Mehdi es-Senusi’nin Fransızlara karşı başlattığı mücadele tüm imkansızlıklara rağmen önemli başarılar elde etti. Fransızlar, Senusileri ancak 1902 yılında durdurabilecekti. Şüphesiz Senusileri, Fransızlara karşısında, bu denli güçlendiren unsurlardan birisi İstanbul istihbaratının sağladığı lojistik ve askeri destekti.
Senusiye Tarikatı 17. yüzyılın sonlarında Muhammed bin Ali es-Senusi tarafından kuruldu.
Aslen Cezayir ulemasından olan Ali es-Senusi Fas’tan Mekke’ye uzanan bir coğrafyada dolaşmış ve Müslümanların arızalarını yakinen gözlemlemişti.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa hegemonyasında bulunan Ezher Uleması Ali es-Senuisi’nin görüşlerini fazla reformist bularak mesafeli yaklaşmıştı. Onun inanç öğretisinin merkezinde emperyalist işgallere karşı sert bir diskurun bulunması memleketi Cezayir’de de yerleşmesini imkânsız kılmıştı. Bölgeyi hakimiyeti altında bulunduran Fransızlar, Senusilere müsamaha göstermemişti.
Birbirini izleyen bu gelişmeler sonrası Trablusgarp’a geçen Ali es-Senusi ve müritleri Derne – Bingazi civarında “Beyda Zaviyesi” olarak bilinen dini merkezlerini kurdular.
Ali es-Senusi’nin vefatı sonrası oğlu Mehdi es-Senusi dini ve siyasi önder olarak Senusilerin başına geçti. Senusiler bölgede ilk antiemperyalist eylem olarak Fransızlara karşı Büyük Sahrada önemli bir direniş başlattı.
Osmanlı Devleti, başlarda fazlasıyla siyasi bir örgütlenme olarak gördüğü Senusilere mesafeli yaklaştı. Sultan İkinci Abdülhamit döneminde ise Payitaht, İslam’ı coğrafyayı birleştirecek temel unsur olarak görmeye başladı. Senusilerin Müslümanların birliğini savunan ve yabancı işgalini reddeden tavrı Sultan Abdülhamit’ten iltifat gördü ve İstanbul yönetimi Senusileri daha yakından izlemeye başladı.
Mehdi es-Senusi’nin Fransızlara karşı başlattığı mücadele tüm imkansızlıklara rağmen önemli başarılar elde etti. Fransızlar, Senusileri ancak 1902 yılında durdurabilecekti. Şüphesiz Senusileri, Fransızlara karşısında, bu denli güçlendiren unsurlardan birisi İstanbul istihbaratının sağladığı lojistik ve askeri destekti.
1902 yılında Fransızların Senusiler karşısında zafer elde etmesinden birkaç ay sonra Mehdi es-Senusi vefat etmiş yerine kardeşi Ahmed eş-şerif es-Senusi geçmişti.
Ahmed es-Senusi, Fransızlarla mücadelesini sürdürse de Trablusgarp’ta yaklaşan İtalya tehdidini sezerek tüm dikkatini İtalyanlara yöneltti. Beklendiği üzere İtalyanların işgal hareketini başlatmasıyla Türk-Senusi ittifakı ilk kez istihbarat birimlerinin ötesine taşınarak mücessem hale gelmişti. Bu stratejik ittifak Libya çöllerinden Anadolu bozkırına değin uzanacaktı…
Türklerle ittifak
Trablusgarp Cephesinde Türkler bir yandan Senusilere disiplinli bir ordu gibi savaşmayı öğretirken çoğu Bulgar dağlarından gelen Osmanlı subayları bir yandan da gayri nizami harp tekniklerinin inceliklerini gösteriyordu.
Tüm bu stratejiyi yakından izleyen kişilerden birisi de sonraları “Çöl Aslanı” olarak anılacak Ömer Muhtardı.
