Donald Trump ve NATO: Gerilim ve Şantaj Sahneleri 

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO’ya ilişkin eleştirileri ve ittifaktan çekilme tehditleri, Ukrayna Savaşı’nın ortasında Avrupa'da şok etkisi yaratmaya devam ediyor. Avrupalı liderler, Trump'ın yeniden başkan olması durumunda Atlantik İttifakı'nın geleceği konusunda endişelerini dile getiriyor.
Fokus+
Donald Trump ve NATO
12 Haziran 2024

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO’ya ilişkin açıklamalarının Avrupalı liderler arasında yarattığı şok, savaş zamanlarında daha da derinleşiyor.   

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hatta Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile anlaşma arzusunu hiçbir zaman gizlemeyen Trump, 2018’de Atlantik’ten çekilme olasılığını ve Washington’un Avrupa’yı savunmak için savaşma konusundaki isteksizliğini gündeme getirerek eski kıtanın siyasetçilerine hatırlattı.   

O yıl, aralarında Fransa ve Almanya’nın da bulunduğu Avrupalılar, “popülist” ABD başkanının, Atlantik’in Avrupa yakasındaki müttefiklerini savunma harcamalarını GSYH’nin yüzde 2’sine çıkarmaya zorlamak istediğine inanıyorlardı.   

Ancak, Trump’ın Atlantik Antlaşması’nın 5. maddesini sorgulaması ve bir üye ülkeye yapılan saldırının tüm üye ülkelere yapılmış sayılacağını söylemesi ittifakın temellerini sarstı. Atlantik Paktı 1949’da Nazi Almanya’sına karşı kazanılan zaferin ardından bir güvenlik garantisi olarak kurulduğundan beri (İsveç’le birlikte 31 ülkeye genişledi ve 32 ülke oldu.) 11 Eylül 2001’de Amerika’ya yapılan saldırılardan sonra sadece bir kez kullanıldı.   

Avrupalılar için belki de en acısı; bu açıklamaların sadece iki yıldır (24 Şubat 2022’de başladı.) içinde bulundukları Ukrayna Savaşı sırasında gelmesi değil, aynı zamanda Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrılmasından sonra gerçeklerin ortaya çıkması, Trump’ın kıdemli danışmanı Mark Milley ve Savunma Bakanı Mark Esper’in CNN savunma analisti Jim Shiotto’ya Trump’ın kendilerine NATO’dan çekilme planı hazırlama talimatı verdiğini açıklamasıydı. Shiotto, Trump’ın kıdemli danışmanı John Bolton’un “Açıkçası korkutucuydu çünkü bunu yapıp yapmayacağını bilmiyorduk” dediğini aktardı.   

Trump’ın sözleri, 5 Kasım’daki başkanlık seçim kampanyası bağlamında şaşırtıcı değildi. Zira Trump daha önce de 2017-2021 yılları arasındaki başkanlık döneminde ittifakı defalarca eleşdi. Bu yeni açıklamalarıyla birçok NATO ülkesini derinden endişelendiren Trump, aynı zamanda bu ülkelerden ve kendi Cumhuriyetçi Partisi içinden gelen tepkilerle de karşılaştı ve Trump’ın kazanması hâlinde Washington ile Brüksel arasında belirsiz bir geleceğin kapılarını araladı.   

Aslında her şey Trump’ın 10 Şubat’ta, Güney Carolina’da düzenlenen bir kampanya mitinginde bazı NATO ülkelerinin harcama yapmamasından şikayet ederek büyük bir ülkenin lideriyle Rusya’nın bu ülkelere yapabileceği herhangi bir saldırı hakkında daha önce yaptığı bir görüşmeden bahsetmesiyle başladı. Trump bu ülkenin başkanına şöyle dediğini söyledi: “Hayır, sizi korumayacağım. Hatta onları istediklerini yapmaları için cesaretlendireceğim. Bedelini ödemek zorundasınız.” Ancak Trump, devletin ya da başkanının adını vermedi.    

