Batı Şeria’daki Filistin Direnişi Nasıl Gelişti?
Batı Şeria halkı, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarıyla eş zamanlı olarak, İsrail'in devam eden eylemleri nedeniyle acı çekmeye devam ediyor.
Bu eylemler, özellikle İsrail ile barış süreci için bir ufuk olmaması ve Tel Aviv’de aşırılıkçı hükümetin iktidara gelmesiyle birlikte hemen hemen her gün düzenlenen saldırılar, kamplar ve şehirlere yapılan baskınlar, topraklara el konulması ve keyfi gözaltılar içeriyor.
İşgalci İsrail’in güvenlik baskısı ve Filistin Yönetimi’nin güvenlik koordinasyonu karşısında, Filistinliler son yıllarda yeni direniş yöntemleri geliştirdi.
Batı Şeria, bireysel operasyonlar ve silahlı grupları birleştiren ikili bir yapıya bürünen direniş modelinde gözle görülür bir değişime tanık oldu.
Bu yeni gelişmeler İsrail'e karşı bir meydan okuma anlamına gelirken, Batı Şeria’daki siyasi ve güvenlik atmosferini de yeniden şekillendiriyor.
Yalnız Kurt
Batı Şeria’daki Filistin direnişi son birkaç yılda bireysel olarak, çoğu, görevi İsrail'e güvenlik koruması sağlamakla sınırlı olan, kısıtlı yetkilere sahip bir Filistin Yönetimi altında varılan etkisiz barış anlaşmasından sonra doğan gençlerle başladı.
Operasyonlar, birçok durumda yakalanmadan kaçma olanağına sahip olarak yerleşim birimleri veya askeri kışlaları hedef alan, "Yalnız Kurt" olarak bilinen bağımsız kişilerin sorumluluğu haline geldi. Direnişçilerin bu eylemlerinin beklenmedik olması, engellenmelerini zorlaştırıyor.
Operasyonun bireyselliği ve eylemleri gerçekleştirenleri hedef almanın zorluğu İsrail yetkililer için büyük bir sorun oluşturuyor. Üstelik bu operasyonlar, birçok Filistinli gence ilham kaynağı oluyor.
Ahmed Cerrar, Ocak 2018’de Nablus yakınlarında bir İsrailli yerleşimcinin öldürüldüğü bir operasyon gerçekleştirdi ve yakalanmadan kaçmayı başardı.
Operasyonu, yer ve hedef seçiminin yanı sıra yakalanmadan başarılı bir şekilde kaçması nedeniyle çok ses getirdi.
Cerrar, daha sonra Cenin’de şehit edildi.
Cerrar’ın saldırılarından 9 aydan kısa bir süre sonra, İsrail’i şaşkına çeviren bir dizi operasyon düzenlendi.
Ahmed Naalwa, Salfit kenti yakınındaki Barkan sanayi yerleşimine silahlı saldırı düzenledi. Operasyonda iki kişi ölürken, üç kişi de yaralandı.
Naalwa da, bir süre sonra düzenlenen suikast ile hayatını kaybetti.
Öte yandan işgal güçleri, Batı Şeria’daki Ofra Yahudi yerleşim birimi yakınındaki silahlı saldırıdan sorumlu olmakla suçlanan Salih Bergusi’ye suikast düzenledi.
Bunun üzerine kardeşi Asım Bergusi de, İsrailli iki askeri öldürüp, üçünü yaralayarak karşılık verdi.
2021 yılında benzer bir operasyonu gerçekleştiren Muntaser Shalabi ise, iki kez ömür boyu hapis ve para cezasına çarptırıldı.
İşgal güçleri veya yerleşimcilere karşı operasyonlar yürüten bu gençlerin çoğunun herhangi bir siyasi bağlantısı yok, daha çok direniş fikrine inanıyorlar.
Ancak, çeşitli Filistinli grup ve güçlerden siyasi ve entelektüel bağlantıları olan direnişçiler de var.
Yalnız Kurt’tan direniş hücrelerine
Bireysel eylemler, 2021 yılından itibaren Batı Şeria’daki Filistinli grupların örgütsel yapısından farklı bir tarzda silahlı direniş grupları oluşturmaya başlayarak kolektif eyleme evrildi.
Bu gruplar, Cenin Tugayı ve Tulkarm Tugayı gibi şehirler ve kamplara bağlı tugaylar olarak biliniyordu.
Bu tugaylar, yakın zamanda ortaya çıkmalarına ve genç doğalarına rağmen hem liderlik hem de bireysel düzeyde hızla yer edindi.
Batı Şeria’da işgalci yetkililer tarafından aranan, yaşları 18-25 arasında değişen ve çoğu 20 yaşının altında olan yüzlerce genç bu gruplara üye oldu.
Filistin Politika ve Anket Araştırma Merkezi (PSR) tarafından 2023 yılında yayınlanan bir anketin sonuçlarına göre Filistinlilerin yüzde 71'i direniş gruplarının oluşumunu destekliyor.
Bu nedenle analistler, özellikle basit araçlarla, ağır silahlı İsrail güçleriyle karşı karşıya kalan gençler tarafından yönetilmesi nedeniyle, Batı Şeria’daki Filistin direnişinin siyasi gerçekliği yeniden şekillendirebileceğine inanıyor.
Grupların birliği
Batı Şeria’nın kuzeyinde silahlı hücreler oluşmaya başladı ve bunlar daha sonra merkeze doğru genişledi.
