Batı Şeria’daki Yerleşim Birimlerine İlişkin Kararlar Sessiz Etnik Temizlik Anlamına Mı Geliyor?

İsrail merkezli Peace Now (Şimdi Barış) STK'si, İsrail'in 1993 Oslo Anlaşması'ndan bu yana en geniş araziye el koyduğunu açıkladı. Kabine, yerleşim birimlerinin güçlendirilmesi ve binlerce yeni konut birimi için ihale açılması kararlarını onayladı. Uzmanlar ise bu adımları 'sessiz etnik temizlik' olarak nitelendirdi.
Fokus+
Batı Şeria’daki Yerleşim Birimlerine İlişkin Kararlar Sessiz Etnik Temizlik Anlamına Mı Geliyor
5 Temmuz 2024

İsrail merkezli Peace Now (Şimdi Barış) isimli sivil toplum kuruluşu (STK), İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’nın Ürdün Vadisi bölgesinde 12,7 bin dönümlük araziye el koyduğunu açıkladı. 

STK, bunun 1993 tarihli Oslo Anlaşması’ndan bu yana İsrail tarafından el konulan “en geniş arazi” olduğunu vurguladı. 

Ayrıca 2024’ün, İsrail’in Batı Şeria’daki topraklara en fazla el koyduğu yıl olduğunun altını çizdi. 

Peace Now, atılan son adımla birlikte, İsrail’in sene başından bu yana el koyduğu toplam arazinin 23,7 bin dönüm olarak kaydedildiğini de ekledi. 

Kabine’nin yerleşim birimlerine ilişkin onayı 

Filistinli siyasi uzman ve analistler, İsrail Kabinesi’nin Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimlerinin güçlendirilmesi, B Bölgesi'nde Filistin Yönetimi’nin sivil yetkilerinin geri çekilmesi, burada İsrail yasalarının uygulanması ve birçok yerleşim biriminin meşrulaştırılmasına ilişkin onayladığı kararların yansımaları konusunda uyarmış, bunları ‘yeni bir Nakba’ olarak nitelendirmişti. 

Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in açıklamasına göre,İsrail Siyasi ve Güvenlik İşlerinden Sorumlu Mini Bakanlar Konseyi, 27 Haziran tarihinde Batı Şeria’daki beş yerleşim biriminin yasallaştırılmasına onay verdi. 

Onaylanan plan, Filistin Yönetimi’nden bazı yetkililere karşı yaptırımlar uygulanması ve yerleşim birimlerinde binlerce yeni konut birimi için ihale açılmasını da içeriyor. 

Batı Şeria’da “stratejik konumlarda” bulunan beş yerleşim birimi arasında Nablus topraklarında kurulan Avitar, Ramallah’ta bulunan Sadi Ephraim, Bireh’teki Givat Assaf, El Halil ile Beytüllahim arasında bulunan Haletz ve Halil topraklarında kurulan Adorim yer alıyor. 

Ayrıca Yüksek Planlama Müdürlüğü, işgal altındaki Batı Şeria’da yapılacak binlerce yeni yerleşim birimindeki konutlara yönelik planları onaylamaya davet edildi. 

Kabinenin aldığı diğer kararlar arasında Yahudiye Çölü’nde yapılan izinsiz inşaata karşı yasaların uygulanması, miras alanlarının korunması ve B Bölgesi’ndeki çevresel risklerin önlenmesi de yer alıyor. 

Sessiz etnik temizlik 

İsrail’in yerleşim birimleri konusunda uzman olan Khalil Tafkaji, Al-Araby Al-Jadeed gazetesine verdiği demeçte, şu anda Batı Şeria’da yaşananların “sessiz bir etnik temizlik süreci” olduğunu söyledi. 

Bu durumun bazen işgalci yetkililerin Filistin inşaatlarına müdahale etmeye başladığı B Bölgesi’nde “ilhak” olarak ilan edildiğini belirten Tafkaji, açıklamasına şu ifadelerle devam etti; 

“Dolayısıyla olup bitenlere kapsamlı olarak baktığımızda, İsrail’in Batı Şeria’daki kamplarda kapsamlı yıkım operasyonlarıyla büyük ve çok tehlikeli bir program uyguladığını görüyoruz.”

Bunların kamplardan dışarıya doğru yer değiştirme süreçleri olduğuna dikkat çeken Tafkaji, yerleşimcileri silahlandırmanın yanı sıra El-Aroub ve Beyt Ummar bölgesinde yer alan Khirbet Safa’da olup bitenlerin “Filistinlileri topraklarından dışarıya itme” sürecine işaret ettiğini söyledi. 

Bu durumun, ekonomik ve güvenlik baskıyla gençlerin göçüne ilişkin son ankette de görüldüğünü dile getirdi. 

Tafkaji, Gazze Şeridi’nde her gün yaşananlara ek olarak, yerleşimcilerin saldırdığını, çiftçilerin topraklarına ulaşmasının engellendiğini, mahsuller ve ağaçların yakıldığı, İsrail’in güvenlik önlemlerinin giderek daha da sıkılaştırıldığı ve yerleşim birimlerinin yasallaştırıldığını vurguladı. 

Yerleşimler Batı Şeria ve Kudüs meselesinin kesin olarak çözülme süreci  

Atılan son adımların siyasi boyutuna değinen Tafkaji, “Bu, sınırların çizilmesi ve Batı Şeria ile Kudüs meselesinin kesin olarak çözülme sürecidir” dedi. 

