Lübnan’da Topyekûn Savaş Mı, Cerrahi Operasyon Mu?
Kuzey cephesinde yeni şeyler oluyor. İsrail bir süredir kuzeyinde, yani Lübnan’ın güneyinde tansiyonu yükseltmeye matuf girişimlerde bulunmaktaydı fakat 11 Haziran’da gerçekleştirdiği icraat arı kovanına çomak sokmaktan farksızdı. Nitekim Hizbullah’ın askerî üsleri ve silah fabrikalarını hedef alan roket saldırısı serisi şimdiye kadarki belki de en ağır misilleme niteliği arz ettiğinden çatışmaların tırmanacağı endişelerini artırmış bulunuyor.
Salı gecesi geç saatlerde düzenlenen hava taarruzunda öldürülen 4 Hizbullah savaşçısından birinin oldukça üst düzey bir isim olduğu anlaşıldı. Hacı Ebu Talib kod adlı şahsın İsrail sınırı ile Litani Nehri arasındaki cephe hattının sorumlusu olduğu duyuruldu. Hizbullah, pek yapmadığı biçimde, Ebu Talib’in Ocak ayında öldürülen Rıdvan birimindeki yüksek rütbeli komutanlardan Visam Hasan El-Tavil ile birlikte çekilmiş fotoğrafını yayımladı. Neticeten Ebu Talib’in 7 Ekim sonrası öldürülen en üst düzey Hizbullah mensubu olduğu açıklık kazandı.
Cenazesi Çarşamba öğleden sonra Hizbullah'ın Beyrut'un güneyindeki kalesine getirildi. Merasime yüzlerce Hizbullah taraftarıyla askerî kanattan yetkili isimler katıldı. Orada kalabalığa hitap eden hareket yöneticilerinden Haşim Safieddin, açık bir tehdit dili kullandı: “Ebu Talib'in şehit edilmesinin ardından tepkimiz, operasyonlarımızı ciddiyet, güç, nicelik ve nitelik açısından yoğunlaştırmak olacaktır. Düşman bizi savaş alanında beklesin!..”
Doğrusu tehdit dile getirilmeden evvel zaten icraata geçilmişti. 12 Haziran Çarşamba sabahı roketler çoktan ateşlenmişti. İsrail sirenleri 215 roket için çalmak durumunda kaldı. Bu salvodaki roketlerin çoğu füze kalkanı tarafından etkisiz hâle getirilse de bir kısmı görevi tamamladı ve düştükleri yerde yangınlara sebep oldu. 70 bin kişinin yerleşim yerlerini terk etmek zorunda kaldığı operasyonda herhangi bir can kaybı yaşanmasa da geniş alanları saran yangınların sadece bölgede değil tüm ülkede panik havası uyandırdığı saklanamıyordu.
Gökyüzünde inisiyatif mücadelesi
Hizbullah roket salvosuyla yetinmedi. İhtimal ki İsrail’i daha geniş bir saldırıya kalkarsa kendisini bekleyen karşılık hakkında uyarma maksadıyla askerî kabiliyetini caydırıcı biçimde teşhir etti. İsrail’in kuzeyindeki Hurfeiş kasabasını hedef alan ikiz kamikaze dron saldırısı bu yönüyle kayda değerdi. Sadece 1 askerin ölümüne yol açsa da caydırıcı etkisinin daha fazla olduğu aşikârdı.
Bu minvalde anılmaya değer diğer faaliyet Hizbullah’ın İsrail savaş uçaklarına füze fırlatmasıydı. Hareketin iddiasına göre uçaksavar füzelerle uçaklar hedef alınmış ve geri çekilmeye zorlanmıştı. İsrail ordu kaynakları ise bu tür silahların kullanımının evvelce de vaki olduğu velakin uçakları için hiçbir vakit tehdit teşkil etmediği açıklamasında bulundu. Hizbullah’ın daha evvelce de İsrail dronlarına ateş açtığı bilinmeyen bir şey değildi fakat doğrusu hava hattında yeni bir şeylerin olduğu izlenimi ağır basıyordu.
Görünen o ki Hizbullah, siyonist orduya kapsamlı bir harekâta kalkışması durumunda daha önce benzeri görülmemiş bir durumla karşılaşacağı uyarısında bulunma amacı taşıyor. Bu meyanda Lübnan ordusundan emekli bir general olan Elias Ferhat’ın analizi, şayet doğruysa, durum İsrail için fevkalade ciddi: “Atılan füzeler sebebiyle savaş uçakları 8 kilometre üstündeki irtifalarda uçmaya zorlanacaktır. Bu, uçakların Lübnan topraklarına kara saldırısı düzenleyen kara birliklerine hava koruması sağlamasını engelleyecektir. Mesaj, İsrail'in gökyüzü üzerinde tam kontrole sahip olmayacağıdır.”
Hizbullah’ın ateşli misillemesine İsrail’in cevabı ise Güney Lübnan’a yönelik hava saldırılarında fosfor mermileri kullanmak oldu. Fosfor gazının çıkardığı yangınlar açık ki İsrail’de yanan ormanların misillemesi olarak tasarlanmıştı. İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından belgelenen fosfor kullanımı, sivillerin hayatı için ciddi bir risk teşkil ediyor olmakla birlikte uluslararası kurumlardan şu ana dek hak ettiği tepkiyi almış değil.
