Güney Kore’yi Sarsan İstihbarat Skandalları: Yakın Zamanda Birden Fazla Vaka
Güney Kore, bölgesel bir güç ve gelişmiş bir ülke olarak, Asya'da dördüncü, globalde ise on dördüncü ekonomisi olarak derecelendirilmektedir. Gelişmiş altyapısı, dikkat çekici seviyede yüksek yaşam beklentisi ile bir liberal demokrasi örneği olarak tanımlanabilecek bir ülke. Bu Asya ülkesi aynı zamanda Orta Doğu başta olmak üzere birçok ülkenin karşı karşıya olduğu ortak bir zorluğu yaşamakta. Bu zorluk, çok kutuplu siyasi düzenin ülkeleri taraf seçmeye itmesine ve süper güçlerin yarattığı fırtınada en doğru hamlelerle ayakta durmaya çalışmaktan gelmekte.
2.Dünya Savaşı’nın ardından Güney Kore, 38. paralel bölünmesi ile yeni Cumhuriyetini bir derecede güvence altına alırken, soğuk savaşın etkilerini hisseden ülkelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Başta SSCB’nin ve Çin’in desteği ile yetmiş yılın üzerinde totaliter bir diktatörlük geleneği sürdüren Kim Hanedanı’nın hüküm sürdüğü Kuzey Kore, Güney Kore’nin öncelikli ve geleneksel güvenlik tehdidi olsa da, Berlin duvarının yıkılmasından sonra büyüklerin çatışmasından etkilenmeye devam ediyor.
(Beyaz Saray (2024) ve Dışişleri Bakanlığı (2022) Asya-Pasifik üzerine yaptığı yayınlarında, ortak milli güvenlik tehditleri ve rakiplere sahip olması nedeniyle Güney Kore-Japonya ile yakın iş birliği içinde olduğu geçmektedir. ABD’nin Japonya ve Güney Kore ile geliştirdiği diyalogu üçlü konsept ile ele aldığı, Biden döneminde bu konseptin yeni bir olumlu sürece girdiği beşeri ilişkilerin yanında güvenlik, ekonomi, dezenformasyonla mücadele, teknolojik ve sağlık gibi geniş bir yelpaze üzerinde ortak çalışıldığı vurgularını görebiliriz.)
Asya-Pasifikte Tayvan krizi ile derinleşen Çin-ABD gerilimi ile Rusya’nın ilişkilerini giderek güçlendirdiği (Ukrayna’nın işgalinde askeri destek aldığı) Kuzey Kore ile geleneksel düşmanı Güney Kore’yi bir bölgesel güç olarak, global satranç tahtasında varlık gösterme mecburiyetine itmiştir. Çeşitli antlaşmalarla NATO ile de ilişkilerini geliştiren Güney Kore, büyük bölümü Kamp Humphreys’te konuşlanan 28 bin ABD ordu personeline ev sahipliği yapmakta olup, Amerikan toprakları dışarısındaki en büyük garnizon olma vasfını sürdürmekte.
(Güney Kore, ABD ile yakın iş birliği sebebiyle Çin, Rusya ve Kuzey Kore yani çok kutuplu yeni dünya düzeninin “otoriter rejimler ittifakını” rahatsız etmekte. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra Batı yaptırımlarına maruz kalan Moskova, Güney Kore’den de benzer bir adım gelmesinin ardından Seul’u “dost olmayan ülke” ilan etmişti. Bununla birlikte ABD’nin, Kuzey Kore’nin Japonya’yı ve Güney Kore’yi tehdit eden balistik füze testlerine -BM kararlarına rağmen- karşılık olarak Seul’a THAAD savunma sistemi konuşlandırması Pekin yönetiminde uzun yıllardır rahatsızlık uyandırmaktadır.)
Öte yandan Güney Kore, uluslararası arenada temkinli bir siyaset ile kendine en uygun yolu seçmeye çalışırken, kullandığı araçlar elbette dışişleri ve dolaylı diplomasiden (Track II) ibaret değil. Belirli bir kapasiteye erişmiş her güçlü devlet gibi, Güney Kore’de istihbarat teşkilatlarını siyasi geleceğini şekillendirmek, ulusal güvenliğini etkileyebilecek tehditlere karşı önleyici olmak ve bilgi toplamak amacıyla efektif bir şekilde kullanmaya çalışıyor.
