Mustafa Satı Bey: Arap Milliyetçisi Düşünürün Türkiye’deki Yüzü 

Mustafa Satı Bey, Türk eğitimine dönüştürücü bir vizyon getirirken aynı zamanda Arap milliyetçiliğinin önde gelen figürlerinden biri olarak Arap coğrafyasında da iz bıraktı. Yüzyıl sonra bile Türk vicdanında yer eden Satı Bey, eğitim kurumları ve milli kimlik tartışmalarında önemli bir örnek olarak görülüyor.
Fokus+
Mustafa Satı Bey: Arap Milliyetçisi Düşünürün Türkiye’deki Yüzü 
8 Nisan 2024

Yüz yıl sonra eğitim gerçeği ve eğitim kurumları tartışmalarında başarılı bir örnek olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında hakkında yazılar yazılan ve hala Türk vicdanında yer eden bir Arap figürün olması dikkat çekiyor. Arapların bildiği adıyla “Arap milliyetçiliğinin babası” Sâtı’ el-Husrî ya da Türklerin bildiği adıyla Mustafa Satı Bey... Hala “Türk eğitiminin babası” unvanını taşıyan kişilik.    

Mustafa Satı Bey’in serüveni: Sana’dan İstanbul’a   

Yazılarını kaleme aldığı ve Türklerin bildiği isimle Mustafa Satı Bey, 1880 yılında Yemen’in başkenti Sana’da doğdu. Halepli olan babası Muhammed Hilal Yemen’de İstinaf Mahkemesi başkanıydı. Satı Bey, ailesiyle birlikte Sana, Adana, Ankara, Konya ve Trablusgarp arasında seyahat etti. O zamanlar dini bilimleri öğretmeye odaklanan medreselerdeki eğitime pek bağlı kalmadı. Aksine 1892 yılında modern eğitim veren sivil ve laik bir okul olan İstanbul’daki Mekteb-i Mülkiyye’ye kaydoldu.    

Matematik ve bilime olan sevgisi nedeniyle arkadaşları tarafından Arşimet lakabı takılan Satı Bey, Fransızca, Ermenice, İngilizce ve Farsça gibi birçok dil bilgisini matematik, botanik ve tarih bilimlerini okumaya adadı. İstanbul’daki Mekteb-i Mülkiyye’den 1900 yılında mezun olduktan sonra doğa bilimleri öğretmenliğini tercih etti ve Maarif Nezareti’ne doğa bilimleri öğretmeni olarak atandı.  

Siyasi faaliyetleri ve Osmanlı İmparatorluğu’nda reform arayışları   

Batı vilayetlerinde kaldığı süre boyunca Satı Bey, Osmanlı Devleti’nin bu şekilde devam etmesi halinde çöküş yolunda olduğunu fark etti ve öğretmenlik mesleğini bırakarak 1905’te Radoviç (Kuzey Makedonya) ve 1907’de Yunanistan’ın Manastır vilayetindeki Florina’ya kaymakam olarak tayin edildi. Bu dönemde, özellikle Yunanlılar ve Bulgarlar arasında Doğu Avrupa’da çok yaygın olan milliyetçi hareketlerin fikirlerini öğrenmekle ilgilendi. Osmanlı Devleti’ni eski gücüne kavuşturacak bir hareketin içinde yer almaya çalıştı ve Manastır’da, Osmanlı Devleti’nde idari reform gerçekleştirmeyi amaçlayan Genç Türkler Derneği’ne katıldı. Bu dernek, reform çağrısında bulunan Namık Kemal’in fikirlerinin çoğunu benimsemişti: 

“Reformlar şu ya da bu vilayeti değil, tüm saltanatı kapsar ve tek bir milliyetle sınırlı değildir, ister Yahudi, ister Hıristiyan, ister Müslüman olsun tüm Osmanlıları kapsar. Biz medeniyet yolunda ilerlemek istiyoruz.”   

Türk eğitiminin babası: Türk eğitiminde dönüştürücü vizyon ve kapsamlı reformun izleri   

Neyyir-i Hakîkat mecmuasında yayımlanan modernist makaleleri, II. Meşrutiyet’in ardından öğretmen yetiştirmeye ihtiyaç duyan Maarif Nazırı Mustafa Nail Bey’in dikkatini çekti ve 1908’de Dârülmuallimîn (Erkek Öğretmen Okulu) müdürlüğüne atandı. Satı Bey, bu görevi kabul etmek için şartlar koydu ve bunların hepsi kabul edildi. Kurumun üç hocası hariç tüm hocaları görevden alındı. Yeni öğrencilerin seçimi ve yeni müfredat için şartlar belirlendi ve Türkiye tarihinin en eski eğitim dergisi olan Tedrîsât-ı İbtidâiyye Mecmuası’nı çıkararak kendi eğitim müfredatını yayımladı.   

