Filistin’in Bitmeyen Kabusu: Vatanında Soykırımla Yaşamak

İsrail’in Filistin halkına yönelik sürdürdüğü soykırımı ve dünyanın farklı bölgelerinde farklı zaman dilimlerinde yaşanan sistematik katliamları Dr. Halim Gençoğlu, Fokus+ için kaleme aldı.
Halim Gençoğlu
Filistin’in Bitmeyen Kabusu Vatanında Soykırımla Yaşamak
21 Haziran 2024

“Siyonistlerin çoğu Tanrı'nın varlığına inanmaz fakat o Tanrı’nın kendilerine Filistin'i vadettiğine inanırlar” sözü, Yahudi tarihçi Ilan Pappe’nin üzerine bir kitap yazacak kadar önemlidir. Filistin soykırımını yazan Pappe “The Ethnic Cleansing of Palestine” adlı kitabında “insanlığın İsrail’in insafını beklemek gibi bir lüksü yok” demektedir. 

Şüphesiz, Siyonist İsrail’in bir katliama dönüşen Filistin işgali, uzun süredir hararetli tartışmalara sebep olurken son zamanlarda Filistin halkının yok edilmesi meselesi, uluslararası mahkemelerde bahis konusu olmaya başladı. İsrail'in işgal ettiği havalideki soykırım suçlamaları, 2023 Ekim ayından bu yana Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki Filistin halkına yönelik zalimce muamelesi başka bir boyutta dünya gündemine girmiştir. Uluslararası analistler, İsrail hükümetinin askeri eylemler de dahil olmak üzere ırkçı politikalarının Filistinlilere karşı sistematik soykırım olduğu konusunda müttefiktirler.

II. Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin Nazi Almanyası tarafından sistematik bir şekilde yok edilmesi Yahudilere Orta Doğu’da bir devlet kurmanın yolunu açmıştı. Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) gibi etkili kuruluşların da aralarında bulunduğu Yahudi lobisi, İsrail'in eylemlerini savunurken Holokost'u, merkezi bir referans noktası olarak kullanarak devletin meşrulaşmasına yardımcı oldular. Bu lobi, İsrail'in politikalarının Yahudi devletinin güvenliğini sağlamayı amaçladığını ve tarihsel zulümle paralellik kurduğunu iddia etse de İsrail’in yaptığı zulümlerde hep üç maymunu oynadı. Dahası yanı başında olan “Holokost”lara karşı sessiz kaldılar.  

Batı’nın Afrika’da yaptığı katliamlar unutturuldu  

Şöyle ki, “Holokost” denilince ıskalanan en önemli coğrafya Afrika’dır. Afrika ne yazık ki yakın zamana kadar pek çok soykırıma tanık oldu. Dikkate değer bir örnek, 1952’de İngiltere’nin katlettiği binlerce Kenyalı, Mau Mau İsyanı olarak lanse edilerek unutturuldu. Bir diğeri ise Hutu ve Tutsi arasında Fransa’nın etkisiyle etnik gerilimlerin toplu katliamlara yol açtığı 1994'teki Ruanda Soykırımı görmezden gelindi.

Bir konuşmasında “Gelecekte bu tür vahşetlerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmak için bu trajik olayları kabul etmek ve hatırlamak önemlidir” diyen Netanyahu bugün Filistin halkına karşı çok daha şiddetli bir katliama girişti. Geçen yıllarda Filistin halkına karşı protestolarda atık kanalizasyon suyu püskürtüldüğünde haber yapılan Filistin halkı, bugün bombalar altında iken Fransa ve İngiltere gibi Batılı hükümetlerin sessizliğine maruz kalabilmektedir.

Diğer yandan, bu hususta İsrail'in Orta Doğu'daki suçlarına karşı Güney Afrika'nın kazandığı hukuki zaferin ardından dünyada milyonlarca insan Güney Afrika ekibini desteklerken, Siyonistler Filistin davasının sadık bir savunucusu olan Bakan Naledi Pandor olmak üzere Güney Afrika hükümetini hedef aldılar. Halbuki 60 yıl önce Malcolm X “Bu sadece Filistin'le ilgili değil, aynı zamanda sömürgeciliğe karşı, insanlık için, onurumuz için duruştur” şeklinde meseleyi ifade etmişti. Bu söylem, Bakan Pandor'un Nelson Mandela'nın izinde takip ettiği asil duruşla tam olarak örtüşüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail'i "terör devleti" olarak tanımlamasının, İsrail'in Orta Doğu'da "barışı" sağlama kisvesi altında terör taktikleri uyguladığını öne sürmesinin bir nedeni de budur. Bu da, Profesör Israel Shahak'ın "Naziler beni Yahudi olmaktan korkuttu, İsrailliler beni Yahudi olmaktan utandırdı” diyen itirafıyla açıklanabilir.

