Sudan-İran Yakınlaşmasının Arka Planı ve Yansımaları
İran ile Sudan, 8 yıldan fazla süren bir kopuşun ardından diplomatik ilişkilere yeniden başladı.
Bu yakınlaşmanın ardından, ilişkilerin kopmasına yol açan bölgesel koşulların ya da Sudanlı karar vericinin ordu ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) destekli Hızlı Destek Kuvvetleri arasında bir yıl süren silahlı çatışmanın ardından yaptığı hesaplamaların değişip değişmediği merak konusu oldu.
Ayrıca, Hartum ile Tahran arasında diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması, Sudan’ın bölgesel bir çatışma alanına dönüşmesi ışığında, Tahran’ın oynayabileceği rolün sınırları ve niteliği hakkında birçok soruyu da gündeme getirdi.
Elbette, yaşadıkları diplomatik kopuştan önce iki ülke arasındaki askeri işbirliğinin aradaki ilişkilerin temel taşı olduğu biliniyordu.
Bu hafta ise İran’ın Sudan’a 8 yıl aradan sonra atadığı Büyükelçi Hasan Şah el-Hüseyni, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'a güven mektubunu sunarak görevine başladı.
Burhan, Abdulaziz Hasan Salih’i de Sudan’ın Tahran Büyükelçisi olarak görevlendirdi.
Öte yandan Sudan’ın devrik eski lideri Ömer Beşir, 2016 yılında Tahran’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne düzenlenen saldırının ardından ülkesinin İran’la ilişkilerini kesti.
Bu konuda herhangi bir mesaj ve sonuç var mı?
Sudan Dışişleri Bakanlığı’ndaki kaynaklar, İran’la ilişkilerin yeniden kurulması ve karşılıklı büyükelçi atanmasının doğal bir mesele olduğunu ve başka bir tarafa çekilmemesi gerektiğini belirtti.
İsimlerinin gizli kalmasını isteyen kaynaklar, Tahran’la ilişkilerin Suudi Arabistan’la dayanışma amacıyla kesildiğini, ancak Suudi Arabistan’ın, Çin’in arabuluculuğuyla İran ile ilişkilerini yeniden tesis ettiğini ve karşılıklı büyükelçilerin atandığını hatırlattı.
Dolayısıyla Sudan’ın İran’la ilişkileri yeniden başlatması, 8 yıl önce İran’la ilişkilerin kesilmesine yol açan, aynı bölgesel çabalar bağlamında yer alıyor.
Ancak başka bir açıdan yapılan değerlendirme, karşılık büyükelçi atamasında yaşanan 9 aylık gecikmeyi, Hartum yetkilileri ile Sudanlı yetkililer tarafından Hızlı Destek Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği isyanının arkasında olmakla suçlanan BAE arasındaki diplomatik rekabetle ilişkilendiriyor.
Her ne kadar iki taraf da henüz güvenlik ve askeri açıdan anlaşmalar imzalandığını duyurmasa da, Sudan’da devam eden çatışma göz önüne alındığında, Hartum’un Tahran’dan silah elde etmeye çalışması ihtimal dışı olarak görülemez.
Bu bağlamda, Sudanlı yetkililer, ülkelerinin İran dahil herhangi bir ülkeden silah satın almasını engelleyen hiçbir şeyin olmadığını vurguladı.
Ayrıca yetkililer, böyle bir adımın egemenlik ve istikrarı savunmak için ülkelerin silah edinmesini yasaklamayan uluslararası anlaşmalara göre meşru olduğuna da dikkat çekti.
Bu tür açıklamalar, jeopolitik analiz çevrelerinde, kaçak silahların Libya’daki (Halife) Hafter ve Nijer’den karşı tarafa, Hızlı Destek Kuvvetleri’ne akışı ve Sudan’a uygulanan yaptırımlar ışığında, “İran silahlarının elde edilmesine” yönelik senaryonun proaktif bir bir gerekçesi olarak okunuyor.
Öte yandan İran’ın 8 yıl aradan sonra Hartum’a atadığı Büyükelçi Hasan Şah el-Hüseyni, güven mektubunu teslim ettikten sonra, Sudan’la işbirliği ilişkilerini güçlendirmek ve ülkesinin Sudan’ın ulusal egemenliği, birliği ve toprak bütünlüğüne verdiği desteği göstermek için elinden geleni yapacağını ifade etti.
Askeri işbirliği ön planda
İran, 1990’lardan bu yana Sudan’a yönelik önemli bir silah ihracatçısı konumunda.
İlişkiler kesilmeden önce iki ülke arasında askeri ve savunma sanayii alanında işbirliği anlaşmaları mevcuttu.
Batılı çevreler ise İran’ı, ilişkiler koptuktan sonra bile Sudan’a silah sağlamaya devam etmekle suçluyor.
Örneğin Bloomberg’te yer alan bir habere göre, ordunun kontrolündeki Omdurman’ın kuzeyinde bulunan Wadi Saydna Hava Üssü’nde, İran yapımı Muhacir 6 isimli silahlı insansız hava araçları (SİHA) görüntülendi.
Ayrıca Sudanlı analistler, Hartum’a uygulanan silah ambargosunun yanı sıra Sudan ordusunun kaliteli silahlar, özellikle SİHA’lar elde etme arzusunun, İran-Sudan ilişkilerinin sağlamlaştırılmasında temel motivasyon olduğuna inanıyor.
Analistlere göre sadece bu da değil, Rusya-Sudan ilişkilerinde yaşanan gelişme de aynı faktörler çerçevesinde okunabilir.
Bu bağlamda, Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Malik Agar’ın geçtiğimiz dönemde üç kez Moskava’ya gitmesine ve aynı şekilde Nisan ayında Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’un da yer aldığı bir Rus heyetinin Port Sudan Limanı’nı ziyaret etmesine dikkat çekildi.
Sudan’ın Rusya ve İran’a olan ihtiyaçları, silah ve askeri işbirliğiyle de sınırlı değil.
Bu ihtiyaçlar ayrıca indirimli fiyatlarla yakıt ve gübre tedariki ile savaşın tahrip ettiği yolların yapılmasını da içeriyor.
Bölgesel kaygılar
Bölgesel taraflar, Sudan-İran ilişkilerindeki normalleşmenin, İran’a Kızıldeniz’in güneyindeki varlığını güçlendirme konusunda bir olanak sağlamasından endişe ediyor.
İsrail’e ait bir raporda, Tel Aviv’in, Tahran ve Hartum’un karşılıklı büyükelçi atamasından endişe ettiği vurgulandı.
Sputnik’in haberine göre İsrail’in endişesi, İran’ın Eilat ve Süveyş Kanalı’na gelen malları izlemek için Port Sudan’daki limanları kullanacak olmasından kaynaklanıyor.