Irak-Suriye Arasında İmzalanan Anlaşmalar Neden Yıllardır Uygulanmıyor?
Irak hükümetlerinin, 2018’den bu yana Suriye rejimiyle aynı içerik ve başlıklarda çeşitli anlaşma ve mutabakat zaptı imzaladığını defalarca duyurması, iki ülke arasındaki anlaşmaların gerçekçiliği ve tekrarlanması konusunda soru işaretleri yaratıyor.
Bağdat’taki yetkililer, anlaşmaların bu şekilde tekrarlanmasını, Suriye rejiminin daha önce varılan anlaşmalardaki vaatlerini yerine getirme konusundaki "ciddiyetsizliğine" bağlıyor.
Irak ve Suriye hükümetleri, 12 Mayıs’ta özellikle uyuşturucuyla mücadele, sınırların kontrolü, suçluların iadesi, organize suçla mücadele ve kara para aklama alanlarında ortak güvenlik iş birliğini içeren bir anlaşma imzaladı.
Bu mutabakat, özellikle kontrolünü iki ülke arasındaki sınır boyunca genişleten, İran destekli milislerin nüfuzunun yanı sıra başta Suriye olmak üzere iki ülkenin “dış kontrol” gibi birtakım faktörler tarafından yönetilmesi ışığında, son yıllarda Irak ve Suriye arasında imzalanan birçok anlaşma ve bunların uygulanmama nedenleri hakkındaki soruları gündeme getirdi.
Irak İçişleri Bakanı Abdulemir Şammari, 12 Mayıs’ta ortak güvenlik iş birliği mutabakatı imzalanmasının ardından Suriyeli mevkidaşı Muhammed Rahmun ile düzenlediği basın toplantısında, “Irak ve Suriye arasında istihbarat iş birliği iyi düzeyde, bilgi alışverişi konusunda ortak çalışmalar yapılıyor” dedi.
Şammari, Suriye güvenlik servisleriyle istihbarat ve güvenlik çalışmalarının yaygın olarak mevcut olduğuna da dikkat çekti.
Ancak, bu mutabakatta en öne çıkan iki maddenin, yani sınır kontrolü ve uyuşturucuyla mücadelenin, İran destekli milislerin yayılmasıyla birlikte hükümetlerin sınırlar üzerinde tam kontrole sahip olmaması nedeniyle uygulanıp uygulanamayacağına şüpheyle bakılacak.
Irak ve Suriye arasındaki anlaşmaların tarihi
İki ülke arasında, 2018’den bu yılın mayıs ayına kadar, güvenlik, iç ticaret, su, bilgi alışverişi ve sınırlara ilişkin bakanlar düzeyinde imzalanan anlaşma ve mutabakatların sayısı 12’ye ulaştı.
Eski Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi hükümeti, 2018 yılında Beşşar Esed rejimiyle sınırlar, uyuşturucu, su, bilgi alışverişi ve yerinden edilmiş kişilerle ilgili konuların koordinasyonunu içeren güvenlik anlaşmaları yaptıklarını duyurdu.
2020 yılında, dönemin Başbakanı Mustafa el-Kazımi hükümeti benzer duyuruyu yaparken, mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani hükümeti de defalarca aynı anlaşmaların imzalandığını açıkladı.
İki ülke arasında son yıllardaki en öne çıkan anlaşmalar, Irak’ın Anbar kenti ile Suriye’nin Ebu Kemal kenti arasındaki kara geçişinden iki ülke arasında yolcu ve mal geçişine izin veren anlaşmanın imzalanması ve Irak-Suriye arasındaki El Kaim sınır kapısının kapatılmasından yaklaşık 8 yıl sonra Ekim 2019’da yeniden açılmasının ardından gerçekleşti.
İki ülkeden yetkililerin, Irak-Suriye arasında, genel olarak “sınırların kontrolü, koordinasyon, bilgi alışverişi, terör ve uyuşturucuyla mücadele ile Fırat Nehri suları ve kurak mevsimlerde zararın paylaşılması konularında anlaşmaların imzalanacağına ilişkin duyuruları devam etti.
Irak Başbakanı Sudani, 16 Temmuz 2023’te hükümet heyeti başkanlığında Şam’ı ziyaret ederek, rejim lideri Beşşar Esed ile görüşmelerde bulundu.
Sudani, Esed ile düzenlediği basın toplantısında, uyuşturucuyla mücadele, Fırat Nehri ile ilgili su kotaları, ticaret, ulaştırma ve sanayinin yanı sıra siyasi meseleler ve terörle mücadele çabalarını koordine etmek başta olmak üzere birçok konuda anlaşmaya vardıklarını duyurdu.