Ancak, yine her güçlü devlet ve gelişmiş istihbarat teşkilatında görüldüğü gibi, başta Ulusal İstihbarat Servisi (NIS) olmak üzere Güney Kore istihbarat camiasının da son dönemde çeşitli zafiyetler ve siyasi etkileri olabilecek olumsuz gelişmeler yaşadığı görülmektedir.
Eski CIA analisti, NIS adına faaliyet yürütmekle suçlanıyor
Son dönemde yaşanan söz konusu bu olumsuz gelişmelerden bir tanesi şüphesiz temmuz ayında FBI’ın Karşı-istihbarat dairesi, New York ve Washington ofislerinin dahil olduğu soruşturma ve bu kapsamda New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi tarafından açılan dava olmuştur.
Davanın sanığı Sue Mi Terry ise Güney Kore asıllı Amerikalı bir uluslararası ilişkiler akademisyeni olup, Doğu Asya üzerine uzmanlaşarak özellikle Kuzey Kore krizi ile ilgili görüş alınan bir isim olarak karşımıza çıkıyor. Ancak Terry’nin, FBI tarafından takibe alınıp federal düzeyde yargılanmasına neden olan geçmiş görevleri ve sonrasındaki faaliyetler örgüsüdür.
(Dr.Sue Mi Terry, CIA’de siyasi analist olarak (Doğu Asya bölümü) ve Beyaz Saray’a bağlı olan Ulusal Güvenlik Konseyi’nde (NSC) ve Ulusal İstihbarat Konseyi (NIC) gibi üst düzey ve kritik pozisyonlarda görevliydi. Özellikle CIA bünyesinde sürdürdüğü 7 yıllık görev süresinde hazırladığı yüzlerce değerlendirme ve ABD Başkanı’nın günlük brifing notlarına katkı sunmuş olması oldukça önemlidir. NSC görevi onu Washington’da etkili kılmış, istihbarat topluluğunun haricinde imkân alanları yaratmıştır. Terry, ayrıca önemli düşünce kuruluşları ve televizyon kanallarında sıkça konuşma yapmış olup, bu kuruluşlarla olan bağı nedeniyle ABD kamuoyunda tanınır hale gelmiştir.)
Terry için hazırlanan iddianamede federal düzeyde işlediği ve tutuklanmasına yol açan suçların uzun bir sürece yayıldığını görmekteyiz. Buna göre Terry, 2001 yılından 2011 yılına kadar Amerikan devletine hizmet etmiştir. Sonrasında ise edindiği güçlü tecrübe ile akademik faaliyetlerine yoğunluk verdiği ve dikkat çektiği bu süreçte, 2013-2016 arası Güney Kore’nin New York’taki BM misyonunda “diplomat” adı altında faaliyet gösteren bir NIS elemanı ile defalarca görüştüğü tespit edilmiştir.
Daha sonra da Washington’da ikamet eden ve Güney Kore Konsolosluğunda yine “diplomat” kılığındaki ikinci bir kişi ile 2017-2020 aralığında çok sayıda görüşme yaptığı (NIS istasyon şefi) ve bu sefer görüştüğü bu üst düzey istihbarat yetkilisinden direktifler aldığı aktarılıyor. Farklı mekan ve tarihlerde yapılan buluşmalarda Terry, Güney Kore istihbaratı ile ilişkisini güçlendirip görev alma, görevi icra etme ve karşılığının ödenmesi noktasına geldiği anlaşılmakta.
(Terry, NIS adına ödeme karşılığı yaptığı faaliyetlerden birine örnek. Çok önemli bir kuruluş olan CFR için kaleme aldığı makale, kendisine bizzat sipariş edilmiş.)
(Öne çıkan suçlamalardan birinde Terry, daha önce gizli görüşmeler yaptığı NIS elemanlarının talebi üzerine bir etkinlik düzenleyip burada bazı Kongre çalışanlarını ağırladığı, etkinliğin Güney Kore Elçiliği tarafından düzenlendiği görüntüsü verdiği ve NIS elemanlarını kasıtlı bir şekilde istihbarat faaliyeti yapmasına zemin hazırladığı yer alıyor.)
(Bir diğer dikkat çekici suçlama da 2022 yılında Terry’nin de katılımcı olduğu ABD’nin Kuzey Kore politikası üzerine yapılan dışişleri bakanıyla yapılan özel bir toplantıyla ilgili öne çıkan bilgileri not edip, toplantıdan kısa bir süre sonra notlarını bir NIS elemanına teslim ettiği görülüyor.)
