Yahya Sinvar ve Hamas İçindeki Liderlik Değişimi: İran Bunun Neresinde? 

Orta Doğu araştırmacısı Mehmet Akif Koç, Tahran’da İsrail suikastıyla öldürülen Hamas lideri İsmail Heniyye’nin ardından Hamas’ın siyasi ofisinin liderliğine getirilen Yahya Sinvar etrafındaki tartışmaları ve Körfez-İran rekabetinin arka planını Fokus+ için inceledi. 
Mehmet Akif Koç
Yahya Sinvar ve Hamas İçindeki Liderlik Değişimi İran Bunun Neresinde 
8 Ağustos 2024

Tahran’dan bir sahne: Heniyye ve Sinvar’ın Ayetullah Hamaney tarafından kabulü

Geçtiğimiz gün bir video kaydı gözüme çarptı sosyal medyada: Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, yanındaki yardımcıları ve politbüro üyeleriyle birlikte Tahran’da İran Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hameney’le görüşme halinde. Bu tür diplomatik görüşmelerin başında adet olduğu üzere, birkaç dakikalık görüntü alınmasına izin veriliyor. O esnada Heniyye, heyetini Hamaney’e takdim ediyor Arapça (Hamaney, Seyyid Kutub’dan tefsir tercüme edecek kadar Arapçaya hâkim bir isim).

Heyetini anlatırken, Hamaney’in başdanışmanı ve eski Dışişleri Bakanı (1981-1997) Ali Ekber Velâyetî’nin hemen yanında oturan Yahya Sinvar’a geliyor sıra. Birkaç saniyelik bu görüntüde Heniyye’nin vurguladığı en önemli şey şu; “Kardeşlerimiz arasında Yahya Sinvar da var, Siyonist rejim [İsrail] zindanlarında 25 yıl yattı, 430 yıl hapse mahkûm edildi.” Sinvar’ın heyetteki ve hatta Hamas liderliği içindeki en kıdemli “mahkûm” olduğu açık. Örneğin Heniyye, İntifada zamanı 1989’da gözaltına alınmış ve birkaç yıllık hapisten sonra salıverilmişti. Heniyye kendisini tanıtırken Sinvar’ın elleri önünde bağlı, doğrudan Hamaney’in yüzüne bakıyor gözlerini kırpmadan. Bu geçmişiyle gurur duyduğu, başını hiç önüne eğmeden ve bakışlarını kaçırmadan gururla bakmasından anlaşılıyor.

Şam’dan bir sahne: Suriye İç Savaşı ve Halid Meşal’in konumu

Videoda tarih belirtilmemiş, ama Heniyye’nin Gazze’den çıkıp Hamas’ın başına geçtiği 2017’den hemen sonra olsa gerek. 2017’nin önemi şurada: 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı döneminde Hamas siyasi bürosu o zamana kadar mukim bulunduğu Şam’dan ayrılıyor. Hamas’ın Şubat 2012’de aldığı Doha’ya yerleşme kararında, şüphesiz o dönemde Şam’la köprüleri atan Türkiye ve Körfez’deki monarşilerin telkinleri ve politikaları da rol oynuyor.

Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 2011 Ağustos’ta Şam’da Beşşar Esad’la bir araya geldiği ve pek çok şeyin bitişi (veya başlangıcı) olan altı saatlik o meşhur görüşmeden çıktıktan sonra, aynı gün Şam’daki Halid Meşal ile de bir araya geliyor. Meşal görüşmede Türk yetkililere 2011 Mart’ta başlayan olaylardan sonra şiddetlenen ortamda, “Benim bu şartlarda burada kalabilmem artık mümkün değil” diyor. Nitekim birkaç ay sonra çatışmalar şiddetlenip, Esad güçlerinin mukabelesi sertleşince de Şam’dan ayrılıyor, daha doğrusu Şam’da kalmaya devam etmeyi kendine yakıştıramıyor.

