce Hamas ve Hizbullah’ı kontrol altına almak gibi bazı stratejik kazanımları elde etmek istediği düşünülüyor.
Bazıları, özellikle de Gazze ve Lübnan’daki savaşı sona erdirmek için net bir vaatte bulunmadığı için, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in Orta Doğu meselelerine yönelik politikasının, Başkan Joe Biden’ın politikasından pek farklı olmayacağına inanıyor.
Araplar arasında ne Biden, ne de Harris’in “Filistinlilerin akan kanını” durdurmak için İsrail’e yeterince baskı yapmadığına dair yaygın bir görüş var.
Bilindiği üzere 2017’den 2021’e kadar başkanlık yapan Trump’ın, bu dört yıllık görevi sırasındaki eylemlerine bakarak bölgeye yönelik dış politikasını anlamak mümkün.
Ekonomiye büyük önem veren Trump’ın başkanlığı döneminde, başta Suudi Arabistan’la yapılan silah anlaşmaları olmak üzere birçok Arap ülkesi ile çok sayıda ticaret anlaşması imzalandı.
Cumhuriyetçi Trump, önceki ABD başkanlarının aksine Arap ülkelerine siyasi reformlar yapmaları ya da ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletmeleri için baskı yapmıyor ve bu ülkelerin insan hakları sicillerini açıkça eleştirmiyor.
Ayrıca Trump, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es Sisi gibi birçok Arap devlet başkanı ve liderini dost olarak tanımlıyor.
ABD eski başkanı aynı zamanda, İsrail’in BAE, Bahreyn ve Fas ile imzaladığı normalleşme anlaşmalarında arabuluculuk yaptı.
Cumhuriyetçi Trump, Arap ve Müslümanların yoğun olduğu Michigan eyaletindeki bir seçim mitinginde, İsrail-Lübnan arasındaki çatışmayı sona erdirme zamanının geldiğini söyledi.
Arap asıllı ABD’lilerin de katıldığı mitingde Trump, “Lübnan’da çok sayıda insan tanıyorum ve bu işi bir an önce bitirmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Uzmanlara göre Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a dönmesi halinde, yerleşim birimlerinin inşası gibi konularda İsrail üzerindeki baskıyı azaltması ve bölge politikalarını İran’a karşı daha fazla güvenlik yakınlaşmasına doğru yönlendirmesi bekleniyor.
Seçim sonucu Afrika için ne anlama geliyor?
Son dönemdeki ABD yönetimleri Afrika’yı ihmal etti. Bir ABD başkanının kıtaya en son ziyareti 2015’te gerçekleşti. Yeni başkan bu büyük ve çeşitlilik içeren kıtayla nasıl ilgilenecek?
Afrika göz ardı edilecek değil, bilakis kültürel ve dilsel çeşitliliğe sahip bir kıta. Ancak, ABD tarafından Afrika kıtasına, Avrupa ya da Orta Doğu kadar öncelik verilmiyor.
Eski Başkan Barack Obama, 2015 yılında Afrika’yı ziyaret eden son ABD başkanı oldu. Sonraki başkanlar Afrika’ya aynı ilgiyi göstermedi.
Biden yönetimi her ne kadar Afrika’nın önemine dair söylemlere ağırlık verse de kıtada derin ortaklıklar ya da somut sonuçlar elde edemedi.
Aksine kıta, özellikle Afrika Sahel ülkelerinde Batı nüfuzundan kurtulma yönünde somut değişikliklere tanık oldu.
Kenya'nın Birleşmiş Milletler’deki (BM) eski Daimi Temsilcisi Martin Kimani ve Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’ndan Zainab Usman, Foreign Policy dergisinin “ABD Oy Veriyor: Dünya İçin Anlamı Nedir?” başlığıyla sorulan sorularını yanıtladı.
Kimani ve Usman, ABD’nin Afrika’daki yatırımlarını diğer bölgelere kıyasla sınırlayan mali kısıtlamaların yanı sıra Afrika’nın komşu Avrupa arasındaki coğrafi mesafe ve ekonomik ilişkilerin gücü de dahil olmak üzere bir dizi nedenden ötürü ABD gündeminin üst sıralarında yer almadığına dikkat çekti.
Kimani, George W. Bush’un HIV/AIDS tedavisi ve önlenmesi için finansman sağlayan PEPFAR girişimi sayesinde Afrika’da olumlu bir figür olarak hatırlandığının altını çizdi.
Kenya’nın eski BM Daimi Temsilcisi, ABD politikasının değiştiğini, ülkenin artık eski nüfuzuna sahip olmadığını, bunun da ABD’nin Afrika’ya olan ilgisinin azalmasına neden olduğunu dile getirdi.
Trump’ın başkanlığı dönemindeki kıtaya ilgisi de sınırlı kaldı. Kenya gibi ülkelerle ticaret anlaşmaları yapmaya çalışırken, Çin’in Afrika’ya nüfuz etmesini önlemeye odaklanan bir politika izledi.
