Avrupalı Köle Tacirlerinin Müslüman Metaları

Transatlantik köle ticaretinin acı izleri, Afrika'nın çeşitli bölgelerinden Amerika'ya uzanan trajik hayat hikayelerinde derin izler bırakmıştı. Bu tarihî süreç, sayıları milyonları bulan siyâhî insanın acı dolu yolculuğunu ve Amerika'daki kölelik tecrübesini gözler önüne seriyordu. 
Fokus+
Avrupalı Köle Tacirlerinin Müslüman Metaları
19 Nisan 2024

Ekonomik ciddi bir getiri olarak Avrupalılar tarafından yüzyıllar boyunca devam ettirilen Transatlantik köle ticareti, Atlas Okyanusu’ndaki güzergâhında sayıları milyonlarla ifade edilen ve Afrika kıtasının çeşitli bölgelerinden ele geçirilen siyâhî insanı, kıtadaki son durakları olan Batı Afrika sahillerinden Avrupa’ya, özellikle de Amerika’ya taşımıştı. İstif edilircesine yerleştirildikleri gemilerde her zaman varış noktasına ulaşmaları mümkün olamayan bu insanların nicesi; yaşanan kazalar, geçirilen salgın hastalıklar neticesinde yolda iken hayatını kaybetmiş, varış noktasına ulaşmayı başaranlar ise ağır çalışma şartlarıyla karşılaşmıştı. Rakamlar sadece Amerika’ya 10 milyondan fazla insanın taşındığını söylüyordu. Şüphesiz köle olarak taşınan ve Afrika’nın çeşitli kabilelerine mensup olan bu insanlar arasında Müslümanlar ciddi bir yekûn tutuyordu. Çoğunun hikayesini bilmediğimiz bu Müslüman köleler arasında, hikayelerinden haberdâr olduğumuz birkaç isim ise konuyla alakalı değerli bir yer işgal ediyordu. 

Eyüp Süleyman: Kuzey Amerika'da kölelikten özgürlüğe 

İngilizce literatürde daha çok Job Ben Solomon ya da Ayuba Suleiman Diallo (1701-1773) ismiyle bilinen Eyüp Süleyman bunlardan biriydi. Hakkında bilinenlerin neredeyse tamamı, İngiliz hakim Thomas Bluett’in (1690-1749) 1734'te Londra'da yayımlanan “Some Memoirs of the Life of Job, the Son of Solomon, the High Priest of Boonda in Africa; Who was a Slave About Two Years in Maryland; and Afterwards Being Brought to England, was Set Free, and Sent to His Native Land in the Year 1734” isimli eserinden geliyordu. Eyüp Süleyman’dan etkilenen Bluett, tercümanlık yapan başka bir köle aracılığıyla onun biyografisini kaleme almıştı. Onun Afrika'daki hayatını, sonunda kaçırılıp Amerikan kolonilerine gelişinin anlatıldığı eser aynı zamanda Kuzey Amerika kıtasındaki köleleştirilmiş bir Müslümana ilişkin en eski belgelerden birini oluşturuyordu. Ayrıca 18. yüzyılın seyahat yazarlarından İngiliz Francis Moore’un (1708-1756) Travels Into the Inland Parts of Africa: Containing a Description of the Several Nations for the Space of Six Hundred Miles Up the River Gambia isimli eserinde de Job Ben Solomon’ın hayatına ilişkin detaylar yer alıyordu. 