Bunlar, farklı kökenden gelen, bazıları tanınmış gruplara mensup olan ve bazıları ise bağımsız çalışan, ortak direniş bayrağı altında birleşen gençleri içeriyordu.
Tek bir örgütsel hiyerarşi olmadan, söz konusu bölgelerde çeşitli askeri oluşumlar ortaya çıktı.
Eriha, Nablus ve Tulkarm gibi Batı Şeria’nın geri kalan şehirlerinde bulunan tugaylar ve gruplara ek olarak, Cenin şehri ve kampında "Aslanlar Yuvası" grubu, Cenin ve El-Ayyaş tugayları gibi gruplar ortaya çıktı.
İsrail ordusu, bunların ortaya çıkışlarından bu yana, silahlı direniş gruplarının ortadan kaldırılması amacıyla işgal altındaki Batı Şeria’daki şehir, kasaba ve kamplara yönelik geniş çaplı baskın ve saldırılarını artırdı.
Bu süreçte, çeşitli bölgelerdeki direniş hücreleri ve silahlı gruplar, ister tek şehir düzeyinde ister şehirler düzeyinde kendi aralarında büyük bir koordinasyon ve örgütlenme becerisi sergilediler.
Batı Şeria’daki şehirlerde işgalci İsrail’e direnen silahlı askeri gruplar arasında şunlar yer alıyor
Direniş kaçınılmaz
Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Direktörü Dr. Ahmed Atawne, “İsrail işgalinin devam etmesi, Filistin sahnesindeki siyasi ufkun kapanması ve Oslo Anlaşması’nın sona ermesi ışığında, Batı Şeria’daki direniş faaliyetinin artmasının normal bir davranış olduğuna” dikkat çekti.
Herhangi bir siyasi çözümle uğraşmayı reddeden ve açıkça bir Filistin devletinin kurulmasını kabul etmeyeceğini vurgulayan aşırılıkçı bir İsrail hükümetinin varlığının da sebepler arasında yer aldığını ekledi.
Fokus +’a konuya ilişkin açıklama yapan Dr. Atawne, “Bütün bunlar Filistinlilerin tüm ufuklarını kapattı. Dolayısıyla Filistinli gençler başta olmak üzere Filistinlilerin işgalciye karşı çıkmaktan, onu asgari haklarının tanınması yönünde zorlamaktan başka seçeneği kalmadı” dedi.
Filistin halkının da diğer halklar gibi özgürlük, bağımsızlık, ulusal haklar ve kendi kaderini tayin etme yönünde arzuları olduğunu ve bunlardan vazgeçip işgalci güçlere teslim olamayacaklarını da vurguladı.
Güvenlik koordinasyonu
Batı Şeria’da pek çok zorluk olduğunun altını çizen Dr. Atawne, “Ancak İsrail’in işgali boyunca Filistin halkı bu koşullarla baş etmeye ve bu işgal karşısında mümkün olduğu kadar bunları aşmaya çalıştı” dedi.
Batı Şeria’daki direnişin birçok açıdan zorluklarla karşı karşıya olduğunu dile getiren Dr. Atawne açıklamasına şu ifadelerle devam etti:
“Bunlardan ilki, Filistinlilerin karşısına acımasız bir şekilde çıkan, sokakları ve altyapıyı yok eden ve direnişçilerin olduğundan şüphelendikleri evleri vuran İsrail zulmü ve askeri gücüdür.”
Cenin kampı, Tulkarm, Nur Şems, Balata ve diğer Filistin mülteci kamplarında yaşananlara dikkat çeken Dr. Atawne, “Buralara yönelik eylemleri İsrail’in tüm yasa ve gelenekleri ihlal ettiğini gösteriyor” diye konuştu.
Dr. Atawne, söz konusu kampların bu kadar şiddete başvurmadan girebilecekler yerler olduğunun altını çizerek, “Ancak her gözaltı ya da baskın eylemlerine sabotaj ve yıkım eşlik ediyor” dedi.
Direnişin karşılaştığı ikinci zorluğun ise Filistin Yönetimi ile İsrail arasındaki ilişki, güvenlik koordinasyonu ve Filistin Yönetimi’nin bu koordinasyonu sürdürme konusundaki ısrarı olduğunu ifade eden Dr. Atawne açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Filistin Yönetimi, hâlâ güvenlik yükümlülüklerinin öncelikli olduğuna inanıyor. Filistin halkının 30 yılı aşkın süredir denediği ve nafile olduğu kanıtlanan siyasi ve diplomatik eylemlerle çözüm ve başarı yolunda devam etme umuduyla Filistin halkı ve direnişçi gençlerle karşı karşıya geliyor."
Üçüncü zorluğa değinen Dr. Atawne, Arap ve İslam ülkeleri, dost ülkeler veya Filistinlileri çevreleyen ülkelerden, Filistinlilere yönelik savunma ve desteğin zayıf olduğuna dikkat çekti.
Dr. Atawne, “Filistinlileri ve direnişini açıkça, dürüstçe, cesurca ve etkili bir şekilde destekleyen hiçbir ülke veya hatta ülke grubu yok” diye ekledi.
Batı Şeria’nın çeşitli bölgeleri, 7 Ekim’de düzenlenen Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana, İsrail’in baskınlarının yanı sıra Filistin kasabaları ve mülklerine yönelik devam eden yerleşimci saldırılarına maruz kaldı.
Söz konusu saldırılar 500’den fazla Filistinlinin ölümüne, 13 binden fazla kişinin yaralanması ve gözaltına alınmasına yol açtı.