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “Kudüs'ü işgal etmedik, özgürleştirdik” ifadesinin altını çizen Tafkaji, “Netanyahu, ABD’nin büyük desteğiyle deniz ve nehir arasında tek bir devletten bahsediyor” şeklinde konuştu. 

Tafkaji, “Netanyahu’nun ‘Biz Amalekilerle savaşıyoruz’ ifadesini hatırlayalım.  O, İsrail projelerini uygulamak için Tevrat’ı kullandı ve bu toprakların Filistinliler tarafından işgal edildiğini ve burayı özgürleştirdiğini iddia etti” diye ekledi. 

Batı Şeria ve Kudüs çevresindeki yıkımların yoğunlaşmasına ilişkin olarak ise Tafkaji şunları söyledi; 

“Masafer Yatta’nın Umm Al-Khair bölgesinde evler yıkılırken, bu yıkımlar C Bölgesini kontrol etmeye yönelik tamamen açık bir politika ve programın parçasıdır. Bu, İsrail’in Bedevi sorununa, etnik temizlik sürecine ve Ürdün Vadisi bölgesine kuzeyden güneye yeni sınırların çizilmesine yönelik son derece net bir politika uyguladığını gösteriyor.” 

Batı Şeria’da askeri yönetim yerine sivil bir İsrail hükümeti olduğunu dile getiren Tafkaji, Bezalel Smotrich’in bunu uygulamaya başlamak için büyük bütçeler ayırdığını belirtti. 

Tafkaji ayrıca, “Filistinlilere yeni bir oldu bitti dayatmak, onların bağımsız devlet hayallerini yok ediyor” diye ekledi. 

Birleşmiş Milletler (BM), İsrail’in Gazze Şeridi’nde savaşın başladığı Ekim ayından bu yana yasadışı yerleşim birimlerinin inşasını hızlandırma adımlarının, yaşanabilir bir Filistin devleti kurma olasılığını ortadan kaldırma yönünde tehdit oluşturduğunu ifade etti. 

Yeni Nakba öncekinden daha tehlikeli 

Al-Araby Al-Jadeed gazetesine konuya ilişkin açıklama yapan bir diğer uzman olan, Kudüslü siyasi analist ve gazeteci Rasem Obaidat ise İsrail’in bu kararlarının 1948 yılında yaşanan Nakba’dan daha tehlikeli olduğunu söyledi. 

Bu adımlarla, Batı Şeria, Kudüs ve Filistin’in iç kesimlerinde yaşayanları sınır dışı ve tehcir etmenin amaçlandığını belirten Obaidat, açıklamasını şöyle sürdürdü; 

“ABD Başkanı Joe Biden ve yönetimi Filistinlilere yönelik bir vatan, sınırları, coğrafyası, doğası bilinmeyen bir devletten bahsederken, Ürdün’de alternatif bir vatandan söz ediyor. 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinden bahsetmiyorlar.” 

Takas fonları 

Açıklamasında Filistinliler üzerindeki ekonomik baskılara ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın yönetimine değinen Obaidat, “Smotrich Filistin Yönetimi’nin ‘ölmemesi’ için takas fonlarını kısmen serbest bırakıyor” şeklinde konuştu.  

Takas fonları ifadesi, İsrail Maliye Bakanlığı’nın, ithal Filistin malları üzerinden topladığı, elektrik ve hastane borçları, para cezaları ve Filistin hükümeti tarafından mahkumlara ve serbest kalanlara ödenen tahsisatlar karşılığında bir kısmını kestikten sonra Ramallah’a aylık olarak aktardığı vergi ve gümrük parasıdır. 

Obaidat, yerleşim birimleri yasallaştırılıp, Batı Şeria’daki sayıları artarken, resmi bir ABD-Batı ve Arap kararıyla Filistin Yönetimi’nin rol ve yetkilerinin azaltıldığını ve liderliğinin kontrol edildiğini belirtti. 

“Oslo yönetimi” olarak bilinen Filistin Yönetimi’nin durumunun, Arap resmi sistemindeki ülkelerin durumuyla tamamen aynı olduğunu söyleyen Obaidat, konuya ilişkin açıklamasına şöyle devam etti; 

“2002’de Beyrut Zirvesi’nde onaylanan ve Arap Barış Girişimi olarak bilinen “toprak karşılığı barış” girişimi artık “normalleşme karşılığında barış” aşamasına geldi. Bazıları ise bunun ötesine geçerek İsrail ile işbirliğine, koordinasyona ve ittifaka yöneldi. Kendi çıkarları uğruna her şeyi satmaya hazır elitler ve liderler var.” 

Obaidat’ın açıklamasına göre aslında yerleşim birimlerine ilişkin açıklanan adımlar, Maliye Bakanı Smotrich’in Filistin Yönetimi’nin A Bölgesi’ndeki güvenlik yetkilerini geri çekme, Batı Şeria’yı yasadışı yerleşimlerin bulunduğu işgal altındaki Filistin topraklarından, Filistin varlığının kuşatıldığı yerleşim birimlerinin bulunduğu İsrail topraklarına dönüştürme ve bunları yalıtılmış gettolar haline getirme planının hayata geçirilmesiyle gerçekleşti. 

Söz konusu plan B, C ve hatta A bölgelerindeki Filistinlilerin ev ve tesislerine yönelik kapsamlı yıkım operasyonlarının yürütülmesini de içeriyor.