Trump’ın sözlerine yönelik eleştiriler   

Bu yorumları “dehşet verici ve yanlış” olarak nitelendiren Beyaz Saray’ın yanı sıra Trump’ın sözleri, “yapmak isteyeceğimiz son şeyin Rusya’nın yanında durmak olduğunu” vurgulayan Cumhuriyetçi başkan aday adayı Nikki Haley’nin de eleştirilerine neden oldu. CBS kanalına verdiği mülakatta Haley, “(Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in Ukrayna’ya açtığı savaşta yarım milyon insanın öldüğü ya da yaralandığı bir ülkeyi işgal eden birini desteklemeyin” şeklinde konuştu.  

Cumhuriyetçi Partinin bazı üyeleri de Trump’ı eleştirdi. Bunlar arasında Cumhuriyetçilerin eski başkan adayı Chris Christie, NBC’ye verdiği bir mülakatta şunları söyledi:   

“İşte bu yüzden uzun zamandır onun ABD başkanı olmaya uygun olmadığını söylüyorum.” Trump’ın Cumhuriyetçi müttefiki Senatör Lindsey Graham ise Reuters’a verdiği demeçte Trump’ın bunu söyleme biçimine katılmadığını belirterek “Trump başkan olduğunda Rusya kimseyi işgal etmedi, eğer tekrar başkan olursa da etmeyecek.”  

Pek çok Avrupalı yetkili de Trump’ın özellikle Rusya’yı ABD müttefiklerine saldırmaya teşvik etmekle ilgili sözlerinden duydukları endişeyi dile getirdi. AB dış politika şefi Josep Borrell pazartesi günü yaptığı açıklamada ABD başkanının kaprislerine dayalı seçici bir askeri ittifak olamayacağını söyledi.   

Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, X platformunda Trump’ınki gibi pervasız açıklamaların sadece Putin’in çıkarlarına hizmet ettiğini yazdı.   

Biden, Trump’ın ittifaka verdiği zararı gidermeye çalıştı. NATO ülkeleriyle güveni yeniden tesis etmek amacıyla Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından ABD’nin NATO topraklarının her karışını savunacağını defalarca vurguladı. Ancak, gelecek yıl böyle günlerde Amerika, Trump’ın gözetiminde olabilir ve Atlantik’in geleceği askıda kalabilir.  

Elbette 2018’den bu yana NATO ülkeleri, GSYH’lerinin yüzde 2’sini askerileştirme için harcamayı taahhüt ettiler. Avrupa Atlantik bağlamında Ukrayna Savaşı’na dolaylı katılım, NATO üyeliğinin Finlandiya ve İsveç’i de kapsayacak şekilde genişletilmesi, ABD ve Batı’nın eski Sovyet Baltık devletlerindeki (Letonya, Litvanya ve Estonya) NATO ülkelerini savunma taahhüdü ve Washington’un kıtadaki ülkelerle kalıcı üslerdeki askerî konuşlanmalarını güçlendiren anlaşmalar yapması gibi gelişmeler yaşandı.   

II. Dünya Savaşı’nın (1945) sona ermesinden bu yana Atlantik’in iki yakası arasındaki köklü ilişki, yöneticilerinin rengiyle bağlantılı olmasa da Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, özellikle Ukrayna Savaşı’nın devam etmesi beklentisiyle bozulabilir. Buna ek olarak Amerikan halkının Ukrayna’ya fon sağlama konusundaki kızgınlığı, Avrupa’nın Trump’ın ülkesinin NATO’daki 5. maddeyi terk etmesine ilişkin konuşmasının, kendisine benzeyenlere ve Avrupa ile hesaplaşmak isteyenlere yanlış mesajlar olacağına dair korkularının seviyesini yükseltiyor. Bunların başında da Rusya geliyor. Joe Biden bile “bu sözün (herkesin ortak savunması) sürekliliğini sorgulayan herkesin güvenliğimiz için bir tehlike olduğunu” savundu.   

Rusya Devlet Başkanı Putin’in kısa süre önce ülkesinin Litvanya’ya ya da diğerlerine saldırmakla ilgilenmediğini teyit ettiği doğrudur ancak Baltık ülkeleri, Polonya hatta Finlandiya, İsveç ve İskandinavya’nın geri kalanı, NATO’nun üye ülkelerin ortak savunması konusundaki taahhütlerini sorgulamaktan hoşlanıyor. Avrupa, geçen yılın sonunda Biden’ın herhangi bir Amerikan başkanının Kongre’den geçmeden NATO’dan çekilmesini engelleyen bir kararı imzalamasına tanık oldu ancak Trump’ın popülizmiyle her şeyin beklendiğini de biliyor.  