Ayuba Suleiman Diallo

Eyüp Süleyman’ın hikayesi gerçekten de filmlere konu olacak derecede ilginçti. 1701 yılında günümüzde Senegal sınırları içerisinde yer alan Bundu’da doğan Eyüp Süleyman, bulunduğu bölgede köklü olan bir aileden geliyordu. Ailesi, Müslüman Fülani halkının tanınmış dini liderleriydi; büyükbabası Bundu'yu kurmuştu ve babası Süleyman Diallo, hem dînî hem de siyâsî açıdan önemli bir isimdi. İslâmî ilimler başta olmak üzere iyi bir tahsil almış, yirmili yaşlarında aynen aile mensupları gibi nüfuzlu bir isim haline gelmişti. Babasının işlerine yardımcı olduğu anlaşılan Eyüp Süleyman, bulundukları toprakların dışına çıkarak seyahatler de yapıyordu. Bunlardan birisinde hayatını derinden etkileyen bir durum yaşamıştı. Kağıt gibi malzemeler satın almak amacıyla 1730'da kıyı şeridine gitmiş, ne var ki bu yolculuk esnasında köle tacirleri tarafından yakalanmış ve köle haline getirilmişti. Eyüp Süleyman’ı savaş esiri olarak göstermek için tıraş eden köle tacirleri, onları İngilizler’e ait olan ve köle ticaretinde önemli bir şirket mevkiinde bulunan Royal African Company’ye satmışlardı. Günümüzde ABD'nin doğusunda yer alan Maryland eyâletinin başkenti Annapolis’e giden bir gemiye yerleştirilen Eyüp için artık uzun da bir yolculuk başlamış oluyordu.  

Binbir zahmetle aşılan Atlas Okyanusu’nun ardından vardığı noktada Tolsey isimli birine satılan Eyüp Süleyman tütün tarlasında çalıştırılmaya başlanmış, fakat onun bu tür işlere alışık olmadığını fark eden Tolsey onu büyükbaş hayvanlarla ilgilenme işine vermişti. Bu arada dînî vecibelerini yerine getirme noktasında gayret gösteren Eyüp bulduğu her fırsatta yakınlarındaki ağaçlığa gidiyor ve orada ibadet ediyordu. Thomas Bluett’in eserinde aktardığı kadarıyla “beyaz bir oğlan” onu bu ibadet seanslarında takip etmeyi kendisine vazife edinmişti. İbadet sırasında çocuk, Eyüp'ün misilleme yapamayacağını bilerek yüzüne toprak atıyor ve onunla alay ediyordu. İçerisinde bulunduğu baskı ortamı Eyüp Süleyman’a kaçmaktan başka bir tercih bırakmamıştı. Ne var ki kaçtıktan kısa süre sonra yakalanmış ve mevcut yasalara göre hapsedilmişti. Fakat diğer taraftan Eyüp Süleyman’ın diğer kölelerden farklı olduğu da anlaşılmıştı. Onun, Thomas Bluett ile tanışması da bu dönemde olmuştu.  

Tolsey’in serbest bırakıldıktan Eyüp’e, babasına göndermek üzere Afrika'ya Arapça bir mektup yazmasına izin vermesi muhtemelen ondaki aristokrat damarı keşfetmesi neticesinde olmuştu. Bu mektup babasına ulaşmamıştı ama Royal African Company idarecisi, aynı zamanda ABD’nin güneydoğusunda yer alan Georgia Eyaleti’nin kurucusu olan James Oglethorpe'un ofisine ulaşmıştı. Hayatının çoğunu İngiltere’de geçiren Fransız oryantalist John Gagnier tarafından tercüme edilen mektup, Oglethorpe'un öylesine dikkatini çekmişti ki Eyüp’ü satın almış ve özgürlüğüne kavuşturmuştu. Ayrıca Eyüp'ün memleketine dönmesine yardımcı olmak için tüm masraflarını da karşılama sözü vermişti. Eyüp'ün mektubunu okurken Oglethorpe'un kölelik hakkındaki fikirleri de ciddi bir dönüşüme uğramıştı. Bu tarihten sonra kölelik karşıtı biri haline gelen Oglethorpe, köleliğin en hararetli olduğu dönemlerde bunun İncil’e aykırı olduğunu ilan etmişti.  

1733 yılında azat edildikten sonra Thomas Bluett ile İngiltere'ye giden Eyüp, bu arada İngilizcede de bir hayli ilerleme kaydetmişti. Artık topraklarına dönmek üzere yola çıkmasına çok az zaman kalmıştı. Anlaşıldığı kadarıyla o öylesine meşhur da olmuştu ki ülkesine dönmeden önce kendisinden bir portresinin çizilmesi talep edilmişti. İngiliz ressam William Hoare tarafından çizilen Eyüp Süleyman’ın portresi elimizde ona ait olan tek görseli oluşturuyordu. İlk kez 2009 yılının aralık ayında açık artırmaya çıktığında insanlar tarafından fark edilen bu portre, ismini açıklamak istemeyen yeni sahibine beş yüz bin sterlinin üzerinde bir fiyata satılmıştı. Onu ülke dışına çıkarmak isteyen bu yeni sahibi, portrenin ulusal önemi nedeniyle bunu yapmaktan menedilmişti. 