Harris’in başkan olması halinde özellikle iklim ve enerji konularında Biden’ın stratejisinden bazı noktalar alabileceğini söyleyen Kimani şunları ekledi;
“Ancak Harris, kendi çıkarlarının ABD destekli temiz enerji politikalarıyla çeliştiğini düşünebilecek petrol zengini Afrika ülkelerini kazanmakta zorlanabilir.”
Hem Harris hem de Trump, Washington’un “Afrika ticareti” için Pekin ile rekabet etmeye yönelik politikalarını sürdürebilir. Ancak Orta Doğu, Türkiye ve Çin karşısında ABD’nin kaybettiği nüfuzu yeniden kazanma konusunda büyük zorluklarla karşılaşabilirler.
Bu bağlamda Trump, özellikle ABD’nin bu yılın başlarında Nijer’den maliyetli bir şekilde çekilmesinin ardından, Sahel bölgesinde savunma ve göç karşıtı politikalar konusunda Moritanya ve Fas ile işbirliğini daha da artırabilir.
Analistlere göre kim kazanırsa kazansın, “Afrika’daki çok önemli mineraller ve Çin ile rekabet” her iki ismin de kıtaya yönelik politikalarının temel itici gücü olacak.
Seçim sonucu Asya için ne anlama geliyor?
Çin’in Asya ve dünya genelinde nüfuzu artarken, yeni ABD başkanı dünyanın en önemli ilişkisini nasıl yönetecek?
Çin, ABD’nin en büyük stratejik rakibi. ABD’de hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi partiler, Çin’in giderek artan nüfuzuna meydan okunması gerektiği konusunda hemfikir.
Ayrıca Trump, Çin konusunda baskı aracı olarak gümrük tarifelerine ve kişisel ilişkilere güveniyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile de kişisel ilişkiler kurmanın Washington için kazanımlar sağlayabileceğine inanıyor.
Buna karşılık Harris ise uzun vadeli stratejilerden yana. Japonya ve Güney Kore gibi müttefikleriyle işbirliğini geliştiriyor ve ABD’nin rekabet gücünü artırmak için yerel sektörlere yatırım yapmayı amaçlıyor.
Biden, Trump’ın uyguladığı gümrük vergilerinin birçoğunu savunsa da, Harris bunları, Çin’in bu sektörlere yönelik devlet sübvansiyonlarına karşı koymak için yalnızca belirli endüstrileri hedef alan bir araç olarak görüyor.
ABD başkanlık seçiminin Avrupa için anlamı nedir?
Analistler, her iki adayın da bir şekilde, ABD’nin Avrupa güvenlik meselelerindeki varlığının azaltılmasına katkıda bulunabileceğine inanıyor.
Trump’ın kazanması halinde, Avrupa’yı zor durumda bırakabilecek bir adımla, Avrupa ülkelerine ya da Ukrayna’ya danışmadan Putin ile doğrudan anlaşmaya varma olasılığı ile birlikte sert bir değişim yaşanabilir.
Öte yandan, Harris’in Avrupalılarla daha koordineli bir politika sürdürmesi ve böylece Ukrayna’yı destekleme konusunda kademeli olarak daha fazla sorumluluk almalarını kolaylaştırması bekleniyor.
Atlantikçilik ve NATO
Trump başkanlığı döneminde NATO’ya verilen desteği azaltma arzusunu dile getirdi, bu askeri ittifakı bir iş anlaşması olarak gördü ve NATO’ya üye ülkelerin ittifakın savunma harcama hedeflerini yerine getirmelerini talep etti.
Harris ise ittifakları destekleme ilkesine bağlı olarak görülüyor.
Trump daha önce NATO ülkelerinin kendi savunmalarına yeterince mali katkıda bulunmadıklarını ve bu konuda ABD’nin yükünü artırdıklarını ileri sürerek ittifaktan çekilme tehdidinde bulundu.
ABD eski başkanı tarafından tekrarlanan bu çekilme tehdidi, özellikle Trump’ın NATO’ya verdiği desteğin karşılığında ne alacağını düşünen Avrupalı liderleri endişelendirdi.
Öte yandan, Harris’in NATO’yu desteklemek için daha geleneksel bir politika izlemesi, onu ortak değerleri teşvik eden ve Batı’nın güvenlik çıkarlarını koruyan gerekli bir ittifak olarak görmesi bekleniyor.
Dolayısıyla Harris, Avrupalılarla daha güçlü, istikrarlı bir işbirliği ve koordinasyon sağlanmasına katkıda bulunabilir.
Foreign Policy dergisine konuşan analistlere göre Trump’ın kazanması halinde ABD’nin NATO’dan çekilmesi ittifakı temelden zayıflatabilir ve Avrupa’yı güçlü bir ABD askeri desteği olmaksızın Rusya ile doğrudan karşı karşıya bırakabilir.
Bu durum, Rus tehditlerine karşı ulusal güvenliklerini korumak için NATO bünyesinde ABD’nin askeri desteğine büyük ölçüde güvenen Baltık ülkeleri ve Polonya gibi en savunmasız Avrupa ülkelerini çok endişelendiriyor.