Okula sanat ve spor dersleri ekledi ve öğretmen okulu için ilk kez uygulamalı bir bölüm oluşturarak öğrencilerin mezun olmadan önce ders vermelerini sağladı. Batı eğitim sistemlerini incelemek için Avrupa ülkelerine seyahat etti ve vizyonunu yansıtmak ve öğretmenlerin sorularını yanıtlamak için çeşitli Osmanlı vilayetlerini ziyaret etti. 1912 yılında Maarif Nazırı Emrullah Efendi ile arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle görevinden istifa etti.   

Satı Bey daha sonra İstanbul’da iki yıl süreyle, okumak için maddi imkânı olmayan çocukların eğitiminden sorumlu olan Dârüşşafaka’nın müdürlüğüne atandı. Ardından İstanbul’un Şişli semtinde ilkokul ve kreş olan Yeni Mekteb adlı okulu açtı. Yakın arkadaşı Tevfik Fikret’ten çocuklar için şiirler yazmasını istedi. Türk edebiyatında ilk çocuk şiiri kitabı bu okul aracılığıyla yayımlanmıştı. İlkokullara ve kreşlere öğretmen yetiştirmek için Dârülmürebbiyatı (Kadın Öğretmenler Okulu) kuran Satı Bey, dünyada herhangi bir ülkenin kurtuluşunun sahip olduğu öğretmen ordusunun gücüne bağlı olduğunu, bu ordunun en büyük düşmanının cehalet olduğunu ve bu savaşın sonuçlarının ülkenin geleceğini teşkil edeceğini gördü.    

Okullarda eğitim için her sınıftaki öğrenci sayısı, aydınlatma, sıra yüksekliği, spor eğitimi ve periyodik sağlık kontrolleri gibi ayrıntılara odaklanan net planlar yaptı. Eğitimde ayrımcılığı ve zeka farklılıklarını savundu ve her bireye kendi zeka seviyesine göre eğitim verilmesi gerektiğini öne sürdü. Ayrıca boş zamanları gündeme getirerek bu zamanları etkinliklerle dolu hale getirdi. Kısacası Satı Bey, “Neden gerideyiz?” ve “Devletimizin elden gitmemesi için neler yapmalıyız?” gibi soruları yanıtlamak için elinden gelen her şeyi yaptı. Bu bağlamda etkisi Türkiye Cumhuriyeti’nde, Dârülmuallimîn’de mükemmel bir sistemle yetiştirdiği hocalar aracılığıyla devam etti.    

Satı Bey ve Cumhuriyet döneminde Türk milliyetçiliği   

19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti bir sadakat krizi yaşamış, İslam’a sadakat, Osmanlı’ya aidiyet ya da ulusal bağlar arasında kalmıştı. Satı Bey ve yakın arkadaşı Tevfik Fikret, Osmanlıcılık ilkesini ve tüm Osmanlıların eşit vatandaşlar olduğunu benimseyen bir grubun parçasıydı. Bu fikir II. Meşrutiyet ve Abdülhamid’in düşüşünden sonra çok yayıldı. Enver Bey’in şöyle söylediği rivayet edilir: 

“Bundan sonra hepimiz kardeş olacağız. Artık aramızda Bulgar, Rum, Yahudi ya da Müslüman yok, bu kubbe açıldı, hepimiz aynıyız ve Osmanlı olmaktan gurur duyuyoruz.”    

Mısır, Irak ve Lübnan arasında Satı Bey   

Satı Bey’in Arap milliyetçisi kimliği 1919’da, yani Osmanlı Devleti’nden ayrılıp önce Suriye’ye, ardından Mısır, Irak ve Lübnan’a gittikten sonra ortaya çıkmaya başladı. Şam’da Kral I. Faysal hükümetinde Eğitim ve Öğretim Bakanlığı da dahil olmak üzere birçok görevde bulundu. I. Faysal, Şam’a girmeden önce Fransız General Gouraud ile müzakere etmesi için onu görevlendirdi. Kral Faysal ile birlikte Bağdat’a geçti ve orada da birçok görevde bulundu. Pek çok kitap yazdı ve yayımladı. Yazılarında Arap milliyetçiliği kavramına odaklandı.   

Milliyetçilikte dilin merkezi önemini vurgulayarak, bir ulusun ancak dil öldüğünde öldüğünü ve ortak bir dil ve ortak bir tarihin herhangi bir ulusun oluşumu için motivasyon kaynağı olduğunu söyledi. Buna göre, Arap ulusu dil ve tarih arasındaki bağ ile var olur ve başarılı olur. Mısır’da Hür Subaylar’ın iktidara gelmesi konusunda hevesliydi ve Mısır-Suriye birliğini desteklemişti. Arap Birliği’nde de birçok görevde bulundu. Satı Bey belli bir ülkeye ait kalmayıp 1968’de Bağdat’ta ölene kadar Arap ülkeleri arasında mekik dokudu.