Terry’in düşünce kuruluşlarında, medya önünde ve akademik camiadaki faaliyetlerini Güney Kore istihbaratının telkinleri ile maddi gelir gözeterek yapması, bir bakıma lobicilik ve kamuoyunu etkileme maksadıyla yapılan bir çeşit “Aktif Önlemler” olarak tanımlanabilir.
Ancak, geçmiş devlet görevlerinden elde ettiği nüfuzunu kullanarak sahte etkinlik düzenlemesi, kendisi gibi potansiyel başka ABD vatandaşlarını yabancı bir istihbaratın eline düşürmeye imkan vermektedir. Zira, NIS tarafından sipariş edilen bu etkinlikle Terry, Amerikalı davetlileri Güney Koreli istihbaratçılar için adeta bir “av” haline getirmiş, literatürde “keşfet-değerlendir ve devşir” olarak yer alan faaliyetler zinciri için uygun ortam hazırlamıştır.
(Terry, NIS kurduğu bağlantı ile kendisinin de itiraf ettiği üzere uzun yıllar istikrarlı bir şekilde Güney Kore istihbaratı için “değerli bir kaynak” olma durumundan dolayı, farklı ödeme şekilleriyle gelir elde ettiği iddianamede ayrıntılarıyla yer alıyor. Eski CIA analistinin NIS adına yaptığı onlarca faaliyet, kendisinin üye olduğu ve fonlarını kontrol ettiği düşünce kuruluşlarına “bağış” alması (37.000$) ve bizzat NIS elemanlarının kendisine lüks mağazalardan çeşitli “hediyeler” aldığı soruşturma dosyasına konulmuş. Farklı zamanlarda CCTV kameralarına yakalanan Terry ve kontakta olduğu NIS elemanları ile Michelin yıldızlı restoranlarda yemek yediği, kendisine yine NIS elemanları eşliğinde Dolce Gabbana ceket (2.845$), Louis Vuitton çanta (3.450$), Bottega Veneta çanta (2.950$) alındığı tespit edildiği görülüyor.)
Karşılıklı istihbarat faaliyetleri hasmane motivasyona sahip değil
Rusya, İran ve Çin’in ABD topraklarında yürüttüğü istihbarat faaliyetleri ve açılan casusluk davaları kamuoyuna yıllardır yansımakta olup yeni bir dava “olağandışı” kabul edilmeyecektir. Ancak, yüksek derecede iş birliği içerisinde olan ABD ve Güney Kore’nin böyle bir dava ile meşgul olması büyük bir kriz yaratmasa bile iki ülke için talihsizliktir.
Ayrıca geçtiğimiz yıl kamuoyuna yansıyan bir ABD istihbarat sızıntısında, Washington’un Seul’a karşı casusluk faaliyetleri içerisinde olduğu ortaya çıkmış, ancak o dönemde de şimdiki gibi iki müttefik arasında derin bir kriz yaratmamıştı.
(Geçtiğimiz yıl Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeul, Washington ziyaretinde Joe Biden ile yaptığı basın açıklamasında kendisine söz konusu sızıntılar sorulmuştu. Yoon ise beklenen bir biçimde “konu hakkında soruşturmanın devam ettiğini ve iki ülkenin bu konuda iletişim halinde olacağını” söyleyerek, bu durumun köklü ve stratejik ilişkileri etkilemeyeceğine yönelik işaret vermişti.)
Benzer bir şekilde, Rusya’ya iltica ederek ciddi bir sızıntı kaynağı olan eski NSA sistem analisti Edward Snowden vasıtasıyla ABD’nin Almanya ve Fransa yönetimlerini de izlediği ortaya çıkmış, üç müttefik arasında rahatsızlık çeşitli demeçlerle gündeme girmişti.
Ancak, Güney Kore örneğinde olduğu gibi “düşmanca amaçlar ile kamuoyunu yönlendiren, devlet kurumlarını yıpratan, milli güvenliği tehdit eden” faaliyetler olmadığı sürece istihbarat teşkilatlarının dost ülkelerde de çalışmalar yapması olağandışı kabul edilmemektedir.
Bu örneklerdeki gibi ortaya çıkan “dost ateşleri”, istihbarat sızıntıları veya iç istihbarat teşkilatlarının radarına girip mahkemeye tecelli eden casusluk davaları, ülke yönetimlerin bütün ayrıntılarını bilmese bile farkında oldukları bu gerçeği kamuoyunu geçiştirmek için yumuşak demeçler vermektedir.