Suriye sahasına her gün onlarca yeni İranlı subay ve istihbaratçının geldiği bu dönemde, Meşal ve Hamas liderliği Sünni Arapların sürüklediği Suriye muhalefetine yakın bir pozisyon alıyor ve Esad’la arasına mesafe koyuyor. İran, yıllardır para, silah ve lojistik destek sağladığı Hamas’ın bu hamlesine kızıyor. Hamas’ın ideolojik konumlanmasını düşününce, Tahran’ın hayal kırıklığına uğramadığı açık ama kızıyor; yine de “İsrail karşıtı cepheyi zayıflatmamak” düşüncesiyle, Meşal’i ve Hamas’ı kamuoyu önünde ve yüksek sesle eleştirmiyor. Hamas da İran’ı Suriye’deki Müslüman Kardeşler bağlantılı gruplara karşı operasyonlarında açıktan eleştirmekten imtina ediyor. Her ne kadar İran ve onunla bağlantılı örgütler, “IŞİD ve el-Kaide türevi yapılara karşı mücadele ettiklerini” söylese de, günün sonunda İran’ın sahada bu kadar aktif askeri varlık göstermesinden en büyük zararı gören yapılar Müslüman Kardeşler bağlantılı gruplar oluyor. 

Halid Meşal ise Kuveyt’teki talebelik yıllarından beri İhvan/Kardeşlik yapıları içinde yer almış, Hamas’ın bu doğrultuda kurulmasında da görev almış bir isim. Dolayısıyla Hamas içinde daha “Arapçı” ve İhvan prensiplerine bağlı, samimi bir Sünni Arap olarak biliniyor Halid Meşal. Politik pragmatizmini de eklemek lazım bu kimliğine.

Hamas içindeki cepheleşme

Meşal ve Hamas Şam’dan ayrıldı, ancak alttan alta Hamas içinde bir ayrılığı da körüklemeye başladı bu hamle. 2006’daki seçimlerde Hamas’ın başbakanlığa taşıdığı Gazzeli İsmail Heniyye, el-Fetih’i bölgeden çıkartıp Hamas’ı Gazze’nin tek hâkimi haline getirirken yanındaki en önemli isimlerin başında Yahya Sinvar geliyordu. Bu şartlarda 2017’de, Müslüman Kardeşler yanlısı grupların Suriye İç Savaşı’nda mağlup olduğu ve İran’ın sahaya tam anlamıyla hâkim hale gediği kesinleşince, bu grupları destekleyen Halid Meşal’in Hamas’ın başında kalması da zora girdi. 

Pragmatik bir kararla, Meşal örgütün diasporadan sorumlu yöneticiliğine kaydırıldı; Hamas’ın siyasi liderliğineyse Gazze kanadının temsilcisi İsmail Heniyye getirildi. Yahya Sinvar da Gazze’nin tek hâkimi haline geldi 2017’den sonra. Yazının başında değindiğim Tahran’da Hamaney’le yapılan görüşme sırasındaki politik dengeler buydu. 

İsmail Heniyye’den sonra: Meşal vs Sinvar

31 Temmuz 2024’te Tahran’da uğradığı suikast sonucu öldürülen İsmail Heniyye’nin ardından Hamas’ın Siyasi Büro Başkanlığı görevi için iki popüler isim ön plana çıkıyordu. Esasen bu görevi Heniyye’den önce de Hamas’ın 2000’lerdeki en bilinen ve üst düzeydeki yöneticisi Halid Meşal yürütüyordu. Suikast sonrası yeniden bu görev için ismi ön plana çıktı ama Yahya Sinvar isminde karar kıldı Hamas politbürosu.

Hemen tüm uluslararası gözlemciler Meşal’in yeniden liderliğe getirilmesini beklerken, 7 Ekim 2023’teki kanlı baskınların planlayıcısı olan Yahya Sinvar nasıl Hamas’ın siyasi ve askeri tek lideri haline geldi?

 