Tarihçiler, Holokost ibaresinin bu şekilde kullanılmasının İsrail için ahlaki olmayan bir kalkan oluşturabileceğini ve İsrail'in eylemlerini objektif olarak incelemeyi zorlaştıracağını öne sürmektedirler. Holokost şüphesiz büyük bir trajedi olsa da, İnsan Hakları Örgütü, bu tarihi olaya yapılan başvuruların eleştirileri susturmak veya dikkatleri insan hakları ihlalleri iddialarından başka yöne çekmek için kullanılmaması gerektiğine dikkat çekmektedir. Zira bugün işgal altında olan topraklardaki durum uluslararası kaygının odak noktası olmaya devam etmektedir.

“Antisemitik” yaftası

Hukukçular, Filistinlilerin yerinden edilmesinin ve askeri operasyonların korkunç bir insani krize neden olan faktörler olduğunu vurguluyorlar. İsrail politikalarının savunucuları ise bu önlemlerin ulusal güvenlik ve İsrail vatandaşlarının korunması için gerekli olduğunu iddia etmektedirler. Tartışmalı olan mesele ise İsrail’in işlediği savaş suçlarının tenkit edilen tarafa karşı “antisemitik” yaftalanmasıyla geri dönmesidir.

Öte yandan Yahudi lobisi, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ndeki, kamuoyunun şekillenmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Hukukçular, bu tür bir etkinin İsrail'in eylemlerinin tarafsız değerlendirilmesini engelleyebileceğini ve sadece tek taraflı bir anlatıyı destekleyeceğini öne sürmektedirler.

İsrail işgali altındaki soykırım iddiaları ve Yahudi lobisinin Holokost tanımı, son yıllarda kamuoyunda derinden bölücü bir manzara yaratmaktadır. Holokost'un tarihsel travması kabul edilse de bu, Holokost’un içeriğini incelemeye karşı bir kalkan görevi görmemelidir. İsrail-Filistin çatışmasının çok yönlü dinamiklerini anlamak, adil ve kalıcı bir çözüme yönelik çalışmak için dengeli ve incelikli bir tartışma halen hukuk mahfillerinde mümkün olamamıştır.

Filistin meselesi müfredatlara girdi

Öte yandan, her şeye rağmen dünya üniversiteleri Filistin çalışmalarını müfredatına sokmuş durumdadır ve artık soykırım işgalin bir parçası olarak öğretilecektir. İsrail’in Gazze halkına karşı katliamları bugün dursa bile, tıpkı günümüzde Güney Afrika’da devam eden Apartheid enkazı gibi, Filistin toplumu üzerindeki travmalarının uzun seneler devam edeceğine şüphe yoktur. Hakikaten, 1948’de Orta Doğu’da siyonist İsrail’in temellerini atan İngilizler, aynı yıl Güney Afrika’da Apartheid rejimini kurarak ülkede İslam ve insan düşmanı bir enkaz bırakıp çekildiler.

Babası Filistin Kurtuluş Örgütü’nün lideri olan Ahmet Şukayri’nin şimdi Ürdün’de yaşayan oğlu Esad Bey geçtiğimiz yıl bir görüşmemizde “Büyük babam Osmanlı askeriydi, babaannem Adanalı bir Türk. Dedem Enver Paşa hayranı olduğundan oğluna onun ismini koymuştu. İsim taşımak kolay değil. Amcam Enver 1939’da Filistin isyanında İngilizler tarafından öldürüldü. Dedem de evlat acısından birkaç ay sonra vefat etti” demişti bana.

Hakikaten 1916’da Cemal Paşa’nın emrinde savaşan Trabzonlu Yüzbaşı Hüseyin Efendi’den bir daha haber alınamamıştı. “1990’lara kadar Filistin’de Türkçe konuşan Osmanlı bakiyesi aileler vardı” diyen Esad Bey’in girmesi yasak olan vatan toprağı Filistin, Iğdırlı Onbaşı Hasan gibi kahramanlarımızın son nefesine kadar beklediği kutsal yerler şimdi büyük bir ateşin içinde kavruluyor.

Osmanlı Dönemi'nde Filistin’e doğru gitmek üzere olan bir trende yolcu ve satıcılar, 1900’ler

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.