Trump’ın kabusu karşısında savunmacı özerklik arayışı   

Trump’ın 2018-2020 Dönemi’nde NATO ile ilgili yaptığı açıklamaların ardından, aralarında dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Avrupa Komisyonu Başkanı’nın da bulunduğu bazı Avrupalılar, Avrupa’nın kendi kendini savunabilmeyi ciddi bir şekilde düşünmesinin zamanının geldiğini anladılar.   

Bu düşünce, Trump’ın 2020 yılında Avrupa Komisyonu Başkanı Osola von der Leyen’e söylediklerinin ortaya çıkmasının ardından kök saldı: “Eğer Avrupa saldırıya uğrarsa sizi kurtarmaya ve yardım etmeye gelmeyeceğiz. Bu arada NATO öldü ve biz çekiliyoruz.” Fransız AB Komiseri Thierry Breton’un sözleri Batı basınında yer aldı.  

Trump’ın ruh halini ve popülizmini değiştirmenin zorluğunun farkında olan Avrupalılar için Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü karşısında şok ve üzüntülerini ifade etmek yeterli değil. Bu doğrultuda özellikle Fransa, Almanya ve Polonya’yı içeren Weimar Üçgeni olarak adlandırılan ülkeler arasında ve Baltık ülkelerinin de katılımıyla Avrupa’daki toplantı ve görüşmeler hız kazandı. Polonya’nın yeni Başbakanı Donald Tusk geçtiğimiz şubat ayının on ikisinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ile bir araya geldi. Scholz, Trump’ın açıklamasını Rusya’nın çıkarına olarak nitelendirdi.   

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’a göre bazı ülkelerin ortak bir Avrupa ordusu ya da benzer planlar konusundaki çekincelerine rağmen Avrupalılar için ana tema, bir kez daha NATO’ya paralel olarak savunma işlerinde daha fazla bağımsızlık yönünde çalışmak.   

Almanya, Trump’ın yeniden seçilmesi korkusuyla Avrupa nükleer şemsiyesinin oluşturulmasını tartışıyor   

Olaf Scholz’un Sosyal Demokrat Partisi üyesi Katarina Parley, Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilme ihtimalinin yüksek olması nedeniyle Avrupa nükleer şemsiyesi konusunun masada olabileceğini söyledi.   

Bu yorumlar, özellikle de Almanya’nın ABD ile ortaklığını her zaman mutlak bir öncelik haline getirmiş olması nedeniyle nükleer silahlara şiddetle karşı çıkan bir ülkede hararetli bir ulusal tartışmaya yol açtı.   

Geçtiğimiz aralık ayında eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer bir Avrupa nükleer caydırıcı gücü oluşturulmasından söz etti. Nükleer karşıtlığından doğan Yeşiller Partisinin bir üyesi olan Fischer şunları söyledi:   

“Almanya nükleer silahlara sahip olmalı mı? Hayır! Avrupa? Evet çünkü dünya değişti.”   

Alman SWP Enstitüsünde uluslararası güvenlik uzmanı olan Markus Kayem, AFP’ye yaptığı açıklamada işlerin değiştiğini belirterek “On yıl önce Berlin’de nükleer silahların işe yaramaz olduğu konusunda bir fikir birliği vardı” ifadelerine yer verdi.   

Avrupalılar, Trump gibi politikacılara sahip olsalar da NATO sonrası 1949 sonrası postülaların sabit olmadığının farkındalar. Amerika, Avrupa’yı terk edebilir ya da savunma angajmanını hafifletebilir. Beyaz Saray'ın işgalcisi değil, daha ziyade tarihi müttefiki Amerikalılar yorgunluk yaşıyor, vergi mükelleflerinin ceplerine baskı yapıyor ve Ukrayna'daki savaş da dahil olmak üzere savaşları finanse etme konusunda halkın isteksizliğini artırıyor.  

Trump’ın Kongre olmadan NATO’dan çekilemeyeceği doğrudur ancak bazı Avrupalıların düşüncesine göre ülkesinin 5. madde uygulamasına katılımını dondurabilir. Bu da Avrupa’da paniğe neden olmak için yeterli bir sinyal ve Rusya ile Ukrayna ve arkasındaki Avrupa arasında bir müzakere masasına koşmayı hızlandırabilir.