İran’da 2024 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri: Bir Şeyler Değişecek Mi?

İran’da İbrahim Reisî’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından, 28 Haziran’da yapılacak seçimlere katılmasına izin verilen altı aday ve bu gelişmenin İran iç/dış siyasetinde olası yansımalarını İran ve Orta Doğu araştırmacısı Mehmet Akif Koç, Fokus+ için inceledi.
Mehmet Akif Koç
İran’da 2024 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri: Bir Şeyler Değişecek Mi?
10 Haziran 2024

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisî’nin 2024 Mayıs ayında ülkenin kuzeyinde Tebriz’e yakın bir bölgede yaşanan bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından, 28 Haziran’da İran halkı sandık başına gidecek. Hadisenin komplo mu suikast mi yoksa bir kaza mı olduğuna dair spekülasyonlar henüz hız kesmedi, ancak eldeki somut verilen –komplo teorileri esintiler dışında- eski bir helikopterin kötü hava şartlarında ve yedek parça temininde yaşanan ambargo kaynaklı güçlükler nedeniyle düştüğüne işaret ediyor. 

Adaylıklar, Konseyler, vetolar 

28 Haziran’daki seçimler için aralarında muhafazakâr kanattan eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve eski Meclis Başkanı Ali Laricani’nin adaylığı reddedildi. Keza Reisî kabinesindeki bakanlar da (cumhurbaşkanı vekili Muhbir dâhil olmak üzere) adaylığa ehil görülmedi. Reformcu kanattan ise ismi geçen çeşitli ön plandaki siyasetçiler ya aday olmadı veya sistem tarafından reddedileceği düşüncesiyle bundan vazgeçti.  

Bu noktada bir hususu vurgulamakta fayda var: Cumhurbaşkanlığı için aday adayları başvurularını yaptıktan sonra, Rehberlik makamı tarafından üyeleri atanan ve Rehber Hamaney’e tam bir bağlılık içinde faaliyet gösteren Anayasayı Koruyucular Konseyi (Şurâ-yı Nighbân) bu adayları incelemeye tabi tutuyor. Konsey kararları şaşırtıcı olabiliyor, zira birkaç yıl önce cumhurbaşkanlığı makamında oturan ve örneğin sekiz yıl boyunca (bazen daha uzun süre) Humeyni, Hamaney gibi liderlerle çok yakın çalışmış olan isimlerin adaylığı uygun görülmeyebiliyor.  

Mesela 2005-13 döneminde cumhurbaşkanlığı yapan ve Devrim’e bağlılığı konusunda soru işareti bulunması garipsenebilecek Mahmud Ahmedinejad’ın adaylığı, 2017 ve 2021’in ardından 2024’te de reddedildi. Bununla birikte 2011-12 döneminde Rehber Hamaney’le arasındaki sorunlu ilişkiler, halka dokunan popüler bir isim olarak Ahmedinejad’ın şansını zayıflatıyor. Keza Haşimi Rafsancani ve Hasan Ruhani gibi –nispeten ılımlı muhafazakâr denilebilecek- eski cumhurbaşkanlarının adaylıkları da aynı Konsey tarafından reddedilmişti daha önce. 

Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin (Şurâ-yı Nigehbân) teorik düzlemde, “Velâyet-i Fakih makamına ve İslami değerlere bağlılıklarında kusur bulunan” kişilerin adaylıklarını reddetme yetkisi bulunuyor. Ancak hâlihazırda üzerinde başka devlet sorumlulukları, konsey üyelikleri vs bulunan eski bir cumhurbaşkanının, “İslami değerlere bağlılığı” sözkonusu olamayacağına göre; Konsey eliyle yapılan veto eylemlerinin aslında, Rehberlik makamı koordinasyonunda yeni bir politik konfigürasyon oluşturmaya matuf olarak devreye sokulduğu aşikâr. Dolayısıyla içeride ve dışarıda ortaya çıkan şartlara göre, düzenin içinde bulunduğu ihtiyaçlar ve tesirli kurumsal yapıların konsensüsüyle “kazanabilecek aday/adaylara” işaret ediliyor ve veto mekanizması işletiliyor. 

Öncelikle bu veto eylemlerini böylesi bir düzlemde okumak gerekiyor. Yani mevcut konjonktür Mahmud Ahmedinejad ve Ali Laricani gibi muhafazakâr kanattan, Cevad Zarif gibi reformcu kanattan etkili şahsiyetlerin cumhurbaşkanlığı makamına oturması için uygun görülmüyor. Ancak bu isimlerin birkaç sene sonraki başka bir seçimde adaylıkları kabul edilir veya üst düzey bir göreve atanırlarsa da yine bu “konjonktür” değerlendirmesine başvurmak gerekir. Aksi takdirde İran’daki dinamik politik konfigürasyonun anlaşılması için bu çerçeveye dikkat edilmezse, pek çok nüansın dikkatimizden kaçması ve yanlış analizlere varılması mümkün. 

6’ya indirilen aday sayısı; neden bu isimler tercih edildi? 

Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin 9 Haziran’da açıkladığı kesin aday listesinde şu isimlere yer verildi: 

  1. Mesud Pezişkiyân - Reformcu kanat; eski Sağlık Bakanı, mevcut Parlamento üyesi 
  2. Muhammed Bâkır Kalibaf - Ilımlı muhafazakâr; eski Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanı, eski Tahran belediye Başkanı, mevcut Parlamento Başkanı 
  3. Said Celilî - Radikal muhafazakâr; Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi eski genel sekreteri ve Rehber’in Temsilcisi, eski Nükleer Görüşmeler Başmüzakerecisi 
  4. Ali Rıza Zâkânî – Muhafazakâr; Parlamento üyesi ve mevcut Tahran Belediye Başkanı 
  5. Emir Hüseyin Kadızâde – Muhafazakâr; Parlamento üyesi, Şehitler Vakfı Başkanı 
  6. Mustafa Pûr-Muhammedî - Ilımlı muhafazakâr; eski İçişleri ve Adalet Bakanı 

*** 

Bu listede en fazla dikkat çeken isim reformcu kanattan Mesud Pezişkiyân. Reformcu kanadın en kritik dönemi olan Muhammed Hatemi kabinesinde (1997-2005) Sağlık Bakanlığı koltuğunda oturan ve son seçimde Tebriz’den büyük bir oyla Meclis’e seçilen Pezişkiyân, reformcu kitlelerin sandığa gitmesini temin edebilecek evsafta kaydadeğer bir isim. Burada önemli bir unsur, seçimlere katılım oranı ki bu oran yıldan yıla düşüyor. Örneğin 2009’da Ahmedinejad’ın seçildiği tartışmalı seçimlere katılım oranı %85’ti; Hasan Ruhani’nin seçildiği 2013 ve 2017 seçimlerinde bu oran %72-73 seviyesinde gerçekleşti. Hâlbuki muhalif adayların veto edildiği ve Reisî’nin seçildiği 2021 seçimlerine katılım ise %48’de kaldı.  

Dolayısıyla Humeyni’nin ve halefi Hamaney’in büyük önem verdiği “devrimin halk tarafından sandıkta sahiplenilmesi” hedefinin ciddi bir yara alması anlamına geliyor bu katılım oranları. Rehberlik makamı ve müesses nizamın, alarm zillerini çaldıran bu katılım oranlarını Devrim’in halktaki karşılığı açısından tehlikeli bulduğunu, Reformcu kanattan sistem açısından sorun çıkarmayacak bir ismin katılmasını ve geniş muhalif kitlelerin bu sayede sandığa gitmesini sağlamaya çalıştığını düşünüyorum. 

Bu noktada dikkat çeken diğer iki isimse, muhafazakâr nizamın ılımlı ve radikal kanadına mensup Kalibaf ve Celilî. Gerek daha önce yaptıkları görevler gerekse halk nezdinde tanınırlıkları itibariyle sistemin bu iki isimden birinin cumhurbaşkanı seçilmesini tercih edeceğini, bu niyetle diğer güçlü muhafazakâr adayların veto edildiğini düşünüyorum. Ancak sosyal medyadaki ilk yoklamalar ve kişisel gözlemlerim, Pezişkiyân’ın az bir oy farkıyla da olsa seçimleri birinci sırada bitirebileceğine işaret ediyor. Bu yönüyle Ruhani’nin Ahmedinejad’dan sonra 2013’te seçildiği seçimlere benzer bir konjonktür gözlemliyorum; şeffaf/tartışmasız bir seçim ortamında, Rehber Hamaney çok açıktan Kalibâf veya Celilî için halktan oy istemezse, Pezişkiyân’ı daha şanslı görüyorum.  

İç ve dış politikada İran’ı neler bekliyor? 

Pezişkiyân’ın seçilmesi halinde sistemin ve liderlerin İran halkı nezdinde son dönemde azalan kredisinin belli bir ölçüde tahkim edileceğini, bazı reformcu politikacı ve bürokratların yeniden sahne önüne çıkabileceğini, ancak bunun da sistem içinde muhafazakâr-reformcu çekişmesini yeniden tetikleyebileceğini, son tahlilde bazı sistem-içi merkezkaç dinamikleri hareketlendireceğini düşünüyorum. Tebriz milletvekili bir Türk olan Pezişkiyân’ın seçilmesinin Türk kimliğiyle ilgili içeride veya dışarıda belirgin bir farklılık yaratmasını beklemiyorum. Ancak dış politikada Zarif tarzında, iddialı ve Devrim Muhafızları’yla bilek güreşine girecek şekilde reformcu program takip edilebileceğineyse –en azından ilk dönemi itibariyle- ihtimal vermiyorum. 

Sistemin öncelikli tercihleri olduğunu düşündüğüm Kalibâf ve Celilî’den birinin cumhurbaşkanlığı dönemindeyse, Reisî dönemine kıyasla hem iç hem de dış politikada ciddi bir değişiklik beklemiyorum. Kalibâf’ın halk nezdinde daha fazla popülaritesi olsa da Celilî’nin, arkasına alabileceği açık bir Rehber Hamaney desteğiyle bir adım öne geçebileceğini, ama herhalükarda iki ismin de birlikte yarışmaları halinde Pezişkiyân’ı geçmelerinin –büyük bir oyun değiştirici gelişme olmaması halinde- zor olduğunu düşünüyorum. Ancak her üç adayın da, seçilmesi halinde de dış politikada herhangi bir değişiklik beklemiyorum, Devrim Muhafızları’nın doğrudan kontrol ettiği nükleer dosya, Ortadoğu’daki gelişmeler ve silahlanma faaliyetlerinde cumhurbaşkanlığı veya dışişleri bakanlığının ciddi bir muhalif/frenleyici etkisi olmayacağını düşünüyorum.