Ahmed es-Senusi ve müritleri de bölgedeki Türk subaylarını hayli etkilemişti. Senusiler, sade bir ibadet anlayışına sahipti ve her an savaşa hazır şekilde silahlarını/atlarını yanlarında bulunduruyordu. İki taraf arasında karşılıklı saygıya dayanan güçlü bir ilişki inşa edilmişti.
Ahmed es-Senusi, İtalyanlara karşı direnişini sürdürdüğü bir sırada Osmanlı yönetiminin İtalyanlarla masaya oturacağını öğrendiğinde “Afrika İslam’ın şeref ve namusunu müdafaa için kanlarının son damlasını isaleye ahd ve peyman eylemiş” mücahitlerinin yarı yolda bırakılmamasını ikaz edecekti.
Osmanlı ise kâğıt üstünde çekileceğini beyan etse de Şehzade Osman Fuad’ı bölgede bırakarak Trablusgarp’ta tavrını 1918 yılında imzalanan Mondros Mütarekesine kadar Senusilerin lehine sürdürecekti.
Cihan Harbi başladıktan sonra, 1915 yılında, bu kez Türkler Senusilerden “Kanal Harekâtı” sırasında yardım talep edecekti. Senusiler tüm kazanımlarını riske atmak pahasına bu davete icabet edecekti.
Savaş süresince Senusiler üzerlerine düşeni yapmış ve Mısır’da İngilizlere saldırmıştı; ama “Kanal Harekâtı” başarısız olunca bu teşebbüs akim kalacaktı. Çanakkale Cephesi’nin kapanmasıyla İngilizler kuvvetlerini Mısır’a sevk etti. Bu sırada Sallum gibi stratejik bir noktayı ellerinde bulunduran Senusiler, Osmanlı ordusundan beklediği yardım gelmeyince geri çekilmek zorunda kalacaktı.
İstanbul günleri
Bu hadiseden birkaç yıl sonra, 1918 yılında, Enver Paşa’nın isteği ile Padişah Mehmet Reşat, Şeyh Ahmed es-Senusi’yi İstanbul’a davet etti. Bir Alman denizaltısıyla önce Avusturya’ya geçen Şeyh, Balkan treniyle nihayet İstanbul’a vardı.
Ahmed es-Senusi İstanbul’a vardığında Sultan Vahdettin tahta çıkacaktı. Padişah, Halife kılıcını Ahmed es-Senusi’nin kuşatmasını isteyecekti.
Kuşkusuz Ahmed es-Senusi, İstanbul’a bu vazife için çağrılmamıştı. Bu noktada iki görüş öne çıkıyor. Çoğu yabancı basın ve İngiliz istihbaratına dayanan ilk görüş; Enver Paşa, Türklerin elinde bulunan “Halifelik” makamına Ahmed es-Senusi’yi getirmek istiyordu; çünkü Türklerin Kureyş soylu olmaması nedeniyle yapılan İngiliz propagandasıyla Halifenin otoritesi ve cihat çağrısı zayıf kalmıştı. Benzer iddialar Ahmed es-Senusi Ankara’ya geçtiğinde de dillendirilecekti. Hatta Atatürk bu konuda daha ciddi adımlar atmaya hazırlanıyordu; ama Ahmed es-Senusi, bu tekliflerin önünü kesecek açıklamalar yaparak İstanbul’daki halifeye sonuna kadar bağlı kalacağını beyan edecekti.
Dönemin kaynakları incelendiğinde ise Enver Paşa’nın Ahmed es-Senusi’ye dair aklındaki gerçek plan; onu önce Hicaz Kralı yapmak ve ardından da Trablusgarp Krallığına getirmekti.
1918’de İttihat ve Terakki liderlerinin ülkeyi terk etmesi ve İstanbul’un işgal tehlikesi yaşaması üzerine Ahmed es-Senusi, Bursa’ya nakledildi.
Burada yaklaşık iki yıl ikamet eden Ahmed es-Senusi, Ankara geçerek Millî Mücadele’ye destek vermek istiyordu. Yunanlıların Bursa’yı işgal etmeleri üzerine harekete geçti. Şeyh es-Senusi ve maiyetindekiler 1920 yılında şehirden çıkmaya karar verdi. Bursa’dan ayrılırken şehrin ara sokaklarında Yunanlılarla çatışarak çekilmesi tam da Senusilerin ruhunu yansıtan bir eylem olacaktı.