Rusya’dan Güney Kore’ye ilk casusluk davası
Güney Kore istihbaratı NIS’in muhatap olduğu yakın dönemde görülen casusluk davaları arasında ilgi çekici bir vaka daha mevcut. Seul ile ilişkilerin negatif seyrettiği ve Kuzey Kore ile siyasi bir dirsek teması olan bir dönemde Rusya, ilk defa bir Güney Kore vatandaşını casusluktan tutuklandığını açıkladı.
(Mart ayında Rusya tarafından gelen açıklamada, Güney Kore vatandaşı Hristiyan bir misyoner olan Baek Won-soon’un yabancı istihbarat teşkilatlarına, bir mesajlaşma uygulaması üzerinden “çok gizli” sınıfında materyal ve bilgi akışı sağladığı yer alıyor. Rusya’nın pek çok yerinde misyonerlik faaliyeti yapılmakta olup, Putin döneminde bu konuda bir baskı olduğu söylenemez. Vladivostok, Kuzey Kore sınırında olması nedeniyle oldukça kritik bir konumda yer alıyor.)
FSB tarafından tutuklanan 53 yaşındaki Won-soon, totaliter Kuzey rejiminden kaçan firarileri kurtarma, Kuzey Koreli işçiler dahil olmak üzere bölgede insani yardım sağlama ve Rusya'nın çevre bölgelerine sosyal yardım aktivitelerinin içinde olmasıyla biliniyordu.
Ayrıca, Vladivostok’ta yasadışı olarak çalıştırıldığı düşünülen binlerce Kuzey Koreli işçiye ev sahipliği yapmasıyla da ön plana çıkmakta. Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un da ziyaretleriyle gündeme gelen 600 bin nüfuslu şehirde 10 bin Kuzey Koreli işçinin çalıştığı tahmin edilmekle beraber, her birinin ayda 500 ila 900 dolar arasında ücret aldığı yönünde bilgiler de mevcut.
Güney köre ile birlikte Hristiyan gruplardan tepki
Won-soon, Güney Kore orijinli protestan yardım organizasyonu Global Love Rice Sharing’e bağlı olarak çalışmaktaydı. Yardım kuruluşunun açıklamalarında ise Won-soon’un Vladivostok'taki tek temsilci misyonerleri olduğu ve söz konusu kesimlere kıyafet, ilaç ve günlük ihtiyaç maddeleri sağlamanın görevleri arasında olduğu belirtmekteler.
Kuruluşun lideri Rahip Lee SeonKu olaya ilişkin "Casusluk iddiası tamamen mantıksız... ve saçma," demekle beraber “Rusya'nın tepkisi, hükümetimizin Ukrayna'ya verdiği destekten, özgürlüğü ve demokrasiyi savunmasından kaynaklanıyor olabilir” açıklamasını da yaparak olayı siyasi gelişmeleri baz alarak da değerlendirmiş oluyor.
(Soğuk Savaş dönemindeki baskı gören Hristiyanlarla ilgilenmesi ve bu bölgelere incil kaçırması sebebiyle “Tanrı’nın kaçakçısı” olarak bilinen Hollandalı misyoner Andrew van der Bijl’in kurduğu bir başka Hristiyan yardım organizasyonu olan Open Doors’ta tepki gösterenler arasında. Open Doors’un açıklamasında “Rahip Baek'in tutuklanması, Rus hükümetinin Rusya'daki Kuzey Korelilere yardım etmeyi amaçlayan tüm misyonerlik faaliyetlerine yönelik kapsamlı bir baskının başlangıcını işaret ediyor” ifadeleri yer alırken olayı siyasi olarak da değerlendirdikleri görülmekte.)
Kuzey Kore’ye gidip gelen işçiler ve öğrenciler, kısacası insan akışı bulunan bu bölgede NIS aktivitesinin olması sürpriz sayılamaz. FSB, daha önce tıpkı Güney Kore ile yaşadığı gibi özellikle Ukrayna’nın işgalinden sonra ilişkilerinin iyi bir durumda olmadığı Japonya’nın bir diplomatını “para karşılığı hassas bilgiler satarken” suçüstü yakaladığını açıklamıştı.