Abdurrahman İbrahim: Amerika'da kölelikten prensliğe

Eyüp Süleyman bunun tek misâli değildi. Daha yaygın olarak “Prens” adıyla bilinen Abdurrahman İbrahim es-Suri (1762-1829) de tıpkı kendisi gibi köle yapılarak Amerika’ya kaçırılan bir diğer Müslüman siyâhî idi. Günümüzde Gine topraklarında kalan bir bölgeden olan ve iyi de bir eğitim alan Abdurrahman, nüfûzlu da bir aileden geliyordu. Köle tacirleri tarafından kaçırıldığı 1788 yılında 26 yaşında bir genç olan Abdurrahman, apar topar kaçırıldığı Kuzey Amerika kıtasında Mississippi'ye götürülmüş ve burada Thomas Foster isimli üst rütbeli bir askere satılmıştı. 

Abdurrahman İbrahim es-Suri

Geldiği topraklara daha hızlı bir şekilde dönen Eyüp Süleyman’ın aksine Abdurrahman geldiği bu yeni dünyada tam kırk yıl harcamak zorunda kalmıştı. Amerikalı tarihçi Terry Alford tarafından kaleme alınan “Prince among Slaves” isimli eserden hareketle yine aynı isimle Andrea Kalin tarafından yönetmenliği yapılarak beyaz perdeye aktarılan film Abdurrahman’ın geldiği topraklara dönmesiyle biten hikayesini de tüm açıklığıyla ortaya koyuyordu. Abdurrahman İbrahim’in başından geçenler gerçekten de film olarak canlandırılmayı hak etmişti.  

Bir gün o çarşıda sahibi namına patates satarken, Dr. John Cox isimli bir şahıs tarafından tanınmıştı. Bu tanışıklık bir hayli eskilere uzanıyordu. Bu tarihten yıllar önce yaşanan gemi kazası İngiliz bir cerrah olan Cox’u ,Batı Afrika kıyılarında mahsur bırakmıştı. Hayatta kalması ise Abdurrahman İbrahim’in ailesinin kendisine yardım etmesi sonucu olmuştu. Bu aileye olan vefa borcunu ödemek için Abdurrahman İbrahim’in özgürlüğüne kavuşmasının kaçınılmaz olduğunu idrak eden Cox, karşısına dikildiği Foster'a yüksek meblağlar teklif etse de red cevabıyla karşılaşmıştı. Foster'a göre Abdurrahman İbrahim satılamayacak kadar değerliydi. Ne var ki hızla yayılan bu karşılaşma haberi Andrew Marschalk isimli yerel bir gazetecinin de kulağına gitmiş ve bu meselenin üzerine gitmrsine sebep olmuştu.  

1826 yılında Marschalk'ın teşvikiyle Abdurrahman İbrahim ailesine Arapça bir mektup yazmıştı. Bu mektup ABD Senatörü Thomas Reed, Fas'taki ABD Konsolosluğuna iletmiş, ardından konsolos da mektubu dönemin Fas sultanı olan Abdurrahmân bin Hişâm’a (1822-1859) sunmuştu. İşler bundan sonra daha da büyümüştü. Abdurrahman İbrahim’in muhtemelen Faslı bir kadının oğlu olması dolayısıyla bu meseleyle yakından alakadar olduğu anlaşılan Sultan, ABD Başkanı John Quincy Adams ve Dışişleri Bakanı Henry Clay'den, ülkesinde yasadışı olarak tutulan birkaç Amerikalının serbest bırakılması karşılığında Abdurrahman’ın serbest bırakılması için araya girmelerini istemişti. Bu müdahalenin ardından 1828 yılında Thomas Foster, Abdurrahman İbrahim’in herhangi bir ödeme yapılmaksızın serbest bırakılmasını kabul etmişti.  Afrika kıtasına onlarca yıl sonra yelken açan Abdurrahman İbrahim özgürlüğüne kavuşmuş, ancak kıtaya ayak basmasından kısa bir süre sonra rahatsızlanarak 67 yaşında hayatını kaybetmişti.