Irak Kasım 2023’te ise, vatandaşların havaalanında vize alarak Suriye topraklarına girebilmesi için Suriye ile anlaşma yapıldığını açıkladı.
Irak ve Suriye arasındaki anlaşmaların uygulanmama nedenleri
Irak Bakanlar Kurulu Genel Sekreterliği’nden bir yetkili, Al-Araby Al-Jadeed gazetesine yaptığı açıklamada, “Suriye rejimiyle 2018’den bu yana imzalanan anlaşmaların yüzde 90’ı güvenlik, sınır kontrolü, uyuşturucu ve Fırat Nehri’nin sularını içeriyor” ifadelerine yer verdi.
Ancak, bu yetkiliye göre genel olarak iki ülke arasındaki anlaşmalar uygulanmıyor, bu yüzden de Irak yeni anlaşmalar talep ediyor.
İsminin gizli kalmasını isteyen yetkili, Başbakan Sudani’nin temmuz ortasında Şam’a yaptığı ziyaretin, Suriye’den Irak’a uyuşturucu akışı ve Fırat Nehri’nin suları konusunda herhangi bir değişikliğe yol açmadığını açıkladı.
Söz konusu yetkili, “Suriyeli yetkililer Irak’la, Irak’ın komşusu olarak değil, İran tarafından desteklenme gerçeğiyle ilgileniyor" diye ekledi.
Gazeteye görüş bildiren bir diğer isim olan, Irak Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi raportörü Amer el-Fayez de, “Irak ile Suriye arasında aynı anlaşmaların zaman zaman tekrar açıklanması, bir erteleme durumudur” şeklinde konuştu.
Güvenlik veya ekonomi konusundaki anlaşmaların yenilenmesinin, değişikliklerden kaynaklandığını söyleyen Fayez, açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü:
“Suriye tarafında da bazı anlaşmaların uygulanmasında bir erteleme durumu söz konusu. Bu nedenle erteleme olmadan hayata geçirilmesi amacıyla anlaşma süreci tekrarlanıyor.”
Irak Parlamento üyesi Kazım el-Fayad ise, “Irak-Suriye arasında anlaşmaların defalarca imzalanması, bu anlaşmaların uygulanmasını takip eden Irak kurumlarının bulunmadığını doğruluyor” şeklinde bir yorumda bulundu.
Fayad, “Gelen her Irak hükümeti, sanki anlaşma Irak devletine değil de hükümete aitmiş gibi, önceki anlaşmaların uygulanmasını takip etmeye çalışmadan yeni anlaşmalara imza atıyor. Bu büyük bir sorun ve ele alınması gerekiyor” dedi.
Suriye tarafıyla imzalanan anlaşmaların uygulanmama ve tekrarlanma nedenlerini öğrenmek için Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere ilgili devlet kurumlarına soru önergesi sunacaklarını dile getiren Fayad, son olarak şunları ekledi:
“Alacağımız cevaba göre Irak Parlamentosu’nun bundan sonraki adımları, yasama ve denetleme yetkileri doğrultusunda atılacak.”
Al-Araby Al-Jadeed'e açıklama yapan Irak güvenliği ve siyasi ilişkiler uzmanı Muhlid Hazem de sınır kontrolü, uyuşturucuyla mücadele ve suyla ilgili mutabakatın Suriye tarafından gerçekçi bir şekilde uygulanmadığını söyledi.
Irak ile Suriye arasında sınırların kontrol edilmesi, uyuşturucu kaçakçılarının takip edilmesi, kara para aklama ile diğer askeri ve güvenlik konularının pek çok karmaşıklık içerdiğini söyleyen Hazem, şu ifadelerle devam etti:
“Bu anlaşmaların uygulanmasında, Suriye rejim ordusunun Irak sınır şeridindeki geniş alanları kontrol edememesi de dahil olmak üzere gerçek bir zorluk var. Peki, Suriye’nin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle uyulamayan bu anlaşmalar nasıl imzalanabilir?”
Hazem, iki ülkede dış etkilere ek olarak, birçok anlaşmanın uygulanmasını kontrol eden iç faktörler de olduğunu dile getirerek, “Özellikle bu aktörler, Irak’ı uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama ve organ kaçakçılığı için verimli bir alan olarak görüyor” diye ekledi.
Araştırmacı Ahmed Korabi ise Şam ile Bağdat arasındaki anlaşmaların uygulanmasını engelleyen üç faktör olduğunu söyledi.
“Halkın ya da devletin çıkarı ne olursa olsun kendi çıkarlarının peşinden giderler”
Bu faktörlerden ilkinin, özellikle güvenlik konusunda milislerin hakimiyeti sonucunda, her iki ülkede de devlet aygıtının zayıflaması olduğunu söyleyen Korabi, konuya ilişkin şunları söyledi:
“Güvenlik krizleri ve savaşlar sonucu devletler zayıflayıp milisler oluştuğunda, bu milisler devlet içinde bir devlet oluşturur ve halkın ya da devletin çıkarı ne olursa olsun kendi çıkarlarının peşinden giderler.”