Savaş çığırtkanları
Gelgelelim fosfor bombaları İsrail’de oluşan infial ve intikam duygusunu tatmin etmekten uzak görünüyor. 2022’den bu yana Ulusal Güvenlik Bakanı makamında oturan aşırı sağcı Ben Gvir savaş çığırtkanlarının önde gidenleri arasında. “Artık (İsrail Savunma Kuvvetleri) IDF'nin görevi Hizbullah'ı yok etmek. Bizi burada yakıyorlar. … Hizbullah'ın tüm kaleleri yakılmalı, yok edilmeli. Savaş!..”
Maliye bakanı da benzer bir dil kullanarak İsrail ordusunun "terörün başkenti" Beyrut'u vurması gerektiğini savundu. Bu çağrıları tekrarlamak için daha birçok aşırı sağcı da sıraya girdi. Açıkçası uzun süredir Lübnan cephesi hakkında topyekûn bir savaşı talep eden ifadeler ilk kez bu denli yüksek sesle dile getiriliyor. Ülke aylardır güneydeki, Gazze cephesindeki rehine meselesiyle yatıp kalkarken bu talepler aşırı sağcıları nüfusun geri kalanından epeyce izole ediyor gözükse de taleplerinde ısrarcılar.
Ne var ki neticede bu isimler bakan sıfatını taşıyan kimseler ve kamuoyunda belli bir karşılıkları olacağı da inkâr edilemez. Ordu komuta kademesinde Lübnan harekâtına sıcak bakan isimler olduğu da hesaba katıldığında gidişat salt tehditler ve hava akınlarıyla sınırlı kalmayabilir. Mamafih birçok askerî yetkili Hizbullah’a karşı geniş çaplı operasyondan söz ediyor. Hararetin gittikçe arttığının bir delili de Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin “Lübnan cephesiyle nasıl başa çıkılacağı hususunda bir an önce karar verilmesi gerektiğini” söylemesi oldu.
Şu var ki, kendiliğinden bir süreçten ziyade zaten İsrail’in bile isteye tırmandırdığı bir mizansenin yaşanmakta olduğu herkesçe görülebiliyor. Daha senenin başında Amerikalı yetkililer, bu bahar sonu veya yaz başında İsrail’in kara operasyonu başlatacağı bilgisini “endişeyle” paylaşmışlardı. Ateş olmayan yerden duman tütmüyordu ve ortalıkta yeterince ateş de bulunuyordu.
Şu da var ki, Başbakan Binyamin Netanyahu kuzey cephesini ziyaretinde topyekûn savaş tehdidine yeltenmedi. “Çok yoğun bir operasyona hazır oldukları” şeklinde nispeten muğlak bir tabiri tercih ederek kuzeyde sükûneti yeniden sağlamak üzere tüm araçları kullanacakları vaadinde bulunmakla yetindi.
Beyanlara bakılırsa topyekûn savaş ihtimali hayli artmış gözükebilir ancak sahadakiler ve sahayı bilenler bu görüşe çok da prim vermiyorlar. Olan bitenin bir strateji değişikliğinden ziyade yaygara olduğu kanaati daha baskın. Yine de kimse İsrail’in alışılageldik tarzda ağır sivil kayıpları eşliğinde Hizbullah’ı hedef alan “cerrahi saldırılara” her an yönelebileceğini inkâr etmiyor.
Tam da seçim arifesinde
Filhakika mesele sadece Hizbullah olsa İsrail daha rahat hareket edebilir, bunu çoktan yapabilirdi fakat kapsamlı bir harekât durumunda Hizbullah’ın yalnız davranmayacağı genel kabul gören bir realite. Hizbullah bunu bir koz olarak dillendirmekten zaten yüksünmüyor. Irak ve Yemen’deki müttefikleri kesinlikle müdahil olacaklar, bu elde var bir. Öte yandan Hizbullah’ın bu defa Suriye’nin de boş durmayacağı yönünde söylemleri var. Bu da adlı adınca bölgesel bir savaş ve bunu en iyi bilenler Beyaz Saray mukimleri.
Görünüşe bakılırsa Biden yönetimi, tam da seçim arifesinde nereye varacağı belli olmayan topyekûn savaş macerasının önüne geçmek için İsrail’le üst düzey temaslarda bulunuyor. Lübnan sınır hattına sınırlı bir kara harekâtı dışındaki yaklaşımlara bu özel elçiler hiç de sıcak bakmıyorlar. En azından dışarı sızdırdıkları kadarıyla.
Yine de tansiyonu iradî biçimde yükseltmek suretiyle “sükûnet” kavramını en çok taciz eden kişi olarak Netanyahu’nun çatışmaları birkaç kademe daha ileri taşıyacağı tahmininde bulunmak kehanet olmasa gerektir. Gazze’deki başarısızlığını ikincil duruma düşürmek ve koltuğunu kaybetme tehlikesini bir nebze olsun ötelemek uğruna yeni cepheler açma arayışını yeni bir merhaleye taşıyacağa benziyor. Bu onun her halükârda son savaşı ve olabildiğince kanlı olmasını istediği her hâlinden belli.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.