  • Öncelikle Hamas’ın içerisinde silahlı kanada hakim Gazzeliler ile diasporadaki politik liderlik arasında bir güç mücadelesi yaşandığı sır değil. Körfez ülkelerinde mukim olan liderlik, daha ziyade Arap dünyasına yakın ve pragmatik çizgide. İran ve Türkiye ile görüşseler de son tahlilde, hareketin Müslüman Kardeşler çizgisine sadık, “İsrail karşıtı Arap direniş örgütü” kimliğine bağlı olarak hareket ediyorlar. 
  • Bir zamanlar Hamas daha ziyade Kahire ve Şam’a yakın idiyse de son yıllarda değişen dengeler, askeri ve lojistik sahada İran’ı, politik sahada ise Katar ve Türkiye’yi başat destekçiler olarak ön plana çıkarıyor. Finansal açıdan Kuveyt, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki varlıklı network’ler örgüte mali kaynak temininde yardımcı oluyor. Ancak Hamas’ın yekpare bir yapı olmadığı, örgüt içinde bu aktörlere yakın kişi ve gruplar bulunduğu, bu oluşumların zaman zaman güç çatışması içine girdiği bir sır değil. Nitekim Meşal karşısında Sinvar’ın seçilmesi de bu mücadelenin somut bir neticesi.
  • Gazze’nin tek hâkimi konumunda olan Sinvar’ın Hamas’ın siyasi liderliğini de üstlenmiş olması, örgüt içindeki siyasi-askeri kanat ayrımını –en azından şimdilik- ortadan kaldırmış olacak. Tek güç merkezi Gazze haline gelecek ve Sinvar, en yakınındaki yardımcısı –geçtiğimiz günlerde İsrail’in öldürdüğünü açıkladığı, ancak Hamas’ın doğrulamadığı- Muhammed Deyf ile Hamas’ın asıl yönlendiricisi olacak.
  • Fakat İsrail’in ortadan kaldırmak için büyük çaba sarfettiği, Gazze’de tünellerde saklandığı ve dış dünyayla temasının sınırlı olduğu bilinen Sinvar’ın Hamas’a bu şartlarda nasıl ve ne ölçüde liderlik edeceği bir soru işareti. Zira Körfez’de mukim siyasi büro liderliği bölge ülkeleriyle yoğun bir diplomatik ilişki içerisinde; Hamas lideri sıklıkla İran, Türkiye, Mısır gibi bölge ülkelerini ziyaret ediyor ve Katar liderliğiyle yakın temas içerisinde. Bu durumda Sinvar’a vekâleten kendisine yakın bir ismin, onun direktifleri istikametinde liderliği pratik sahada yürütmesi gerekecek. İkinci ihtimalse, Sinvar’ın Gazze’den bir şekilde yurt dışına çıkarılması ve liderliği ele alması, ancak bu ihtimalin zorluğu da ortada.
  • Yahya Sinvar’ın liderliği altında Hamas’ın daha sert bir yapıya kavuşacağı öngörülebilir, muhtemelen İran, Suriye ve Hizbullah’la sürdürülen askeri işbirliği ve silah temini daha da artacak. Ancak “Sinvar’ı İran’ın seçtirdiği, İran’ın adamı olduğu, hatta Şiiliğe geçtiği” vs tarzı yorumları ham, çiğ ve gerçeklikten uzak buluyorum. Hamas’ın İhvan temelli Sünni bir örgüt olduğu, Arap kimliğini muhafazaya ve bölgeselliğe öncelik verdiği, İran merkezli “direniş ekseni” söylemlerine bilhassa mesafeli durduğu ve İslamî Cihad’a nazaran İran’la ideolojik bağlarının daha zayıf olduğu da açık. Hatta Hamas içindeki güçlü Selefî damarın İran’a iyi gözle bakmadığı dahi söylenebilir ki bu damar Gazze’de önemi bir tabana sahip.
  • İsrail karşıtı silahlı direniş yolunda İran-Hamas işbirliğinin konjonktürel şartlardan beslenen karşılıklı bir kazan-kazan ilişkisi olduğunu, Sinvar ile birlikte bu işbirliğinin gözlerden uzakta ve İsrail’in dikkatinden kaçınılabildiği ölçüde derinleşeceğini öngörüyorum. Hizbullah’la İsrail karşıtı cephede silah arkadaşlığı yapılması da bu stratejik bağları güçlendiriyor. Bununla birlikte, Hamas’ın ideolojik ve itikadi sahada –Hizbullah, Haşdi Şâbi ve Yemen’deki Husiler gibi- İranîleşmiş bir örgüte dönüşebileceği yorumlarını gerçekçi bulmuyorum. İran’ın bu yönde bir amacı olduğunu görmediğim gibi, Hamas’ın da tabanı ve fikri yapısı itibariyle bu istikamette bir ideolojik angajmana gireceğini düşünmüyorum.