ABD'nin "Düşman Ekseni"nin En Zayıf Halkası: İran
ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin İran politikasını takip eden herkes, son dört yılda İran konusundaki politikalarda meydana gelen değişim karşısında hayrete düşmüş olmalı.
Biden, Ocak 2021’de göreve başladığında dış politikası Asya’ya odaklanmıştı ve eski Başkan Barack Obama gibi o da Çin’e odaklanmak için Orta Doğu ile “bağını koparmak” zorunda kaldı.
Obama döneminde bu “bağın koparılması”, Irak’tan çekilme ve İran’ın nükleer programını en az 15 yıl süreyle dondurması için bir anlaşma yapma koşuluna bağlıydı. Bu süre zarfında Washington’ın uluslararası konumunun yanı sıra “terörle savaş” ve 2008’de patlak veren küresel mali kriz nedeniyle tükenen ekonomik, diplomatik ve askeri yeteneklerini yeniden kazanması hedeflendi.
Biden’a gelince, Orta Doğu ile “bağın koparılması” Afganistan’dan çekilmek ve İran’la nükleer anlaşmaya (ABD eski Başkanı Donald Trump’ın 2018’de çekildiği anlaşma) geri dönmek anlamına geliyordu ki bunlar Çin’i kuşatmak için gerekli olan iki koşuldu. Ancak işler Biden’ın umduğu gibi gitmedi.
Obama döneminde, ABD’nin Irak’tan alelacele çekilmesi ve eski Başbakan Nuri El Maliki’yi destekleme politikası IŞİD’in yükselişine yol açtı. Sonrasında ABD, IŞİD’i ortadan kaldırması hedeflenen uluslararası koalisyona liderlik etmek üzere tekrar Orta Doğu’ya dönmek zorunda kaldı ve Çin tekrar göz ardı edildi.
Körfez’e yönelik bir strateji
Biden’ın ABD güçlerini Afganistan’dan kaotik bir şekilde çekmesi ise, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Ukrayna’yı işgal etmeye teşvik eden yanlış sinyaller göndererek, Washington’un bölge ve dünyadaki politikalarını bir kez daha tersine çevirdi.
Rusya’yı kuşatmak ve Ukrayna’yı işgalinin bedelini ödetmek isteyen Biden, Körfez’deki eski ittifakları yeniden kurmak zorunda kaldı.
Rakibi olan Trump ile yakın ilişkisi nedeniyle Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı tecrit etme sözü veren ve Yemen savaşı nedeniyle ülkeye silah ihracatını durduran Biden, Riyad ile arasını düzeltmek durumunda kaldı.
Başkan Biden önceki kararlarıyla, Suudi Arabistan’ın “OPEC+” formülü kapsamında Rusya ile kurduğu petrol “ittifakını” bozmak ve Rusya’nın petrol ve gazını telafi etmek için Körfez ülkelerinden yardım almak istiyordu. ABD Başkanı bu adımıyla, elbette Körfez ülkelerini Çin’den uzak tutmayı da düşünüyordu.
Bu değişim, Obama yönetiminde olduğu gibi, Biden’ın da kendisine aynı derecede cömert davranacağını uman İran’ın hoşuna gitmedi. Bu bağlamda, Biden’la anlaşma iddiasında olan eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yönetiminin gitmesi ve dış politikada “Doğuya Yönelme” fikrinde olan İbrahim Reisi yönetiminin iktidara gelmesiyle Tahran’ın politikası değişmeye başladı.
Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte, İran en riskli adımı atmaya ve en büyük küresel iddiaları “Rusya’yı yenmek ve Çin’i zayıflatmak” olan Biden yönetimine meydan okumaya karar verdi.
Tahran, her ne kadar hiçbir zaman stratejik ittifak sınırına ulaşmamış olsa da Rusya’nın Ukrayna’daki yenilgisinin kendisine olumsuz yansıyacağını ve Washington karşısında konumunu zayıflatacağını görerek, 2022 yazından itibaren gizlice Moskova’ya destek vermeye başladı.
İran bu çerçevede, Rusya’ya ucuz ama etkili olan silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve balistik füzeler sağladı.
Bu şekilde Batı’ya yaptırım politikasındaki tutumunu değiştirmesi için baskı yapacağını düşünen İran, bunun da ötesinde Rusya-Çin-İran-Kuzey Kore ittifakının netleşeceğini umdu.
Nihayetinde, Nisan 2024’te Kuzey Koreli üst düzey bir heyet Tahran’a ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Ancak öngörülemeyen bir durum olan, Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği “Aksa Tufanı Operasyonu” hesapları yeniden değiştirdi.
ABD’nin odak noktası yeniden Orta Doğu oldu
Washington boş yere çıkmaya çalıştığı Orta Doğu’ya yeniden odaklandı ve İsrail’e büyük destek verdi.
Bu durum Moskova ve Pekin üzerindeki baskının hafiflemesini, Tahran üzerindeki baskının ise artmasını sağladı.
Biden yönetimi İran’ın Ukrayna savaşındaki tutumundan memnun değildi ancak yine de Ağustos 2023’te yapılan mahkum takası ve Kuzey Kore bankalarında tutulan 6 milyar dolarlık fonların serbest bırakılmasına yönelik anlaşmanın da gösterdiği gibi, Tahran’ın bunu müzakere pozisyonlarını güçlendirmek için yaptığına inanıyordu.
Washington’ın bu tutumu, tüm ABD gündemini altüst eden Gazze Savaşı’ndan sonra değişti. Demokrat Partili Biden yönetimi, İsrail’in İran’ı hedef almasına, özellikle de savaşın İran’ın kırılganlığı ve zayıflığını ortaya çıkarmasından sonra daha hoşgörülü yaklaşmaya başladı.
Sonuç olarak Tahran, bugün Washington’ın “düşmanlarını” içeren eksendeki en zayıf halka haline geldi. Washington, bu zayıf halkayı kırmak için baskı yapmanın Çin, Rusya ve Kuzey Kore’yi zayıflatarak ve teslim olmaya zorlayarak istediği küresel değişime yol açabileceğine ikna olmuş görünüyor. Bu da Biden’ın Gazze, Ukrayna ve Tayvan’daki çatışmaların sonuçları arasında sürekli neden bağlantı kurduğunu açıklıyor.
Acaba bir sonraki ABD yönetimi bu yaklaşımı sürdürecek mi ve bunda başarılı olabilecek mı?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.