Bursa’dan çıkan Ahmed es-Senusi, Ankara’ya geçmeden evvel istirahat etmek için Konya’ya gitti; ama orada da biranda kendisini sorunların göbeğinde buldu. Konya’da baş gösteren “Delibaş İsyanı” da Şeyhi hayli uğraştıracaktı.
Nihayet Ankara’ya vardığında başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm hükümet erkanı tarafından büyük bir ihtimam ile karşılandı. Atatürk’ün Senusilerin yerel kıyafeti olan “meşlahlı” meşhur fotoğrafındaki kıyafeti de bu ağırlamada Ahmed es-Senusi tarafından hediye edilmişti.
Irak Kralı Naibi Ahmed es-Senusi
Ankara yönetimi, Arapların ve Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’na olan bağlılığını artırmak için Ahmed es-Senusi’yi evvela “Anadolu Vaizliği” görevine getirdi.
Millî Mücadele sürdüğü sırada, 1921 yılında, Elcezire hattında İngilizlere isyan eden Arap ve Kürt unsurlar “Hükemet-i İslamiye”yi kurdu. Burada İngiliz karşıtı bir Krallık kurup başına da Sultan İkinci Abdülhamid’in oğlu Şehzade Burhaneddin’i getirdiklerini ilan ettiler. İstanbul’un işgal altında olması nedeniyle Şehzade Burhaneddin Irak’a hiçbir zaman gidemedi.
Bu gelişmeleri yakından takip eden TBMM harekete geçerek Ahmed es-Senusi’yi Irak’ta kral naibi ilan ederek bölgeye göndermeye karar verdi.
TBMM bununla da durmayacak “Revandiz Harekâtı” olarak yeni bir cephe açacak; Musul ve civarını İngilizlerden özgürleştirmeyi deneyecekti.
Ahmed es-Senusi kısa sürede Arap ve Kürt aşiretlerinin desteğini elde etmeyi başaracaktı; ama Ankara zayıf, İstanbul ise işgal altındaydı. Bu sebeple Irak’ta kendiliğinden oluşan iradeye gerekli destek sağlanamadı ve Ahmed es-Senusi’nin çabaları sonuçsuz kaldı. Revandiz Harekatındaki sınırlı saldırılar başarıya ulaşamadı ve İngilizler cepheyi dağıtmayı başardı.
Bu gelişmeler üzerine Kürt liderleri, Ahmed es-Senusi’ye gelerek TBMM’den askeri yardım gelmiyorsa da barış görüşmelerinde kendilerini Ankara’nın temsil edilmesini isteyecekti.
Bu talepler, Lozan da dahil TBMM temsilcileri tarafından dile getirilmişse de bölgedeki petrol varlığı İngilizlerin geri adım atmasına ve taviz vermesine engel olmuştu.
Öte taraftan Ahmed es-Senusi, Lozan görüşmelerine Trablusgarp adına katılmak istediğini Ankara’ya bildirmişse de İtalya’nın baskıları neticesinde bu talep de akim kalacaktı.
Ankara hükümeti barış görüşmeleri sırasında Ahmed es-Senusi’nin Anadolu’dan ayrılmasına izin vermişti.
1923 sonrasında ise nedeni tam olarak anlaşılamayacak şekilde Ankara Hükümeti Senusilerle olan bağını bıçak gibi kesmiştir.
Ankara, Ömer Muhtar’ın direnişinde tarafsız bit tutum izlerken 14 Mart 1933 tarihinde Ahmed es-Senusi Mekke’de vefat ettiğinde Türk ajansları haberi yalnızca “Mekke’den bildirildiği üzere 1915 ikinci teşrinde Mısır’a yapılan istila hareketini idare eden Şerif Ahmet Senusi ölmüştür.” Şeklinde basit bir haberle geçiştirecekti.
Bir devir sessizce kapanmıştı…