Bütün bunlara ek olarak Güney Kore vatandaşı misyoner, Japon diplomat ve Rusya’da görülen diğer casusluk davalarında, ABD Adalet Bakanlığının Sue Mi Terry davasında da gösterdiği gibi bir şeffaflık bulunmuyor. Sadece deliller değil, sürece dahil ayrıntılı bir yazılı açıklamanın dahi bulunmasının güç olduğunu belirtmek gerekir.
NIS gibi, askeri istihbaratta mercek altında
Yine kamuoyunun alışık olmadığı bir şekilde, Güney Koreli yetkililer yurtdışındaki bazı Güney Koreli istihbarat görevlilerinin açığa çıkmasına yol açmış olabilecek bir veri sızıntısını kamuoyuna duyurdu.
Güney Kore Milli Savunma Bakanlığı, Pazar günü Kore Savunma İstihbarat Komutanlığı'na (KDIC) ait son derece hassas verilerin açığa çıkmasını kapsayan bu olayın araştırıldığını bildirildi.
(KDIC, Savunma İstihbarat Teşkilatı (DIA) altında faaliyet gösteriyor ve bu da onu Milli Savunma Bakanlığı'nın komuta zincirinin bir parçası yapıyor. NIS’in askeri muadili olan DIA Faaliyetleri öncelikli olarak HUMINT faaliyetlerini içermekte. Dolayısıyla personel bilgileri içeren bir sızıntı, yüksek bir ihtimalle resmi ya da gizli kimlikle yurt dışında uzun yıllar görev yapan, uzun süre emek ve kaynak harcanmış, yerine konulması güç olan istihbarat elemanlarının kaybı anlamına gelmektedir.)
Sızıntının KDIC’in sivil bir çalışanına ait kişisel bir dizüstü bilgisayardan kaynaklanmış olabileceği öne sürülmekte ancak şu an için kesin bir tespit yok. İstihbarat teşkilatlarının, özellikle askeri sınıfta olanların sivil personelleri zayıf halka olarak gördükleri için farklı motivasyon zeminlerinde yabancı istihbarat elemanlarına angaje olabilmekteler.
Bu motivasyonlar aktivizm (Chelsea Manning örneği gibi), mental problemler, özel hayat ya da iş hayatındaki bir zafiyetin şantaj olarak kullanılması, siyasi nedenlerden doları yönetime öfke ve en sık karşımıza çıkan maddi gelir kaygı olarak sıralanabilir.
2019’dan bu yana Çin’e bilgi sızdırmış
Güney Koreli savcılara bulgularına göre, geçen ay tutuklanan bu sivil personelin, 2017 yılında bir Çin istihbarat elemanı tarafından direktif almaya başladığı düşünülüyor. Ancak, Terry davasında gördüğümüz gibi bu yıldan öncesinde çeşitli temaslarla ikna edilme süreci olabileceği de düşünülebilir. 49 yaşındaki personelin, 2019'dan bu yana yaklaşık 30 kez, bilgi sızdırdığı bu faaliyetleri karşısında 120 bin dolarlık bir gelir elde ettiği tespitine yer veriliyor.
Bu rakam elbette, Güney Kore’nin yıllarca hem maddi hem mesai süreci olarak uzun yıllar yatırım yaptığı Çin ve Rusya’daki tespit edilmesi güç pozisyonlardaki istihbarat elemanları kaybetmesinin yanında önemsiz kalmaktadır. Zira bu elemanların yerinin dolması maddi bir hamleyle düzeltilememektedir ve yıllardır oturmuş bir organizasyonun ya da bilgi akışının çökmesiyle sonuçlanabilmektedir.
Sonuç olarak, Güney Kore hem içerde hem dışarda istihbarat faaliyetleriyle ilgili problemler yaşadığı bir dönemdir. Aslında NIS, geçmişte siyasi birtakım hesaplaşmaların içerisine sokulmuş, çeşitli skandallarla anılmış ve yıpratılmıştır. Ayrıca çeşitli reformlarla Güney Kore, bölgesel gerginliği giderek arttığı bu dönemde güçlü ve sağlıklı istihbarat gücüne erişmeyi muhakkak hedeflemektedir.
Öte yandan ABD ve Rusya’da görülen casusluk davaları, sivil personelin yarattığı sızıntı pek çok açıdan ilktir ve Seul için oldukça rutin oldukları söylenemez. Ancak, Güney Kore’nin yeni soğuk savaşta kendi çıkarlarını gözetmeye çalışırken bu alanda karşılaştığı ilklerin doğal olduğunu ve devamının gelmesinin kaçınılmaz olduğunu unutmamak gerekir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.