Piri Reis’in Haritasındaki Antarktika Detayı Gizemini Koruyor 

Araştırmacı Mehmed Mazlum Çelik, Piri Reis’in çizdiği haritasının tarihi ve coğrafi önemi ile bu haritanın günümüzde hala tartışma konusu olan bazı özelliklerini Fokus+ için inceledi.
Mehmed Mazlum Çelik
Piri Reis’in Haritasındaki Antarktika Detayı Gizemini Koruyor 
2 Ağustos 2024

Piri Reis’in haritası mütemadiyen gündem olmakta ve Müslümanların Amerika kıtası ile münasebetleri bu çerçevede yeni bir diskurla ele alınmaktadır.  

1929 yılında, Millî Müzeler Müdürü Halil Ethem tarafından tamamen tesadüf eseri bulunan haritada, bizim aksimize yabancı kaynakların asıl ilgisini çeken Amerika kıtası ile alakalı çizimler değildir. Bilhassa kâşiflerin henüz gitmedikleri And Dağlarının dahi -bazı maddi hatalarla- bu haritada işlenmiş olması önemli olsa da, asıl dikkat çeken Batı dünyasını şaşırtan Antarktika kıtasının bu haritada kendisine yer bulmuş olmasıydı.   

Haritanın detaylarına geçmeden Piri Reis’in evrak-ı perişanına beraber bakalım.  

Piri Reis’in yükselişi ve düşüşü  

1525’te Şeyh Âli bin Süleyman el Tavlakî’nin beklenmedik bir şekilde Portekizlilerle anlaşması Osmanlı’nın bölgedeki hâkimiyetini sarsan olaylardan birisiydi. Akdeniz’de İspanyollarla göğüs göğüse yürütülen savaş, güneyin düşmesiyle büyük yara alabilirdi.  

İstanbul’un tüm çabalarına rağmen güney deniz ve okyanuslarında 12 yıllık bir fetret başladı. Öyle ki Peygamberin kabri başta olmak üzere tüm kutsal beldeler Portekiz saldırılarına açık hale gelmişti.   

Kanuni Sultan Süleyman, uzun süredir hazırlıklarını yaptığı İran seferi öncesi Piri Reis’i “Portekizlileri uzaklaştırma ve Hürmüz Boğazını kontrol altına alarak İran seferine destek sağlamak” misyonuyla Mısır’a gönderdi. Piri Reis iki yıl gibi kısa bir sürede Haçlıları Müslüman kıyılarından uzaklaştırırken Aden gibi kritik bir noktayı 1549 senesinde fethetmeyi başardı.   

İstanbul, ısrarla Piri Reis’ten İran seferine hazırlık yapmasını isterken o, bölgede bulunan Kaptan Alvaro de Noronha’nın manevralarına odaklanmıştı. Bu konuda haksız da sayılmazdı. Haçlı birlikleri bölgeye güçlü bir askeri çıkartma planı Piri Reis’in manevraları ile bertaraf edilmişti. Ayrıca, elde edilen ganimet İran hazinelerinin neredeyse iki misliydi. Piri Reis, İskenderiye’ye döndüğü sırada pusuya yatmış Portekiz gemileri yeni bir baskınla Piri Reis’in ganimet yüklü gemilerinin yanı sıra kadırgalarına da önemli zararlar verdi.   

Bu saldırı gerçekleştiğinde 85 küsur yaşında olan yaşlı denizcimiz canını zor kurtarabilmişti. Karaya vardığında ise Padişah Kanuni Sultan Süleyman onun hakkında hükmünü çoktan vermişti: İdam…  

Ondan geriye iki önemli eser kaldı: Kitab-ı Bahriye ve Piri Reis Haritası olarak bilinen meşhur harita.  

Bu harita 1929 yılında İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu Halil Ethem tarafından bulunduğunda harita ile yakından alakadar olanların başında Mustafa Kemal Atatürk geliyordu. Bu haritanın ilmi çözümlemesi ve dünyaya tanıtılmasını ise Alman bilim insanı Prof. Dr. Paul Kahle yaptı. 1968 senesinde Erik von Daniken “Tanrıların Arabaları” eserinde bu kitabı ele alması dünya tarafından bilinir olmasını sağladı.   

Piri Reis’in çizdiği haritayı dönemindeki diğer haritalardan ayrılan en önemli özelliği limanlar arasında rehberlik yapmak amacıyla çizilmemiş olmasıdır. Bu harita dünya üzerindeki kıtalar ve önemli merkezler hakkında bilgi vermek amacıyla işlenmişti. Piri Reis haritanın dipnotlarından Kolomb’un kayıp olduğu bilinen bazı çizimlerinden yararlandığını kendisi de ifade ediyordu. Bunlara ek olarak Güney Amerika kıtasında henüz Batılı kâşiflerin gitmediği noktaları göstermesi açıkça kanıtlıyordu ki elinde başka kaynaklar da vardı ki bunlar muhtemelen eski Müslüman denizcilerin literatüründen alınmıştı.   