Şam ve Bağdat arasındaki anlaşmaların, iki ülkeye yayılmış milislerin çıkarlarıyla çakıştığına dikkat çeken Korabi, “Captagon ticaretinin yanı sıra insan ya da mal kaçakçılığı bu milislerin finans kaynağını oluşturuyor ve bu kaynakların kurumasına izin verilmez” ifadelerini kullandı.
Anlaşmaların uygulanmasını engelleyen faktörlerden ikincisine değinen Korabi, her iki hükümetin de bu anlaşmaları uygulama iradesi konusunda temel şüpheler olduğunu dile getirerek, açıklamasına şöyle devam etti:
“Her iki hükümet de, anlaşmaları uygulayacak güvenlik ve yürütme kapasitesine sahip olsa bile siyasi yetkiye sahip değiller. Çünkü anlaşmaların uygulanmaları, aynı zamanda iki hükümetin çıkarlarıyla da çatışıyor.”
Korabi üçüncü faktöre ilişkin de, “Anlaşmalarda iki ülkenin kapasitesinden daha büyük konular var. Bunlar su konusu gibi kendi kontrolleri dışındaki bölgesel ve uluslararası meselelerle bağlantılı” dedi.
Araştırmacı, özellikle Dicle ve Fırat nehirlerinin kaynak ülkesi olması nedeniyle, Türkiye’nin iki ülkedeki su konusunda söz sahibi olduğunun altını çizdi.
Korabi, anlaşmaları uygulama konusunun "göreceli” bir konu olmaya devam ettiğini belirterek, “Bu, bir anlaşma veya mutabakatın kısmen uygulanabileceği veya uygulanmayabileceği ve bazen iki taraf arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle anlaşmaların askıya alınabileceği anlamına gelir” diye konuştu.
Araştırmacı ayrıca, “Bu konular, genellikle bu anlaşmalar kapsamında, özellikle Şam ile Bağdat arasındaki anlaşmalarda, dahili veya bölgesel düzeyde baskı kartı olarak kullanılıyor” diye ekledi.
En öne çıkan konulardan biri: Sınırların kontrolü
En önemli konulardan biri olan, yaklaşık 620 kilometre uzunluğundaki Irak-Suriye sınırı, Irak’ın batısındaki Anbar Valiliği’nden Suriye tarafındaki Ebu Kemal kasabasına, ayrıca Irak için en önemli güvenlik sorunlarından biri olan Haseke Valiliği’nin Suriye tarafına karşılık gelen Ninova Valiliği’ne doğru uzanıyor.
Haşdi Şabi grubunun yanı sıra sınır muhafız güçleri, ordu ve federal polisi içeren, sınır boyunca konuşlandırılan Irak kuvvetlerinin sayısının, 50 binden fazla olduğu tahmin ediliyor.
Suriye rejimi ise karşı tarafta, özellikle Fırat Nehri’nin batı yakasında, Ebu Kemal’den Irak-Suriye-Ürdün sınır üçgenindeki El-Tanf bölgesine kadar yaklaşık 230 kilometreye uzanan bölgede, İran Devrim Muhafızları tarafından desteklenen milislerin yanı sıra sınır muhafız güçleri ve Askeri Güvenlik Teşkilatı’na bağlı milisler aracılığıyla kontrol sağlıyor.
Ancak bu güçler arasında en güçlü nüfuz, rejim güçleri ve hatta güvenlik güçleri üzerinde büyük bir kontrole sahip olan İran yanlısı milislere ait.
Fırat Nehri’nin doğu yakasında, yani Ebu Kemal kentinden Haseke Vilayeti’nin en kuzeydoğusuna kadar olan kısım ise, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve ittifak halinde oldukları Arap aşiret milisleri Sanadid güçleri tarafından kontrol ediyor. Sınırın bu kısmı yaklaşık 385 kilometre uzunluğunda.
Suriye rejimi, özellikle de İran Devrim Muhafızları’nın desteklediği milislerle, Beşşar Esed’in kardeşi Mahir Esed’in liderliğindeki "Dördüncü Tümen", ülkede rejim ve milislerin kontrolündeki bölgelerde bulunan tesislerde, Captagon başta olmak üzere diğer narkotik ilaçların üretimi ve kaçakçılığına karışmakla suçlanıyor.
Bunlar ayrıca, ilk olarak Ürdün, ardından da Irak olmak üzere komşu ülkelerden dünya ülkelerine uyuşturucu satışı ve kaçakçılığı yapmakla da suçlanıyor.
Rejimin, sınırın her iki tarafına yayılmış milislerin katılımının yanı sıra sağladığı finansal getiriler de dahil olmak üzere, çeşitli nedenlerden dolayı bu ticareti durdurma iradesi yok.
Uyuşturucu konusu, Esed’i bu ticareti durdurmaya ve kendilerine ulaşmasını engellemeye ikna etmek için ona göz yumarak ya da ilişkileri normalleştirerek bu kötülüğü uzak tutmaya çalışan bölge ülkelerine karşı Esed’in elinde bir baskı kartı haline geldi.
Ortak mutabakat zaptı imzalandı
İki ülkenin Fırat Nehri’nden aldığı su payı, yukarıdaki kıyıdaş ülke Türkiye ile sürekli ortaya çıkan bir sorun olduğundan, Temmuz 2021’de iki ülke arasındaki su konusunu düzenlemek üzere ortak bir mutabakat zaptı imzalandı.
Son yıllarda, Türkiye’nin Fırat ve Dicle nehirlerinden akan suyun sürekli olarak azaltılmasına yönelik sorun, Suriye’nin kuzey bölgelerini tehdit eden çevresel ve ekonomik felaket uyarılarına yol açacak noktaya geldi.
Fırat Nehri’nin su seviyesinin rekor seviyelere düşmesiyle birlikte Irak ve Suriye, yukarıdaki kıyıdaş ülkeyi her iki ülke için de su payını kasıtlı olarak azaltmakla suçluyor.
Fırat Nehri ile ilgili 1987 yılında imzalanan Suriye-Türkiye anlaşmasına dönecek olursak, suların dağıtımı sorunu Dicle Nehri’ne göre daha karmaşık.
Bu, Atatürk Barajı havzasının doldurulması döneminde, iki ülke arasında 5 yıla yayılan geçici bir anlaşmaydı.
Söz konusu anlaşma, Türkiye’nin, Fırat Nehri suyunun üç ülke arasında nihai dağıtımı konusunda anlaşmaya varılıncaya kadar, Türkiye-Suriye sınırında yıllık saniyede 500 metreküpten fazla bir miktarı geçici olarak sağlama taahhüdünü içeriyordu.
Suriye, 17 Nisan 1989’da Irak’la da bir anlaşma imzaladı.
Anlaşma, her iki ülkedeki nehrin uzunluğuna göre, Fırat Nehri’nden Irak’ın payının Suriye’ye ulaşan suyun yüzde 58’ini, Suriye’nin de nehir suyunun yüzde 42’sini almasını öngörüyordu.
Böylece Fırat Nehri suyundan Suriye’nin payı 6 milyar 627 milyar metreküp, Irak’ın payı 9 milyar 106 milyar metreküp, Türkiye’nin payı ise 15 milyar 700 milyar metreküp oldu.
Suriye rejiminin Başbakanı Hüseyin Arnus, mart ayında yaptığı bir açıklamada, Suriye’ye giren nehir suyunun saniyede 500 metreküpten, 300 metreküp civarına düştüğünü belirtti.
Ancak, Arnus, Irak Su Kaynakları Bakanı Avn Ziyab Abdullah ile yaptığı görüşmede, nehrin yukarısındaki ülkeden gönderilen suyun eksikliğine rağmen, su kıtlığı ve yağışların azlığı nedeniyle gönderilen suyun yetersiz olması nedeniyle Irak’a su sağlamak için her türlü çabayı gösterecekleri konusunda güvence verdi.
Öte yandan, Türkiye’nin su paylarını belirleme konusunda tam kontrole sahip olduğu göz önüne alındığında, bu durum açıklamalar ve vaatler dahilinde kalıyor.
Suriye’nin, artık nehrin her iki yakasındaki yaşamı ve çevreyi tehdit eden su kıtlığı sorunundan büyük sıkıntı çektiği belirtiliyor.
Türkiye, devlet egemenliği ilkesine saygı göstermediğini öne sürerek, Birleşmiş Milletler Uluslararası Su Yollarının Ulaşım Dışı Kullanımı Hukukuna İlişkin Sözleşmesi’ni kabul etmeyi reddediyor ve suyun en iyi şekilde kullanılmasını sağlamak için teknik iş birliğine odaklanıyor.
Dicle ve Fırat nehirleri uluslararası su yolları olarak kabul edilmeyip, daha çok sınır ötesi sular olarak kabul ediliyor. Çünkü Fırat Nehri’nin yüzde 90’ı, Dicle Nehri'nin ise yüzde 44’ü Türkiye topraklarından beslenip çıkıyor.
El-Arabi Araştırmalar ve Politika Çalışmaları Merkezi