Elbette Piri Reis bu haritayı çizerken her noktayı gezip görerek çizmemişti. Elinde Batılı kaynaklar dâhil olmak üzere son derece güçlü kaynaklar vardı ve Piri Reis, kendi denizcilik birikimi ile birleştirerek döneminin çok ötesinde tespitlerde bulunmuştu. Zaten Batılı kaynaklarda da haritayı bu kadar şaşırtıcı kılan husus Piri Reis’in yararlandığı kaynaklardı.   

Harita elbette kusursuz değildi; örneğin Güney Amerika kıtasında, bilhassa Brezilya kıyılarında, birçok kıyı çizgisi ya kısa çizilmiş yahut hiç bulunmuyordu. Öte yandan, iç kısımlarda önemli nehirler ve dağların gösterilmiş olması şaşırtıcı bilgiler arasındadır.  

Piri Reis’in Buzsuz Antarktika’sı  

Piri Reis’in haritada gösterdiği ve en şaşırtıcı nokta esasen Amerika kıtası değil, Antarktika kıtasıdır. Bu kıtanın haritada olması kendi başına şaşırtıcıyken asıl çözülemeyen nokta bu kıtanın buzsuz olarak çizilmesiydi. Bu durum, Piri Reis’in elinin altında bu kıtanın buzul öncesi dönemine dair bilgiler var idiyse ve haritayı bu kaynaklara göre işlemişse Müslüman denizcilerin coğrafya biliminde çok farklı materyallere sahip olduğunu ortaya koymaktadır.  

Charles Hapgood’un 1940’lı yıllarda Piri Reis’in verilerini test etmek için yaptığı araştırmalar gösteriyordu ki buzul kıta bir zamanlar gerçekten de buzullarla kaplı değildi. Belki de binlerce yıl önce orada yaşayan medeniyet/ler vardı ve bir şekilde Amerika kıtasında olduğu gibi bunun bilgileri Müslüman denizcilerin eline geçmişti.  

Lakin son yıllarda yapılan bazı araştırmalar Antarktika’nın neredeyse on bin yıldır buzulla kaplı olduğunu ileri sürmektedir. Eğer Piri Reis’in elindeki belgeler binlerce yıl ötesinde yaşamış denizcilerin kaynağına kadar gidiyorsa o zaman karşımıza bambaşka bir tablo çıkmaktadır. Ancak ABD’li Profesör Charles Hapgood, 1981 yılındaki ölümüne kadar Antarktika’nın M.Ö. 4000’li yıllardan itibaren buzullarla kapladığını ve pek çok Akdenizli denizcinin dünyayı dolaştığını iddia etmişti. Ona göre, Piri Reis’in verileri de bu denizcilerden gelmekteydi.   

Piri Reis’in gösterdiği noktada Antarktika'nın buzul altı topografyasını bulunuyordu. Çizimin doğru olması demek yaklaşık 5 bin sene kadar önce Antarktika kıtasında yaşayan bir medeniyet olması anlamına geliyordu ve bunun bilgisi bir şekilde Piri Reis’e kadar ulaşmıştı.   

Modern bilim ise genel kanı olarak bu bilgiyi reddetmemekte buzullanmanın minimum 10 bin yıllık bir süreç öncesinde olduğunu ve bu denli uzun bir süreçte kıtada yaşayanlara dair bilgilerin Piri Reis’e bir harita çizdirecek kadar nasıl ulaştığı sorusunu cevaplayamamakta.   

Bu noktada Piri Reis’in haritasında Antarktika kıtası ile alakalı bilgileri yanlışlıma ya da doğrulama yerine haritadaki diğer noktadaki maddi eksiklik ve yanlışlıklar gösterilerek haritanın birçok saygın coğrafyacı tarafından hükümsüz kılınması son derece tuhaf durmakta. Oysa aynı haritada henüz keşfedilmemiş And Dağları gibi önemli noktaların varlığını da aynı coğrafyacılar büyük bir şaşkınlıkla ortaya koymaktadır. Bir bilginin açıklanamaması onu yanlış kılması da son derece tutarsız bir önerme olarak karşımıza çıkmaktadır.   

Bu harita İspanyol denizci Juan de la Cosa ya da Portekizli Alberto Cantino gibi isimler tarafından çizilseydi bu kadar değersizleştirilir miydi sorusu Müslüman tarihçileri rahatsız etmektedir. Kaldı ki bu isimlerin çizdiği haritalar Küba ve Porto Riko’nun ötesine dahi geçememesine rağmen otorite kabul edilmeleri ve hakkında binlerce akademik çalışma yapılmış olması ortadayken.    

Piri Reis’in haritası ile alakalı çok daha ciddi cevapsız sorular ortadayken yalnızca Amerika’nın keşfine indirgenmesi ise haritanın muhtevasına sadece zarar vermektedir.